Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Son 30 yılın en kritik fakat en başarılı terörle mücadele operasyonlarını yürütüyoruz" dedi.
Ahaber’de yayınlanan "Gündem Özel" programında gündeme yönelik soruları yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşü uçakta, başkanlık sistemi ve yeni anayasaya ilişkin açıklamalarını değerlendirdi. Başbakan Davutoğlu, "Bu anayasayı beğenmiyor olabiliriz ama Cumhurbaşkanımız için de benim için de siyasi partiler için de bu anayasa şu anda meşruiyetin kaynağı. Nasıl iş yapacağımız bu anayasada yazıyor. Peki bu anayasanın getirdiği çelişkileri ya da problemleri çözen nedir şu anda? Açık söylüyorum, bu anayasa çözmüyor bunu, siyasi sistem de çözmüyor, Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramdaki ilişkinin özel hukuk doğası ve problem çözme kabiliyeti bunu çözüyor. Doğasından kastım, aramızdaki muhabbet, güven, karşılıklı uzun bir geçmişimiz var. Kaç krizi birlikte yönettiğimizi, ne cenderelerden beraber geçtiğimizi, Davos akşamı orada veya daha sonra Mavi Marmara’da bir sürü kritik aşamalardan nasıl Kıbrıs Müzakerelerinde... Dolayısıyla bizim aramızdaki ilişkinin mahiyetine dayalı bir çözüm kapasitesi var" ifadelerini kullandı.
"YENİ SİSTEM KURACAKSAK NET OLMASI LAZIM"
"Böyle olmaması lazım. Normalde sistemin kendisi Cumhurbaşkanı veya Başbakanın kişiliklerinden bağımsız olarak çözüm üretebilmesi lazım" diyen Davutoğlu, "Cumhurbaşkanımız da dün zikretmiş, gazetelerde okudum ’Bunu şimdiye kadar iyi götürdük’ derken kastettiği bizim ilişkilerin iyiliği üzerinden dolayı. Bundan da herhalde herkes memnundur. Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık makamı arasında doğabilecek bir problemden memnun olanlar bu ülkeyi ihanet edenler. Çünkü nihayet devletin en üst makamıyla bütün sorumlulukları üstlenmiş Başbakanlık makamından bahsediyoruz. Yani hesap verecek olan nihayette atılacak adım dolayısıyla 20 sene sonra bile hesaba çekilecek olan bir makam ile devletin en üst, hakem konumunda en üst çözüm makamı arasındaki bir ilişkiden bahsediyoruz. Dolayısıyla burada hem Sayın Cumhurbaşkanımız derin devlet tecrübesiyle bunu biliyorlar ve kendisi de Başbakanlık yaptığı için bütün hukuki sorumluluğu Başbakanlık ve bakanlar üzerinde olduğunu biliyorlar. Hem de biz de Bakanlık yaptığımız ve geçmiş siyasi tecrübemizde Cumhurbaşkanlığı gibi devletin en üst makamının itibarının korunmasının bir ülkenin itibarını korumak olduğunu biz de biliyoruz. Bu bilinç üzerinde yürüyen bir ilişki. Bu anlamda bir sıkıntı yok ama bir yeni sistem kuracaksak bu sistemin net olması lazım" açıklamalarında bulundu.
