HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan’ın sağlık koşulları ve güvenliği konusunda PKK’yı endişeye sevk etmenin savaşa davetiye çıkartmak olduğunu söyledi.
Meclis Başkanvekili Pervin Buldan ve HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ile birlikte Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Abdullah Öcalan’ın tecrit altında tutulduğunu iddia eden HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Bugün Öcalan üzerinde tecrit geliştirmek, onun can güvenliği ve sağlık koşulları hakkında kendi halkını, örgütünü endişeye sevk etmek savaşa davetiye çıkartmaktır” dedi.
AK Parti hükümetinin yüzde 50 oy almış bir hükümet özgüveni taşımadığını belirten Önder, “Sözde yüzde 50 civarında oy almış bir hükümet gerçekliği var görünüyor. Ama uygulamalarına, telaşlarına, hallerine baktığınızda hiç kimse bu hükümetten yüzde 50 oy almış bir hükümet özgüveni göremiyor” ifadelerini kullandı.
Önder, ortada telaşlı, gergin, kızgın, ağzını her açtığında öfke, kin ve nefret saçan bir hükümet gerçekliği olduğunu savunarak, “Bu hükümette yüzde 50 oy almış bir hükümetin özgüveninden zerrece eser yok. Bunun sebebi; 7 Haziran ve 1 Kasım arasında Türkiye halklarının gelecek endişesini, can güvenliği duygusunu, istikrar ve benzeri naylon kavramlarla rehin alarak yarattıkları hormonlu bir büyümedir. Bütün hormonlu büyümeler gibi şuan Türkiye bu tehdit, şantaj ve gayrihukuki yöntemlerle gerçekleştirdikleri sözde büyümenin sancılarını yaşayıp bedelini ödüyor. Bu ülkenin en can yakıcı gündemi barış ve eşitlik olgularıdır” dedi.
“HÜKÜMET ÖCALAN ÜZERİNDE GELİŞTİRDİĞİ TEZVİRATLARI KENDİ ELİ İLE YAKMIŞ OLDU”
Hükümetin Öcalan üzerinde geliştirdiği tezviratları kendi eli ile yıktığını kaydeden Önder, “Şuan bir soru sorulsa aklıselim olan herkese bu ülkenin barışını dinamitlemek için yapılacak en son şey ne diye sorsanız, ‘Öcalan üzerinde müzakere sürecinde hükümet ile mutabık kaldığımız sekretaryasının dağıtılması, müzakereden vazgeçtim diyalog yollarının kapatılması, ondan da vazgeçtik Öcalan’ı tekrar 4 metrekarelik hücre koşullarına geri döndürülmesidir’ diye cevaplarlar. Hükümet Öcalan üzerinde geliştirdiği tezviratları kendi eli ile yakmış oldu. Bu ülkenin en tepesinden hükümetin karar sürecindeki bütün bakanlarına, Başbakanına kadar bütün AK Parti sözcülerine, milletvekillerine kadar ağızlarında bir replik vardı. Replik deyince Sayın Davutoğlu alınmaz umarım, yine senaristliğimiz aklına gelmez, ‘bunlar Öcalan’ı boşa çıkartıyorlar’, ‘bunlar’ dedikleri bizleriz, bölge halkı. ‘Aslında Öcalan barış istiyor’ diye başlayıp onlarca cümle kuruyorlardı, Öcalan ile halkını ve örgütünü karşı karşıya getirmek için fındık kadar bir beynin mahsulü lafları dolaşıma sokuyorlardı” diye konuştu.
