Kültür Sanat

Seri katille müze gezdi. Sonra anladı ki...

TRT Türk’te yayınlanan “Büşra ve Kübra ile Tanıklar” programının bu haftaki konusu, İstanbul’un Yaşayan Efsanesi, sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice’nin yaşam öyküsü oldu. Programda 94 yıllık çınarın bilinmeyenleri anlatıldı. İşte çarpıcı kesitler;

Seri katille müze gezdi. Sonra anladı ki...
24-12-2015 20:35

TRT Türk’te yayınlanan “Büşra ve Kübra ile Tanıklar” programının bu haftaki konusu, İstanbul’un Yaşayan Efsanesi, sanat tarihçisi Prof. Dr. Semavi Eyice’nin yaşam öyküsüydü. Hayatından ilginç hatıraların yer verildiği programda, 94 yıllık hayatı, hocalığı ve İstanbul’u anlatıldı. Programda, rahatsızlığı nedeniyle stüdyoya gelemeyen Semavi Eyice’yle yapılan röportaja yer verildi. Hocanın yanından biran olsun ayrılmayan öğrencisi Belkıs Kamut Aktürk ve yardımcısı Sefa Özkaya stüdyo konuğuydu. Aktürk ve Özkaya, ‘94 yıllık çınar’ın hakkında bilinmeyenleri, tanıklık ettikleri olayları aktardılar.

Dünyanın sayılı Bizans uzmanlarından biri olan Semavi Eyice yapılan röportajda bu alana neden yöneldiğini şöyle anlattı:
“Sağımda solumda gördüğüm bazı Bizans eserleri var. Bunlara dair kitap ve makale yazanlar var. Batılı devlet adamları geliyor bizim ülkemizdeki eserleri inceliyor ondan sonra bakıyorsunuz koskoca bir kitap çıkarmış. Türklerden kimse yok. Gezdiğim yerlerde bilhassa Konya’da İslam eserlerinin harap bir halde olduklarını ve bir kısmının da askeri depo olarak kullanıldığını gördüm. Sanat tarihinin bu dallarına karşı ilgi duydum ve yüksek tahsilini yapmaya karar verdim”

İSTANBUL TERBİYESİ ARTIK YOK!
Eski İstanbul’u yeni İstanbul ile kıyaslayan Semavi Eyice şunları söyledi: “Benim tanıdığım gördüğüm İstanbul yok artık. Bir defa süliet bakımından yok. Bir Alman şehircilik uzmanı kitabında, Osmanlı sanatının İstanbul’da oluşturduğu büyük camileri şehrin taçları olarak adlandırır. Bu şehir taçları bugün bir salonun köşesine konmuş cami maketi gibi bir şey oldu. . Dümdüz bir cephe sıra sıra pencereler. Hepsi bu. İstanbul’un gerçek mimari yapılarını kaybetmekle kalmadık, İstanbul’un örf-adeti ve insanlığını da kaybetti. Bir zamanlar İstanbul’lu terbiyesi ve lehçesi vardı.”

YAŞADIKLARI YERİ İYİ TANISINLAR
94 yıllık çınarın gençlere ise tavsiyesi şöyle: “Bir defa çevrelerini ve yaşadıkları muhiti tanısınlar. Etrafımızdaki sanat eserlerini bile tanımıyorlar. Bakıyorsunuz kültürlü adam diyorlar fakat Süleymaniye’yi bilmiyor. Bizans sanatına benzeyen tarafı var ama bir de farklılıklar var. Bunları öğrenmeleri lazım.”

HOCALIK İÇİMDE UKDE KALDI
“Yaşamınızda içinizde ukde kalan bir şey oldu mu?” sorusuna Eyice şöyle cevap verdi: “Eskiden eski üniversiteler kanununda bir hoca aklını muhafaza ettiği, derslerini muntazam verebildiği takdirde hocalıktan emekli olmazdı. Üniversiteler de 85 yaşında hocaların olduğunu gördük. YÖK kanunu gereğince 65 yaşında hocaları emekli yapmak istediler. Fakat baktılar ki üniversiteler boşalacak yaş haddini 67’ye çıkardılar. Ben 94 yaşındayım. Emekli olalı görüyorsunuz kaç sene olmuş. Benden bu memleket daha bir şeyler öğrenemez miydi?”