"BEN KARMA HİÇBİR SİSTEMİN FAYDA GETİRECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM"
"Ben karma hiçbir sistemin fayda getireceğini düşünmüyorum. Karma sistem, Türk iş tutuş biçimine uygun değil. Onu denedik" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Karmadan kastım işte 12 Eylül’de olduğu gibi Başbakan seçilsin ama yukarıda her şey, kritik şeylere Cumhurbaşkanlığı makamı... Orada çünkü Kenan Evren gelecek. Kenan Evren gibi bir Cumhurbaşkanı gibi düşünüp orası şey makamı ya da 27 Mayıs’ta olduğu gibi bir hükümet seçilsin, başbakan da olsun ama milli egemenliği kurumlar aracılığıyla kullanmak. Bu tabir, ’Başbakanlığı vesayet altına alacağım’ demenin güzel bir diplomatik ifadesi. Yani millet egemenliğini seçilmiş hükümet ve kurumlar aracılığıyla kullanmak. Millet egemenliğini, seçtiği vekiller üzerinde, onların içinden çıkan hükümet üzerinde kullanır. Eğer başkanlık sistemi olacaksa başkan ve parlamento üzerinden kullanır. Değilse parlamenter sistemse parlamenter sistem içinden çıkan hükümet ve başbakan üzerinden kullanır. Benim tercihim -tabi bunların hepsi konuşulur- tüm tercih ve yetki dağılımının net olduğu bir sistem. Bunları bizim teklif edeceklerimiz olur, muhalefetin söyleyecekleri olur, hep beraber bunları konuşuruz. Bu sistemi işletirken de anayasa ne derse o uygulanabilir. Bakanlar Kurulu’na Cumhurbaşkanı başkanlık etmek istediği zaman ki geçmişte iki kez etti. Daha önce de diğer Cumhurbaşkanlarının da daha nadir olarak yaptığı başkanlıklar var. Bu anayasanın tanımı içinde olur. Ne fazlası ne eksiği, o anlamda neyse anayasa yani bizi bağlayan ama bunun muhtevasını dokuyacak olan da Sayın Cumhurbaşkanımızla bizim aramızdaki güven ilişkisidir, muhabbet ilişkisidir, ülkenin çıkarını koruma ilişkisidir. Dolayısıyla bunları çok gündemde tutarak sanki ortada bir mesele varmış gibi bir hava yaratmayı doğru görmüyorum."
"ŞU ANDA BENİ GECE RÜYAMDA UYKUSUZ BIRAKAN, GECE 3’TE BİLE KALDIRAN ŞEY..."
Başbakan Davutoğlu, "Şu anda beni bu gece rüyamda uykusuz bırakan veya gece 3’te bile kaldıran şey, yürüyen terör operasyonları, olabilecek ekonomik sonuçları, Irak’taki askeri mevcudiyetimiz, FED karar alacaksa Cuma günü Ekonomi Değerlendirme Kurulu toplantısında yaptığımız şeyler... Yani şu anda onun için dikkati dağıtmamak lazım. Sürekli Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkisi üzerinden spekülasyon yapılmasını da soru sorulmasını da doğru görmüyorum" dedi.
"SON 30 YILIN EN KRİTİK FAKAT EN BAŞARILI TERÖRLE MÜCADELE OPERASYONLARINI YÜRÜTÜYORUZ"
"Şırnak’ın Cizre ilçesindeki öğretmenler bakanlıktan gelen bir SMS neticesinde görevlerini terk ettiler. Cizre’de neler oluyor? Yıl ortasında eğitim kesiliyor, öğretmenler şehir dışına çıkıyorlar. Acaba bu orada büyük bir operasyonun işareti mi? Çocuklar öğretmensiz kaldılar, bütün bunlar nasıl giderilecek?" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, "Son 30 yılın en kritik fakat en başarılı terörle mücadele operasyonlarını yürütüyoruz. Çünkü daha önce terör genellikle kırsal kesimde faaliyet gösterirken tedbirler de oralarda alınır, çatışmalar da oralarda yaşanırdı. Fakat terör örgütü bilinçli bir şekilde biraz da Suriye’de ve Kobani benzeri yerlerde yaşanmışlıklardan gelen kibirle saldırganlıkla terörün alanının şehirlere ve kritik ilçelere doğru yaydı" dedi.
"NEDEN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI UYGULUYORUZ?"