“15 GÜN ÖNCE SİLİVRİ CEZAEVİ’NE SÜRGÜN EDİLMİŞLER”
Abdullah Öcalan’ın yanında bulunan iki arkadaşının ailelerine haber verilmeden, insan hakları yok sayılarak sürgün edildiğini savunan Sırrı Süreyya Önder, “Aileler İmralı’daki bu iki yakınına eşya gönderdikleri zaman ‘bu cezaevinde değildir’ yazısı ile haberdar oluyorlar ve ortaya çıkıyor ki 15 gün önce Silivri Cezaevi’ne sürgün edilmişler. Aileler bu arkadaşlarla görüşmek istiyorlar, bu mahkumlarla görüşmeler fiilen engelleniyor. Biz ne bu sürgünün nedenini, ne arkadaşların sağlığını, ne Öcalan’ın güvenlik ve sağlık durumunu şuan bilmiyoruz. Meclis Başkanvekilimiz Pervin Buldan’ın Adalet Bakanı ile görüşmesinde verdiği cevap; ‘Rutin bir işlem.’ İlk sorduğumuzda siyasi sorumluların bu sürgünden haberi olmadığını gördük. Muhataplarımızın hepsi ya ilk defa bizden duydular ya da çok iyi rol kesiyorlar. Rutin olan bu kabinenin kendisidir. Siz bu ülkede Adalet Bakanı olacaksınız, İmralı Cezaevi gibi bir yerde, bu ülkede barışın teminatının olduğu yerde, barış mimarlığının tutulduğu bir yerde böylesine hayati bir yaptırım uygulanacak ve siz bizden işiteceksiniz. Rutin olan işte bu seviyesizliktir” şeklinde konuştu.
“BUGÜN ÖCALAN ÜZERİNDE TECRİT GELİŞTİRMEK SAVAŞA DAVETİYE ÇIKARTMAKTIR”
Abdullah Öcalan’ın durumu ve yanında bulunan 2 mahkumun yerlerinin değiştirilmesi ile ilgili hükümetten acil açıklama beklediklerini belirten Önder, “Hükümetten, her konuda konuşmaya çök düşkün sözcülerinden, temsilcilerinden ve Başbakan’dan acil bir açıklama istiyoruz. Kamuoyunu bu konuda derhal net bir şekilde ve yalana başvurmadan bilgilendirmekle mükelleftirler. Bu öyle bir meseledir ki basit bir şekilde ele alınamaz” ifadelerini kullandı.
“Bugün Öcalan üzerinde tecrit geliştirmek, onun can güvenliği ve sağlık koşulları hakkında kendi halkını, örgütünü endişeye sevk etmek savaşa davetiye çıkartmaktır” diyen Önder, hükümetin bu yanlıştan dönmesi gerektiğinin altını çizerek, “Hükümet, hepimize toplumsal maliyeti çok büyük olabilecek gelişmelerden korunmak için bir an önce durumu eski koşullarına getirmesi ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir. Bugüne kadar Öcalan üzerinden ‘O barış istiyor, gelişmeleri iyi görüyor’, bizi kastederek ‘Bunlar gitse sopayla kovalar’ diyerek mümtaz bir kıymet atfediyorlardı. Bugün onun koşullarının daha geliştirilmesi gerekirken daha geriye götürülmesi artık savaşı kimin istediği, bu savaşı kimin kendi varlık sebebi için gerekçe haline getirdiği, savaş ve düşman olmadan bu hükümetin bu ülkeyi idare etme kabiliyetinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yanlıştan biran önce dönülmelidir. Bu Öcalan üzerindeki tecrit toplumsal barışımız ve ortak geleceğimizin arasına Marmara Denizi kadar hendek kazmış olmak anlamına gelir. Sizin basit bir hezeyan ya da pervasızlıkla kazdığınız bu hendek daha sonra kapatılması için çok büyük emek ve çabayı gerektirecek. Buradan İmralı Heyeti olarak hükümete şunu söylemek istiyoruz; en basit, en temel ahlaki tutumunuza bir önce geri dönün, verdiğiniz sözlerin hakkını yerine getirin. Sekretarya sizin bizzat önerdiğiniz, sizin bizzat düzenlediğiniz, kalıcılığını taahhüt ettiğiniz bir kurumdur. Bunu kafanıza göre eğip bükemezsiniz” dedi.
“ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ACİL BİR GÜNDEM OLARAK ÖNÜMÜZE KOYMUŞ BULUNMAKTADIR”
Bölgesel gelişmelere dikkat çeken ve Abdullah Öcalan’ın bölgedeki kaosa getirilebilecek en insani ve çözüme dönük en nitelikli önermelerin sahibi olduğunu belirten Önder, “Ortadoğu’da mezhep ve inanç temelli, birbirine düşman eden, halkların iradesini yok sayan yaklaşımlar yerine burayı bir Ortadoğu halklar evi yapmak için en demokratik teklifi sunmuştur Öcalan. Ben Sayın Leyla Zana ile birlikte Ortadoğu’da Öcalan’ın adına, hükümet yetkililerinin bilgisi ile çok önemli görüşmeler ve diyaloglar geliştirmiştik. Sonuçlarını hem Öcalan hem de hükümet ile paylaşmıştık. Artık Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması da değil, gelişmeler ve bunların bu keyfilik atına çok çabuk binmeleri artık Öcalan’ın özgürlüğünü acil bir gündem olarak önümüze koymuş bulunmaktadır. Eğer siz bu ülkede yeni bir anayasa istiyorsanız, eski anayasanın yarattığı bütün bu düşmanlaştırma zeminlerini ortadan kaldırmakla başlamalısınız” diye konuştu.
“HÜKÜMETİN BU TUTUMU, HÜKÜMETİN SAVAŞ ÇAĞRISI YAPMASIDIR”
Abdullah Öcalan’ın sekretaryasında en son 5 kişinin bulunduğu ve Öcalan’ın üzerinde uygulandığı iddia edilen tecrit nedeniyle yeni bir açlık grevi dalgasının başlamasını öngörüp görmediklerinin sorulması üzerine Önder, “Biz insan canı ve insan sağlığı ile ilgili olan hiçbir eylem biçiminin gündeme gelmesini istemeyiz. Bu konuda bir çağrı da yapmayız. Bizim bu konudaki tutumumuz kendimizle sınırlı olmak durumundadır. Bir açlık grevi yapılacaksa bunu biz yaparız, başka bir eylem biçimi gerçekleştirilecekse bunu biz yaparız. Bunların tümünün demokratik temelli olması bizim olmazsa olmazımızdır” şeklinde konuştu.
Gelişmelere bakıldığında KCK’nın sürekli Öcalan’ı tek yetkili müzakerecisi ve önderliği olarak tarif ettiğini belirten ve hükümetin bu değerlendirmeleri KCK’dan alarak Öcalan’ı kıymetlendirdiğini söyleyen Önder, “Şimdi ona dönük yeniden bir tecrit politikası geliştirmek hükümetin bir savaş çağrısı yapması anlamına gelir. Kastettiğim budur. Bunu önlemenin yolu çok basittir. Bir maliyeti yoktur, toplumsal barışımıza katacakları çoktur, gayri hukukudur. Başta ailesi, avukatları, bizlerle ve sonra kendisi kimleri istiyorsa onlarla görüştürülmelidir. Bu bu kadar basit. Buradan şöyle bir yanlış anlama çıkmasın; biz bunu savaş sebebi sayarız ya da savaş sebebi sayılmalı gibi bir anlam aman sakın ha. Ama hükümetin bu tutumu, hükümetin savaş çağrısı yapmasıdır. Barışı getirecek düzenlemeler yapmak yerine bu gerginliği azaltacak 50 tane cenaze bu topraklarda bekliyor” ifadelerini kullandı.
“SAYIN GÖRMEZ BUGÜN KONUŞMAYACAKSANIZ HANGİ GÜN KONUŞACAKSINIZ”
50 tane cenazenin defnedilmek için beklediğini iddia eden ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e seslenerek hükümeti uyarmasını isteyen Sırrı Süreyya Önder, “Ben kendisini saygın bir din görevlisi olarak görmek istiyorum, cenazenin defni ile ilgili fıkhi usulleri şu hükümete lütfen hatırlatır mısınız. Cenazenin bekletilmesinin, onların namazlarının kılınmamasının geriye kalan bütün insanlara başta yöneticiler olmak üzere yüklediği vebali lütfen şu Sayın Davutoğlu’na hatırlatır mısınız Allah rızası için Aleviliğe laf yetiştireceğiniz yerde. 50 tane naaş sokaklarda çürümeye bırakılmış. Sayın Görmez bugün konuşmayacaksanız hangi gün konuşacaksınız, size din dersini ben mi vereceğim” dedi.
