CHP Sözcüsü Böke, CHP MYK Toplantısı sonrası basın açıklaması yaptı. Böke, “Bize selamlaşın sorun çözülür diyorlar. Biz de buradan Başbakan’a bir selam gönderelim. Ancak bu sorun Başbakanın hafife aldığı gibi bir selam ile çözülemeyecek kadar derin, önemli ve ciddi bir sorundur” ifadelerini kullandı.
Böke, 3 bakanın sorumsuzluklarına dair gerekli uyarılarda bulunduklarını belirterek şunları söyledi:“Ancak bu uyarılarımız ve çağrılarımız hükümet ve bu 3 bakan tarafından sessizlikle karşılandı. Bu bakanlardan birisi İçişleri Bakanı Efkan Ala’dır. Yalnızca Ankara’da son 5 ay içerisinde 3 canlı bomba ve İstanbul’da 2 canlı bombanın patlaması sonucu 185’in üzerinde canımızı kaybettik. Bütün bu acılara rağmen Efkan Ala siyasi sorumluluğu almadığı gibi bizleri ne kadar iyi iş yaptığına ikna etmekle meşgul etti kendini. Bu canlı bombaların engellenemeyeceğini anlattı.
Anlıyoruz ki vatandaşları korumak yerine bu enerji Sayın Cumhurbaşkanı’nın deyimiyle Rıza Bey’i korumak için kullanılmış. Son güne kadar Rıza Sarraf ve ailesi, devletin imkanları ile korunmuşlar. Vatandaşının can güvenliğini sağlamak için önleyici tedbirler almak yerine vatandaşlarının anayasal haklarını sınırlamayı kendine görev edinmiş bir İçişleri Bakanı var. Anlaşılıyor ki AKP’nin çöküş döneminin İçişleri Bakanı, bu insanlar olmasaydı güvenliği ne güzel sağlardım diyor.
AKP’nin çöküş döneminin bir diğer bakanı da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’dur. Kendisinin bakanlık döneminin tanımını okumak istiyorum sizlere; 'Çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunarak sağlıklı gelişimini temin etmek üzere ulusal politika ve stratejilerin belirlenmesini koordine etmek, çocuklara yönelik sosyal hizmet ve yardım faaliyetlerini yürütmek'.
Bu bakanın görevi çocuklarımızın her türlü ihmal ve istismardan korunmasını sağlamak. Kalbimizde derin yaralar açmış olan ve her gün yeni dosyalar eklenerek büyüyen çocuk istismarı faciası ile karşı karşıyayız. 'Bir kere olması vakfı karalamak için gerekçe olamaz' diyen Bakana şunu söyledik; bir kere istifadan bir şey olmaz. Ancak kendisi büyük bir pişkinlik ve aymazlıkla sanki hiçbir şey olmamış gibi koltuğunda oturmaya devam etti. Bu şahıs o koltukta oturduğu sürece çocuklarımız güvende değildir.
Bu açık tabloya rağmen bu sorumluluğu yerine getirilmesini sağlamayan herkeste bu sorumluluğun bir parçası haline geliyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı koltuğunu Sema Ramazanoğlu dolduramıyor. AKP’nin çöküş döneminin bir diğer sorumsuz bakanı da Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’dır. Anayasa’da Türkiye bir sosyal devlet olarak tanımlanmıştır. Sosyal devletin tanımı içerisinde bütün çocuklarımıza kaliteli, bilimsel, ücretsiz ve güvenilir eğitim sağlanması vardır.
Anayasa’nın bu temel görevi yerine getirmek yerine bu görevi vakıflara devretmiş. Şu anda çocukların teslim edilmiş olduğu bu evlerin sayısı 10 binin üzerindedir. Türkiye’nin çocuklarını vakıflara mahkum etmeyecek kaynağı yok mu? Yoksa kaynak varda AKP bu kaynakları kendi arka bahçesi gibi kullanmayı mı tercih ediyor.
Türkiye’nin yaşadığı bütün bu trajediler bu 3 bakanın bakanlık sorumluluklarını yerine getiremediklerini açıkça ortaya koyuyor. Dolayısıyla bu bakanların bakanlık görevlerini sürdürmeleri Türkiye için artık taşınabilir bir gerçek değildir. Bu 3 bakan derhal istifa etmelidir. Can güvenliğimiz için, çocuklarımızın güvenliği ve geleceği için derhal istifa edin. O koltuklar ciddi görev yapmak isteyen insanların koltuklarıdır.”
“SELAMLAŞIN SORUN ÇÖZÜLÜR DİYORLAR”
Türkiye’nin bir diğer meselesinin toplumsal barışın sağlanması olduğuna dikkat çeken Böke, “Bize selamlaşın sorun çözülür diyorlar. Biz de buradan Başbakan’a bir selam gönderelim. Ancak bu sorun Başbakanın hafife aldığı gibi bir selam ile çözülemeyecek kadar derin, önemli ve ciddi bir sorundur. Bu sorunu çözmek için bu ciddiyetle bütüncül bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu sorunu çözmek için Meclis'in devreye girmesine ve demokrasiyi çalıştırmaya ihtiyaç vardır.