Başbakan Davutoğlu, "Kantonel özlem mi bu?" sorusu üzerine şu ifadeleri kullandı:
"Onun olmayacağını biliyorlar. Zannediyorlar ki bu yaptıkları eylemlerle bizi yıldırabilirler, yavaşlatabilirler ya da bizi terörle mücadeleden caydırabilirler. Bunun olmayacağını görüyorlar. Yoksa Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova, belli ilçelerde yoğunlaşan bu tür barikatlar, hendekler, bir takım hayatın normal akışını engelleyen şeyler, bunun üzerinden halkı bizar etmek istiyorlar. Buna devlet tedbir aldığı zaman da halk dönüp devleti suçlayacak diye bekliyorlar. Neden sokağa çıkma yasağı uyguluyoruz? Ben de memnun değilim bundan, açık söyleyeyim. Ama niye almak zorunda kalıyoruz çünkü sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden yapacağınız her alanda terör mücadele ve operasyon, sivil kayıplara yol açabilir. Barikatlar kuruyorlar, hendek kazıyorlar. Hendeğin öte tarafında okul var. Hendeğin öte tarafında hastane var. Hendeğin öte tarafında sağlık tesisleri veya sosyal tesisler var yani halk için açılmış yerler. Oraya öğretmen tayinle gittiğinde ülkenin hangi yerinden giderse gitsin Cizreli çocuklara eğitim vermek için gidiyor, Silopili çocuklara eğitim vermek için gidiyor. Ama bunların derdi bu değil bazı yerlerde okullar işgal ederek okulları bir terör karargahı gibi kendilerince veya yığınağı gibi kullanmaya çalışıyorlar, bazı yerlerde de okulları yakıyorlar."
"ÇÖZÜM: MÜCADELEYİ KARARLI BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRMEK"
"Çözüm şu: mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmek. Çözümler, mücadele konusunda herkesin ortak bir tavırda buluşması" diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Onun için Sayın Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a gittiğinde ’hendek kazan arkadaşlar’ dediğinde ben hayretle onu takip ettim. Nereden arkadaşı oluyorlar bunlar Kılıçdaroğlu’nun? Hendek kazıp halkın gününü, normal hayatını tümüyle tarumar edenlerden arkadaş olur mu? Birileri onları arkadaş görürse onlar da kendilerini halka karşı her türlü zulmü yapabilecek meşruiyette görürler. Şimdi olan mesele şu, Cizre, Silopi ve diğer tüm bağlamlarda, bu mücadelenin, bu yöntemin uygulanabildiği belli noktalar kalmış. Dikkat ederseniz kırsal kesimde Irak-Türkiye sınırındaki Oramar Dağı’na kadar Özel Birliklerimiz çıktılar. Oradaki bütün mağaraları, bütün terör yığınaklarını tasfiye ettik ve ilk defa oldu. Genelkurmay Başkanlığımızın bize verdiği bilgiler, ilk defa Türkiye-Irak sınırı çok yalçın dağlardan oluşuyor, üzerinden helikopterle geçtim, biliyorum. Son Yüksekova’ya gidip Dağlıca şehitlerimizle ilgili, askerlerimizle beraber olduğumuzda da görme imkanımız oldu. Oramar, İkiyaka dağları tümüyle terörden arındırıldı. Ve biz bu mücadeleyi yürütürken kırsal kesim, mücavir alandaki bütün mezarlık görüntüsü altında terör faaliyeti yapılan yerlerdeki binalar, mezarları gerçek mezarsa dokunulmadan binalar yıkıldı. Bu sefer şehre terörü çekerek belli ilçelere çekerek halkı orada bizar edip varlık göstermeye çalışıyorlar. Bu konuda da tavrımız açık. Bütün o ilçeler, bütün o şehirler bu terörist unsurlardan temizlenecek. Gerekirse mahalle mahalle, ev ev, sokak sokak."
"TASFİYE EDENE KADAR YÜRÜYECEĞİZ"
"Ne kadar sürecek?" sorusuna ise Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Bu konuda çok açık tavrımız var. Nasıl demiştim, Dağlıca olayı olduğunda ’Bu dağlar temizlenecek’ dedim. Şimdi gururla söylüyorum, o emri veren Başbakan olarak söylüyorum, o dağlarda tek bir terörist kalmadı. Dağlıca şehitlerimizin katlediği yerlerde, Oramar, İkiyaka ve bütün o bölgeden tek tek temizlendiler. Soğukta, eksi 10 derecede orada Özel Birliklerimiz operasyon yaptı. ’Artık sizi değiştirelim’ denildiğinde de anlatıldığında telsizi ben bizzat dinledim. ’Hayır, biz Oramar tepesine bağrağı dikene ve oradaki her teröristi, silah arkadaşımızı katleden herkesi burada tasfiye edene kadar yürüyeceğiz’ dedi, arkadaşlarımız."
"TEK BİR MAHALLE KALMAYACAK Kİ..."