(İHA)
Meclis Başkanvekili Pervin Buldan ve HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ile birlikte Meclis’te düzenlediği basın toplantısında Abdullah Öcalan’ın tecrit altında tutulduğunu iddia eden HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Bugün Öcalan üzerinde tecrit geliştirmek, onun can güvenliği ve sağlık koşulları hakkında kendi halkını, örgütünü endişeye sevk etmek savaşa davetiye çıkartmaktır” dedi.
AK Parti hükümetinin yüzde 50 oy almış bir hükümet özgüveni taşımadığını belirten Önder, “Sözde yüzde 50 civarında oy almış bir hükümet gerçekliği var görünüyor. Ama uygulamalarına, telaşlarına, hallerine baktığınızda hiç kimse bu hükümetten yüzde 50 oy almış bir hükümet özgüveni göremiyor” ifadelerini kullandı.
Önder, ortada telaşlı, gergin, kızgın, ağzını her açtığında öfke, kin ve nefret saçan bir hükümet gerçekliği olduğunu savunarak, “Bu hükümette yüzde 50 oy almış bir hükümetin özgüveninden zerrece eser yok. Bunun sebebi; 7 Haziran ve 1 Kasım arasında Türkiye halklarının gelecek endişesini, can güvenliği duygusunu, istikrar ve benzeri naylon kavramlarla rehin alarak yarattıkları hormonlu bir büyümedir. Bütün hormonlu büyümeler gibi şuan Türkiye bu tehdit, şantaj ve gayrihukuki yöntemlerle gerçekleştirdikleri sözde büyümenin sancılarını yaşayıp bedelini ödüyor. Bu ülkenin en can yakıcı gündemi barış ve eşitlik olgularıdır” dedi.
“HÜKÜMET ÖCALAN ÜZERİNDE GELİŞTİRDİĞİ TEZVİRATLARI KENDİ ELİ İLE YAKMIŞ OLDU”
Hükümetin Öcalan üzerinde geliştirdiği tezviratları kendi eli ile yıktığını kaydeden Önder, “Şuan bir soru sorulsa aklıselim olan herkese bu ülkenin barışını dinamitlemek için yapılacak en son şey ne diye sorsanız, ‘Öcalan üzerinde müzakere sürecinde hükümet ile mutabık kaldığımız sekretaryasının dağıtılması, müzakereden vazgeçtim diyalog yollarının kapatılması, ondan da vazgeçtik Öcalan’ı tekrar 4 metrekarelik hücre koşullarına geri döndürülmesidir’ diye cevaplarlar. Hükümet Öcalan üzerinde geliştirdiği tezviratları kendi eli ile yakmış oldu. Bu ülkenin en tepesinden hükümetin karar sürecindeki bütün bakanlarına, Başbakanına kadar bütün AK Parti sözcülerine, milletvekillerine kadar ağızlarında bir replik vardı. Replik deyince Sayın Davutoğlu alınmaz umarım, yine senaristliğimiz aklına gelmez, ‘bunlar Öcalan’ı boşa çıkartıyorlar’, ‘bunlar’ dedikleri bizleriz, bölge halkı. ‘Aslında Öcalan barış istiyor’ diye başlayıp onlarca cümle kuruyorlardı, Öcalan ile halkını ve örgütünü karşı karşıya getirmek için fındık kadar bir beynin mahsulü lafları dolaşıma sokuyorlardı” diye konuştu.
