DARÜSSELAM - TUFAN AKTAŞ
Darüsselam Üniversitesinden emekli 78 yaşındaki Tanzanyalı tarihçi Prof. Dr. Abdul Şerif, Tanzanya'nın sömürge tarihine dair AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
- Afrika'da istikrarın ülkesi: Tanzanya
- Analiz: Afrika'nın geleceği karartılamaz
- Afrika'nın balığını beyaz adam yiyor
Şerif, bugün özerk statüye sahip Zanzibar Adası ve Tanganika anakarasından oluşan Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını kazanmış olsa da aradan geçen 50 yıla rağmen koyduğu hedeflere henüz ulaşamadığını belirtti.
Doğu Afrika kıyılarının yaklaşık 500 yıl önce Kilva, Mombasa, Lamu ve Zanzibar gibi birbirinden bağımsız İslam devletlerine sahip olduğunu dile getiren Şerif, bölgeye ilk ayak basan sömürgeci güç Portekizlilerin 200 yıl boyunca burada kaldığını anlattı.
Daha sonra Umman Sultanlığı'nın çabalarıyla Portekizlilerin kıyıdan atılmaya başlandığını söyleyen Şerif, Zanzibar'ı başkent yapan sultanlığın, tüm kıyıları kontrol etmeyi başardığını ifade etti.
Şerif, 1870'lerde başlayan yeni sömürgecilik, diğer bir deyişle o dönemin sloganı olan "Afrika talanı" sonrasında bölge tarihinin yeni bir safhaya girdiğini belirterek, "Yeni sömürgecilerin istediği şey daha çok endüstri maddeleriydi. Onlar kahve, pamuk ve susam istiyordu. Ve tabii ki ürettikleri tekstil mallarını ve diğer ürünleri satmak." diye konuştu.
"Aynı milleti ikiye böldüler"
Afrika'daki talan sonrası birbirleriyle savaşmaya başlayan Batılı devletlerin Afrika'yı paylaşmak için Berlin Konferansı'nı düzenlediğini hatırlatan Şerif, şunları söyledi:
"Sömürgeciler çizdikleri sınırların nerde oluğuna dair hiçbir şey bilmiyordu. Sadece yerde çizgileri çekiyor ve kontrolünü alıyorlardı. Bazen bir milleti iki ülke arasında böldüler. Biz Tanzanya'daki Masailerdik. Onlar Kenya'daki Masailer. İki ülkeyi ortadan bölen dümdüz bir çizgi vardı."
Tanganika'da "shule" Zanzibar'da "skuli"
Şerif, Tanganika ana karasını 19'uncu yüzyılın sonlarına doğru Almanların ele geçirdiğini anımsatarak, Birinci Dünya Savaşı'na kadar bölgede İngilizler ve Almanlar arasında büyük bir mücadele yaşandığını kaydetti.
Almanların Darüsselam'ı, İngilizlerin ise Mombasa Limanı'nı kullanmasının ve bölgedeki sömürge rekabetinin Zanzibar ve kıyılardaki ticari hayatı olumsuz etkilediğini anlatan Şerif, iki sömürgeci gücün bölgede ciddi bir kültürel iz bıraktığını ifade etti.
Şerif, "Almanlar çok kısa süre kaldı. Sadece 25-30 yıl kalmalarına rağmen bu Tanganika üzerinde ciddi bir etki yaptı. Örneğin bu işgal sonrasında Almancadan Svahiliceye çok sayıda kelime geçti." dedi.
Almanca "okul" anlamına gelen "schule" kelimesinin bugün Tanganika'da Svahili dilinde "shule" kelimesine dönüşerek okul anlamı taşıdığını ifade eden Şerif, Zanzibar'ın İngilizler tarafından yönetildiğini, orada ise okul için bugün "skuli" kelimesinin kullanıldığını belirtti.
Şerif, "Eğer burada Darüsselam'da birisine paranın ne olduğunu sorarsanız size bir Alman para birimi olan helayı söyleyecektir ama Zanzibar'da ise pesa diyecektir." ifadelerini kullandı.
Svahilice ulusu bütünleştirdi
İngiliz sömürge döneminin sonralarına doğru halkın sömürgecilere karşı savaşa hazırlanırken ortak bir dile ihtiyaç duyduğunu vurgulayan Şerif, Avrupalılar geldiğinde bu dilin tüm kıyı boyunca konuşulduğunu, ticari sebeplerle de 19'uncu yüzyılda iç kesimlere doğru yayıldığını kaydetti.