Başbakan Davutoğlu, "Öğretmenlerin terk etmesi olumsuz görüntü vermedi mi?" sorusu üzerine ise, "Şimdi bizim bu mücadelede nasıl bu kararlılığımız varsa şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Cizre’de, Silopi’de, Sur’da tek bir sokak kalmayacak ki bunlardan temizlenmemiş olsun. Tek bir mahalle kalmayacak ki oradaki camisiyle okuluyla hastanesiyle herkes huzur içinde olmamış olsun. Tek bir ev kalmamış olacak ki yığınak yapılmış ya da alttan tünellerle birbirine bağlanıp oradaki halkın hayatı zehir edilmiş yer kalmayacak ki bu temizlenecek" karşılığını verdi.
"EN KISA ZAMANDA EN ETKİN MÜCADELEYLE TEMİZLENECEK"
"Ne kadar sürede öngörüyorsunuz?" sorusu üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"En kısa zamanda en etkin mücadeleyle. Birisi eğer Cizre’yi Kobani’ye çevirmeye kalkarsa ki öyle yapmaya çalışıyorlar kendilerince. Cizre’de DEAŞ yok, Kobani’de DEAŞ vardı. Cizre’de halkına muhabbetle, sevgiyle, şefkatle bakan bir devlet var, o halkın çocuklarını eğitmek için giden öğretmenler var. Onlar için orada gece gündüz, zor şartlarda görev yapan doktorlar, hasta bakıcılar, hemşireler var. Bunlar bu ülkenin insanları, DEAŞ gibi dışarıdan insanlar değil. Cizre de Türkiye Cumhuriyeti topraklarının en asli, El Cezeri’den itibaren bizim medeniyetimizin en önemli merkezlerinden biri. Bu ilçelerimizde de bu mücadele sürecek. Eğitim faaliyetlerinin aksamaması için büyük çaba sarf ediliyor. Ama zaten belli mahallelerde hendekler, barikatlar dolayısıyla çocukların okula gitme imkanları kalmıyor. Bunun için gerekli mücadele yürütülecek."
(İHA)
Ahaber’de yayınlanan "Gündem Özel" programında gündeme yönelik soruları yanıtlayan Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkmenistan dönüşü uçakta, başkanlık sistemi ve yeni anayasaya ilişkin açıklamalarını değerlendirdi. Başbakan Davutoğlu, "Bu anayasayı beğenmiyor olabiliriz ama Cumhurbaşkanımız için de benim için de siyasi partiler için de bu anayasa şu anda meşruiyetin kaynağı. Nasıl iş yapacağımız bu anayasada yazıyor. Peki bu anayasanın getirdiği çelişkileri ya da problemleri çözen nedir şu anda? Açık söylüyorum, bu anayasa çözmüyor bunu, siyasi sistem de çözmüyor, Sayın Cumhurbaşkanımız ve benim aramdaki ilişkinin özel hukuk doğası ve problem çözme kabiliyeti bunu çözüyor. Doğasından kastım, aramızdaki muhabbet, güven, karşılıklı uzun bir geçmişimiz var. Kaç krizi birlikte yönettiğimizi, ne cenderelerden beraber geçtiğimizi, Davos akşamı orada veya daha sonra Mavi Marmara’da bir sürü kritik aşamalardan nasıl Kıbrıs Müzakerelerinde... Dolayısıyla bizim aramızdaki ilişkinin mahiyetine dayalı bir çözüm kapasitesi var" ifadelerini kullandı.