4 YAŞINDAN BERİ HER ŞEYİ HATIRLIYOR
Semavi Eyice ile emekli olduktan sonra ders verdiği dönemde tanışan öğrencisi Belkıs Kamu Aktürk, nasıl bir eğitmen olduğunu şu cümlelerle anlattı: “Hocam bize yapıları okumayı ve yapılar arasında karşılaştırmayı yapmayı öğretiyor. Mesela Üsküdar’da bir yapıyı sorarken kendinizi Kız Kulesi’nin bahçesinde geçen bir aşkın içinde, oradan da Mihrimah Sultan Camisindeki çeşmenin ebcet hesabı yaparken bulabiliyorsunuz.” 94 yaşında olmasına rağmen güçlü bir hafızaya sahip olduğuna değinen Aktürk “Hocamla en son bir Ramazan röportajı yaptım. Konuşmaya ekmeğin okkasının üç buçuk kuruştan satıldığı zamanlardan başladı. 90 yıl önce ekmeğin kaç lira olduğunu hatırlıyor. 4 yaşından itibaren olan hayatını anlatıyor.”

HOCA OTORİTERDİR
Üniversite yıllarında külyutmazlığı ile bilinen Semavi hocanın dersinde kopya çektiniz mi sorusuna “çekemedim” diye konuşan Aktürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Onun sınavlarında kopya çekmemiz imkânsızdı. Fakat hoca gerçekten çok iyi anlatırdı. Hocam hala disiplinli tavrını korur. Otoriter biridir. Öğretmen doğanlardandır. Bir gün hiç unutmam ders anlatmak için anfiye girdi. Bizim zamanımızda hoca derse girdiğinde öğrenciler ayağa kalkardı. Sanırım o gelenek şimdi kalktı. Çocuklardan biri kalkmadı. Hocanın dersleri çok dolu olurdu. Kalabalık bir ortam düşünün ayaklarını uzatmış bir şekilde çocuk oturuyor. Hocam yanına kadar gitti “Hayırdır evladım kalkmayacak mısın?” dedi. Çocuk da ona “şart mıdır?” dedi. Hocam öyle sakin ve net ifadeyle cevabını verdi ki bir daha bu olay tekrarlanmadı.”

SERİ KATİLLE MÜZE GEZDİ
Eyice’nin anılarına da yer verildiği programda, konferans sebebiyle gittiği ABD’de yaşadığı başından geçen ilginç olayı Aktürk şöyle anlattı: “Rodin’in orijinal eserlerinin olduğu şehir müzesine gitmek için otobüse biner. Otobüste bir bakar ki tarif aldığı adam da arkasında oturuyor. Adam Semavi hocayla konuşmaya çalışır. Rodin’i çok sevdiğini Semavi hocayla birlikte müzeyi gezmek istediğini söyler. Hoca da peşine takılan adamlardan hiç hoşlanmaz. Bütün gece boyunca hocaya yoldaş olur. Sonra birlikte kahve içerler. Hoca bir şekilde beyefendiyi atlatır. Aradan vakit geçer hocam Türkiye’ye döner bir gün kahvaltı da gazeteleri okurken Amerika’da seri katilin yakalandığı haberini okur. Oradaki adam birlikte Rodin sergisini gezip kahve içtiği adamdır.”

90 YIL SONRA AYVA YEDİ
Semavi Eyice ile birlikte yaşadıkları anılara değinen Aktürk “Sefa ile birlikte Sakarya Üniversitesi’nde hocamızla ilgili düzenlenen bir etkinliğe katıldık. Dönüşte de Eyve bölgesinin meşhur ayvalarından bahsettiler. Ayva aldık ve birer dilim ikram edildi. Arabaya bindik hocamız önde arkada ben ve Sefa oturuyoruz. Ayvadan hocaya da ikram ettik. Hoca “Biliyor musunuz çocuklar ben en son ayvayı yediğimde dört yaşlarındaydım. Yerken boğazıma takılmıştı. Annem fark etmedi yanında bir hanım vardı o fark etti boğazıma takılan ayvayı çıkardı” dedi. 90 yıl sonra ilk kez ayva yiyor” dedi.

