Başbakan Ahmet Davutoğlu, Sur, Silopi, Nusaybin ve benzer yerlere insanca yaşanabilecek konutlar yapılabileceğini vurgulayarak “Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi mimari dokusuyla herkesin görmek istediği bir haline gelecek” dedi.
Başbakan Davutoğlu, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da temaslarını takip eden, aralarında İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara temsilcisi Batuhan Yaşar’ın da bulunduğu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Davutoğlu, gazetecilere Kabe ziyareti ile ilgili duygularını, “En doğru zamanlarda en doğru kararları alabilme basireti ver yarabbi.. diye dua ediyorum. Bazen doğru kararlar yanlış zamanlarda yanlış sonuçlar doğurabiliyor” şeklinde ifade etti.
Bir gazetecinin, “Kâbe’den açayım konuyu. Sabah namazında. Bir Diyarbakırlı ‘Diyarbakır’ndan selam’ diye seslendi.. O an ne hissettiniz.. Bir de tavafta iken. bir Kürt, Bayır Bucak Türkmenlerine yardım edin diye bir şey söylemiş o an ne hissettiniz?” şeklindeki sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu şunları dedi:
“Mescidi Nebevi ‘den Otele gelirken bir çocuk ‘ben Diyarbakırlıyım’ diye geldi sarıldı. Bize dua edin dedi. Şimdi o çocuğun önünde iki yol var.Ya buradaki vahdet duygusuyla hiç bir etnik ve mezhebi fark gözetmeden birlikteliği yaşayacak. Ya da belli bir bağnazlıkla genç yaşlarda enerjisini yanlış yere sarf ettirecek bir ortamda devam edecek.”
"23 TEMMUZ’DA OPERASYONLARIN BAŞLAMASI DOĞRU BİR KARARDI"
23 Temmuz’da operasyonların başlamasının doğru bir karar olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Şimdi yakalanan malzemelere baktığımızda Sur’da 11 ton mühimmat , Cizre ve Silopi’de yakalananların niçin buraya sokuldukları amaçlarının ne olduğu aşikar. Türkiye’yi de bir ateş çemberinin içine sürüklemek.. Eğer operasyonlar başlamamış ve bazı cesur kararlar alınmamış olsaydı bu yığınağın nerede kullanılacağı ve nasıl bir sonuç doğuracağı kaygı verici bir durum olurdu. Şimdi bu doğru kararı doğru süreçlerle desteklemek gerekiyor.23 Temmuz’da aldığımız karar 4 halkadan oluşan terör zincirini kırmaktı. Kuzey Irak’a da ağır bir darbe vuruldu. Aynı zamanda DEAŞ’a yönelik operasyon yapıldı.
SONA DOĞRU YAKLAŞTIKÇA TERÖR OLAYLARINI ORGANİZE EDEN ÇEKİRDEK KADROYA YAKLAŞIYORSUNUZ
Ardından kırsalda etkili bir mücadele başlattık. Sonra şehrin etrafında mezarlık görüntüsü ile halkın üzerinde baskı kurulan yerler tümden yıkıldı. Tabi belli ilçelerde yığınak yapılan yerlerin üzerine gidildi. İnşallah bu süreç tamamlandığında ki Silopi bitti, Sur ve Cizre de neredeyse bitti. Sona doğru yaklaştıkça terör olaylarını organize eden çekirdek kadroya yaklaşıyorsunuz. Burada bir çok yabancı keskin nişancı da tespit edildi. Bunların hedefi de Türkiye’yi karıştırmak.”
"BURADAKİ STRATEJİ BELLİYDİ TÜRKİYE’Yİ IRAK GİBİ SURİYE GİBİ KARIŞTIRMAKTI"
“Biz teröre bütüncül olarak bakıyoruz” diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Kandilden Cizre’nin sokaklarına bütüncül olarak baktığımız gibi, 80’li yıllardan itibaren Cizre’de ilk kez mahallelere giriliyor. Bu çapta bir operasyon yapılıyor. Burada kararlı durmak gerekiyordu. Bütün şehirler temizleninceye kadar bu silahların tümü yakalanıncaya kadar bu mücadele sürecek.. Buradaki strateji belliydi Türkiye’yi Irak gibi Suriye gibi karıştırmaktı.
Şimdi başka bir aşamaya geçiyoruz, operasyon ardından nasıl bir süreç başlatacağız onu hazırlıyoruz.. Bakanlar kurulunda 5-6 saat bunu konuştuk.. 300 adım tespit edildi. Tüm bakanlıklara görevler verildi. Şimdi bu eylem planı yeniden gözden geçiriliyor. Bunu da bu bakanlar kurulunda netleştireceğiz.
Bu haftadan itibaren bütün bakanlar, genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri dönüşümlü olarak alanda olacak. Ayrıca Belediye başkanlarını topladım. Onlara da her bir belediye ile ilgili görevler verdik. Tam bir gönül seferberliği içinde meseleyi ele alıyoruz. İlçeleri tek tek ele alıyoruz. Bir ilçelerde bazı adımlar atarsınız yanlıştır ama diğerinde doğru olabilir. Bütün ilçeleri planlıyoruz.”
"YENİ BİR GÜVENLİK PLANLAMASINA GİDİYORUZ, DETAYLARINI MARDİN’DE AÇIKLAYACAĞIM"
Başbakan Davutoğlu bir gazetecinin, “Mahallekollar mı kurulacak?”şeklindeki sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Yeni bir güvenlik planlamasına gidiyoruz. Detaylarını Mardin’de açıklayacağım. Var olan güvenlik yapılanmasıyla bu şeylerin aşılamadığı ortada. Yeni bir güvenlik yapılanmasına ihtiyaç var. Ama bu güvenlik önlemlerinin arttırılacağı anlamına gelmiyor.. Sadece şartlara uygun tedbirler geliştiriyoruz. Burada klasik güvenlik yöntemleri ile başarılı olmanız çok zor. Ayrıca kapsamlı bir sosyal destek başlayacak. 15 bin öğrenciyi Batman’da eğitime aldık. Ayrıca sağlık hizmetleri aynı şekilde yürüyecek. Son zamanlarda tartışılan ambülans meselesini genelkurmay başkanı ve sağlık bakanımızla konuştuk. Her türlü kolaylık gösterildi. Ambülanslar bizim güvenlik alanımızdan çıkıp teröristlerin yoğunlaştığı yere gittiğinde ki bu yaralıların kimlikleri de meçhul, bir iddia var ortada ama kaç kişidir kimlikleri nedir. Bunları tespit etmek için oraya gitmek gerekiyor. Öyle bir algı oluşturuldu ki sanki gidilebildiği halde gidilmiyor.. Önce sağlık bakanlığı arkasında belediye ambülansları gönderildi.. Ama bir yeri geçtikten sonra keskin nişancıların saldırısı başlıyor. Cizre’deki doktorların hepsi kahramandır. Cizre Devlet Hastanesi 20 roket atılmıştır. O şartlarda doktorlar hizmet ediyorlar.