Şerif, "Bağımsızlık sonrasında da Devlet Başkanı (Julius) Nyerere bu dili ulusal dil ilan etti ve dil bugün hala birleştirici bir rol oynuyor." dedi.
"Misyonerler Svahilice'den korktu"
Bölgeye gelen Hristiyan misyonerlerin, Müslüman dili olduğu için Svahiliceyi kullanmaktan kaçındığını söyleyen Şerif, "Svahilice'deki çok sayıda kavram Müslüman kavramlardı. Ruhdan bahsettiğinizde doğrudan İslam'a atıf yapıyordu. Misyonerler bundan korktu ve bunun karşısında yerel dillerin yaygınlaşması için çalıştı." ifadesini kullandı.
Misyonerlerin daha çok Kikuyu ve Luo gibi kabile dillerinin yaygınlaşması için çabaladığını kaydeden Şerif, İngiliz ve Almanların idari yönetimde Svahiliceyi tercih etmesinin ise dilin yaygınlaşmasına istemeden de olsa katkıda bulunduğunu söyledi.
Arkalarında kendileri gibi düşünen elitleri bıraktılar
İkinci Dünya Savaşı sonrasında sömürge kuvvetlerinin zayıfladığını belirten Şerif, 1960'larda tüm Afrika kıtasında bir bağımsızlık havası estiğini hatırlattı.
Şerif, "Sömürgeci güçler bu direniş hareketlerine çok fazla direnemedi ama arkalarında eğitimli, dil bilen, batı fikirlerine hakim bir elit sınıf bırakarak gitti." değerlendirmelerinde bulundu.
Sömürge sonrası insanların Svahilice değil de İngilizce konuşursa daha medeni olacağını düşündüğünü anlatan Şerif, "Zihinlerimiz çoktan sömürgeleştirilmişti. Biz tüm sömürge bağlarını kırıp siyasi ve ekonomik olarak bağımsız olmayı istiyorduk ama sadece küçük, siyah, İngilizce konuşan bir halka dönüştük." diye konuştu.
Tanzanya'nın kurucusu Julius Nyerere'nin, "küçük elit" anlayışını kırmaya çabaladığını kaydeden Şerif, şunları söyledi:
"Nyerere, sosyalist düşünceyle ve Svahilice kullanarak tüm halkı seferber etmeyi amaçladı.Tabii sadece siyasi bağımsızlığı değil aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı da amaçladı. Ancak bütüne bakıldığında bu amaç gerçekleşmedi. Bugün Tanzanya, Dünya Bankasının ve IMF'nin baskın ekonomik sisteminin bir parçası."
"Müslümanlar bürokraside yok"
Şerif, ülkedeki Müslümanların sömürge karşıtı harekete ciddi katılım sergilediğine dikkati çekerek, "Eski iktidar partisi Tanganika Afrika Ulusal Birliğinde (TANU) çok sayıda lider Müslümandı. Ancak hükümet kurmak istediğinizde ve bir bürokrasi inşa etmek istediğinizde eğitimli insanlara ihtiyacınız olduğundan Müslümanlar bu noktada yetersiz kaldı." diye konuştu.
Şerif, bugün Tanzanya'nın yarısının Müslüman yarısının Hristiyan olduğunu fakat hükümet binalarına ve üniversitelere gidildiğinde çalışanların sadece yüzde 15-20'sinin Müslüman olduğunun görüleceğini söyledi.
Aradan geçen 50 yıla rağmen ne hükümet ne de Müslümanların, eğitim sorununu aşmak için ciddi bir adım atmadığına işaret eden Şerif, "Bugün Tanzanya'da bir Müslüman üniversitesi var ancak buna karşın onlarca Hristiyan üniversitesi de var." dedi.
"ABD yardımı istiyorsanız İsrail'e karşı çıkamazsınız"
Ülkenin, Çin gibi bir alternatife yönelmesine rağmen Avrupa ve ABD'den gelecek yardımlara da bağlı olduğunu söyleyen Şerif, bunun siyasi anlamda yaptırımları da beraberinde getirdiğini kaydetti.
Julius Nyerere'nin Filistin davasına sahip çıktığını ve İsrail karşıtı olduğunu hatırlatan Şerif, bugün ekonomik koşullar sebebiyle ülkenin temel siyasi çizgisinde değişiklikler yaşandığını belirtti.
Şerif, "Mesela Amerikan yardımı istiyorsanız, İsrail yanlısı olmak zorundasınız, karşı çıkamazsınız. Bu tür bir şey 1970'lerde dayatılsa Nyerere büyük ihtimalla onlara 'cehenneme gidin' derdi." ifadesini kullandı.
dikGAZETE.com