Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ne diyor Birleşmiş Milletler, ’Kapınıza dayananları içeri alın.’ Sen ne işe yarıyorsun? Siz ne aldınız, hangi ülke ne aldı? Siz dalga mı geçiyorsunuz bizlerle! " dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Aksaray, Artvin, Bursa, Erzurum, Iğdır, Kars, Kırıkkale, Kocaeli, Konya, Muş, Samsun, Karaman ve Sinop illerinden gelen muhtarlarla 20. Muhtarlar Buluşması’nda bir araya geldi. Programda konuşan Erdoğan, ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye’deki silahlı kanadı PYD’yi terör örgütü görmedikleri yönündeki açıklamalarına sert yanıt verdi. Erdoğan, terörle mücadele, Suriyeli mülteci dramı ve CHP içindeki fotoğraf krizine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bugün verilen mücadelenin Habil ile Kabil’den beri devam ettiğini belirten Erdoğan, "İki kardeş değil mi? Kabil katil, maktul Habil. Ne zaman başladı mücadele bak. Şimdi de aynı şeyleri yaşamıyor muyuz. Müslüman Müslümanı öldürmüyor mu? Hem de Allahu Ekber diyerek öldürüyor. Ölen de Allahu Ekber diyor, öldüren de Allahu Ekber diyor. Bu ne menem bir iş. Onun için bu işi bizim düzeltmemiz lazım" dedi.
"SİZ HER KÖYÜN, HER MAHALLENİN CUMHURBAŞKANISINIZ"
Bu işin mücadelesinin muhtarlarla hep beraber verilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Siz her köyün, her mahallenin cumhurbaşkanısınız. Kendinizi sakın hafife almayın, çok önemli bir konumdasınız. Birileri muhtarlıklara çok farklı gözle bakabilir ama bilesiniz ki hayır siz seçilmişsiniz, atanmış değilsiniz. Sizi kaç kişi seçerse seçsin seçilmişsiniz. Dolayısıyla sizi seçenlerin en öndeki temsilcisi sizsiniz. Demokrasinin siz en uç ayağısınız bunu bilesiniz" ifadelerini kullandı.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde güvenlik güçlerinin verdiği mücadeleyi değerlendiren Erdoğan, "Cizre’de, Sur’da mahalleleri işgal eden teröristlerin camilerimize neler yaptıklarını, evlerdeki Kur’an-ı Kerim’leri nasıl tahrip ettiklerini eminim sizler de takip ediyorsunuz. Askerimizin, polisimizin, korucularımızın Kur’an-ı Kerim’e olan saygısını, hürmetini bilen teröristler mukaddes kitabımızın içine, çevresine bombalar yerleştirerek onlara tuzak kuruyor. Elinde bavuluna koyabildiği az sayıdaki eşyasıyla bölgeyi terk eden vatandaşlarımız, örgütün eline geçip saygısızlığa uğramasın diye Kur’an-ı Kerim’ini de boynuna asıp öyle götürüyor" dedi.
"TERÖR ÖRGÜTÜ CAMİLERİMİZİ SİLAH VE MALZEME DEPOSUNA ÇEVİRDİ"
Terör örgütü PKK’nın camileri silah ve malzeme deposuna çevirdiğini vurgulayan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde bir köşe yazarının bölgeye yaptığı geziyle ilgili intibalarını anlatırken bir polisin Kurşunlu Camii’ne ilişkin ifadelerini aktardı. Erdoğan, "Gazilik şerefine ulaşan polis memurumuz, ’Çok şehit verdik Kurşunlu Camii’nde ama halkı kazandık. 15 yıldır bu bölgedeyim, halkın bize desteğini hiç böyle görmedim’ diyor. Gerçekten de karşımızda hiçbir kutsalı, hiçbir insani ve ahlaki ölçüsü olmayan bir örgüt var. PKK da öyle, PYD de öyle, DHKP-C de öyle, DAİŞ de öyle. Bunların hepsi aynı. Kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi destek vermeyen hiç kimseye hayat hakkı tanımayan, idelojik saplantıları uğruna kendi yandaşlarını dahi ateşe atmaktan sakınmayan bir örgütle karşı karşıyayız" açıklamalarında bulundu.
"Çocukları, kadınları kullanmaktan çekinmeyen bu örgüte dünyadaki insan hakları savunucularının tek bir söz söylediğini bugüne kadar duymadık, görmedik. Tam tersine bu örgütün bir parçası olan PYD’ye müttefik dediğimiz ülkelerin dahi sahip çıktığını görmekten gerçekten üzüntülüyüm" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Avrupa ülkelerinin bir kısmı uzun süre PKK ve DHKP-C gibi örgütlere, bunların paravan kuruluşlarına müsamaha gösterdi, kaynak aktardı, hatta tescilli katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmasına dahi izin verdiler. Bunlardan biri geçtiğimiz günlerde eylem için ülkemize geldi biliyorsunuz, yakalandı. Avrupa ülkeleri ne zaman ki bu örgütlere el uzatmaya kalktılar, işte o zaman terörün acı yüzüyle karşılaştılar. Yolları kapatan, araçlara zarar veren, güvenlik güçlerine saldıran örgüt üyeleri bu ülkelere yaptıkları yanlışı gösterdi. Avrupa ülkelerinin bir kısmı çeşitli gerekçelerle hala aynı hatayı, aynı şekilde ısrarla sürdürüyorlar. Buradan bir kez daha ifade ediyorum, bu iş akreple kurbağanın hikayesi gibidir. O akrep mutlaka bir gün onları da sokacaktır. Çünkü onların karakteri böyledir."
"DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUMDUR’ BASİTLİĞİ MÜTTEFİKLİĞE YAKIŞMAZ"
"Düşmanımın düşmanı dostumdur’ basitliği müttefikliğe yakışmaz. Suriye’de yapılan işin adı işte budur" diyen Erdoğan, "Eğer bir terör örgütünü diğer terör örgütüyle sırf çıkar çatışması yaşadığı için desteklemek caizse öyleyse Suriye’deki diğer kimi örgütler niçin dışlanıyor? Öyle değil mi? ’Düşmanımın düşmanı dostumdur’ diyorsan o zaman hepsi dost. Onlar da DAİŞ’le çatışma halindeler, niye onları dışlıyorsunuz? İlkeli olmak lazım ilkeli. Burada ilke yok. Biz teröriste terörist demeyi, terör örgütüne terör örgütü demeyi, o şekilde muamele etmeyi sürdüreceğiz. DEAŞ’la mücadele etme bahanesiyle bölgeye yerleşip Suriye halkını çoluk çocuk demeden katledenlerin gerçek yüzlerini tüm dünyaya ifşa etmeye devam edeceğiz. Dün Çanakkale’de güç mücadelesi veren yedi düvel bugün aynı işi Suriye’de yapıyor. Suriye’de yaşanan hadise artık bir tehcir, bir soykırım halini almıştır" ifadelerini kullandı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN BM’YE SERT MÜLTECİ ELEŞTİRİSİ
Mültecileri öcü gibi görenlerin bu sorunun sebebi olan Esed rejimine kör ve sağır kalmalarını "ibret verici" olarak nitelendiren Erdoğan, "Ne diyor Birleşmiş Milletler, ’Kapınıza dayananları içeri alın.’ Sen ne işe yarıyorsun? O kadar rahat bir şeyse kolay bir şeyse şu ana kadar Irak ve Suriye olmak üzere 3 milyon insanı evimize biz aldık. Siz ne aldınız? Hangi ülke ne aldı? 300 kişinin, 500 kişinin, bin kişinin hesabını yapıyorsunuz. Biz 3 milyon aldık" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in Türkiye’ye verdiği desteğin 455 milyon dolar olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Yaptığımız harcama 10 milyar dolara yaklaştı, bu sadece milli bütçeden. Belediyelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın yaptıklarını konuşmuyorum. Hadi verin desteklerinizi. ’Verdik, veriyoruz, vereceğiz, proje getirin, bilmem ne getirin.’ Proje de gelir de her şey ortada, kamplar ortada. Kendileri geliyorlar, görüyorlar, geziyorlar hala ’plan getir, proje getir, bilmem ne getir.’ Bırakın bu işleri, siz dalga mı geçiyorsunuz bizlerle? 400 bin masum insanın katledildiği bir ülkeden çıka çıka rejimin kendini meşrulaştırma çabasının ürünü olan defile görüntülerinin, düğün görüntülerinin çıkması ne kadar acıdır değil mi? Artık kendi iç güvenliğimizin de bir parçası haline dönüşen Suriye meselesinde bizim, herkesin gayet haklı ve rasyonel bulduğu çözüm tekliflerimizin hayata geçirilme zamanı gelmiştir. Terörün artık mesafesi, sınırı ve sınırları aşan özellikle gücünü görmezden gelerek kendi evinde huzur içinde yaşayabileceğini sananlar, asla temenni etmiyoruz ama yanıldıklarını göreceklerdir. Türkiye’yi terörle, terör örgütleriyle özellikle bu mücadelede yalnız bırakanlar işte o zaman bizi daha iyi anlayacaklardır ama işte o zaman iş işten geçmiş olacaktır."
"KİMSENİN CANI DİĞERİNDEN KIYMETLİ DEĞİL"
Terör için İstanbul ve Ankara’nın Moskova, Washington, Berlin, Paris, Roma, Tahran’dan farklı olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Kimsenin canı diğerinden daha kıymetli değildir. Suriye’de ölenlerin canını Avrupa, Rusya, Amerika’da yaşayanlardan daha az değerli görmek insanlıktan nasibini almamaktır. Ankara’da, İstanbul’da patlayan bombayı Paris’te patlayan bombadan önemsiz görmek iki yüzlülüğün ta kendisidir. Suriye’deki ateşe odun taşıyarak yanmakta olan alevi harlayanlar bir gün benzer bir ateşin kendi evlerini sarabileceğini de düşünmelidirler. İşte o gün yanınızda güçlü destekler bulabilmeniz için şimdi doğru bir tutum ortaya koyabilmeniz şarttır. Unutulmasın ki mazlumun ahı yerde kalmaz. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Bu böyle. Zulüm payidar olmaz. Allah bizi zalim olmaktan, zalimlerin yanında yer almaktan muhafaza eylesin. Rabbim bize bu imtihandan yüz akıyla çıkmayı nasip etsin" dedi.
"TERÖR ORGANİZASYONLARI ANKARA’DA SADECE İKİ PARTİNİN GENEL MERKEZİNİ RAHATSIZ EDİYOR"
Muhtarı "eğriye eğri, doğruya doğru diyen insan" olarak tanımlayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi size soruyorum, Türkiye terörle terör örgütleriyle ciddi bir mücadele içinde. Peki bu mücadelede tüm siyasi partilerimizin, tüm siyasetçilerimizin, tüm sivil toplum kuruluşlarımızın, akademisyenlerimizin, yazarlarımızın, meslek kuruluşlarımızın devletinin ve milletinin yanında güçlü bir duruş sergileyebildiğini veya sergilediğini söyleyebilir miyiz? Maalesef bunu söyleme imkanına sahip değiliz. Çünkü bakıyoruz bir gün kendilerine akademisyen diyen bir güruh çıkıyor, terör örgütü ağzıyla bildiri yayınlıyor. Bir başka gün siyasetçi sıfatı taşıyan birileri çıkıyor devleti suçlayıp terör örgütünün yanında yer alıyor. Bir başka gün filanca sanatçı, dernek, yazar aynı şekilde örgütün kavramlarıyla hükümete hatta şahsıma saldırıyor. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursam terör organizasyonları Ankara’da sadece iki partinin genel merkezini rahatsız ediyor. Biri malum parti, onun genel merkezi ki onlara zaten diyecek bir sözümüz kalmadı. Çünkü onlar talimatları Kandil’den alıyor, onlarla beraber turistik seyahat yapıyor, gidiyor, geliyorlar. Diğeri de ne yazık ki ana muhalefet partisinin genel merkezi. Öyle ki terör örgütünün bile ’sonuna kadar direndiler, çarpıştılar’ diyerek teröristlere yönelik operasyonları ana muhalefet partisinin milletvekilleri ısrarla ’toplu infaz’ şeklinde sunmanın çabası içindeler. Hatta ana muhalefet partisinin milletvekilleri terör örgütünün en büyük hayali olan bölgeyi uluslararası müdahaleye açma projesine destek vererek daha büyük bir ihanete ortak oluyorlar. Kendi devletinin karşında terör örgütünün yanında yer alarak siyaset yapılmaz, siyasetçi olunmaz. Dünyanın hiçbir yerinden bunun örneğini göremezsiniz. Kongre kazanabilirsin, delegeleri kazanabilirsin ama milleti kazanamazsın."