Bir olay da var onu anlatayım;
Bir kadın hamileyim diyor. 112’ye telefon ediyor.. ambülanslar gidiyor kadını alıp hastaneye getiriyorlar. Tedavinin ardından, kadına deniyor ki bu şartlarda sezaryen gerekebilir.. Ama kadın bunu kabul etmiyor. Ben evde doğum yapmak istiyorum diyor. Kadın tekrar eve götürülüyor ambülansla. Sonra bu kadın sağlık hizmeti alamadığı gerekçesiyle AİHM başvuruyor. AİHM Türkiye’den savunma istiyor.
Türkiye, kadına verilen sağlık hizmeti ile ilgili bilgileri AİHM gönderince AİHM bu başvuruyu geri gönderiyor.
DİYARBAKIR SUR’U ÖYLE İNŞA EDECEĞİZ Kİ AYNEN TOLEDO GİBİ MİMARİ DOKUSUYLA HERKESİN GÖRMEK İSTEDİĞİ BİR HALİNE GELECEK
Bu şehirler 90’lı yıllarda çarpık ve kontrolsüz bir şekilde gelişen şehirler. Bu olaylar yaşanmamış olsaydı bile kentsel dönüşümün yapılması gereken yerlerdi. Sur, Silopi, Nusaybin ve benzer yerlere insanca yaşanabilecek konutlar yapılabilecek. Özellikle Sur’da bir taş üzerine taş konsa haberim olacak dedim. Tescilli Diyarbakır evleri, camiler, kiliseler, hanlar Diyarbakır’ın mimari dokusuna hiç bir zarar vermeden restore edilecek.
Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi mimari dokusuyla herkesin görmek istediği bir haline gelecek.
Geçmişten farklı olarak biz operasyona girerken operasyon sonrasını da planladık. Yarın Bakanlar Kurulunda eylem planına nihai şeklini vereceğiz. Ardından bölgeden gelen işadamları ile bir toplantı yapacağım. Salı günü baroların da içinde olduğu sivil toplum kuruluşları ile toplantı yapacağım.
BUNDAN SONRA NİYETİM, HER CUMA NAMAZINI DOĞU VE GÜNEYDOĞUDA BİR BAŞKA İLDE KILMAK
Çarşamba günü bölgenin bütün mülki yöneticileri ile bu rehabilitasyon planını ve bölgedeki son güvenlik durumunu ele alacağım. Perşembe günü Londra’dayım mültecilerle ilgili. Cuma günü de Mardin’e gidip kamuoyuna ilk açıklamalarımızı yapacağız. Bundan sonra niyetim, her Cuma namazını doğu ve güneydoğuda bir başka ilde kılmak. Cumartesi de kalacağım.”
Yeni operasyonlarla ilgili bir soru üzerine ise Başbakan Davutoğlu, şu cevabı verdi:
“Gerekirse operasyon yapacağız. Dikkati başka bir yere çekmek için bir başka eylem yapabiliyorlar. Şunu unutmayın Türkiye’nin Irak ve Suriye yok şuanda. Her an yeni bir risk oluşabilir. Eskiden şöyle olurdu, terörle mücadele edilir diğer boyutlar unutulurdu.. Ya da diğer boyutlar olur terörle mücadele aksardı. Şimdi ikisini birlikte yapacak bir strateji gerçekleştiriyoruz. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında muhatabın halk olduğu sadece bir kesimin olmadığı, büyük bir hareketlenmesi gerçekleştirmeyi planlıyoruz.. Bunun için de Cuma günü gideceğim orada kalacağım.. Cumartesi gerekirse bir gün daha kalacağım kritik yerlerde.. ama halkımız şunu bilecek, Biz Türkiye’nin her yerindeyiz her yerinde olacağız herkesi dinleyeceğiz ve Kürt meselesi diye bir konu gündeme gelecekse bir vatandaşlarımızla doğrudan konuşuruz arada herhangi bir örgüte ihtiyaç yoktur. Silahlar sustuğunda, zaten Türkiye özgür bir ülke. Herkes fikrini söyleyebilir. Ama silahlar bütünüyle bu ülkeden gidene kadar terörle mücadeleye ara vermek yok. Yani masaya dönülsün, konuşulsun vesaire.. Hayır bunları çok denedik daha önce.. Çok denedik. Bütün bu silahlı gruplar Türkiye’yi terk edene ve bütün bu mühimmat yok edilene kadar mücadele sürecek.”
ÇÖZÜM SÜRECİ DEVAM EDİYOR
Bir gazetecinin “Şu anda çözüm süreci başlamalı diyen görüşlere çok yakın durmuyorsunuz” şeklindeki sözleri üzerine Davutoğlu,”Çözüm süreci devam ediyor.. şu anlamda devam ediyor Türkiye’de demokratikleşme üzerinden atılacak adımlar bağlamında bir süreçten bahsediyorsak buna hiç bir zaman ara vermedik.
Bu operasyonlar sürecek. Türkiye’de silahlı bir yapı var oldukça terörle mücadeleye ara vermeyeceğiz” değerlendirmesini yaptı.
GENELKURMAY BAŞKANININ GEZİLERE KATILMASI DOĞAL KABUL EDİLMESİ GEREKEN BİR HUSUS
Başbakan Davutoğlu, “Genelkurmay Başkanı seyahatinizde yer alıyor. Benim bildiğim bu bir ilk. Katılmasının sebebi nedir?” sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Bu doğal kabul edilmesi gereken bir husus. Herhangi bir özel şey hamletmeye gerek duymuyoruz. Böyle şeylere Genelkurmay Başkanımız katılmıyor. Cumhurbaşkanımızın son ziyaretinde, Suudi Arabistan ile yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi mekanizması kurulmasına karar verildi. Yoğun bir savunma sanayi işbirliği var. O nedenle Genelkurmay Başkanımızın olmasını istedim.”
MİT-ASKER VE POLİS İŞBİRLİĞİ MÜKEMMEL
“İslam ordusu ile mi ilgili?” sorusu üzerine ise Davutoğlu, “Hayır onunla ilgisi yok.. Daha önce bu kararı aldık. Kasım ayı falandı.. Bundan sonra da Genelkurmay Başkanımız bu tür toplantılara katılacak. Bunu olağanüstü bir gelişme olarak görmemek lazım. Hatırlıyorum 2007’de Genelkurmay 2. Başkanı sayın Cumhurbaşkanımızın Washington ziyaretine katıldıklarında da anormal bir şey gibi anlaşılmıştı. Sonra normalleşti. Bunun da normalleşmesi doğaldır.
