Ä°STANBUL - GÃœLSÃœM Ä°NCEKAYA
Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürülmesine bütün dünyadan tepkiler yağarken Suudi Arabistan'ın "Çöldeki Davos" adı verilen yatırım konferansına tepkiler sürüyor.
"Çöldeki Davos" olarak da adlandırılan "Geleceğe Yatırım Girişimi Konferansı"nı değerlendiren uzmanlar, Suudi Arabistan'ın bu yatırım konferansı ile göz boyamaya, para saçarak Kaşıkçı'nın öldürülmesini örtbas etmeye çalıştığını savundu.
Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Uluslararasi İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Çemrek, öncelikle Suudi Arabistan'ın ekonomi-politik literatürde 'rantiyer devlet' (rentier state) olarak adlandırıldığını belirterek, bu rantçılığının da dünyanın en az maliyetle en kaliteli petrolünü çıkarmasına bağlı olduğunu söyledi.
Suudi Arabistan'ın petrolden elde ettiği geliri son dönemde özellikle sanal/dijital yatırımlara dönüştürdüğünü kaydeden Çemrek, ''Suudi Arabistan, sadece bir petrol üreticisi olarak geçiştirilemez. Zira en son Snapchat'e 1 milyar Suudi riyali yatırımı yapacağını açıklayan ve Twitter'ın yüzde 40 hissesini elinde bulunduran bir ülkeden bahsediyoruz. Dahası Veliaht Prens Selman, turizme verdiği özel önemle genelde Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) özelde BAE'yi oluşturan federatif birimlerden Dubai ve Abu Dabi'nin tahtına da talip. Bunu sağlamak için özel turizm bölgelerine ciddi yatırım planlarını geçenlerde tüm dünyayla paylaştı.'' ifadelerini kullandı.
''Muhalifler çölde infaz ediliyor''Riyad'da düzenlenen "Çöldeki Davos" olarak anılan yatırım konferansının, menfur hadisenin (Kaşıkçı'nın öldürülmesi) gölgesinde gerçekleştirilmesine rağmen yatırımcılar için cazibesini kaybetmediğini anlatan Prof. Dr. Çemrek, şu değerlendirmelerde bulundu:
''İş çevreleri Suudi Arabistan'ın 'hukuk devleti' değil en fazla 'kanun devleti' olduğunu, hatta bu şartı bile sağlamaktan uzak olduğunu ve kendi vatandaşlarına yönelik keyfi şiddet uygulamalarından en az benim kadar haberdar. Bunu görmezlikten geliyorlar. Suudi Arabistan, muhaliflerin çöllerde infazıyla bilinen bir ülke nihayetinde. Kaldı ki küresel iş çevreleri sadece Suudi Arabistan değil petro-dolar monarşileri veya onlarla otoriterlikte yarışan Orta Doğu ve Orta Asya petro-dolar diktatörlükleriyle iyi geçinebildikleri ölçüde para kazanabileceklerinin farkındalar. Çöldeki Davos yatırım konferansı da bunun en somut örneği. Gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti daha aydınlanmadan Suudiler bu yatırım konferansını düzenleyerek 34 milyar dolarlık petrol anlaşmaları yaptı. Bunu göz boyama ya da olayı örtbas etme olarak değerlendirmek çok abartılı olmaz.''
Çemrek, siyaset bilimi literatürü açısından kadim veya modern devletten en temel beklentinin, vatandaşların güvenliğinin sağlanması olduğunu anlatarak, "Onlardan beklenen vatandaşlarını konsolosluk binalarında keskin testerelerle doğramak değil. O yüzden Suudi Arabistan'ı, böyle bir şiddet mekanizmasını bu kadar hayasızca ve bir o kadar da beceriksizce yüzüne gözüne bulaştırdığı için 'devlet' olarak adlandırmak kavramın bilinen ve hukuk içeren anlamlarının içini boşaltmak olur. Bu cinayetle sadece bunlar gün yüzüne daha çok çıkmış oldu. Günün sonunda küresel iş çevrelerinin gündeminde olan ise bu değil.'' dedi.
Prof. Dr. Çemrek, uluslararası tepkileri ''dostlar alışverişte görsün'' şeklinde yorumlayarak, şu ifadeleri kullandı:
''Güneş ve rüzgar enerjisi yaygın kullanıma dönüşmediği sürece, dünyanın en büyük petrol rezervi olan ve en büyük üreticilerinden biri olan Suudi Arabistan'ın her türlü hödüklüklerine katlanmak durumundayız şeklinde yaygın bir kanaat hakim. Bir de nihai kertede öldürülen kişi kendi vatandaşları, çok da karışmak istemiyorlar. Suudi Arabistan'ın yatırımlarını ve ithalatlarını da kesmek istemiyorlar.
Buna Almanya'nın çıkışı da dahil. Yemen'deki olan bitene sessiz kalıp şimdi silah ihracatını durdurmaktan bahsetmesi Merkel'in biraz fazla geç kalmış bir açıklaması. Avrupa bu söylemlerle insan hakları sancaktarlığını bırakmadığı gibi kendini Trump'ın ABD'sinden de ayrıştırmak istiyor. Tabii iş çevreleri bu cılız siyasi tepkileri gördükçe topa da fazla girmek istemiyorlar.''