"Terör örgütünün güdümündeki parti bizler için zaten yok hükmünde ama ana muhalefet partisinin genel başkanını ve kimi milletvekillerini aynı yanlışın içinde görmek gerçekten bizi endişeye sürüklüyor" diyen Erdoğan, çünkü ana muhalefet partisinin iktidar partisinin alternatifi olduğunu vurguladı. Erdoğan, "Yani teorik olarak hükümete gelme ihtimali en yüksek olan partidir. Bu anlayışla iktidara gelecek bir ana muhalefet partisinin terörle mücadeleyi nasıl yürüteceğini, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini nasıl koruyacağını anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Gerçi milletimiz kendilerine böyle bir imkanı vermeyeceğini her seçimde defalarca ortaya koydu zaten" şeklinde konuştu.
"DÜNYA YANIYOR, TÜRKİYE KAVRULUYOR ANA MUHALEFETİN EN ÖNEMLİ SORUNU FOTOĞRAFI KİMİN İNDİRDİĞİ"
CHP’de yaşanan fotoğraf krizini değerlendiren Erdoğan, "Bakın dünya yanıyor, Türkiye kavruluyor ana muhalefetin en önemli sorunu, fotoğrafı kimin indirdiği. Zaten o fotoğrafın aslı, sahibi sizin bu durumunuzu görmüş olsa sizi orada bir saniye tutmaz. 50 günde fotoğrafı kimin indirdiği meselesini çözemeyenlerden ülkenin sorunlarının çözümüne katkı sağlamasını beklemek elbette hayalcilik olur. Buna rağmen sahip olduğu sıfat itibariyle bu partinin çok daha sorumlu bir politika izlemesini ümit etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlardan bu konuda ricada bulunarak, bu çarpıklığı, yanlışı ve tutarsızlığı mahallerinde, köylerinde bulunan vatandaşlarla istişare etmelerini istedi. Erdoğan, "Şayet biz yanlış düşünüyorsak, meseleye yanlış bakıyorsak lütfen bize durumu aktarın. Yok bizim teşhisimiz, tespitimiz doğru ise vatandaşlarımızın bu gerçeği daha iyi görmelerini sağlayın. Bu mesele siyasi çıkar değil, devlet ve milletin bekası meselesidir" diye konuştu.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sistemine ilişkin şunları söyledi:
"Dikkat ederseniz aynı çarpık anlayış yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarında da kendini gösteriyor. Ağızlarını açtıkları zaman 12 Eylül Anayasası, darbe anayasası derler ama ’Gelin yenisini yapalım’ dediğinizde ise hemen işi yokuşa sürerler. Şimdi ise daha masaya oturmadan masayı devirmenin çabası içindeler. İş lafa gelince mevcut sistemin yürütme ve yasamayı birlikte kontrol eden yönünden şikayet ederler ama ’Gelin sistemi değiştirelim, güçler ayrılığını tahkim edelim’ dediğinizde bu defa da ipe un sererler. Çünkü bunların sorun çözmek diye bir derdi yok. Çünkü bunların kendileri sorun. Bugüne kadar milletin hiçbir yarasına merhem olmadıkları gibi sürekli yaraları kaşıyarak kanatmayı marifet sanarlar, siyaset sanarlar. Oysaki biz 13 yıldır milletimizi birleştirmenin, kenetlemenin, kanayan yaraları sarmanın, Türkiye’nin her bir köşesine muhabbet mayalamanın çabası içindeyiz. Biz 79 milyonun tamamının kucaklaşmasının, Mardin’den Edirne’ye, Rize’den Hatay’a kadar her bir vatandaşımızın geleceğe umutla güvenle bakmasının mücadelesini veriyoruz. Biz dünyanın en gelişmiş ülkelerinde olan standartları, hizmetleri Türkiye’ye taşımanın, insanımızın istifadesine sunmanın çabası içindeyiz."
Muhtarlara eski Türkiye’yi hatırlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Yokların, yoklukların, sefaletin, mağduriyetlerin Türkiye’sini yaşı 35’in üzerinde olanlar daha iyi bilir, hele hele babalarımızdan dinlediklerimiz veya babalarımızın nüfus cüzdanlarını şöyle sandıklardan, kenardan köşeden bir çıkartırsanız, onun içindeki mühürlerden çok daha iyi anlarsınız. Orada çok böyle sana yağı damgasını görürsünüz, ekmek damgasını görürsünüz. Dağıtılan karnelerle de neyi nasıl verdiklerini görürsünüz. Benzinden tutun mazotuna varıncaya kadar. Yani o kullanacağın traktördeki mazotu nasıl verdikleri, onlar orada var. Biz bunları hep yaşadık. Şekerine, çayına varıncaya kadar hepsi karne ile nüfus cüzdanına vurarak. Sigaraya düşmanım, onu karıştırma."
