Senegal’de Sine ve Saloum nehirlerinin birleşerek Atlas Okyanusu’na aktığı nehir yatağı üzerinde oluşan Saloum Deltası, doğal güzellikleriyle ziyaretçilerini büyülüyor.
Başkent Dakar’a 190 kilometre mesafede bulunan Sine-Saloum Deltası, 2011’de Biyosfer Dünya Rezervi olarak UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil edildi. İçinde Ulusal Park ve tarım alanları bulunan Delta “Senegal’in Amazonu” olarak adlandırılıyor.
Gambiya’nın hemen kuzeyinde yer alan ve 180 bin hektarlık yüz ölçümüyle, Senegal’in yüzde 12’sini kaplayan, bir kısmı menderes şeklindeki bu deltaya, Dakar'dan 3-4 saatlik yolculuktan sonra varılıyor.
Kökleri suda olan mangrov ormanları arasında okyanusun tuzlu suyunun çok yavaş akan nehir sularıyla karıştığı kilometrelerce kıvrımlarıyla görülmeye değer güzellikleri barındıran Saloum Deltası, 72,5 kilometre sahil şeridi ve 35 kilometre genişliğe sahip.
Bölge ekonomisinin can damarını oluşturuyorOkyanus kıyısındaki 200 turistik adaya gidiş kapısı olan Saloum Deltası, baobab ve mangrov ağaçları, pirinç tarlaları, balık çeşitleri, deniz canlıları, bal üreticiliği, tuz konileri ile bölge ekonomisinin can damarını oluşturuyor.
Senegal’in en güzel bölgeleri arasında yer alan Saloum, ormanları, mangrovları, lagünleri, kordonları, kuş çeşitliliği ve sırtlan gibi vahşi hayvan türleri ile doğal bir belgesel ortamı sunuyor.
Kendi habitatı olan ve çok sayıda kuş türü barındıran bölgenin temel geçim kaynağını tarım ve deltanın okyanusa uzanan en uç kısmındaki Djiffer Burnu'nda yapılan balıkçılık oluşturuyor.
Deltanın Dünya Mirası Listesi’ne girmesiyle turizm aktiviteleri de giderek arttı. Okyanus ağzında ahşaptan yapılan butik otellerde, şehir gürültüsünden uzaklaşmak isteyenler için gün boyu deniz, doğa ve sessiz ortam imkanı sunuluyor.
Misafirperverler ülkesi olarak bilinen Senegal'deki hoşgörü ve renkli Afrika kültürü, turistik ziyaretlerde de artış sağlıyor.
Baobab ormanları ve doğal koruma alanlarına at arabalarıyla yapılan turistik gezinin yanı sıra Saloum'dan kıyıdaki adaları gezmek için rengarenk ve el yapımı sandallarla sağlanan ulaşım da ziyaretlere ayrı bir güzellik katıyor.
Sine-Saloum Deltası'nın göz bebeği PalmarinDeltada rengarenk tuz konileriyle gezegeni andıran yarımada Palmarin, eşsiz manzarasıyla ziyaretçilerine bambaşka bir dünyadaymış hissi veriyor.
Önceden adayken zamanla gelgitle yarımadaya dönüşen Palmarin'de, deniz suyunun çekildiği kısımlarda bölge halkı tuz çıkarıyor.
Her renkten sularla dolu yüzlerce tuz konisiyle Palmarin, her tarafına meteor düşmüş gibi duruyor.
Saloum Deltası'ndaki Joal-Fadiouth ile Djiffer arasındaki Palmarin, doğal mangrov rezervi, "hayat ağacı" olarak da bilinen baobab ağaçları ile bölgenin göz bebeği olarak görülüyor.
Düz bir vadide baobab ağaçları arasında at arabası ve rehber eşliğinde yapılan gezide güneşin batışını seyretme imkanı turistlerin ilgisini oldukça çekiyor.
Sine-Saloum ekosistemiUzun yıllar, aşırı orman tahribatı ve avlanma sorunu yaşayan bölgede, nehirlerin tuzlanması ve balıkların kaybolmasıyla ekosistem ciddi tahribat gördü.
Senegalli yetkililer ve yerel halkın harekete geçmesiyle, mangrov ve baobab ağaçlarının kesilmesi yasaklandı, bölgeye yeni ağaçlar dikildi.
Bölgenin ekosisteminin eski haline dönmeye başlamasıyla, balık miktarı ve çeşitliliğinde de artış başladı.
Sine Saloum KrallığıSenegal'in etnik topluluklarından Serer kabilesine ait Sine ile Saloum krallıklarının da 15'inci yüzyılda burada kurulması bölgenin önemini daha da arttırıyor.
Krallık daha sonra 19'uncu yüzyılda Fransız sömürge güçlerinin bölgeye gelmesiyle son buldu.
Afrika'yı sömürmek için gelen Batılılar aynı zamanda stratejik konumundan dolayı Saloum adalarını pusula olarak kullanıyordu.
Deltadaki kral mezarları, "kabilenin tarihini ve geleneklerini kuşaktan kuşağa aktaran kişi" olarak tanımlanan sözlü tarihçileri "griot"ların mezarları Saloum Deltası'na ekonomik ve turistik öneminin yanı sıra tarihi değer de katıyor.
"Avrupa'ya göç etmek yerine Saloum'da iş kurdum"Saloum Deltası'nda yaşayan ve rehberlik yapan Djibril Senghor, AA muhabirine açıklamasında, 12 sene önce bölgeye yerleşerek rehberlik yapmaya ve okyanus kıyısında kendine ait tek odalı ahşap bir evde yaşamaya başladığını anlattı.
"Saloum'da turizm anlamında iyi bir potansiyel bulunduğunu" söyleyen Senghor, bölgeyi ve adaları gezdikçe burada yaşamaya karar verdiğini ifade etti.
"Emsallerim gibi Avrupa'ya gitmek için yasa dışı göç yollarında ölmektense kalıp işi büyütmeye karar verdim." diyen Senghor, rehberlikten kazandığı paralarla bölgede ahşaptan küçük bir restoran inşa etmeye başladığını belirtti.
Senghor, Fransız yazar Pierre Rabhi'nin yanan bir köyü gagasıyla denizden aldığı suyla söndürmeye çalışan kolibri (sinek kuşu) kuşunun hikayesinden etkilenerek restoranına "Kolibri'nin Yeri" adını verdiğini belirterek, kolibri kuşu misali ülkesine küçük de olsa katkı vermeye devam edeceğini vurguladı.
Rehber Senghor, gelecekle ilgili planlarına da değinerek, "Gelecek yıl restoranımın bulunduğu bölgede festival düzenlemek istiyorum." dedi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com