Şunu mutlulukla ve açıklıkla ifade etmek isterim ki, 2002’den beri de ben bu sürecin içerisindeyim; başdanışman olarak, bakan olarak, başbakan olarak. Devletin üst kademesinde uyumlu bir çalışma ortamı yaşanıyor, bu aşağıya da yansıyor. İlk defa asker ve polis bu şekilde ortak bir operasyon yaptı ve kimse kimseden bir şey saklamadı. Cizre, Sur, ve Silopi operasyonları başladığında hafta sonuydu, İçişleri bakanımız, genelkurmay başkanımız, emniyet genel müdürümüz, mit müsteşarımız, genelkurmay 2. başkanı operasyon planını birlikte sundular. Şu anda mükemmel bir uyum söz konu. Devletin güvenlik birimleri arasındaki iş birliği çok başarı olarak yürüyor. Ben 2002’de Irak müdahalesi söz konusu olduğundaki işleyişe bakıyorum o zaman herkes birbirinden bilgi saklardı. MİT ile askeri istihbaratın bilgisi uyuşamazdı. Yakın zamanlara kadar da paralel yapı nedeniyle benzer şeyler yaşandı. Şimdi istihbarat işbirliği mükemmel.. Operasyon işbirliği mükemmel. Bu nasıl oluyor. Süreçleri birlikte yürütmekle oluyor. Genelkurmay Başkanımız benim yaptığımız görüşmelere muttali olup fiilen aldığımız kararları gördüğünde bunun alana yansıması çok daha farklı oluyor” ifadesini kullandı.
“Bunları artık doğal görmek lazım. Olması gereken bir şey” diyen Davuoğlu, ”Mesela Şah-Fırat operasyonu olduğunda Genelkurmay Başkanımızla birlikte basın toplantısı yaptığımızda hatırlayacaksınız, bu da farklı gelmişti. Ama olması gereken. Asker ayrı konuşur sivil ayrı konuşur. Asker ayrı toplantıya gider, sivil ayrı toplantıya gider gibi bir kanaati yıkmalı. Hepimiz aynı devletin hizmetini yapıyoruz. Bunların hepsini normalleşme olarak değerlendiriyorum. Bundan sonra başka gezilerimize de katılabilirler” diye konuştu.
“Bu ziyaretin Cenevre görüşmeleri öncesine gelmesi önemli oldu” diyen bir gazeteciye Davutoğlu, ”Bu ziyaretin en önemli gündem maddelerinden birisi de Suriye.. Cenevre ile bunun bir düşmesi iyi bir tevafuk oldu. Burada önemli bir görüşme daha yapacağım Suriye muhalefetinin heyet başkanı Riyat Hicabi ile de görüşeceğim. Cenevre’de atılacak adımlar konusunda istişarelerde bulunacağım” karşılığını verdi.
"PYD REJİMİNİN İÇİNDE MASAYA GELEBİLİR"
“PYD’nin Cenevre’ye katılmaması ile ilgili yürütülen diplomasi trafiğinde neler yaşandı. Cenevre’den ne bekliyoruz?” sorusuna Başbakan Davutoğlu, şöyle cevap verdi:
“PYD konusunda Türkiye’nin tutumu ilkeseldi. Biz onlara 2013’te çözüm süreci ile birlikte bir şans verdik. Tercih yapacaklardı, ya Türkiye ile birlikte yürüyeceklerdi ya da öbür tarafla birlikte yürüyüp Türkiye’ye tavır alacaklardı. Gezi arkasından da 17-25 Aralık’tan sonra Ak Partinin iktidarı geçici diye düşündüler, karşı tarafta paralel yapı da dahil kim varsa, dışarda da Suriye, Rusya ve İran vardı, onlarla ittifak yapmaya karar verdiler.
Salih Müslim’le 2013’te müsteşarımız görüştü. Masaya 3 şart koyduk.
1-Türkiye’yi rahatsız bir iş yapmayacaksınız. 2-Suriye rejimi ile işbirliği yapmayacaksınız. 3-Suriye muhalefeti içinde yer alacaksınız. Eğer bunları yapmış olsalardı bunların masada olmaları için en büyük ağırlığı biz koyardık. Cenevre’de masaya gelebilirler mi.. evet gelebilirler.. Rejimin içinde.
RUSYA’NIN OYUNUNU BOZDUK
Buradaki tehlikeli oyun şuydu. Rusya öyle bir hesap yaptı ki, bir tarafta rejim saf olarak oturacak. Bakanların yüzde 50’si rejim tarafında olacak. Geri tarafta ise bir bir gerçek muhalefet var. Bir tensik diye rejimin çıkarttığı muhalefet var. Bir de PYD var. Muhalefet böyle 3’e bölünmüş olacak. Ama yüzde 50 yüzde 50 bile paylaşsalar bakanlıkların yüzde 25’i gerçek muhalefete düşecek. Yüzde 75’i rejim yanlısı olacak. PYD’li biri bakanlar kuruluna oturduğuna kimi dinleyecek rejimi, İran’ı ve Rusya’yı dinleyecek. Biz buna izin verir miyiz.”
Başbakan Davutoğlu”nun bir başka gazetecinin “Bu ziyaretiniz İran gerginliğinden ötürü Arabistan’a bir destek mi? Sayın Cumhurbaşkanının Latin Amerika ziyareti ve Rus uçağının tacizi için ne diyeceksiniz?” yönündeki sorusuna cevabı şöyle oldu:
“Türkiye’nin o kadar geniş bir dış politika perspektifi var ki her yerde olması gerekiyor. İçeri kapanırsanız, içe kapanıklık sizi yorar ve tahrip eder. Cumhurbaşkanımız Latin Amerika’dan sonra Afrika’ya da gidecek. Buna mukabil ben Londra’nın ardından Hollanda’ya ve ardından Brüksel’e gideceğim. 15 şubatta da Ukrayna var.”