"30 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI TÖRENİNDEN GELİYORUM"
Türkiye’yi Cumhuriyet tarihinin tamamına denk, hatta pek çok alanda onu da aşan hizmetlerde dönüştürdüklerini anlatan Erdoğan, "Her ilimize, ilçemize, mahallemize 250 bini aşkın yeni derslik kazandırdık. Az önce, buraya 30 bin yeni öğretmen ataması töreninden geliyorum, şimdi bu 30 bin yeni öğretmeni atıyoruz, Türkiye genelinde okullarımızdaki öğretmen ihtiyacımızın yüzde 93’ünü İnşallah halletmiş oluyoruz. Yüzde 7 açığımız, İnşallah o da gidecek. 117 yeni üniversite kurarak şu anda Türkiye’de üniversite sayımızı 193’e çıkardık. Artık Türkiye’de üniversitesi olmayan ilimiz yok. O fakir fukara yavrularımız, kazandığı üniversiteye nasıl giderim endişesi taşıyordu, dedik ki endişelenme. Şimdi, biz üniversiteyi senin ayağına getiriyoruz ve tuttuk üniversiteyi onların ayağına getirdik" şeklinde konuştu.
"BU MİLLETE AŞKIMIZ VARDI, ONUN İÇİN BU DAĞLARI DELDİK"
"2 bin 500 yeni sağlık kurumu inşa ederek, 688 bin yeni sağlık çalışanı istihdam ederek, 4 bin 500 yeni ambulansı hizmete alarak doktor yüzü görmeyen, ilaç alamayan kardeşimiz kalmasın diye gayret ettik" diyen Erdoğan, "Ya bir zamanlar sen SSK’nın Genel Müdürü değil miydin ya? O SSK’nın Genel Müdürü olduğun zamanlar o hastanelerin koğuşları ne alemdeydi ya? O tuvaletler ne alemdeydi ya? O serumlar takıldığı zaman benim vatandaşım ne hallere düşüyordu ya? Bir defa ölüler bile rehin alınıyordu, bu dönemleri yaşadık. Bütün bu gerçekler ortada. Şimdi helikopter ambulanstan tut jet ambulansa varıncaya kadar 4 bin 500 ambulansımız var ve bunların içerisinde paletli ambulanslara varıncaya kadar, dağ taş demeden kar kış demeden buralara çıkabilmek için şartları sonuna kadar zorluyoruz. Niye? Daha iyi olacak. 13 yılda 18 bin kilometreyi aşan bölünmüş yol yaptık. 177 tünel yaptık. Dağları deldik dağları. Dağları delmek için aşık olmak lazım, bu millete aşkımız vardı onun için bu dağları deldik. Hala da bu dağları delmeye devam ediyoruz. Bak şimdi Cankurtaran Tüneli bitiyor, dolayısıyla Yusufeli, Artvin sahile daha da kısa olacak" ifadelerini kullandı.
"BENİM KARDEŞİMİN NE GEORGE’TAN NE HELGA’DAN GERİ KALIR YANI YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ünlü halk şairi Neşet Ertaş’a atıfta bulunarak, şunları kaydetti:
"Değerli kardeşim, ’Aşkınız varsa, aşkınan çalışan yorulmaz’ diyor Neşet Ertaş. Şimdi biz aşkınan çalışıyoruz onun için yorulmadık, yorulmuyoruz. Bin 200 kilometreden fazla hızlı tren hattı inşa ederek ve ülkemize de 25 tane havalimanı varken 29 yeni havalimanı kazandırarak ulaşım sorunu ortadan kaldırmanın gayreti içinde olduk. Elhamdülillah. Şu anda evinden çıkıyorsun yarım saat, 45 dakika mesafede havalimanına ulaşıyorsun. Şöyle 15 sene öncesine gidelim, bu imkanlar var mıydı? Yoktu. Şimdi, İnşallah bu daha da artacak, daha da iyi olacak çünkü benim vatandaşımın ne George’tan ne Helga’dan geri kalır yanı yok. Benim Ahmedim de Emine’m de onlardan geri değil. Onlar hangi insani haklara sahipse benim vatandaşım da aynı insani haklara bu ülkede sahip olacak, biz bunun adımlarını atıyoruz. Irmaklarımız boşa akıyordu ya. Boşa akmasın diye 279 tane yeni baraj yaparak topraklarımız suya kandı. Eskiden ne diyorlardı, ’Su akar, Türk bakar’. Şimdi ’Su akar, Türk yapar’. Bu noktaya geldik. Türkiye’nin her bir köşesinde 701 bin toplu konut inşa ederek vatandaşlarımızı uygun şartlarda ev sahibi yaptık. Yılda 25 milyar liralık sosyal yardımla 10 milyon vatandaşımızın derdine derman olmaya gayret ettik."
"İHTİRASLARININ ESİRİ HALİNE GELMİŞ KİFAYETSİZ SİYASETÇİLERE RAĞMEN"
Emekli ve ücretlileri insanca yaşayabilecekleri gelir düzeyine çıkarmanın mücadelesini verdiklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Tabii, muhtarlarımıza da ihmal etmedik. Şimdi, 2002 yılında göreve geldiğimizde muhtarlarımızın maaşları 100 lira bile değildi, neydi? 88 lira. Ben doğrusunu söyleyeyim, 97 liraydı. Bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla muhtar maaşlarımız bin 300 liraya yükseldi. Hayırlı olsun, hükümetimiz parlamentomuz da sağolsun. Bütün bunlarla birlikte demokraside ve ekonomide yeni Türkiye inşası için çalıştık. Eğer, Yeni Türkiye hedefimizi sizler de doğru buluyorsanız, destekliyorsunuz, mahallelerinizde, köylerinizde bu gerçekleri bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar anlatmanız gerekiyor. Çünkü, ’Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldur’, yani insanoğlu unutur. Dolayısıyla, unutturmamak için ne yapacağız? Büyüklerimizin güzel bir sözü var, ’Et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen.’ Yani 180 kerede olsa anlatacaksın, yılmayacaksın. Terör örgütünün saldırılarına rağmen, paralel devlet yapılanması örgütünün ihanetine rağmen, ihtiraslarının esiri haline gelmiş kifayetsiz siyasetçilere rağmen İnşallah sizlerle birlikte yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz, ihya edeceğiz."