“15 GÜN ÖNCE SİLİVRİ CEZAEVİ’NE SÜRGÜN EDİLMİŞLER”
Abdullah Öcalan’ın yanında bulunan iki arkadaşının ailelerine haber verilmeden, insan hakları yok sayılarak sürgün edildiğini savunan Sırrı Süreyya Önder, “Aileler İmralı’daki bu iki yakınına eşya gönderdikleri zaman ‘bu cezaevinde değildir’ yazısı ile haberdar oluyorlar ve ortaya çıkıyor ki 15 gün önce Silivri Cezaevi’ne sürgün edilmişler. Aileler bu arkadaşlarla görüşmek istiyorlar, bu mahkumlarla görüşmeler fiilen engelleniyor. Biz ne bu sürgünün nedenini, ne arkadaşların sağlığını, ne Öcalan’ın güvenlik ve sağlık durumunu şuan bilmiyoruz. Meclis Başkanvekilimiz Pervin Buldan’ın Adalet Bakanı ile görüşmesinde verdiği cevap; ‘Rutin bir işlem.’ İlk sorduğumuzda siyasi sorumluların bu sürgünden haberi olmadığını gördük. Muhataplarımızın hepsi ya ilk defa bizden duydular ya da çok iyi rol kesiyorlar. Rutin olan bu kabinenin kendisidir. Siz bu ülkede Adalet Bakanı olacaksınız, İmralı Cezaevi gibi bir yerde, bu ülkede barışın teminatının olduğu yerde, barış mimarlığının tutulduğu bir yerde böylesine hayati bir yaptırım uygulanacak ve siz bizden işiteceksiniz. Rutin olan işte bu seviyesizliktir” şeklinde konuştu.
“BUGÜN ÖCALAN ÜZERİNDE TECRİT GELİŞTİRMEK SAVAŞA DAVETİYE ÇIKARTMAKTIR”
Abdullah Öcalan’ın durumu ve yanında bulunan 2 mahkumun yerlerinin değiştirilmesi ile ilgili hükümetten acil açıklama beklediklerini belirten Önder, “Hükümetten, her konuda konuşmaya çök düşkün sözcülerinden, temsilcilerinden ve Başbakan’dan acil bir açıklama istiyoruz. Kamuoyunu bu konuda derhal net bir şekilde ve yalana başvurmadan bilgilendirmekle mükelleftirler. Bu öyle bir meseledir ki basit bir şekilde ele alınamaz” ifadelerini kullandı.
“Bugün Öcalan üzerinde tecrit geliştirmek, onun can güvenliği ve sağlık koşulları hakkında kendi halkını, örgütünü endişeye sevk etmek savaşa davetiye çıkartmaktır” diyen Önder, hükümetin bu yanlıştan dönmesi gerektiğinin altını çizerek, “Hükümet, hepimize toplumsal maliyeti çok büyük olabilecek gelişmelerden korunmak için bir an önce durumu eski koşullarına getirmesi ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir. Bugüne kadar Öcalan üzerinden ‘O barış istiyor, gelişmeleri iyi görüyor’, bizi kastederek ‘Bunlar gitse sopayla kovalar’ diyerek mümtaz bir kıymet atfediyorlardı. Bugün onun koşullarının daha geliştirilmesi gerekirken daha geriye götürülmesi artık savaşı kimin istediği, bu savaşı kimin kendi varlık sebebi için gerekçe haline getirdiği, savaş ve düşman olmadan bu hükümetin bu ülkeyi idare etme kabiliyetinin olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yanlıştan biran önce dönülmelidir. Bu Öcalan üzerindeki tecrit toplumsal barışımız ve ortak geleceğimizin arasına Marmara Denizi kadar hendek kazmış olmak anlamına gelir. Sizin basit bir hezeyan ya da pervasızlıkla kazdığınız bu hendek daha sonra kapatılması için çok büyük emek ve çabayı gerektirecek. Buradan İmralı Heyeti olarak hükümete şunu söylemek istiyoruz; en basit, en temel ahlaki tutumunuza bir önce geri dönün, verdiğiniz sözlerin hakkını yerine getirin. Sekretarya sizin bizzat önerdiğiniz, sizin bizzat düzenlediğiniz, kalıcılığını taahhüt ettiğiniz bir kurumdur. Bunu kafanıza göre eğip bükemezsiniz” dedi.
“ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ ACİL BİR GÜNDEM OLARAK ÖNÜMÜZE KOYMUŞ BULUNMAKTADIR”
Bölgesel gelişmelere dikkat çeken ve Abdullah Öcalan’ın bölgedeki kaosa getirilebilecek en insani ve çözüme dönük en nitelikli önermelerin sahibi olduğunu belirten Önder, “Ortadoğu’da mezhep ve inanç temelli, birbirine düşman eden, halkların iradesini yok sayan yaklaşımlar yerine burayı bir Ortadoğu halklar evi yapmak için en demokratik teklifi sunmuştur Öcalan. Ben Sayın Leyla Zana ile birlikte Ortadoğu’da Öcalan’ın adına, hükümet yetkililerinin bilgisi ile çok önemli görüşmeler ve diyaloglar geliştirmiştik. Sonuçlarını hem Öcalan hem de hükümet ile paylaşmıştık. Artık Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması da değil, gelişmeler ve bunların bu keyfilik atına çok çabuk binmeleri artık Öcalan’ın özgürlüğünü acil bir gündem olarak önümüze koymuş bulunmaktadır. Eğer siz bu ülkede yeni bir anayasa istiyorsanız, eski anayasanın yarattığı bütün bu düşmanlaştırma zeminlerini ortadan kaldırmakla başlamalısınız” diye konuştu.
“HÜKÜMETİN BU TUTUMU, HÜKÜMETİN SAVAŞ ÇAĞRISI YAPMASIDIR”
Abdullah Öcalan’ın sekretaryasında en son 5 kişinin bulunduğu ve Öcalan’ın üzerinde uygulandığı iddia edilen tecrit nedeniyle yeni bir açlık grevi dalgasının başlamasını öngörüp görmediklerinin sorulması üzerine Önder, “Biz insan canı ve insan sağlığı ile ilgili olan hiçbir eylem biçiminin gündeme gelmesini istemeyiz. Bu konuda bir çağrı da yapmayız. Bizim bu konudaki tutumumuz kendimizle sınırlı olmak durumundadır. Bir açlık grevi yapılacaksa bunu biz yaparız, başka bir eylem biçimi gerçekleştirilecekse bunu biz yaparız. Bunların tümünün demokratik temelli olması bizim olmazsa olmazımızdır” şeklinde konuştu.
Gelişmelere bakıldığında KCK’nın sürekli Öcalan’ı tek yetkili müzakerecisi ve önderliği olarak tarif ettiğini belirten ve hükümetin bu değerlendirmeleri KCK’dan alarak Öcalan’ı kıymetlendirdiğini söyleyen Önder, “Şimdi ona dönük yeniden bir tecrit politikası geliştirmek hükümetin bir savaş çağrısı yapması anlamına gelir. Kastettiğim budur. Bunu önlemenin yolu çok basittir. Bir maliyeti yoktur, toplumsal barışımıza katacakları çoktur, gayri hukukudur. Başta ailesi, avukatları, bizlerle ve sonra kendisi kimleri istiyorsa onlarla görüştürülmelidir. Bu bu kadar basit. Buradan şöyle bir yanlış anlama çıkmasın; biz bunu savaş sebebi sayarız ya da savaş sebebi sayılmalı gibi bir anlam aman sakın ha. Ama hükümetin bu tutumu, hükümetin savaş çağrısı yapmasıdır. Barışı getirecek düzenlemeler yapmak yerine bu gerginliği azaltacak 50 tane cenaze bu topraklarda bekliyor” ifadelerini kullandı.
“SAYIN GÖRMEZ BUGÜN KONUŞMAYACAKSANIZ HANGİ GÜN KONUŞACAKSINIZ”
50 tane cenazenin defnedilmek için beklediğini iddia eden ve Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e seslenerek hükümeti uyarmasını isteyen Sırrı Süreyya Önder, “Ben kendisini saygın bir din görevlisi olarak görmek istiyorum, cenazenin defni ile ilgili fıkhi usulleri şu hükümete lütfen hatırlatır mısınız. Cenazenin bekletilmesinin, onların namazlarının kılınmamasının geriye kalan bütün insanlara başta yöneticiler olmak üzere yüklediği vebali lütfen şu Sayın Davutoğlu’na hatırlatır mısınız Allah rızası için Aleviliğe laf yetiştireceğiniz yerde. 50 tane naaş sokaklarda çürümeye bırakılmış. Sayın Görmez bugün konuşmayacaksanız hangi gün konuşacaksınız, size din dersini ben mi vereceğim” dedi.
(İHA)