"RUSYA’NIN AÇIKLANMIŞ BİR ASKERİ VE SİYASİ DOKTRİNİ VAR. 90’LI YILLARDA KAYBETTİĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜ BÖLGELERDE TEKRAR NÜFUS KURMAYA ÇALIŞIYOR"
“Son uçak olayının ardından Rusya’yı nasıl okumalıyız?” sorusuna ise Davutoğlu, “Rusya’nın açıklanmış bir askeri ve siyasi doktrini var. 90’lı yıllarda kaybettiğini düşündüğü bölgelerde tekrar nüfus kurmaya çalışıyor. Burada kimleri engel görüyorsa onlara dönük bir çaba içinde. Bizim ilişkilerimiz uçak düşene kadar iyiydi. Karşılıklı bir rasyonaliteye dayanıyordu. Suriye’deki politikaları ile Türkiye’nin çıkarlarını göz ardı ettiği için ve yürüttüğü operasyonlarla Türkiye’nin hava sahasını ihlal dışında, Türkiye’ye müzahir bütün grupları hedef aldığı için.
Burada 2 vizyon çarpışıyor. Bizim ekonomik ilişkiler üzerinden bölgeyi bütünleştirme vizyonu ile mezhep ve etnik çatışmalar üzerinden bölgeyi yeniden bölme vizyonuz. Türkiye’nin projelerini akamete uğratmak için yapılan hamleler bunlar” cevabını verdi.
"BURADA ÖNEMLİ OLAN NATO’NUN ÖNE ÇIKMASI Kİ ÇIKTI. EŞ ZAMANLI AÇIKLAMA KOYDU. İLK HABER GELDİĞİNDE BU NATO SAHASI İHLALİDİR ÖYLE MUAMELE GÖRECEK"
“Uçak işi ne kadar ciddi?” sorusuna Başbakan Davutoğlu’nun cevabı şöyle oldu:
“Bu ihlalin olduğu yer bu sefer farklı. Bunu başka türlü değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Burada önemli olan NATO’nun öne çıkması ki çıktı. Eş zamanlı açıklama koydu. İlk haber geldiğinde bu NATO sahası ihlalidir öyle muamele görecek. Bunu NATO genel sekreterine izah edin diye talimat verdik. Sayın Cumhurbaşkanımızla gece yarısı yaptığımız değerlendirme de bu yöndeydi. Bu konuda NATO’nun tavrı tatminkar. İhlalin olduğu Mare-Cerablus hattına yakın. Şu anda Özgür Suriye ordusunun DEAŞ’a karşı başarı kazandığı yer. Burada Koalisyon güçleri DEAŞ’a karşı Özgür Suriye Ordusuna destek için operasyon yapıyor. Rusya’nın bulunmasına gerek yok. Aksine bulunması risk oluşturuyor. Orada bulunarak Suriye’nin bütün hava sahasında ben etkiliyim demeye çalışıyor. Bunu koalisyon çerçevesinde de değerlendireceğiz. Suriye’nin o bölgesinde bulunmaları bir mesajdır.”
"KASIT OLARAK DEĞERLENDİRSEYDİK DAHA FARKLI ŞEYLER YAPARDIK"
Bir gazetecinin “Bir kasıt mı var?” sorusuna Başbakan Davutoğlu, “Öyle değerlendirseydik daha farklı şeyler yapardık. Uçak ihlali olduğu andan itibaren, çok yoğun bir diplomasi işlettik. Dışişleri Bakanları ile Mevlüt Bey, yoğun temas içine girdi. İngiltere, ABD, Almanya, Fransa. Bu bağlamda da diplomatik tempomuz hiç düşmeyecek. Yakından takip edeceğiz. Türkiye’nin hiç bir risk almadan bu sorunu aşmasını sağlayacağız.
Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Belgrat’ta Lavrov’la görüştü. Dün Cumhurbaşkanımızın Putin ile görüşme talebine yanıt vermediler. İlişkilerin belirlir bir raya oturması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama bu alacağımız tedbiri almayacağımız anlamına da gelmiyor” diye cevap verdi.
“Rusya ile İran’ın Suriye’nin üzerinde ne kadar bütünleşik siyaseti söz konusu?” sorusuna Davutoğlu, “Biz Tahran anlaşmasına gidilen süreçte İranlılarla konuşurken İranlılar BM’de hep Rusya’nın vetosuna güveniyorlardı. Biz de onlara Rusya’nın vetosuna güvenmeyin. Çünkü sizin burada Rusya ile bir çıkar çatışmanız var. Siz enerji piyasasına girerseniz Rusya’nın pazarlık gücü düşecek. Çünkü siz çok büyük bir doğalgaz ve petrole sahipsiniz.
Öyle de oldu. Türkiye ve Brezilya olarak yalnız kaldım. Rusya yaptırımlara ’hayır’ demedi. Şu anda Rusya ile İran’ın çıkarları tümüyle örtüşüyor demek doğru değil. Suriye üzerinde ortak bir ittifakları var” karşılığını verdi.
MAHSUN KIRMIZIGÜL’E TEPKİ
“Mahsun Kırmızıgül Türkiye’de kullanılan çok tartışılan bir ifade kullandı. Bunlara karşı ne söylemek istersiniz?” şeklindeki soruya ise Davutoğlu şöyle cevap verdi:
“Beni de hedef alan bazı ithamlarda bulunmuş. Bizim merhametimize dünya alem şahittir. Zulmümüze kimse şahit değil ama merhametimize herkes şahit. Filistinli çocuklar da şahit, Arakan’lı yetimler de şahit. Açlıktan ölen Somalili bebekler de şahit. Yasin Börü’nün annesi babası da şahit. Doğu’da Güneydoğudaki, teröre karşı mücadele eden gençler de şahit. Diyarbakırlı da şahit. Bizim merhametimize dünya alem şahit. Bunun için ayrı bir şahide ihtiyacımız yok. Ama zulmümüzü hiç bir kimse hiç bir yerde görmedi bizim. Kimseye zulmetmedik. Kimseye zalimlik yapmadık. Ama zalimlere ne kadar dik durduğumuzu herkes bilir. Filistin’de nasıl dik durduğumuzu. Suriye’de ve diğer yerlerde.
PKK’NIN ZULMÜNÜ GÖRMEDEN DEVLETE VE ŞAHSEN BANA DÖNÜK ZALİM DİYEN BİZİM HAYAT GEÇMİŞİMİZE DE KANDİL’DEKİLERİN HAYAT GEÇMİŞİNE DE BİR BAKSIN
Bugün doğu ve güneydoğuda zulmeden PKK’dır. PKK’nın zulmünü görmeden devlete ve şahsen bana dönük zalim diyen bizim hayat geçmişimize de Kandil’dekilerin hayat geçmişine de bir baksın. Sonra kime zalim kime merhametli diyeceklerini görsünler. Türk halkı bizi de onları da görür. Bizim elimizde hiç bir zaman kan olmadı. Hep dökülen gözyaşlarını silen el olduk. Dünyanın her yerinde de Türkiye’de de.”
(İHA)
Başbakan Davutoğlu, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da temaslarını takip eden, aralarında İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara temsilcisi Batuhan Yaşar’ın da bulunduğu gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Davutoğlu, gazetecilere Kabe ziyareti ile ilgili duygularını, “En doğru zamanlarda en doğru kararları alabilme basireti ver yarabbi.. diye dua ediyorum. Bazen doğru kararlar yanlış zamanlarda yanlış sonuçlar doğurabiliyor” şeklinde ifade etti.
Bir gazetecinin, “Kâbe’den açayım konuyu. Sabah namazında. Bir Diyarbakırlı ‘Diyarbakır’ndan selam’ diye seslendi.. O an ne hissettiniz.. Bir de tavafta iken. bir Kürt, Bayır Bucak Türkmenlerine yardım edin diye bir şey söylemiş o an ne hissettiniz?” şeklindeki sorusu üzerine Başbakan Davutoğlu şunları dedi:
“Mescidi Nebevi ‘den Otele gelirken bir çocuk ‘ben Diyarbakırlıyım’ diye geldi sarıldı. Bize dua edin dedi. Şimdi o çocuğun önünde iki yol var.Ya buradaki vahdet duygusuyla hiç bir etnik ve mezhebi fark gözetmeden birlikteliği yaşayacak. Ya da belli bir bağnazlıkla genç yaşlarda enerjisini yanlış yere sarf ettirecek bir ortamda devam edecek.”
"23 TEMMUZ’DA OPERASYONLARIN BAŞLAMASI DOĞRU BİR KARARDI"
23 Temmuz’da operasyonların başlamasının doğru bir karar olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Şimdi yakalanan malzemelere baktığımızda Sur’da 11 ton mühimmat , Cizre ve Silopi’de yakalananların niçin buraya sokuldukları amaçlarının ne olduğu aşikar. Türkiye’yi de bir ateş çemberinin içine sürüklemek.. Eğer operasyonlar başlamamış ve bazı cesur kararlar alınmamış olsaydı bu yığınağın nerede kullanılacağı ve nasıl bir sonuç doğuracağı kaygı verici bir durum olurdu. Şimdi bu doğru kararı doğru süreçlerle desteklemek gerekiyor.23 Temmuz’da aldığımız karar 4 halkadan oluşan terör zincirini kırmaktı. Kuzey Irak’a da ağır bir darbe vuruldu. Aynı zamanda DEAŞ’a yönelik operasyon yapıldı.
SONA DOĞRU YAKLAŞTIKÇA TERÖR OLAYLARINI ORGANİZE EDEN ÇEKİRDEK KADROYA YAKLAŞIYORSUNUZ
Ardından kırsalda etkili bir mücadele başlattık. Sonra şehrin etrafında mezarlık görüntüsü ile halkın üzerinde baskı kurulan yerler tümden yıkıldı. Tabi belli ilçelerde yığınak yapılan yerlerin üzerine gidildi. İnşallah bu süreç tamamlandığında ki Silopi bitti, Sur ve Cizre de neredeyse bitti. Sona doğru yaklaştıkça terör olaylarını organize eden çekirdek kadroya yaklaşıyorsunuz. Burada bir çok yabancı keskin nişancı da tespit edildi. Bunların hedefi de Türkiye’yi karıştırmak.”
"BURADAKİ STRATEJİ BELLİYDİ TÜRKİYE’Yİ IRAK GİBİ SURİYE GİBİ KARIŞTIRMAKTI"
“Biz teröre bütüncül olarak bakıyoruz” diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Kandilden Cizre’nin sokaklarına bütüncül olarak baktığımız gibi, 80’li yıllardan itibaren Cizre’de ilk kez mahallelere giriliyor. Bu çapta bir operasyon yapılıyor. Burada kararlı durmak gerekiyordu. Bütün şehirler temizleninceye kadar bu silahların tümü yakalanıncaya kadar bu mücadele sürecek.. Buradaki strateji belliydi Türkiye’yi Irak gibi Suriye gibi karıştırmaktı.
Şimdi başka bir aşamaya geçiyoruz, operasyon ardından nasıl bir süreç başlatacağız onu hazırlıyoruz.. Bakanlar kurulunda 5-6 saat bunu konuştuk.. 300 adım tespit edildi. Tüm bakanlıklara görevler verildi. Şimdi bu eylem planı yeniden gözden geçiriliyor. Bunu da bu bakanlar kurulunda netleştireceğiz.
Bu haftadan itibaren bütün bakanlar, genel başkan yardımcıları ve milletvekilleri dönüşümlü olarak alanda olacak. Ayrıca Belediye başkanlarını topladım. Onlara da her bir belediye ile ilgili görevler verdik. Tam bir gönül seferberliği içinde meseleyi ele alıyoruz. İlçeleri tek tek ele alıyoruz. Bir ilçelerde bazı adımlar atarsınız yanlıştır ama diğerinde doğru olabilir. Bütün ilçeleri planlıyoruz.”
"YENİ BİR GÜVENLİK PLANLAMASINA GİDİYORUZ, DETAYLARINI MARDİN’DE AÇIKLAYACAĞIM"
Başbakan Davutoğlu bir gazetecinin, “Mahallekollar mı kurulacak?”şeklindeki sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Yeni bir güvenlik planlamasına gidiyoruz. Detaylarını Mardin’de açıklayacağım. Var olan güvenlik yapılanmasıyla bu şeylerin aşılamadığı ortada. Yeni bir güvenlik yapılanmasına ihtiyaç var. Ama bu güvenlik önlemlerinin arttırılacağı anlamına gelmiyor.. Sadece şartlara uygun tedbirler geliştiriyoruz. Burada klasik güvenlik yöntemleri ile başarılı olmanız çok zor. Ayrıca kapsamlı bir sosyal destek başlayacak. 15 bin öğrenciyi Batman’da eğitime aldık. Ayrıca sağlık hizmetleri aynı şekilde yürüyecek. Son zamanlarda tartışılan ambülans meselesini genelkurmay başkanı ve sağlık bakanımızla konuştuk. Her türlü kolaylık gösterildi. Ambülanslar bizim güvenlik alanımızdan çıkıp teröristlerin yoğunlaştığı yere gittiğinde ki bu yaralıların kimlikleri de meçhul, bir iddia var ortada ama kaç kişidir kimlikleri nedir. Bunları tespit etmek için oraya gitmek gerekiyor. Öyle bir algı oluşturuldu ki sanki gidilebildiği halde gidilmiyor.. Önce sağlık bakanlığı arkasında belediye ambülansları gönderildi.. Ama bir yeri geçtikten sonra keskin nişancıların saldırısı başlıyor. Cizre’deki doktorların hepsi kahramandır. Cizre Devlet Hastanesi 20 roket atılmıştır. O şartlarda doktorlar hizmet ediyorlar.
Bir olay da var onu anlatayım;
Bir kadın hamileyim diyor. 112’ye telefon ediyor.. ambülanslar gidiyor kadını alıp hastaneye getiriyorlar. Tedavinin ardından, kadına deniyor ki bu şartlarda sezaryen gerekebilir.. Ama kadın bunu kabul etmiyor. Ben evde doğum yapmak istiyorum diyor. Kadın tekrar eve götürülüyor ambülansla. Sonra bu kadın sağlık hizmeti alamadığı gerekçesiyle AİHM başvuruyor. AİHM Türkiye’den savunma istiyor.
Türkiye, kadına verilen sağlık hizmeti ile ilgili bilgileri AİHM gönderince AİHM bu başvuruyu geri gönderiyor.
DİYARBAKIR SUR’U ÖYLE İNŞA EDECEĞİZ Kİ AYNEN TOLEDO GİBİ MİMARİ DOKUSUYLA HERKESİN GÖRMEK İSTEDİĞİ BİR HALİNE GELECEK
Bu şehirler 90’lı yıllarda çarpık ve kontrolsüz bir şekilde gelişen şehirler. Bu olaylar yaşanmamış olsaydı bile kentsel dönüşümün yapılması gereken yerlerdi. Sur, Silopi, Nusaybin ve benzer yerlere insanca yaşanabilecek konutlar yapılabilecek. Özellikle Sur’da bir taş üzerine taş konsa haberim olacak dedim. Tescilli Diyarbakır evleri, camiler, kiliseler, hanlar Diyarbakır’ın mimari dokusuna hiç bir zarar vermeden restore edilecek.
Diyarbakır Sur’u öyle inşa edeceğiz ki aynen Toledo gibi mimari dokusuyla herkesin görmek istediği bir haline gelecek.
Geçmişten farklı olarak biz operasyona girerken operasyon sonrasını da planladık. Yarın Bakanlar Kurulunda eylem planına nihai şeklini vereceğiz. Ardından bölgeden gelen işadamları ile bir toplantı yapacağım. Salı günü baroların da içinde olduğu sivil toplum kuruluşları ile toplantı yapacağım.
BUNDAN SONRA NİYETİM, HER CUMA NAMAZINI DOĞU VE GÜNEYDOĞUDA BİR BAŞKA İLDE KILMAK
Çarşamba günü bölgenin bütün mülki yöneticileri ile bu rehabilitasyon planını ve bölgedeki son güvenlik durumunu ele alacağım. Perşembe günü Londra’dayım mültecilerle ilgili. Cuma günü de Mardin’e gidip kamuoyuna ilk açıklamalarımızı yapacağız. Bundan sonra niyetim, her Cuma namazını doğu ve güneydoğuda bir başka ilde kılmak. Cumartesi de kalacağım.”
Yeni operasyonlarla ilgili bir soru üzerine ise Başbakan Davutoğlu, şu cevabı verdi:
“Gerekirse operasyon yapacağız. Dikkati başka bir yere çekmek için bir başka eylem yapabiliyorlar. Şunu unutmayın Türkiye’nin Irak ve Suriye yok şuanda. Her an yeni bir risk oluşabilir. Eskiden şöyle olurdu, terörle mücadele edilir diğer boyutlar unutulurdu.. Ya da diğer boyutlar olur terörle mücadele aksardı. Şimdi ikisini birlikte yapacak bir strateji gerçekleştiriyoruz. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi kapsamında muhatabın halk olduğu sadece bir kesimin olmadığı, büyük bir hareketlenmesi gerçekleştirmeyi planlıyoruz.. Bunun için de Cuma günü gideceğim orada kalacağım.. Cumartesi gerekirse bir gün daha kalacağım kritik yerlerde.. ama halkımız şunu bilecek, Biz Türkiye’nin her yerindeyiz her yerinde olacağız herkesi dinleyeceğiz ve Kürt meselesi diye bir konu gündeme gelecekse bir vatandaşlarımızla doğrudan konuşuruz arada herhangi bir örgüte ihtiyaç yoktur. Silahlar sustuğunda, zaten Türkiye özgür bir ülke. Herkes fikrini söyleyebilir. Ama silahlar bütünüyle bu ülkeden gidene kadar terörle mücadeleye ara vermek yok. Yani masaya dönülsün, konuşulsun vesaire.. Hayır bunları çok denedik daha önce.. Çok denedik. Bütün bu silahlı gruplar Türkiye’yi terk edene ve bütün bu mühimmat yok edilene kadar mücadele sürecek.”
ÇÖZÜM SÜRECİ DEVAM EDİYOR
Bir gazetecinin “Şu anda çözüm süreci başlamalı diyen görüşlere çok yakın durmuyorsunuz” şeklindeki sözleri üzerine Davutoğlu,”Çözüm süreci devam ediyor.. şu anlamda devam ediyor Türkiye’de demokratikleşme üzerinden atılacak adımlar bağlamında bir süreçten bahsediyorsak buna hiç bir zaman ara vermedik.
Bu operasyonlar sürecek. Türkiye’de silahlı bir yapı var oldukça terörle mücadeleye ara vermeyeceğiz” değerlendirmesini yaptı.
GENELKURMAY BAŞKANININ GEZİLERE KATILMASI DOĞAL KABUL EDİLMESİ GEREKEN BİR HUSUS
Başbakan Davutoğlu, “Genelkurmay Başkanı seyahatinizde yer alıyor. Benim bildiğim bu bir ilk. Katılmasının sebebi nedir?” sorusuna ise şöyle cevap verdi:
“Bu doğal kabul edilmesi gereken bir husus. Herhangi bir özel şey hamletmeye gerek duymuyoruz. Böyle şeylere Genelkurmay Başkanımız katılmıyor. Cumhurbaşkanımızın son ziyaretinde, Suudi Arabistan ile yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi mekanizması kurulmasına karar verildi. Yoğun bir savunma sanayi işbirliği var. O nedenle Genelkurmay Başkanımızın olmasını istedim.”
MİT-ASKER VE POLİS İŞBİRLİĞİ MÜKEMMEL
“İslam ordusu ile mi ilgili?” sorusu üzerine ise Davutoğlu, “Hayır onunla ilgisi yok.. Daha önce bu kararı aldık. Kasım ayı falandı.. Bundan sonra da Genelkurmay Başkanımız bu tür toplantılara katılacak. Bunu olağanüstü bir gelişme olarak görmemek lazım. Hatırlıyorum 2007’de Genelkurmay 2. Başkanı sayın Cumhurbaşkanımızın Washington ziyaretine katıldıklarında da anormal bir şey gibi anlaşılmıştı. Sonra normalleşti. Bunun da normalleşmesi doğaldır.
Şunu mutlulukla ve açıklıkla ifade etmek isterim ki, 2002’den beri de ben bu sürecin içerisindeyim; başdanışman olarak, bakan olarak, başbakan olarak. Devletin üst kademesinde uyumlu bir çalışma ortamı yaşanıyor, bu aşağıya da yansıyor. İlk defa asker ve polis bu şekilde ortak bir operasyon yaptı ve kimse kimseden bir şey saklamadı. Cizre, Sur, ve Silopi operasyonları başladığında hafta sonuydu, İçişleri bakanımız, genelkurmay başkanımız, emniyet genel müdürümüz, mit müsteşarımız, genelkurmay 2. başkanı operasyon planını birlikte sundular. Şu anda mükemmel bir uyum söz konu. Devletin güvenlik birimleri arasındaki iş birliği çok başarı olarak yürüyor. Ben 2002’de Irak müdahalesi söz konusu olduğundaki işleyişe bakıyorum o zaman herkes birbirinden bilgi saklardı. MİT ile askeri istihbaratın bilgisi uyuşamazdı. Yakın zamanlara kadar da paralel yapı nedeniyle benzer şeyler yaşandı. Şimdi istihbarat işbirliği mükemmel.. Operasyon işbirliği mükemmel. Bu nasıl oluyor. Süreçleri birlikte yürütmekle oluyor. Genelkurmay Başkanımız benim yaptığımız görüşmelere muttali olup fiilen aldığımız kararları gördüğünde bunun alana yansıması çok daha farklı oluyor” ifadesini kullandı.
“Bunları artık doğal görmek lazım. Olması gereken bir şey” diyen Davuoğlu, ”Mesela Şah-Fırat operasyonu olduğunda Genelkurmay Başkanımızla birlikte basın toplantısı yaptığımızda hatırlayacaksınız, bu da farklı gelmişti. Ama olması gereken. Asker ayrı konuşur sivil ayrı konuşur. Asker ayrı toplantıya gider, sivil ayrı toplantıya gider gibi bir kanaati yıkmalı. Hepimiz aynı devletin hizmetini yapıyoruz. Bunların hepsini normalleşme olarak değerlendiriyorum. Bundan sonra başka gezilerimize de katılabilirler” diye konuştu.
“Bu ziyaretin Cenevre görüşmeleri öncesine gelmesi önemli oldu” diyen bir gazeteciye Davutoğlu, ”Bu ziyaretin en önemli gündem maddelerinden birisi de Suriye.. Cenevre ile bunun bir düşmesi iyi bir tevafuk oldu. Burada önemli bir görüşme daha yapacağım Suriye muhalefetinin heyet başkanı Riyat Hicabi ile de görüşeceğim. Cenevre’de atılacak adımlar konusunda istişarelerde bulunacağım” karşılığını verdi.
"PYD REJİMİNİN İÇİNDE MASAYA GELEBİLİR"
“PYD’nin Cenevre’ye katılmaması ile ilgili yürütülen diplomasi trafiğinde neler yaşandı. Cenevre’den ne bekliyoruz?” sorusuna Başbakan Davutoğlu, şöyle cevap verdi:
“PYD konusunda Türkiye’nin tutumu ilkeseldi. Biz onlara 2013’te çözüm süreci ile birlikte bir şans verdik. Tercih yapacaklardı, ya Türkiye ile birlikte yürüyeceklerdi ya da öbür tarafla birlikte yürüyüp Türkiye’ye tavır alacaklardı. Gezi arkasından da 17-25 Aralık’tan sonra Ak Partinin iktidarı geçici diye düşündüler, karşı tarafta paralel yapı da dahil kim varsa, dışarda da Suriye, Rusya ve İran vardı, onlarla ittifak yapmaya karar verdiler.
Salih Müslim’le 2013’te müsteşarımız görüştü. Masaya 3 şart koyduk.
1-Türkiye’yi rahatsız bir iş yapmayacaksınız. 2-Suriye rejimi ile işbirliği yapmayacaksınız. 3-Suriye muhalefeti içinde yer alacaksınız. Eğer bunları yapmış olsalardı bunların masada olmaları için en büyük ağırlığı biz koyardık. Cenevre’de masaya gelebilirler mi.. evet gelebilirler.. Rejimin içinde.
RUSYA’NIN OYUNUNU BOZDUK
Buradaki tehlikeli oyun şuydu. Rusya öyle bir hesap yaptı ki, bir tarafta rejim saf olarak oturacak. Bakanların yüzde 50’si rejim tarafında olacak. Geri tarafta ise bir bir gerçek muhalefet var. Bir tensik diye rejimin çıkarttığı muhalefet var. Bir de PYD var. Muhalefet böyle 3’e bölünmüş olacak. Ama yüzde 50 yüzde 50 bile paylaşsalar bakanlıkların yüzde 25’i gerçek muhalefete düşecek. Yüzde 75’i rejim yanlısı olacak. PYD’li biri bakanlar kuruluna oturduğuna kimi dinleyecek rejimi, İran’ı ve Rusya’yı dinleyecek. Biz buna izin verir miyiz.”
Başbakan Davutoğlu”nun bir başka gazetecinin “Bu ziyaretiniz İran gerginliğinden ötürü Arabistan’a bir destek mi? Sayın Cumhurbaşkanının Latin Amerika ziyareti ve Rus uçağının tacizi için ne diyeceksiniz?” yönündeki sorusuna cevabı şöyle oldu:
“Türkiye’nin o kadar geniş bir dış politika perspektifi var ki her yerde olması gerekiyor. İçeri kapanırsanız, içe kapanıklık sizi yorar ve tahrip eder. Cumhurbaşkanımız Latin Amerika’dan sonra Afrika’ya da gidecek. Buna mukabil ben Londra’nın ardından Hollanda’ya ve ardından Brüksel’e gideceğim. 15 şubatta da Ukrayna var.”
"RUSYA’NIN AÇIKLANMIŞ BİR ASKERİ VE SİYASİ DOKTRİNİ VAR. 90’LI YILLARDA KAYBETTİĞİNİ DÜŞÜNDÜĞÜ BÖLGELERDE TEKRAR NÜFUS KURMAYA ÇALIŞIYOR"
“Son uçak olayının ardından Rusya’yı nasıl okumalıyız?” sorusuna ise Davutoğlu, “Rusya’nın açıklanmış bir askeri ve siyasi doktrini var. 90’lı yıllarda kaybettiğini düşündüğü bölgelerde tekrar nüfus kurmaya çalışıyor. Burada kimleri engel görüyorsa onlara dönük bir çaba içinde. Bizim ilişkilerimiz uçak düşene kadar iyiydi. Karşılıklı bir rasyonaliteye dayanıyordu. Suriye’deki politikaları ile Türkiye’nin çıkarlarını göz ardı ettiği için ve yürüttüğü operasyonlarla Türkiye’nin hava sahasını ihlal dışında, Türkiye’ye müzahir bütün grupları hedef aldığı için.
Burada 2 vizyon çarpışıyor. Bizim ekonomik ilişkiler üzerinden bölgeyi bütünleştirme vizyonu ile mezhep ve etnik çatışmalar üzerinden bölgeyi yeniden bölme vizyonuz. Türkiye’nin projelerini akamete uğratmak için yapılan hamleler bunlar” cevabını verdi.
"BURADA ÖNEMLİ OLAN NATO’NUN ÖNE ÇIKMASI Kİ ÇIKTI. EŞ ZAMANLI AÇIKLAMA KOYDU. İLK HABER GELDİĞİNDE BU NATO SAHASI İHLALİDİR ÖYLE MUAMELE GÖRECEK"
“Uçak işi ne kadar ciddi?” sorusuna Başbakan Davutoğlu’nun cevabı şöyle oldu:
“Bu ihlalin olduğu yer bu sefer farklı. Bunu başka türlü değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Burada önemli olan NATO’nun öne çıkması ki çıktı. Eş zamanlı açıklama koydu. İlk haber geldiğinde bu NATO sahası ihlalidir öyle muamele görecek. Bunu NATO genel sekreterine izah edin diye talimat verdik. Sayın Cumhurbaşkanımızla gece yarısı yaptığımız değerlendirme de bu yöndeydi. Bu konuda NATO’nun tavrı tatminkar. İhlalin olduğu Mare-Cerablus hattına yakın. Şu anda Özgür Suriye ordusunun DEAŞ’a karşı başarı kazandığı yer. Burada Koalisyon güçleri DEAŞ’a karşı Özgür Suriye Ordusuna destek için operasyon yapıyor. Rusya’nın bulunmasına gerek yok. Aksine bulunması risk oluşturuyor. Orada bulunarak Suriye’nin bütün hava sahasında ben etkiliyim demeye çalışıyor. Bunu koalisyon çerçevesinde de değerlendireceğiz. Suriye’nin o bölgesinde bulunmaları bir mesajdır.”
"KASIT OLARAK DEĞERLENDİRSEYDİK DAHA FARKLI ŞEYLER YAPARDIK"
Bir gazetecinin “Bir kasıt mı var?” sorusuna Başbakan Davutoğlu, “Öyle değerlendirseydik daha farklı şeyler yapardık. Uçak ihlali olduğu andan itibaren, çok yoğun bir diplomasi işlettik. Dışişleri Bakanları ile Mevlüt Bey, yoğun temas içine girdi. İngiltere, ABD, Almanya, Fransa. Bu bağlamda da diplomatik tempomuz hiç düşmeyecek. Yakından takip edeceğiz. Türkiye’nin hiç bir risk almadan bu sorunu aşmasını sağlayacağız.
Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu Belgrat’ta Lavrov’la görüştü. Dün Cumhurbaşkanımızın Putin ile görüşme talebine yanıt vermediler. İlişkilerin belirlir bir raya oturması için elimizden geleni yapıyoruz. Ama bu alacağımız tedbiri almayacağımız anlamına da gelmiyor” diye cevap verdi.
“Rusya ile İran’ın Suriye’nin üzerinde ne kadar bütünleşik siyaseti söz konusu?” sorusuna Davutoğlu, “Biz Tahran anlaşmasına gidilen süreçte İranlılarla konuşurken İranlılar BM’de hep Rusya’nın vetosuna güveniyorlardı. Biz de onlara Rusya’nın vetosuna güvenmeyin. Çünkü sizin burada Rusya ile bir çıkar çatışmanız var. Siz enerji piyasasına girerseniz Rusya’nın pazarlık gücü düşecek. Çünkü siz çok büyük bir doğalgaz ve petrole sahipsiniz.
Öyle de oldu. Türkiye ve Brezilya olarak yalnız kaldım. Rusya yaptırımlara ’hayır’ demedi. Şu anda Rusya ile İran’ın çıkarları tümüyle örtüşüyor demek doğru değil. Suriye üzerinde ortak bir ittifakları var” karşılığını verdi.
MAHSUN KIRMIZIGÜL’E TEPKİ
“Mahsun Kırmızıgül Türkiye’de kullanılan çok tartışılan bir ifade kullandı. Bunlara karşı ne söylemek istersiniz?” şeklindeki soruya ise Davutoğlu şöyle cevap verdi:
“Beni de hedef alan bazı ithamlarda bulunmuş. Bizim merhametimize dünya alem şahittir. Zulmümüze kimse şahit değil ama merhametimize herkes şahit. Filistinli çocuklar da şahit, Arakan’lı yetimler de şahit. Açlıktan ölen Somalili bebekler de şahit. Yasin Börü’nün annesi babası da şahit. Doğu’da Güneydoğudaki, teröre karşı mücadele eden gençler de şahit. Diyarbakırlı da şahit. Bizim merhametimize dünya alem şahit. Bunun için ayrı bir şahide ihtiyacımız yok. Ama zulmümüzü hiç bir kimse hiç bir yerde görmedi bizim. Kimseye zulmetmedik. Kimseye zalimlik yapmadık. Ama zalimlere ne kadar dik durduğumuzu herkes bilir. Filistin’de nasıl dik durduğumuzu. Suriye’de ve diğer yerlerde.
PKK’NIN ZULMÜNÜ GÖRMEDEN DEVLETE VE ŞAHSEN BANA DÖNÜK ZALİM DİYEN BİZİM HAYAT GEÇMİŞİMİZE DE KANDİL’DEKİLERİN HAYAT GEÇMİŞİNE DE BİR BAKSIN
Bugün doğu ve güneydoğuda zulmeden PKK’dır. PKK’nın zulmünü görmeden devlete ve şahsen bana dönük zalim diyen bizim hayat geçmişimize de Kandil’dekilerin hayat geçmişine de bir baksın. Sonra kime zalim kime merhametli diyeceklerini görsünler. Türk halkı bizi de onları da görür. Bizim elimizde hiç bir zaman kan olmadı. Hep dökülen gözyaşlarını silen el olduk. Dünyanın her yerinde de Türkiye’de de.”
(İHA)