(İHA)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Aksaray, Artvin, Bursa, Erzurum, Iğdır, Kars, Kırıkkale, Kocaeli, Konya, Muş, Samsun, Karaman ve Sinop illerinden gelen muhtarlarla 20. Muhtarlar Buluşması’nda bir araya geldi. Programda konuşan Erdoğan, ABD’nin terör örgütü PKK’nın Suriye’deki silahlı kanadı PYD’yi terör örgütü görmedikleri yönündeki açıklamalarına sert yanıt verdi. Erdoğan, terörle mücadele, Suriyeli mülteci dramı ve CHP içindeki fotoğraf krizine ilişkin çarpıcı açıklamalarda bulundu. Bugün verilen mücadelenin Habil ile Kabil’den beri devam ettiğini belirten Erdoğan, "İki kardeş değil mi? Kabil katil, maktul Habil. Ne zaman başladı mücadele bak. Şimdi de aynı şeyleri yaşamıyor muyuz. Müslüman Müslümanı öldürmüyor mu? Hem de Allahu Ekber diyerek öldürüyor. Ölen de Allahu Ekber diyor, öldüren de Allahu Ekber diyor. Bu ne menem bir iş. Onun için bu işi bizim düzeltmemiz lazım" dedi.
"SİZ HER KÖYÜN, HER MAHALLENİN CUMHURBAŞKANISINIZ"
Bu işin mücadelesinin muhtarlarla hep beraber verilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, "Siz her köyün, her mahallenin cumhurbaşkanısınız. Kendinizi sakın hafife almayın, çok önemli bir konumdasınız. Birileri muhtarlıklara çok farklı gözle bakabilir ama bilesiniz ki hayır siz seçilmişsiniz, atanmış değilsiniz. Sizi kaç kişi seçerse seçsin seçilmişsiniz. Dolayısıyla sizi seçenlerin en öndeki temsilcisi sizsiniz. Demokrasinin siz en uç ayağısınız bunu bilesiniz" ifadelerini kullandı.
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde güvenlik güçlerinin verdiği mücadeleyi değerlendiren Erdoğan, "Cizre’de, Sur’da mahalleleri işgal eden teröristlerin camilerimize neler yaptıklarını, evlerdeki Kur’an-ı Kerim’leri nasıl tahrip ettiklerini eminim sizler de takip ediyorsunuz. Askerimizin, polisimizin, korucularımızın Kur’an-ı Kerim’e olan saygısını, hürmetini bilen teröristler mukaddes kitabımızın içine, çevresine bombalar yerleştirerek onlara tuzak kuruyor. Elinde bavuluna koyabildiği az sayıdaki eşyasıyla bölgeyi terk eden vatandaşlarımız, örgütün eline geçip saygısızlığa uğramasın diye Kur’an-ı Kerim’ini de boynuna asıp öyle götürüyor" dedi.
"TERÖR ÖRGÜTÜ CAMİLERİMİZİ SİLAH VE MALZEME DEPOSUNA ÇEVİRDİ"
Terör örgütü PKK’nın camileri silah ve malzeme deposuna çevirdiğini vurgulayan Erdoğan, geçtiğimiz günlerde bir köşe yazarının bölgeye yaptığı geziyle ilgili intibalarını anlatırken bir polisin Kurşunlu Camii’ne ilişkin ifadelerini aktardı. Erdoğan, "Gazilik şerefine ulaşan polis memurumuz, ’Çok şehit verdik Kurşunlu Camii’nde ama halkı kazandık. 15 yıldır bu bölgedeyim, halkın bize desteğini hiç böyle görmedim’ diyor. Gerçekten de karşımızda hiçbir kutsalı, hiçbir insani ve ahlaki ölçüsü olmayan bir örgüt var. PKK da öyle, PYD de öyle, DHKP-C de öyle, DAİŞ de öyle. Bunların hepsi aynı. Kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi destek vermeyen hiç kimseye hayat hakkı tanımayan, idelojik saplantıları uğruna kendi yandaşlarını dahi ateşe atmaktan sakınmayan bir örgütle karşı karşıyayız" açıklamalarında bulundu.
"Çocukları, kadınları kullanmaktan çekinmeyen bu örgüte dünyadaki insan hakları savunucularının tek bir söz söylediğini bugüne kadar duymadık, görmedik. Tam tersine bu örgütün bir parçası olan PYD’ye müttefik dediğimiz ülkelerin dahi sahip çıktığını görmekten gerçekten üzüntülüyüm" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Avrupa ülkelerinin bir kısmı uzun süre PKK ve DHKP-C gibi örgütlere, bunların paravan kuruluşlarına müsamaha gösterdi, kaynak aktardı, hatta tescilli katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmasına dahi izin verdiler. Bunlardan biri geçtiğimiz günlerde eylem için ülkemize geldi biliyorsunuz, yakalandı. Avrupa ülkeleri ne zaman ki bu örgütlere el uzatmaya kalktılar, işte o zaman terörün acı yüzüyle karşılaştılar. Yolları kapatan, araçlara zarar veren, güvenlik güçlerine saldıran örgüt üyeleri bu ülkelere yaptıkları yanlışı gösterdi. Avrupa ülkelerinin bir kısmı çeşitli gerekçelerle hala aynı hatayı, aynı şekilde ısrarla sürdürüyorlar. Buradan bir kez daha ifade ediyorum, bu iş akreple kurbağanın hikayesi gibidir. O akrep mutlaka bir gün onları da sokacaktır. Çünkü onların karakteri böyledir."
