Cumhurbaşkanı Erdoğan, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın rehin alındığı olayla ilgili İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın açıklamalarına tepki göstererek, “Şimdi sormak lazım ey baro başkanı, telefonla görüştün bu teröristlerle, hangi neticeyi aldın? Hani senin sözün çok dinleniyordu, alsaydın ya bir netice. Bu terörist, terörist. Bunu bileceksin, bunu göreceksin” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda gerçekleştirilen toplantıda muhtarlara hitap etti. Türkiye’nin içerde ve dışarıda tüm meseleleriyle ilgilenmenin, görüşlerini, tekliflerini, eleştirilerini ifade etmenin millete karşı tem taahhüdünün hem sorumluğunun gereği olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamına her şeyden el etek çekmek için değil tam tersine ülkeye ve millete daha çok, daha büyük hizmetler vermek için geldiğini vurguladı. Erdoğan, milletin kendisini bunun için göreve getirdiğini, kendisini yüzde 52 oyla bu göreve getiren vatandaşların da aynı beklenti, aynı hassasiyet içinde olduğunu söyledi.
Muhtarların da seçimle işbaşına geldiğini, atanarak işbaşına gelmediğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtarların da bir hesap verdiği makamın bulunduğunu kaydetti. Bu makamın Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve İçişleri Bakanlığı olmadığını ve bu makamın halk olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mahallesiyle, mahalle halkıyla irtibatını kesmiş bir muhtar düşünülebilir mi?” dedi.
“BİR NEVİ TÜRKİYE MUHTARI OLARAK”
“Mahallesindeki garipleri, fakirleri, muhtaçları tespit etmeyen, bunların dertlerine derman olmak için çalışmayan bir muhtar olabilir mi?” diyen Erdoğan, “Sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği içinde mahallenin esnafıyla, eşrafıyla dayanışma içinde hizmet üretmek için çaba göstermeyen muhtar bulunduğu yerin hakkını verebilir mi? Dargınları, küskünleri barıştırmanın gayreti içinde olmayan muhtarın sözü dinlenir mi? Dinlenmez. Mahallesinde hangi evin bacası tütmüyor, hangi evde yas, hangi evde düğün var bunu bilmeyenden muhtar olur mu? İşte bende tüm bunları bir nevi Türkiye muhtarı olarak ülke çapında yapmanın mücadelesi içindeyim. Buradaki her muhtarımızın görevini hakkıyla yaptığına, bunun gayreti içinde olduğuna inanıyorum. Ben aynı şekilde görevi bihakkın yerine getirmeye çalışıyorum. Bunun için beni eleştireceklerse varsın eleştirsinler. Ne diyor atalarımız, ‘meyve veren ağaç taşlanır.’ Hiçbir iş yapmayıp bu eleştirilerden uzak kalmaktansa çalışıp, mücadele ederek bu eleştirilere göğüs germeyi hep tercih ettik, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. Milletimizle birlikte çıktığımız yolda Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu.
“ÇAĞLAYAN ADLİYESİ ARTIK ŞEHİT SAVCIMIZIN İSMİYLE ANILACAK”
İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde geçtiğimiz günlerde bir terör saldırısının yaşandığını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz odasına giren iki terörist tarafından şehit edildi. Aynı olayda iki teröristte güvenlik tarafından ölü olarak ele geçirildi. Öncelikle bu alçakça saldırıda şehit edilen Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraz’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, meslektaşlarına, sevenlerine ve tüm milletimize bir kez daha başsağlığı dileklerimizi iletiyorum. İnşallah şehit savcımızın ismini ve aziz hatırasını ilelebet yaşatacağız. İşlemlerimizin tamamlanmasının ardından Çağlayan Adliyesi artık şehit savcımızın ismiyle anılacak.”
