İSTANBUL(AA) - Şeker fabrikasında işçi olan Latif Emre'nin üç çocuğundan ikincisi olarak 2 Mart 1957'de Kayseri'de dünyaya gelen Akif Emre, ilk ve orta okulu Kayseri'de okudu. 1975'te Kayseri Endüstri Meslek Lisesinden mezun olan Emre, aynı yıl o dönem ismi İstanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi olan bugünkü Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümüne kaydoldu ve 1981'de bitirdi.
Akif Emre okul sonrası Cahit Zarifoğlu ve Rasim Özdenören'in bulunduğu Akabe Yayınları’nda editörlük yaptı.
Sonrasında SEHA Yayın Grubu'nda İslam Ansiklopedisi’nin editörlüğünü yapan Emre, bu çalışma esnasında dünyanın çeşitli ülkelerindeki Müslüman şahsiyetler ve kanaat önderleriyle tanışıp ilişkiler geliştirdi. Bu dönem onun İslam dünyası üzerine düşünsel ve araştırmalarıyla ilgili ufkunun açılmasına katkı sağladı.
1987 yılında dil eğitimi için Londra’ya giden Emre, iki yıllık gurbet hayatının ardından 1989'un sonunda Türkiye’ye dönerek İnsan Yayınlarında Genel Yayın Yönetmenliği'ni üstlendi.
1991 yılında Dürdane hanımla evlenen Akif Emre'nin, bu evlilikten Taha, Benginur ve Selçuk isimli üç çocuğu oldu.
1993-1995 yılları arasında Bilim Sanat Vakfı'nda çalışmalarda bulunan Emre, o yıllarda kurulan Kanal 7'de Dış Haberler Müdürlüğü yaptı.
Yenişafak gazetesinin kurucuları arasında yer alan Emre gazetenin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Ayrıca vefatına kadar da köşe yazarı olarak bu gazetede yazılar kaleme aldı.
Kanal 7 sonrası Küre ve Klasik Yayınları'nın genel yayın yönetmenliğini yaptı.
Türkçe, İngilizce ve Arapça yayın yapan Dünya Bülteni adlı internet sitesinin genel yayın yönetmenliğini yapan Akif Emre, belgesel çalışmalarına yoğunlaşarak, Osmanlı şehirleri Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik, Kudüs ve Mimar Sinan üzerine başta olmak üzere birçok belgesel hazırladı.
Son olarak "Elveda Endülüs: Moriskolar" isimli beş bölümlük belgesel hazırladı.
Akif Emre, 20. yüzyılda yaşamış Müslüman şahsiyetlerden en çok Malcom X ve Aliya İzzetbegoviç'i önemsedi.
Bosna Savaşı sırasında ve sonrasında birçok kere Saraybosna'ya ve diğer Balkan ülkelerine giderek Aliya İzzetbegoviç başta olmak üzere Müslüman liderler ve kanaat önderleriyle dostluklar kurdu. Aliya ile Türkiye'de ilk röportajı yapan kişi de yine Emre oldu.
Klasik Yayınlarında çalıştığı dönemde Aliya'nin Tarihe Tanıklığım, Özgürlüğe Kaçışım, Konuşmalar ve Doğu Batı Arasında İslam kitaplarını yayına hazırladı.
Vefatından bir süre önce ise Haberiyat adlı internet sitesinin kurucu genel yayın yönetmenliğini yaptı.
23 Mayıs 2017'de ofisinde geçirdiği kalp krizi sonucu vefat eden Emre'nin naaşı Edirnekapı Şehitliğinde Mehmet Akif'in kabrinin yakınında defnedildi.
Eserleri“Müstağrip Aydınlar Yüzyılı Gölgeli Kelimeler, Ödünç Alınmış Hayaller”, “Göstergeler”, “İzler”, “Çizgisiz Defter”, “Küreselliğin Fay Hattı”, “Aliya” ve “İstanbul'u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname”.
"Akif benim vicdanımdı"1975'te üniversitenin ilk günlerinde tanıştığı Akif Emre'nin uzun yıllar en yakın dostlarından olan Ebubekir Doğan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Emre'nin hayatı boyunca ilkeleriyle bir istikamet üzerine yaşadığını söyledi.
Emre'yi tevazu sahibi olarak niteleyen ve sadece bir hayat sürdüğünü vurgulayan Doğan, şunları kaydetti:
"Tevazu sahibi ve sade bir hayatı vardı ama kendisini okuyarak, gezerek, tefekkür ederek yenilemeyi ve diri tutmayı da bilirdi. O, Müslümanca duruşu, ahlaki tutumu, kendi doğrularından asla taviz vermeden yaşayışıyla büyük bir örneklik teşkil etti. Güce, konjonktüre, popüler olana hiç prim vermeden yaşadı. Özelde ise Akif benim vicdanımdı. Akif Emre'nin hayat çizgisini anlamlı kılan değerlerin, bugün gerçekten bir erdem sayılıp sayılmayacağı sorgulanır hale geldi. Şikayet ettiği konulardan birisi de insanların hızla değişmesi, değerler erozyonuna uğramasıydı. O bunun için Malcolm X, Aliya İzzetbegoviç gibi örnek şahsiyetlerin hayatları, duruşları ve mücadelelerinin hep hatırlanması gerektiğini vurgulardı."
"Dünya meselelerine mazlumları odağa koyarak bakardı"Akademisyen-yazar Levent Baştürk, Akif Emre'nin 2009’da bir toplantıda yaptığı "Aliya İzzetbegoviç'in Düşünce Mirası" konulu sunumunda, değerlerin anılırken içi boşaltılmış törenlere karşı çıktığını söyledi.
Emre’nin, "Değerlerimizin içini boşaltarak bir tür ikon haline getirip bugüne ne söylediği konusunu gündeme getirmeden, kritik etmeden 'ne büyük insandı' falan demek ne geleneğimize uyuyor ne de bize bir katkı sağlıyor.” sözlerini hatırlatan Baştürk, Akif Emre’yi anarken de onun bu ikazının düstur olması gerektiğini vurguladı.
Akif Emre'yi duruşu olan bir insan olarak niteleyen Baştürk, şöyle konuştu:
"Herhangi bir meşrep veya siyasi çevrenin çıkarlarıyla sınırı tayin edilmemiş bir İslami dünya görüşüne sahipti. Dünya meselelerine ümmeti ve mazlumları odağa koyan bir bakış açısıyla bakardı. O duruşuyla ilkeler, ölçü ve referans manzumesiydi. Bu dünyada elde edeceği mükafat uğruna ahiretini ateşe atmayı göze alanlardan olmadı, bir kaç kişiyle sınırlı uyaranlardan olmayı tercih etti. Uyarılarında da çıkış noktası ümmeti ve mazlumları merkezine koyduğu derdi, meselesi ve davası oldu. Kişilere takılmazdı. Tenkitlerini yöneltirken ve uyarılarını yaparken zahirde görünenden ziyade bir icraatın arka planında olana, ona şekil veren zihniyete bakardı. Bu sebeple an itibarıyla çoğunluk nazarından bakınca popüler görünen bir icraat Akif Emre'nin ince tenkitlerinin konusu olabilirdi."