"DÜŞMANIMIN DÜŞMANI DOSTUMDUR’ BASİTLİĞİ MÜTTEFİKLİĞE YAKIŞMAZ"
"Düşmanımın düşmanı dostumdur’ basitliği müttefikliğe yakışmaz. Suriye’de yapılan işin adı işte budur" diyen Erdoğan, "Eğer bir terör örgütünü diğer terör örgütüyle sırf çıkar çatışması yaşadığı için desteklemek caizse öyleyse Suriye’deki diğer kimi örgütler niçin dışlanıyor? Öyle değil mi? ’Düşmanımın düşmanı dostumdur’ diyorsan o zaman hepsi dost. Onlar da DAİŞ’le çatışma halindeler, niye onları dışlıyorsunuz? İlkeli olmak lazım ilkeli. Burada ilke yok. Biz teröriste terörist demeyi, terör örgütüne terör örgütü demeyi, o şekilde muamele etmeyi sürdüreceğiz. DEAŞ’la mücadele etme bahanesiyle bölgeye yerleşip Suriye halkını çoluk çocuk demeden katledenlerin gerçek yüzlerini tüm dünyaya ifşa etmeye devam edeceğiz. Dün Çanakkale’de güç mücadelesi veren yedi düvel bugün aynı işi Suriye’de yapıyor. Suriye’de yaşanan hadise artık bir tehcir, bir soykırım halini almıştır" ifadelerini kullandı.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’DAN BM’YE SERT MÜLTECİ ELEŞTİRİSİ
Mültecileri öcü gibi görenlerin bu sorunun sebebi olan Esed rejimine kör ve sağır kalmalarını "ibret verici" olarak nitelendiren Erdoğan, "Ne diyor Birleşmiş Milletler, ’Kapınıza dayananları içeri alın.’ Sen ne işe yarıyorsun? O kadar rahat bir şeyse kolay bir şeyse şu ana kadar Irak ve Suriye olmak üzere 3 milyon insanı evimize biz aldık. Siz ne aldınız? Hangi ülke ne aldı? 300 kişinin, 500 kişinin, bin kişinin hesabını yapıyorsunuz. Biz 3 milyon aldık" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in Türkiye’ye verdiği desteğin 455 milyon dolar olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Yaptığımız harcama 10 milyar dolara yaklaştı, bu sadece milli bütçeden. Belediyelerimizin, sivil toplum kuruluşlarımızın yaptıklarını konuşmuyorum. Hadi verin desteklerinizi. ’Verdik, veriyoruz, vereceğiz, proje getirin, bilmem ne getirin.’ Proje de gelir de her şey ortada, kamplar ortada. Kendileri geliyorlar, görüyorlar, geziyorlar hala ’plan getir, proje getir, bilmem ne getir.’ Bırakın bu işleri, siz dalga mı geçiyorsunuz bizlerle? 400 bin masum insanın katledildiği bir ülkeden çıka çıka rejimin kendini meşrulaştırma çabasının ürünü olan defile görüntülerinin, düğün görüntülerinin çıkması ne kadar acıdır değil mi? Artık kendi iç güvenliğimizin de bir parçası haline dönüşen Suriye meselesinde bizim, herkesin gayet haklı ve rasyonel bulduğu çözüm tekliflerimizin hayata geçirilme zamanı gelmiştir. Terörün artık mesafesi, sınırı ve sınırları aşan özellikle gücünü görmezden gelerek kendi evinde huzur içinde yaşayabileceğini sananlar, asla temenni etmiyoruz ama yanıldıklarını göreceklerdir. Türkiye’yi terörle, terör örgütleriyle özellikle bu mücadelede yalnız bırakanlar işte o zaman bizi daha iyi anlayacaklardır ama işte o zaman iş işten geçmiş olacaktır."
"KİMSENİN CANI DİĞERİNDEN KIYMETLİ DEĞİL"
Terör için İstanbul ve Ankara’nın Moskova, Washington, Berlin, Paris, Roma, Tahran’dan farklı olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Kimsenin canı diğerinden daha kıymetli değildir. Suriye’de ölenlerin canını Avrupa, Rusya, Amerika’da yaşayanlardan daha az değerli görmek insanlıktan nasibini almamaktır. Ankara’da, İstanbul’da patlayan bombayı Paris’te patlayan bombadan önemsiz görmek iki yüzlülüğün ta kendisidir. Suriye’deki ateşe odun taşıyarak yanmakta olan alevi harlayanlar bir gün benzer bir ateşin kendi evlerini sarabileceğini de düşünmelidirler. İşte o gün yanınızda güçlü destekler bulabilmeniz için şimdi doğru bir tutum ortaya koyabilmeniz şarttır. Unutulmasın ki mazlumun ahı yerde kalmaz. Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste. Bu böyle. Zulüm payidar olmaz. Allah bizi zalim olmaktan, zalimlerin yanında yer almaktan muhafaza eylesin. Rabbim bize bu imtihandan yüz akıyla çıkmayı nasip etsin" dedi.
"TERÖR ORGANİZASYONLARI ANKARA’DA SADECE İKİ PARTİNİN GENEL MERKEZİNİ RAHATSIZ EDİYOR"
Muhtarı "eğriye eğri, doğruya doğru diyen insan" olarak tanımlayan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şimdi size soruyorum, Türkiye terörle terör örgütleriyle ciddi bir mücadele içinde. Peki bu mücadelede tüm siyasi partilerimizin, tüm siyasetçilerimizin, tüm sivil toplum kuruluşlarımızın, akademisyenlerimizin, yazarlarımızın, meslek kuruluşlarımızın devletinin ve milletinin yanında güçlü bir duruş sergileyebildiğini veya sergilediğini söyleyebilir miyiz? Maalesef bunu söyleme imkanına sahip değiliz. Çünkü bakıyoruz bir gün kendilerine akademisyen diyen bir güruh çıkıyor, terör örgütü ağzıyla bildiri yayınlıyor. Bir başka gün siyasetçi sıfatı taşıyan birileri çıkıyor devleti suçlayıp terör örgütünün yanında yer alıyor. Bir başka gün filanca sanatçı, dernek, yazar aynı şekilde örgütün kavramlarıyla hükümete hatta şahsıma saldırıyor. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursam terör organizasyonları Ankara’da sadece iki partinin genel merkezini rahatsız ediyor. Biri malum parti, onun genel merkezi ki onlara zaten diyecek bir sözümüz kalmadı. Çünkü onlar talimatları Kandil’den alıyor, onlarla beraber turistik seyahat yapıyor, gidiyor, geliyorlar. Diğeri de ne yazık ki ana muhalefet partisinin genel merkezi. Öyle ki terör örgütünün bile ’sonuna kadar direndiler, çarpıştılar’ diyerek teröristlere yönelik operasyonları ana muhalefet partisinin milletvekilleri ısrarla ’toplu infaz’ şeklinde sunmanın çabası içindeler. Hatta ana muhalefet partisinin milletvekilleri terör örgütünün en büyük hayali olan bölgeyi uluslararası müdahaleye açma projesine destek vererek daha büyük bir ihanete ortak oluyorlar. Kendi devletinin karşında terör örgütünün yanında yer alarak siyaset yapılmaz, siyasetçi olunmaz. Dünyanın hiçbir yerinden bunun örneğini göremezsiniz. Kongre kazanabilirsin, delegeleri kazanabilirsin ama milleti kazanamazsın."