“AKSİ VE HUYSUZ BİR İHTİYARIM”
“Hocayla en son yaptığım röportaj da kendinizi nasıl tanımlarsınız diye sorduğumda bana “aksi ve huysuz bir ihtiyar olarak tanımlanırım” dedi. Hoca gerçekten çok yüce gönüllüdür. Aksi ve huysuzluğu işine olan hâkimiyetinden kaynaklanır. O röportajda pişman olduğunuz bir şey oldu mu dediğim de ise “Çok çalıştım çok emek verdim ama bir daha dünyaya gelseydim bu işi yapmazdım. Benim için vazgeçilmez tek şey milliyetçiliğimdir” dedi.

İSTANBUL’DAKİ 3 TRAFİK POLİSİ
Birkaç yıl önce yüksek lisansı yaptığı dönemde Semavi Eyice ile tanışan Sefa Özkaya ise tarihsel yönüne değindi:
“1930’lu yıllardan bahsediyoruz. İstanbul’da yaklaşık olarak bin tane araç var. Semavi beyin çocukluğuna denk geliyor. İstanbul’da sadece üç tane trafik polisi olduğu dönemde yaşamış. Çok iyi bir gözlemci. 1932’de Ayasofya’nın yanında bulunan ama bugün olmayan Darülfünun binasının yanışına tanık olmuştur. Bugün bunu anlatan kaç kişiye rastlaya bilirsiniz. Semavi beyin söylediği bir söz vardır. “Öğretmen olunmaz doğulur” der. En önemli özelliklerden biri çok iyi bir gözlemci olması sanat tarihçiliğinde de onu çok iyi bir yere taşıdı. Olayları çok iyi aktarması doğuştan gelen bir öğretmenlik kabiliyetidir.”

ÖĞRENCİLERİ EVİNDEN ÇIKMAZLAR
Semavi Eyice’nin günlük yaşamını anlatan Özkaya “İyi bir aile babasıdır. Eşiyle çok güzel ilişkileri vardır. Her iki de artık benim bir nevi annem ve babam gibi oldular. Evine gelen herkese yardımcı olmaya çalışan bir insan. Eski öğrencileri sık gelip gidiyor. Eğer siz bir konu ile ilgili ona gidiyorsanız evinde misafiri olursunuz ve kendinizi evinizde gibi hissedersiniz. Çalışmak istediğiniz konuyu öyle bir anlatır ki uzmandan çok daha fazla ve etraflı bir bilgiye sahip olursunuz. Bu onun batı dilleri bilmesinden de kaynaklanıyor. İstanbul ile ilgili ne varsa Semavi hocanın ismi yer alıyor. Ansiklopediler de yazdığı maddelerin sadece listesi 116 sayfa. Bu müthiş bir rakamdır. Bu da onun üretkenliğini gösterir” dedi.

ESPİRİLİ VE MİLLİYETÇİ
“Programa gelmeden önce hocamı ziyaret ettim. Nasılsınız? diye sorduğumda bana “Platin takacaklarmış değerim gittikçe artıyor” dedi. Hoca çok duygusaldır. Aynı zamanda da çok espritüel bir insandır. Vatansever biri. Edirne ile Yunan işgali sırasında Edirne de ihtiyar bir Türk’ün tek başına Yunan ordusuna kafa tutuşunu anlatırken gözleri dolmuştu. Bazen subay arkadaşlar hocayla tanışmaya gelirler. Onların sık sık nasıl olduklarını sorar. Vatanına ve milletine çok bağlı bir insan. Yurt dışında olsaydı şuan Türkiye’de sahip olduğundan daha fazla değer görürdü.”
 

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER