TOKYO
Yönetmen Semih Kaplanoğlu, sinemanın bütün kültürlerde ve kavimlerde var olan geleneklerle hemhal olduğunda yaratılış hakikatini aktarması ve insanın insan olma serüvenine katkıda bulunması anlamında çok önemli bir sanat olduğunu söyledi.
Tokyo Uluslararası Film Festivalinin ana yarışma bölümüne davet edilen "Buğday" filminin gösterimi için Japonya’nın başkenti Tokyo’ya gelen Kaplanoğlu, Yunus Emre Enstitüsünün Tokyo Bunkyo Gakuin Üniversitesi'nde düzenlediği söyleşide öğrencileyle bir araya gelerek, soruları yanıtladı.
Tokyo’da olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getiren Kaplanoğlu, daha önce de "Yumurta, Süt, Bal" üçlemesinin de bu ülkede vizyona girdiğini hatırlattı.
Kaplanoğlu, 1980-1984 yılları arasında üniversitede okuduğunu ancak o dönemde çok da teknik malzemeye sahip olmadıklarını, video döneminin henüz başlamadığını anlattı.
O dönemde kullandıkları materyalin çok pahalı ve bulunmasının güç olduğunu ifade eden Kaplanoğlu, "Okulda öğrendiğim en önemli şey kullandığımız materyale karşı çok dikkatli ve özenli davranmamızdı." diye konuştu.
"Hayatı olduğu gibi tekrar edemeyiz"O zaman çok kısıtlandıklarını düşünerek tepki duyduklarını aktaran Kaplanoğlu, şöyle devam etti:
"Şu anki gibi video kameralarımız, materyallerimiz elimizde olmadığı için bugünün dünyası hayalimizden bile geçmiyordu. Hep kısıtlı, zorlayan şartlarda filmlerimizi yapıyorduk. Ama bugünden geriye baktığımda bu eğitimin bize kazandırdığı çok değerli şeyler olduğunu fark ediyorum. Çerçeve çizmek ve kısıtlı imkandan yaratıcılık ortaya çıkarmak bence işimizin en önemli kısımlarından bir tanesi. Çünkü hayatı olduğu gibi tekrar edemeyiz. Bugün sonsuz olanaklarımız var neredeyse. Her şey erişilebilir. Kameralarımız elimizde. Herkes istediği gibi çekebiliyor. Peki buna mukabil yaratıcılığımız ne alemde? Hemen elimizdeki kamera ya da teknik imkanlarla çekmeye mi kalkıyoruz yoksa bir şeyin karşısına geçip yoğun bir derinleşme yaşıyor muyuz? Ben bugüne kadar bütün filmlerimi negatif stokla çektim. Hala o sınırlılığın içerisinde hareket ediyorum. Çünkü dijitalin tırnak içinde verdiği sonsuz özgürlük durumuna bir türlü kendimi adapte edemiyorum. Benim aldığım eğitimin temelinde azdan çoğa varma vardı, bugünse çoktan aza inmek gerekiyor."
"Dilini anlamadığım filmler izledim"Kaplanoğlu, sinemaya yönelmesine neden olan deneyimlerin sorulması üzerine, yazları çok sıcak geçen İzmir kentinde büyüdüğünü ve orada 7-8 açık hava sineması bulunduğunu anlatarak "Annem sesimi çıkarmadan en iyi şekilde uyuduğum yerin sinema olduğunu söylüyordu." şeklinde konuştu.
Babasının fotoğrafa merakı nedeniyle evlerinde bir küçük karanlık oda bulunduğunu söyleyen Kaplanoğlu, orada o fotoğrafların oluşmasını izlediğini dile getirdi.
Kaplanoğlu, 16 yaşına geldiğinde kentte bulunan Fransız, Alman, İtalyan ve Amerikan kültür merkezlerindeki film gösterimlerine katılıp dilini hiç anlamadığı filmleri izlediğini anlatarak "Bugün düşünüyorum ki senaryo yazmamdaki en önemli eğitimlerden biri bu olmuş. Çünkü hikayede ne olduğunu ne konuştuklarını anlamaya çalışıyordum ve gördüğümden kendimce bir hikaye kurmaya çalışıyordum. Anlama çabası önemli bir şeydir. Bu bizim dışımıza bakmakla alakalı. Hayat da bir film değil mi aslında? Biz de elimizden geçen hayat filmine bakıp onu anlamlandırmaya çalışıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
Üniversitede sinema eğitimi almasına rağmen ilk filmini çekmek için 19 sene beklediğini dile getiren Kaplanoğlu, "Çünkü Türkiye’de film çekme şartları benim yaşadığım dönemde çok limitliydi." dedi.
"Biz zaman bina ederiz"Kaplanoğlu, 2000 senesinde ilk filmini çektiğini, o günden bugüne çektiği 6 filmin tamamının hem yapımcısı hem de yönetmeni olduğunu anlattı. Bunun bir zorunluluktan kaynaklandığını ifade eden Kaplanoğlu, "Son filmimin yapımı ve sona ermesi arasında 5 sene var. Yani 5 sene uğraştım ben onunla. Hiçbir yapımcı bir filmin 5 sene yapılması için zamanının tamamını veremez." görüşünü dile getirdi. Yönetmen Kaplanoğlu, dünyada bu özgürlüğü sağlayan yapımcılar olsa da Türkiye'de olmadığını dile getirdi.
Sinemanın birçok uzmanlık alanına ayrıldığını ve bu nedenle parçalanmış bir yapıya kavuştuğunu söyleyen Kaplanoğlu, "Sonra buradan bir bütün ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Bu bütünü elde etmek giderek zorlaşıyor. Bizim bu yaptığımız işin sanat olduğunu hiçbir zaman unutmadım. Bizim işimiz görüntüde ve seste değil öncelikle. Biz zaman bina ederiz. Bir Japon, Türk, İran, Çin filminin farklılıkları bu zamanı nasıl kurduklarıyla alakalıdır." şeklinde konuştu.
Filmlerini beğenilme niyetiyle yapmadığını ifade eden Kaplanoğlu, film yapmada temel ölçünün dürüstlük ve samimiyet olduğunun altını çizdi.
Kaplanoğlu, "Sinemanın bütün kültürlerde, kavimlerde var olan geleneklerle hemhal olduğunda bizim yaratılış hakikatimizi aktarması ve insanın insan olma serüvenine katkıda bulunması anlamında çok önemli bir sanat olduğunu düşünüyorum."dedi.
Kaplanoğlu’nun Buğday filmi, "özel jüri ödülü, en iyi senaryo, en iyi erkek oyuncu, en iyi yönetmen ve en iyi film" kategorilerinde yarışıyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com