"Terör örgütünün güdümündeki parti bizler için zaten yok hükmünde ama ana muhalefet partisinin genel başkanını ve kimi milletvekillerini aynı yanlışın içinde görmek gerçekten bizi endişeye sürüklüyor" diyen Erdoğan, çünkü ana muhalefet partisinin iktidar partisinin alternatifi olduğunu vurguladı. Erdoğan, "Yani teorik olarak hükümete gelme ihtimali en yüksek olan partidir. Bu anlayışla iktidara gelecek bir ana muhalefet partisinin terörle mücadeleyi nasıl yürüteceğini, Türkiye’nin birlik ve beraberliğini nasıl koruyacağını anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Gerçi milletimiz kendilerine böyle bir imkanı vermeyeceğini her seçimde defalarca ortaya koydu zaten" şeklinde konuştu.
"DÜNYA YANIYOR, TÜRKİYE KAVRULUYOR ANA MUHALEFETİN EN ÖNEMLİ SORUNU FOTOĞRAFI KİMİN İNDİRDİĞİ"
CHP’de yaşanan fotoğraf krizini değerlendiren Erdoğan, "Bakın dünya yanıyor, Türkiye kavruluyor ana muhalefetin en önemli sorunu, fotoğrafı kimin indirdiği. Zaten o fotoğrafın aslı, sahibi sizin bu durumunuzu görmüş olsa sizi orada bir saniye tutmaz. 50 günde fotoğrafı kimin indirdiği meselesini çözemeyenlerden ülkenin sorunlarının çözümüne katkı sağlamasını beklemek elbette hayalcilik olur. Buna rağmen sahip olduğu sıfat itibariyle bu partinin çok daha sorumlu bir politika izlemesini ümit etmekten kendimizi alıkoyamıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarlardan bu konuda ricada bulunarak, bu çarpıklığı, yanlışı ve tutarsızlığı mahallerinde, köylerinde bulunan vatandaşlarla istişare etmelerini istedi. Erdoğan, "Şayet biz yanlış düşünüyorsak, meseleye yanlış bakıyorsak lütfen bize durumu aktarın. Yok bizim teşhisimiz, tespitimiz doğru ise vatandaşlarımızın bu gerçeği daha iyi görmelerini sağlayın. Bu mesele siyasi çıkar değil, devlet ve milletin bekası meselesidir" diye konuştu.
YENİ ANAYASA VE BAŞKANLIK SİSTEMİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa ve başkanlık sistemine ilişkin şunları söyledi:
"Dikkat ederseniz aynı çarpık anlayış yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarında da kendini gösteriyor. Ağızlarını açtıkları zaman 12 Eylül Anayasası, darbe anayasası derler ama ’Gelin yenisini yapalım’ dediğinizde ise hemen işi yokuşa sürerler. Şimdi ise daha masaya oturmadan masayı devirmenin çabası içindeler. İş lafa gelince mevcut sistemin yürütme ve yasamayı birlikte kontrol eden yönünden şikayet ederler ama ’Gelin sistemi değiştirelim, güçler ayrılığını tahkim edelim’ dediğinizde bu defa da ipe un sererler. Çünkü bunların sorun çözmek diye bir derdi yok. Çünkü bunların kendileri sorun. Bugüne kadar milletin hiçbir yarasına merhem olmadıkları gibi sürekli yaraları kaşıyarak kanatmayı marifet sanarlar, siyaset sanarlar. Oysaki biz 13 yıldır milletimizi birleştirmenin, kenetlemenin, kanayan yaraları sarmanın, Türkiye’nin her bir köşesine muhabbet mayalamanın çabası içindeyiz. Biz 79 milyonun tamamının kucaklaşmasının, Mardin’den Edirne’ye, Rize’den Hatay’a kadar her bir vatandaşımızın geleceğe umutla güvenle bakmasının mücadelesini veriyoruz. Biz dünyanın en gelişmiş ülkelerinde olan standartları, hizmetleri Türkiye’ye taşımanın, insanımızın istifadesine sunmanın çabası içindeyiz."
Muhtarlara eski Türkiye’yi hatırlatan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Yokların, yoklukların, sefaletin, mağduriyetlerin Türkiye’sini yaşı 35’in üzerinde olanlar daha iyi bilir, hele hele babalarımızdan dinlediklerimiz veya babalarımızın nüfus cüzdanlarını şöyle sandıklardan, kenardan köşeden bir çıkartırsanız, onun içindeki mühürlerden çok daha iyi anlarsınız. Orada çok böyle sana yağı damgasını görürsünüz, ekmek damgasını görürsünüz. Dağıtılan karnelerle de neyi nasıl verdiklerini görürsünüz. Benzinden tutun mazotuna varıncaya kadar. Yani o kullanacağın traktördeki mazotu nasıl verdikleri, onlar orada var. Biz bunları hep yaşadık. Şekerine, çayına varıncaya kadar hepsi karne ile nüfus cüzdanına vurarak. Sigaraya düşmanım, onu karıştırma."