'Çöldeki Davos göz boyama''Quanta Yönetim Danışmanlığı Kurucusu ekonomist Doç. Dr. İbrahim Turhan, Washington Post yazarı Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan tarafından bilinçli bir şekilde öldürüldüğü ortadayken Riyad'daki yatırım konferansının dünyanın gözünü boyamak amacıyla yapıldığını söyledi.
Bazı uluslararası firmalarla ön anlaşmalara varılmış olmasının Suudi Arabistan'ın bu olayı örtbas etme ve rüşvet olarak tanımlanabileceğini belirten Turhan, "Suudi Arabistan'ın bu 'Çöldeki Davos' konferansını düzenlemesi tüm dünyada göz boyama olarak algılandı. Dolayısıyla bu anlaşmaların şu anda imzalanmış olması, bence Suudi Krallığının içinde bulunduğu çaresizliğin bir dışa vurumu.'' dedi.
Kaşıkçı'nın öldürülmesi ile ilgili ikna edici, objektif ve evrensel hukuk ilkelerine uygun bir soruşturma yürütülmediği sürece bu kuşkuların bertaraf edilmeyeceğine vurgu yapan Turhan, "Finansal tabirle 'toksik' varlıklar gibi taşınma sorunu olan ve mutlaka çözülmesi gereken bir bir varlık haline gelecek.'' diye konuştu.
''Veliaht Selman finansal bir zehre dönüşecek''Doç. Dr. İbrahim Turhan,"Çöldeki Davos" yatırım konferansında birçok ülke ve şirketle 25 farklı mutabakat zaptının imzalanmış olmasının ticari bir mantığı olduğunu ancak bir bağlayıcılığı bulunmadığını kaydetti.
Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleriyle aydınlatılması gerektiğini vurgulayan Turhan şu değerlendirmelerde bulundu.
''Bu cinayetin gerçek sorumluları evrensel hukuk normlarına uygun biçimde cezalandırılmadıkça, konunun üstü örtülmeye ve işlenen suçun ayrıntıları gün ışığına çıkarılmadıkça bu anlaşmalar, taraf olan firmalar açısından taşınması mümkün olmayan bir yüke dönüşür. Çünkü, bunlar halka açık firmalar ise bu firmalara yatırım yapan kurumsal yatırımcılar, kurumsal yönetişim ilkeleri dolayısıyla bu sözleşmeleri asla onaylayamaz ve yatırımlarını geri çekmek zorunda kalır. Firmaların piyasa değeri düşer. Suudi yönetimi uluslararası kamuoyu nezdinde aklanmadıkça bu anlaşmaları yapanlar halka açık firma olmasalar bile bunlara finansman sağlayan kuruluşlar, bunlardan mal alan müşterileri, bunların tedarikçileri aynı baskı altında kalacaklardır. Sonuçta Veliaht Prens Selman herkes için finansal terminolojiyle söyleyecek olursak zehirli varlık (toxic asset) haline dönüşecektir.''
''Trump Kaşıkçı olayında pragmatist davranıyor'Turhan, Kaşıkçı'nın öldürülmesinin Trump ile Veliaht Prens arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri bundan sonra nasıl ilerleyeceğine dair yol haritasının hemen hemen şekillendiğini belirtti.
Trump'ın bu süreçte Suudi Arabistan ile ilişkilerine pragmatist bir formül ürettiğini kaydeden Turhan, ''Bu olayda Trump ve onun yakın çevresinden oluşan Amerikan yönetimi, sanki hiçbir şey olmamış gibi Suudilerle ilişkilerini devam ettirme eğiliminde. Problemin ciddiyeti karşısında ise çözümü ve nihai kararı kongrenin vereceği yönünde bir formül ürettiler. Biliyorsunuz bir yanda ABD yönetimi var bir yanda da Kongresi var. Dolayısıyla 'Biz yönetim olarak sanki hiçbir şey olmamış gibi ilişkilere devam edelim ve buradan ekonomik kazanç elde etme imkanı varsa bunu değerlendirelim ancak konunun hukuki, insani ve siyasi sorumluluğunu da kongrenin üzerine bırakalım'' çözümünü ürettiler.'' değerlendirmesinde bulundu.
ABD Kongre'sinin Kaşıkçı olayında Suudi Arabistan'a yönelik birtakım yaptırım kararları alabileceğine işaret eden Doç. Dr. İbrahim Turhan, bir şöyle devam etti:
''Hem yaklaşan ara seçimler hem de Kaşıkçı'nın ABD'de yaşıyor olması ve Washington Post gibi Amerika'nın son derece etkili bir yayın organında çalışıyor olması bu konunun Kongre tarafından ihmal edilemez bir konu haline gelmesine yol açıyor. Dolayısıyla Kongre muhtemelen bazı yaptırım kararları alacaktır, yani onlar kendi üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacaklar ama ABD yönetimi de kongrenin kendilerine tanıdığı sınırlar içerisinde olabildiğince esnek davranarak ilişkileri koparmadan devam ettirme yollarını arayacaktır diye düşünüyorum.''
Kaynak: AA
dikGAZETE.com