Sigara, puro, tütün tüketiminin akciğer kanserinin oluşumunda en önemli risk faktörleri olarak görülüyor. Doç. Dr. Ekrem Şentürk, sosyoekonomik düzeyi gelişmiş ülkelerde sigara tüketiminin önlenmesi sayesinde akciğer kanseri sıklığının oldukça azaldığını belirtti. Sigara tüketen kişilerin sigarayı bıraktıktan 5 yıl sonra riskin azaldığını ancak tamamen bitmediğini de söyleyen Şentürk, sigara içmeyen ancak çevresinde içilen kişilerin de ayni şekilde bu riski taşıdığını, bu nedenle akciğer kanserini önlemenin en iyi yolunun sigaraya hiç başlamamak olduğunu belirtti.
"Erken tanı akciğer kanserine bağlı ölümleri azaltmıyor"
Akciğer kanserinin ileri evrelere gelmeden erken teşhis edilmesi için düz akciğer filmleri, balgamda tümör hücrelerinin aranması ve yüksek riskli insanlarda bronkoskopi denilen ucu ışıklı bir boruyla solunum yollarının incelenmesi gibi yöntemlerin kullanıldığı birçok çalışmanın yapıldığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, bu erken teşhis yöntemlerinin hiçbiriyle akciğer kanserine bağlı ölümlerin azaltılamadığının görüldüğünü söyledi.
Geç belirti veriyor
Hastalığın oldukça ileri aşamalara gelene kadar önemli bir şikayete yol açmadığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, akciğer kanserini tehlikeli yapan faktörün de hastaya sinsi şekilde gelmesi olduğunu belirtti. Doç. Dr. Ekrem Şentürk “Eğer sigara kullanan ve buna bağlı kronik bronşiti olan biriyseniz, mevsimsel öksürük ve balgam şikayetlerinin süreklilik kazanması, balgamda kan görülmesi, giderek artan nefes darlığı, özellikle sırtta kürek kemiklerinin arasına veya omuzlara yayılan batıcı nitelikte göğüs ağrısı kanser için şüphe uyandırması gereken şikayetlerdir. Ancak hastalığın ilk aşamalarında çoğunlukla bunların hiçbiri olmadan, iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı ve terleme gibi şikayetler görülmektedir" diye konuştu.
"Hastalığın tanısı biyopsi ile kesinleşiyor"
Düz akciğer röntgenleri ile akciğerinde kitle görülen hastalara öncelikle bilgisayarlı tomografi çekildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, daha sonra elde edilen üç boyutlu görüntü ile kitleye nasıl ulaşılabileceğine karar verilebildiğini belirtti. Hastadan ya tomografi rehberliğinde ya da bronkoskopi denilen ince bükülebilir bir tüple akciğere ulaşılarak iğneyle parça alındığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, bu işleme biyopsi adının verildiğini belirtti. Kanser tanısının bu biyopsi örneğinin patoloji kliniğinde incelenmesi sonucunda kesinleştiğini de söyleyen Şentürk, hastanın şikayetine göre ayrıca karın veya beyine yönelik bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görüntüleme ve kemik taraması gibi tetkiklerin istenebileceğini belirtti.
"Hastalık üç evreden oluşuyor"
Kanser tanısı konduktan sonra hekimin öncelikle hastalığın yaygınlığını veya bir başka deyişle hangi aşamada olduğunu saptadığını söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, hastalığın üç evreden oluştuğunu; birinci evrenin sadece akciğerde sınırlı kaldığını, ikinci evrenin akciğerde ve yakın lenf bezlerinde sınırlı olduğunu ve üçüncü evrenin ise iki akciğer arasındaki lenf bezlerinde uzak yayılımı olduğu şeklinde anlamlandırıldığını belirtti. Doç. Dr. Şentürk “Doğru evreyi saptamak için hekimin akciğer röntgeni, toraks ve batın bilgisayarlı tomografi veya magnetik rezonans görüntülemesi, kemik taraması veya beyin bilgisayarlı tomografisi istemesi gerekebilir. Hastalığın ameliyat için uygun evrede olup olamadığını anlamak için mediastinoskopi denilen, boyundan yapılan bir kesiyle mediasten boşluğuna ışıklı boruyla bakılması ve bu işlem sırasında lenf bezelerinden örnek alınmasını içeren bir tetkik ayrıca yapılabilir. Eğer akciğer zarının iki yaprağının arasında sıvı birikmişse, hekiminiz kaburgaların arasından bir iğneyle girerek bu sudan patolojik inceleme için örnek alacaktır. Bu işleme ise torasentez adı verilir” ifadelerini kullandı.
Tedavi yöntemleri nelerdir?
Hastalığın erken evrelerinde ameliyatla tümörlü dokunun etrafından bir miktar sağlam doku çıkarılarak ya da bazen tüm bir akciğer lobu alınarak temizlenebildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, genel olarak ameliyatla tamamen tümörün çıkarıldığı ve çevrede hiç hastalık kalmadığı durumlarda başka tedaviye gerek kalmadığını belirtti. Ameliyat sonrası hekimin hastayı düzenli aralıklarla kontrole çağırması gerektiğini de söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, nadiren ameliyat sonrasında bazı hastalara ışın tedavisi yani radyoterapi tavsiye edilebildiğini söyledi.
Ameliyatla çıkarılması mümkün olmayan 3. evrenin akciğer kanserinde esas tedavisinin ışın tedavisi yani radyoterapi ve ilaç tedavisi olan kemoterapi olduğunu belirtti. Evre IV akciğer kanserinde, kemoterapinin yaşam süresini 3-6 ay kadar uzattığını ve hastalığa ait şikayetlerin azalmasını sağladığını söyleyen Doç. Dr. Şentürk, şöyle devam etti: “IV. evrede kesin tedavi kararı siz ve aileniz ile görüşüldükten sonra verilmelidir. Yaşamı çok uzatması beklenmeyen bir tedavi seçeneğinin yan etkileri nedeniyle hayat kalitenizi bozma olasılığı varsa hekiminizle bu konuyu tartışmanız uygun olacaktır. Evre IV hastalıkta ışın tedavisi, kansere bağlı ağrı, kanama veya kemiğe, beyine yayılma söz konusu ise uygulanır.”
Bu kanser türünün tedavisinde hastalığın sınırlı veya yaygın oluşuna göre karar verildiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, sınırlı hastalıkta kemoterapi ve radyoterapinin ardışık veya eşzamanlı olarak uygulandığını, hastalığın beyine yayılma olasılığı yüksek olduğunda ise ayrıca beyine koruyucu amaçlı radyoterapi yapıldığını belirtti. Nadiren çok küçük çaplı tümörlerde cerrahi uygulanabildiğini de söyleyen Şentük, yaygın hastalığın tedavisinin ise kemoterapi olduğunu ve hastalığın kemoterapiye çok duyarlı bir tümör olmasına rağmen tekrarlama riskinin çok yüksek olduğunu belirtti. Yapılan kemoterapi sonrasında hastalığın tekrarlamasıyla hastanın şikayetlerine göre tedavi süreci izlendiğini söyleyen Doç. Dr. Ekrem Şentürk, hastalığın yayılım bölgelerine göre radyoterapi uygulandığını ifade etti.