Ankara
Psoriasis Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Gürer, vücutta yayılan sedef hastalığının şeker, tansiyon yüksekliği gibi hastalıklar ve inme riskini artırdığını belirterek, "İnternette yer alan çeşitli alternatif tedavilerle hastalık asla kontrol altına alınamaz. Sedef hastaları, mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurup uygun tedaviyi almalı. Erken dönemde tedavi, hastalığın yayılımını engelliyor." dedi.
Gürer, 29 Ekim Dünya Psoriasis (Sedef Hastalığı) Günü öncesinde AA muhabirine yaptığı açıklamada, deride kırmızı renkli kepekli belirtilerle kendini gösteren hastalığın genetik yatkınlıkla oluştuğunu ve yangıyla seyrettiğini anlattı.
Ailesinde sedef hastalığı olan kişilerin daha fazla risk altında olduğunu vurgulayan Gürer, "Sedef hastalığında en önemli tetikleyici faktör stres. Bunun yanı sıra sigara, bazı ilaçlar, ateşli bazı hastalıklar bağışıklık sisteminin normal giden dengesini bozuyor ve bunun sonucunda sedef belirtileri ortaya çıkıyor." ifadesini kullandı.
Gürer, sedefin obezitesi olanlarda daha şiddetli seyrettiğini ve bu hastaların tedaviye daha zor yanıt verdiğini belirterek, "Ayrıca hastalığın 'sedef romatizması' olarak da adlandırılan iltihaplı eklem romatizması tipi var. Her sedef hastasında bu olmuyor ama özellikle tırnak tutulumu olanlarda sedef romatizmasının görülme sıklığı daha fazla. Yapılan çalışmalar, tüm sedef hastalarının yaklaşık yüzde 20-25'inde sedef romatizması görüldüğünü ortaya koyuyor." diye konuştu.
"Yaygın sedef ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir"
Sedefin bazen diz, dirsek, saçlı deri gibi belli bölgelerde sınırlı kaldığını bazen de bütün vücudu sarabildiğini aktaran Gürer, "Sedef, bütün deriyi kaplayıp, yayıldığında vücutta organizmanın dengesini de bozuyor. Ortaya çıkan yangı, vücutta başka sorunlar ortaya çıkarıyor." dedi.
Prof. Dr. Gürer, bu durumun bazı ciddi hastalıklara neden olabildiğine de işaret ederek, şöyle konuştu:
"Sedef hastalarında şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kolesterol metabolizması bozuklukları ve inme görülme riski fazla. Sedef, günümüzde kronik seyirli, yangılı, ölümle sonuçlanabilen bir hastalık olarak kabul ediliyor. Yapılan çalışmalar, sedef hastalarının normal popülasyona göre en az 5 yıl daha eksik yaşadığını gösteriyor.
Dünyada 125 milyondan fazla sedef hastası olduğu düşünülüyor. Ülkemizde ise hastalığın görülme sıklığı yüzde 1-1,5 civarında ve buna göre ortalama 800 bin sedef hastasının olduğu öngörülüyor. Sık görülen bir hastalık ama neyse ki hastaların büyük çoğunluğunda sedef hafif, sadece diz, dirsek gibi lokal bölgelerde seyrediyor. Fakat hastaların yüzde 25-30'unda yaygın sedef söz konusu ve hastalar ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşabiliyor."
"Biyolojik ilaçlarla hastalığın tedavisinde büyük adımlar atıldı"
Hafif sedef hastalığının tedavisinde kortizonlu kremlerin deride incelmeye neden olmaması için uzun süre kullanılmaması gerektiğini anlatan Gürer, şiddetli sedef hastalığında verilen bağışıklık sistemini dengeleyici ilaçların da ciddi yan etkileri sebebiyle mutlaka doktor kontrolünde kullanılması gerektiğini vurguladı.
Gürer, özellikle 2000'li yıllardan sonra hastalığın tedavisinde büyük adımlar atıldığına ve biyolojik ilaçların kullanılmaya başladığına dikkati çekerek, "Biyolojik ilaçlar, sedef hastalığını direkt olarak etkileyip, onu bloke eden bir nevi 'mucize' ilaçlar. Son derece etkililer, cilt altından genellikle enjeksiyon şeklinde kullanılıyorlar. Fakat ilaçların şu an hala birtakım güvenlik sorunları var ve bu nedenle hastanelerde doktor kontrolünde, ciddi takiplerle kullanılmaları gerekiyor." diye konuştu.
"İnternette gördüğünüz alternatif tedaviler çözüm değil"
Sedef hastalarının büyük çoğunluğunun dermatoloğa başvurmadan önce sosyal medya ve internette gördüğü "alternatif tedavi" adı altındaki uygulamaları denemeye çalıştığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Sedefe karşı internette gördüğü çeşitli alternatif tedavileri deneyenler, akupunktur, ozon tedavisi yaptıranlar veya birtakım umut tacirlerinin ilaçlarını kullanan hastalar var. Fakat bu yöntemlerle sedef hastalığını kontrol altına almak asla mümkün değil. Ben tüm sedef hastalarına mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurmalarını ve gecikmeden, erken dönemde hak ettikleri, uygun tedaviyi almalarını öneriyorum. Erken dönemde tedavi, hastalığın yayılımını ve vücutta sistemik belirtilerin ortaya çıkmasını engelliyor."
"Akdeniz tipi diyetle hastalık daha hafif seyrediyor"
Sedef hastalarının beslenmesiyle ilgili de sosyal medyada gerçek dışı bilgilerin yer aldığını belirten Gürer, şunları kaydetti:
"Sedef hastalarının çok spesifik bir diyeti yok. Ancak yapılan çalışmalarda, Akdeniz tipi diyetle beslenildiğinde hastalığın daha hafif seyrettiği saptandı. Hastalarımıza obeziteyi de engellemek için karbonhidrat kısıtlaması yapmalarını, çok fazla protein almamalarını öneriyoruz. Bunun dışında internette yer alan 'domates, soğan yemeyin' gibi bilgiler doğru değil."
Gürer, ayrıca sedef hastalarına bol su tüketmeleri, sigarayı mutlaka bırakmaları ve alkolden kaçınmalarını önerdi.
"Sedef, bulaşıcı bir hastalık değil"
Sedefin fiziksel etkilerinin yanı sıra hastalarda psikolojik olumsuzluklara da yol açtığına, hastaların aile, iş ve sosyal yaşamının bozulabildiğine işaret eden Gürer, bu olumsuzlukların hastalığın ilerlemesine de neden olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Gürer, "Sedef hastalığı bulaşıcı bir hastalık değil. Toplumun bu konuda bilinçlenmesi, sedefin bulaşıcı olmadığını öğrenmesi ve hastaların yaşadığı damgalanmanın ortadan kaldırılması çok önemli." diye konuştu.
Her yıl Dünya Sedef Günü'nde bu farkındalığı sağlamak, hastaların ruh sağlığını korumak amaçlı bilgilendirici çalışmaların yapıldığının altını çizen Gürer, bu konudaki etkinlikleri hafta boyunca gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com