"YENİ SİSTEM KURACAKSAK NET OLMASI LAZIM"
"Böyle olmaması lazım. Normalde sistemin kendisi Cumhurbaşkanı veya Başbakanın kişiliklerinden bağımsız olarak çözüm üretebilmesi lazım" diyen Davutoğlu, "Cumhurbaşkanımız da dün zikretmiş, gazetelerde okudum ’Bunu şimdiye kadar iyi götürdük’ derken kastettiği bizim ilişkilerin iyiliği üzerinden dolayı. Bundan da herhalde herkes memnundur. Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık makamı arasında doğabilecek bir problemden memnun olanlar bu ülkeyi ihanet edenler. Çünkü nihayet devletin en üst makamıyla bütün sorumlulukları üstlenmiş Başbakanlık makamından bahsediyoruz. Yani hesap verecek olan nihayette atılacak adım dolayısıyla 20 sene sonra bile hesaba çekilecek olan bir makam ile devletin en üst, hakem konumunda en üst çözüm makamı arasındaki bir ilişkiden bahsediyoruz. Dolayısıyla burada hem Sayın Cumhurbaşkanımız derin devlet tecrübesiyle bunu biliyorlar ve kendisi de Başbakanlık yaptığı için bütün hukuki sorumluluğu Başbakanlık ve bakanlar üzerinde olduğunu biliyorlar. Hem de biz de Bakanlık yaptığımız ve geçmiş siyasi tecrübemizde Cumhurbaşkanlığı gibi devletin en üst makamının itibarının korunmasının bir ülkenin itibarını korumak olduğunu biz de biliyoruz. Bu bilinç üzerinde yürüyen bir ilişki. Bu anlamda bir sıkıntı yok ama bir yeni sistem kuracaksak bu sistemin net olması lazım" açıklamalarında bulundu.
"BEN KARMA HİÇBİR SİSTEMİN FAYDA GETİRECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM"
"Ben karma hiçbir sistemin fayda getireceğini düşünmüyorum. Karma sistem, Türk iş tutuş biçimine uygun değil. Onu denedik" ifadesini kullanan Davutoğlu, şunları söyledi:
"Karmadan kastım işte 12 Eylül’de olduğu gibi Başbakan seçilsin ama yukarıda her şey, kritik şeylere Cumhurbaşkanlığı makamı... Orada çünkü Kenan Evren gelecek. Kenan Evren gibi bir Cumhurbaşkanı gibi düşünüp orası şey makamı ya da 27 Mayıs’ta olduğu gibi bir hükümet seçilsin, başbakan da olsun ama milli egemenliği kurumlar aracılığıyla kullanmak. Bu tabir, ’Başbakanlığı vesayet altına alacağım’ demenin güzel bir diplomatik ifadesi. Yani millet egemenliğini seçilmiş hükümet ve kurumlar aracılığıyla kullanmak. Millet egemenliğini, seçtiği vekiller üzerinde, onların içinden çıkan hükümet üzerinde kullanır. Eğer başkanlık sistemi olacaksa başkan ve parlamento üzerinden kullanır. Değilse parlamenter sistemse parlamenter sistem içinden çıkan hükümet ve başbakan üzerinden kullanır. Benim tercihim -tabi bunların hepsi konuşulur- tüm tercih ve yetki dağılımının net olduğu bir sistem. Bunları bizim teklif edeceklerimiz olur, muhalefetin söyleyecekleri olur, hep beraber bunları konuşuruz. Bu sistemi işletirken de anayasa ne derse o uygulanabilir. Bakanlar Kurulu’na Cumhurbaşkanı başkanlık etmek istediği zaman ki geçmişte iki kez etti. Daha önce de diğer Cumhurbaşkanlarının da daha nadir olarak yaptığı başkanlıklar var. Bu anayasanın tanımı içinde olur. Ne fazlası ne eksiği, o anlamda neyse anayasa yani bizi bağlayan ama bunun muhtevasını dokuyacak olan da Sayın Cumhurbaşkanımızla bizim aramızdaki güven ilişkisidir, muhabbet ilişkisidir, ülkenin çıkarını koruma ilişkisidir. Dolayısıyla bunları çok gündemde tutarak sanki ortada bir mesele varmış gibi bir hava yaratmayı doğru görmüyorum."
"ŞU ANDA BENİ GECE RÜYAMDA UYKUSUZ BIRAKAN, GECE 3’TE BİLE KALDIRAN ŞEY..."
Başbakan Davutoğlu, "Şu anda beni bu gece rüyamda uykusuz bırakan veya gece 3’te bile kaldıran şey, yürüyen terör operasyonları, olabilecek ekonomik sonuçları, Irak’taki askeri mevcudiyetimiz, FED karar alacaksa Cuma günü Ekonomi Değerlendirme Kurulu toplantısında yaptığımız şeyler... Yani şu anda onun için dikkati dağıtmamak lazım. Sürekli Cumhurbaşkanı-Başbakan ilişkisi üzerinden spekülasyon yapılmasını da soru sorulmasını da doğru görmüyorum" dedi.