"30 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI TÖRENİNDEN GELİYORUM"
Türkiye’yi Cumhuriyet tarihinin tamamına denk, hatta pek çok alanda onu da aşan hizmetlerde dönüştürdüklerini anlatan Erdoğan, "Her ilimize, ilçemize, mahallemize 250 bini aşkın yeni derslik kazandırdık. Az önce, buraya 30 bin yeni öğretmen ataması töreninden geliyorum, şimdi bu 30 bin yeni öğretmeni atıyoruz, Türkiye genelinde okullarımızdaki öğretmen ihtiyacımızın yüzde 93’ünü İnşallah halletmiş oluyoruz. Yüzde 7 açığımız, İnşallah o da gidecek. 117 yeni üniversite kurarak şu anda Türkiye’de üniversite sayımızı 193’e çıkardık. Artık Türkiye’de üniversitesi olmayan ilimiz yok. O fakir fukara yavrularımız, kazandığı üniversiteye nasıl giderim endişesi taşıyordu, dedik ki endişelenme. Şimdi, biz üniversiteyi senin ayağına getiriyoruz ve tuttuk üniversiteyi onların ayağına getirdik" şeklinde konuştu.
"BU MİLLETE AŞKIMIZ VARDI, ONUN İÇİN BU DAĞLARI DELDİK"
"2 bin 500 yeni sağlık kurumu inşa ederek, 688 bin yeni sağlık çalışanı istihdam ederek, 4 bin 500 yeni ambulansı hizmete alarak doktor yüzü görmeyen, ilaç alamayan kardeşimiz kalmasın diye gayret ettik" diyen Erdoğan, "Ya bir zamanlar sen SSK’nın Genel Müdürü değil miydin ya? O SSK’nın Genel Müdürü olduğun zamanlar o hastanelerin koğuşları ne alemdeydi ya? O tuvaletler ne alemdeydi ya? O serumlar takıldığı zaman benim vatandaşım ne hallere düşüyordu ya? Bir defa ölüler bile rehin alınıyordu, bu dönemleri yaşadık. Bütün bu gerçekler ortada. Şimdi helikopter ambulanstan tut jet ambulansa varıncaya kadar 4 bin 500 ambulansımız var ve bunların içerisinde paletli ambulanslara varıncaya kadar, dağ taş demeden kar kış demeden buralara çıkabilmek için şartları sonuna kadar zorluyoruz. Niye? Daha iyi olacak. 13 yılda 18 bin kilometreyi aşan bölünmüş yol yaptık. 177 tünel yaptık. Dağları deldik dağları. Dağları delmek için aşık olmak lazım, bu millete aşkımız vardı onun için bu dağları deldik. Hala da bu dağları delmeye devam ediyoruz. Bak şimdi Cankurtaran Tüneli bitiyor, dolayısıyla Yusufeli, Artvin sahile daha da kısa olacak" ifadelerini kullandı.
"BENİM KARDEŞİMİN NE GEORGE’TAN NE HELGA’DAN GERİ KALIR YANI YOK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ünlü halk şairi Neşet Ertaş’a atıfta bulunarak, şunları kaydetti:
"Değerli kardeşim, ’Aşkınız varsa, aşkınan çalışan yorulmaz’ diyor Neşet Ertaş. Şimdi biz aşkınan çalışıyoruz onun için yorulmadık, yorulmuyoruz. Bin 200 kilometreden fazla hızlı tren hattı inşa ederek ve ülkemize de 25 tane havalimanı varken 29 yeni havalimanı kazandırarak ulaşım sorunu ortadan kaldırmanın gayreti içinde olduk. Elhamdülillah. Şu anda evinden çıkıyorsun yarım saat, 45 dakika mesafede havalimanına ulaşıyorsun. Şöyle 15 sene öncesine gidelim, bu imkanlar var mıydı? Yoktu. Şimdi, İnşallah bu daha da artacak, daha da iyi olacak çünkü benim vatandaşımın ne George’tan ne Helga’dan geri kalır yanı yok. Benim Ahmedim de Emine’m de onlardan geri değil. Onlar hangi insani haklara sahipse benim vatandaşım da aynı insani haklara bu ülkede sahip olacak, biz bunun adımlarını atıyoruz. Irmaklarımız boşa akıyordu ya. Boşa akmasın diye 279 tane yeni baraj yaparak topraklarımız suya kandı. Eskiden ne diyorlardı, ’Su akar, Türk bakar’. Şimdi ’Su akar, Türk yapar’. Bu noktaya geldik. Türkiye’nin her bir köşesinde 701 bin toplu konut inşa ederek vatandaşlarımızı uygun şartlarda ev sahibi yaptık. Yılda 25 milyar liralık sosyal yardımla 10 milyon vatandaşımızın derdine derman olmaya gayret ettik."
"İHTİRASLARININ ESİRİ HALİNE GELMİŞ KİFAYETSİZ SİYASETÇİLERE RAĞMEN"
Emekli ve ücretlileri insanca yaşayabilecekleri gelir düzeyine çıkarmanın mücadelesini verdiklerini vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Tabii, muhtarlarımıza da ihmal etmedik. Şimdi, 2002 yılında göreve geldiğimizde muhtarlarımızın maaşları 100 lira bile değildi, neydi? 88 lira. Ben doğrusunu söyleyeyim, 97 liraydı. Bugün Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kanunla muhtar maaşlarımız bin 300 liraya yükseldi. Hayırlı olsun, hükümetimiz parlamentomuz da sağolsun. Bütün bunlarla birlikte demokraside ve ekonomide yeni Türkiye inşası için çalıştık. Eğer, Yeni Türkiye hedefimizi sizler de doğru buluyorsanız, destekliyorsunuz, mahallelerinizde, köylerinizde bu gerçekleri bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar anlatmanız gerekiyor. Çünkü, ’Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldur’, yani insanoğlu unutur. Dolayısıyla, unutturmamak için ne yapacağız? Büyüklerimizin güzel bir sözü var, ’Et-tekraru ahsen velev kane yüz seksen.’ Yani 180 kerede olsa anlatacaksın, yılmayacaksın. Terör örgütünün saldırılarına rağmen, paralel devlet yapılanması örgütünün ihanetine rağmen, ihtiraslarının esiri haline gelmiş kifayetsiz siyasetçilere rağmen İnşallah sizlerle birlikte yeni Türkiye’yi inşa edeceğiz, ihya edeceğiz."
(İHA)