Bu sorunu çözmek için güvenlik politikaları ve insan hakları dengesini gözeten sorumlu bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu sorunun derinleşmesine neden olan AKP ve HDP, aynı yaklaşımı ve sorumsuz tavrı sürdürüyorlar. Üstelik bu sorumsuzluğun bedelini bizler toplum olarak kan, gözyaşı ve ölüm ile ödüyoruz. AKP, sorunun toplumsal ve siyasi boyutunu yok sayıyor ve doğrudan salt güvenlikçi politikalara sarılıyor. HDP ise meşru demokratik zemini çalıştırmak yerine çökmüş olan Dolmabahçe masasını, AKP, PKK masasını hala çare olarak görüyor.
Biz vatandaşımızı, ne AKP’nin insafsızlığına ne de terör örgütünün zulmüne teslim etmeyeceğiz. Toplumsal barışımızı mutlaka sağlayacağız. Demokrasi ile, katılımcılık ile, şeffaflık ile, Meclis zemininde Kürt sorununu çözeceğiz. Üçüncü bir yol mümkün. CHP olarak işte bu 3’üncü yol önerimizi Meclis'te Toplumsal Mutabakat Komisyonu kurulması ile başlayacağını ifade ettik. Bu önerimizi geçtiğimiz hafta Meclis'e getirdik. AKP’nin oyları ile reddedildi.
AKP bu komisyona hayır diyerek barışı, demokrasiyi ve terörün kalıcı olarak sona ermesini reddetmektedir. Biz ise Türkiye’de barışın, demokrasinin ve terörün son bulduğu günlerin inşası için siyasi sorumluluk almaya ısrarla devam ediyor olacağız. Türkiye’nin bir üçüncü yolla toplumsal barışının sağlanması için bizler üzerimize düşen görevi yapmaya devam edeceğiz. Selam vererek terör sorununu çözmek ciddiyetsizliğine eşdeğer bir ciddiyetsizlikte Sur’u Toledo yapacağını iddia eden bir rehabilitasyon programı sunan ciddiyetsizlikle eşdeğerdir” diye konuştu.
“YARGININ ÜZERİNDEN ELİNİZİ ÇEKİN”
AK Parti hükümetinin Sur bölgesi ile ilgili bir acele kamulaştırma kararı aldığını kaydeden Böke, açıklamalarına şöyle devam etti:“Hükümetin aldığı bu acele kamulaştırma kararı Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 16 mahalleyi, Yenişehir ilçesinde de 2 mahalleyi ilgilendiriyor ve toplam 368 adada 6 bin 300 parselin kamulaştırılmasına yol açıyor. Bu 125 bin nüfusa sahip Sur’un yüzde 60’ının kamulaştırılması anlamına geliyor. Bu kamulaştırma süreci ile ilgili vatandaşlarımız da, bizler de kaygılıyız.
Bu bölgedeki evlerin birçoğunda tapu sorunu var. Hak sahipleri belli değil. Bu acele kamulaştırma ranta, istismara ve zaten birçok temel hak ihlaline uğramış bölge halkına bir kez daha mağduriyet yaratmaya kapı açabilecek bir düzenleme.
Bu nedenle mülkiyet tescilinin derhal yapılması, eğer kamulaştırmada ısrar edilecekse söz konusu parsellerin bedellerinin taksitlendirmeye gidilmeden vatandaşlara hemen ödenmesi, Sur’un çatışma sürecinde zaten zarar görmüş olan tarihi dokusuna ve UNESCO kültürel mirasına daha fazla zarar verilmesinden kaçınılmasına özen gösterilmesine, bu sürecin bölge halkının ve sivil toplum örgütlerinin rızası alınarak hassasiyetleri gözetilerek yürütülmesi gerekliliğini bir kez daha vurguluyoruz. Biz bu konunun yakından takipçisi olacağız.
Hak ihlalleri Türkiye’nin tüm coğrafyasına yayılmış durumda. İfade özgürlüğü doğrudan iktidarın tehdidi altında. Basın özgürlüğü ancak otoriter rejimlerde görülecek yaklaşımlar ile yok edilmiş durumda. Tek özgürlük TRT belgesellerinde ve Diyanet'in yayınlarında ölümü ve şiddeti övme özgürlüğü. Ölüm ve şiddeti övmek serbest, gerçekleri yazmak ve yaşamı savunmak yasak.
Geçen hafta sevgili Erdem Gül ve Can Dündar’ın duruşmasında artık Türkiye’de norm haline gelmiş olan hukuksuzluklar bir kez daha yaşandı. Bütün kamuoyunun yakından takip ettiği, doğrudan, hepimizin özgürlüğü ile ilgili olan bu duruşma hiçbir hukuki gerekçe olmadan basına kapatıldı.
Yargının üzerinden elinizi çekin. Geçen haftaki duruşmada sergilenmiş olan hukuk mücadelesinin bu haftaki duruşmada hakimler tarafından sergilenmesini, adalet saraylarında kaçak sarayların değil, hukukun sözünün geçmesini bekliyoruz. Ayrıca basında yer alan bu hafta AKP’ye katılan Niğde’nin Orhanlı ve Yeşilgölcük belediye başkanları CHP’den istifa etmemiş ihraç edilmişlerdir.”
dikGAZETE.com