"SON 30 YILIN EN KRİTİK FAKAT EN BAŞARILI TERÖRLE MÜCADELE OPERASYONLARINI YÜRÜTÜYORUZ"
"Şırnak’ın Cizre ilçesindeki öğretmenler bakanlıktan gelen bir SMS neticesinde görevlerini terk ettiler. Cizre’de neler oluyor? Yıl ortasında eğitim kesiliyor, öğretmenler şehir dışına çıkıyorlar. Acaba bu orada büyük bir operasyonun işareti mi? Çocuklar öğretmensiz kaldılar, bütün bunlar nasıl giderilecek?" sorusunu yanıtlayan Davutoğlu, "Son 30 yılın en kritik fakat en başarılı terörle mücadele operasyonlarını yürütüyoruz. Çünkü daha önce terör genellikle kırsal kesimde faaliyet gösterirken tedbirler de oralarda alınır, çatışmalar da oralarda yaşanırdı. Fakat terör örgütü bilinçli bir şekilde biraz da Suriye’de ve Kobani benzeri yerlerde yaşanmışlıklardan gelen kibirle saldırganlıkla terörün alanının şehirlere ve kritik ilçelere doğru yaydı" dedi.
"NEDEN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI UYGULUYORUZ?"
Başbakan Davutoğlu, "Kantonel özlem mi bu?" sorusu üzerine şu ifadeleri kullandı:
"Onun olmayacağını biliyorlar. Zannediyorlar ki bu yaptıkları eylemlerle bizi yıldırabilirler, yavaşlatabilirler ya da bizi terörle mücadeleden caydırabilirler. Bunun olmayacağını görüyorlar. Yoksa Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova, belli ilçelerde yoğunlaşan bu tür barikatlar, hendekler, bir takım hayatın normal akışını engelleyen şeyler, bunun üzerinden halkı bizar etmek istiyorlar. Buna devlet tedbir aldığı zaman da halk dönüp devleti suçlayacak diye bekliyorlar. Neden sokağa çıkma yasağı uyguluyoruz? Ben de memnun değilim bundan, açık söyleyeyim. Ama niye almak zorunda kalıyoruz çünkü sokağa çıkma yasağı ilan edilmeden yapacağınız her alanda terör mücadele ve operasyon, sivil kayıplara yol açabilir. Barikatlar kuruyorlar, hendek kazıyorlar. Hendeğin öte tarafında okul var. Hendeğin öte tarafında hastane var. Hendeğin öte tarafında sağlık tesisleri veya sosyal tesisler var yani halk için açılmış yerler. Oraya öğretmen tayinle gittiğinde ülkenin hangi yerinden giderse gitsin Cizreli çocuklara eğitim vermek için gidiyor, Silopili çocuklara eğitim vermek için gidiyor. Ama bunların derdi bu değil bazı yerlerde okullar işgal ederek okulları bir terör karargahı gibi kendilerince veya yığınağı gibi kullanmaya çalışıyorlar, bazı yerlerde de okulları yakıyorlar."
"ÇÖZÜM: MÜCADELEYİ KARARLI BİR ŞEKİLDE SÜRDÜRMEK"
"Çözüm şu: mücadeleyi kararlı bir şekilde sürdürmek. Çözümler, mücadele konusunda herkesin ortak bir tavırda buluşması" diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
"Onun için Sayın Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a gittiğinde ’hendek kazan arkadaşlar’ dediğinde ben hayretle onu takip ettim. Nereden arkadaşı oluyorlar bunlar Kılıçdaroğlu’nun? Hendek kazıp halkın gününü, normal hayatını tümüyle tarumar edenlerden arkadaş olur mu? Birileri onları arkadaş görürse onlar da kendilerini halka karşı her türlü zulmü yapabilecek meşruiyette görürler. Şimdi olan mesele şu, Cizre, Silopi ve diğer tüm bağlamlarda, bu mücadelenin, bu yöntemin uygulanabildiği belli noktalar kalmış. Dikkat ederseniz kırsal kesimde Irak-Türkiye sınırındaki Oramar Dağı’na kadar Özel Birliklerimiz çıktılar. Oradaki bütün mağaraları, bütün terör yığınaklarını tasfiye ettik ve ilk defa oldu. Genelkurmay Başkanlığımızın bize verdiği bilgiler, ilk defa Türkiye-Irak sınırı çok yalçın dağlardan oluşuyor, üzerinden helikopterle geçtim, biliyorum. Son Yüksekova’ya gidip Dağlıca şehitlerimizle ilgili, askerlerimizle beraber olduğumuzda da görme imkanımız oldu. Oramar, İkiyaka dağları tümüyle terörden arındırıldı. Ve biz bu mücadeleyi yürütürken kırsal kesim, mücavir alandaki bütün mezarlık görüntüsü altında terör faaliyeti yapılan yerlerdeki binalar, mezarları gerçek mezarsa dokunulmadan binalar yıkıldı. Bu sefer şehre terörü çekerek belli ilçelere çekerek halkı orada bizar edip varlık göstermeye çalışıyorlar. Bu konuda da tavrımız açık. Bütün o ilçeler, bütün o şehirler bu terörist unsurlardan temizlenecek. Gerekirse mahalle mahalle, ev ev, sokak sokak."
"TASFİYE EDENE KADAR YÜRÜYECEĞİZ"
"Ne kadar sürecek?" sorusuna ise Davutoğlu, şu yanıtı verdi:
"Bu konuda çok açık tavrımız var. Nasıl demiştim, Dağlıca olayı olduğunda ’Bu dağlar temizlenecek’ dedim. Şimdi gururla söylüyorum, o emri veren Başbakan olarak söylüyorum, o dağlarda tek bir terörist kalmadı. Dağlıca şehitlerimizin katlediği yerlerde, Oramar, İkiyaka ve bütün o bölgeden tek tek temizlendiler. Soğukta, eksi 10 derecede orada Özel Birliklerimiz operasyon yaptı. ’Artık sizi değiştirelim’ denildiğinde de anlatıldığında telsizi ben bizzat dinledim. ’Hayır, biz Oramar tepesine bağrağı dikene ve oradaki her teröristi, silah arkadaşımızı katleden herkesi burada tasfiye edene kadar yürüyeceğiz’ dedi, arkadaşlarımız."
"TEK BİR MAHALLE KALMAYACAK Kİ..."
Başbakan Davutoğlu, "Öğretmenlerin terk etmesi olumsuz görüntü vermedi mi?" sorusu üzerine ise, "Şimdi bizim bu mücadelede nasıl bu kararlılığımız varsa şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Cizre’de, Silopi’de, Sur’da tek bir sokak kalmayacak ki bunlardan temizlenmemiş olsun. Tek bir mahalle kalmayacak ki oradaki camisiyle okuluyla hastanesiyle herkes huzur içinde olmamış olsun. Tek bir ev kalmamış olacak ki yığınak yapılmış ya da alttan tünellerle birbirine bağlanıp oradaki halkın hayatı zehir edilmiş yer kalmayacak ki bu temizlenecek" karşılığını verdi.
"EN KISA ZAMANDA EN ETKİN MÜCADELEYLE TEMİZLENECEK"
"Ne kadar sürede öngörüyorsunuz?" sorusu üzerine Davutoğlu, şunları söyledi:
"En kısa zamanda en etkin mücadeleyle. Birisi eğer Cizre’yi Kobani’ye çevirmeye kalkarsa ki öyle yapmaya çalışıyorlar kendilerince. Cizre’de DEAŞ yok, Kobani’de DEAŞ vardı. Cizre’de halkına muhabbetle, sevgiyle, şefkatle bakan bir devlet var, o halkın çocuklarını eğitmek için giden öğretmenler var. Onlar için orada gece gündüz, zor şartlarda görev yapan doktorlar, hasta bakıcılar, hemşireler var. Bunlar bu ülkenin insanları, DEAŞ gibi dışarıdan insanlar değil. Cizre de Türkiye Cumhuriyeti topraklarının en asli, El Cezeri’den itibaren bizim medeniyetimizin en önemli merkezlerinden biri. Bu ilçelerimizde de bu mücadele sürecek. Eğitim faaliyetlerinin aksamaması için büyük çaba sarf ediliyor. Ama zaten belli mahallelerde hendekler, barikatlar dolayısıyla çocukların okula gitme imkanları kalmıyor. Bunun için gerekli mücadele yürütülecek."
(İHA)