“SAVCIMIZIN ŞEHİT EDİLMESİNE ONLAR ORTAK OLMUŞLARDIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu olayın birçok bakımdan üzerinde hassasiyetle durulması, dersler çıkartılması, ibret alınması gereken bir hadise olduğunun altını çizdi. Bir kısım basın-yayın kuruluşlarının en başından itibaren bu hadiseyi insanlığa, ahlaka, vicdana, hakka, hukuka sığmayacak şekilde verdiklerini ifade eden Erdoğan, “Mağdurun değil teröristlerin yanında yer alan bu basın-yayın kuruluşlarını şiddetle kınıyorum. Sayfalarını ve ekranlarını teröristlerin propagandalarına sonuna kadar açan bu kuruluşlar bana göre savcımızın şehit edilmesine onlar ortak olmuşlardır. Teröristlerin bu eylemdeki amacının asla intikam olmadığı ortadadır. Çünkü bu savcımız eyleme konu edilen hadisenin faillerini bulmak için çalışan, bu yönde gayret gösteren ve önemli mesafe kaydeden birisidir. Savcımızı öldürmenin, şehit etmenin eyleme konu edilen olayın aydınlığa kavuşturulmasına hizmet etmeyeceği de ortadır. Tam tersine bu saldırının amacı hadisenin karanlıkta kalarak terör örgütünün ve onlarla aynı çizgideki tüm kesimlerin meseleyi bir propaganda olarak kullanılmasını temin etmektir. Teröristlerin propaganda aracı olarak hizmet veren basın-yayın kuruluşları da bilinçli olarak aynı amaca hizmet ediyorlar. Demokrasinin ve hak ve özgürlüklerin beşiği olarak kabul edilen Batı ülkelerinin hiçbirinde böyle bir duruma asla şahit olamazsınız. Bu ülkelerde terörün ve teröristtin propaganda aracı haline dönüşen basın-yayın kuruluşlarını kapısına anında hukuk eliyle kilit vurulur. Türkiye’de bu konuda maalesef çok yanlış, çok sıkıntılı bir durum var. Batı ülkelerinin de bu konudaki çifte standardını çok iyi biliyoruz. Kendi ülkelerinde bu noktada en küçük bir harekete izin vermeyen ülkeler, Türkiye benzer tedbirleri almaya kalktığında sözüm ona demokrasi ve özgürlük adına hemen karşımıza dikiliyorlar. Bu ülkemizdeki bir kısım basın-yayın kuruluşlarının da sürekli ortaya koydukları bir yaklaşımdır” dedi.
Geçmişte bunun pek çok örneğinin yaşandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, teröristler tarafından bindiği otobüste diri diri yakılan masumları görmezden gelenlerin terör eylemi gerçekleştirirken ölenleri adeta bayraklaştırdıklarının altını çizdi.
“MASUMU UNUTTURANLAR TERÖRİSTLERİ BAŞ TACI ETTİ”
Her iki hadise karşısında aynı tavrı göstermeleri durumunda samimiyetlerine, dürüstlüklerine, demokrasi ve özgürlük iddialarına inanacaklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ama gerçekler ortada. Masumu unutturanlar teröristleri baş tacı ederek, teröriste çiçek çocuk muamelesi yaparak asıl niyetlerini, asıl kişiliklerini, asıl amaçlarını ifşa ediyorlar. Türkiye bu anlayışla yoluna devam edemez. Bu konuda mutlaka en azından Batı ülkelerindeki standartlara yakın bir uygulamayı bizde hayata geçirmeliyiz. Batı’daki güya basın meslek kuruluşları, insan hakları örgütleri tarafından hapisteki gazeteciler diye sürekli önümüze çıkartılanlar işte bu tür teröristlerdir. Geçen geldiler ve içerdeki basın mensuplarının serbest bırakılması konusunu bakanımızla da, benimle de görüştüler. Dedim, ‘Sizin bu basın mensubu dediklerinizin kim olduğunu biliyor musunuz? Bunlar polis katilidir. Bunlar bekçi katilidir. Bunlar bankamatik soyguncusudur. Eline bir tane basın kartı uydurmuş onunla beraber dolaşanlar bunlar ve bunların şuanda mahkumiyetleri kesilmiş. Bunlar asker öldürmüşler, bomba atmışlar. Bunlar ruhsatsız silah kullanmışlar. Gazeteci diye bunları sıfatlandırıyorsunuz ve ülkemiz aleyhine bunları malzeme olarak kullanıyorsunuz. Var mı başka diyeceğiniz?’dedim. Hiçbir şey söyleyemediler. Ama tabi döndüler, döndükten sonra gene aynı şeyleri yazdılar, çizdiler, raporlarına döktüler. Artık bu oyunları hep birlikte bozacağız” şeklinde konuştu.
“ÇOK AÇIK VE NET OLARAK SÖYLÜYORUM, EVET HERKES ARANACAK, ARANMALIDIR”
Çağlayan Adliyesi’nde olaydan sonra yurt dışı seyahatinden dönüşünde ‘Adalet saraylarına, adliyelere giren tüm insanlar buna avukatlarda dahil hepsinin aranması gerekir’ yönündeki açıklamalarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Düşünebiliyor musunuz, vakanın olduğu günde hemen örgüt, o örgütle dayanışma içinde olanlar adalet sarayına cübbeleriyle beraber girerek, ‘bizi arayamazsınız, çantalarımızı arayamazsın vs.’ bu tür ifadeler kullanmaya başladılar. Hemen bağlı oldukları baro veya barolar onlarda ‘asla biz buna müsaade etmeyeceğiz’ dediler. ‘Bu yargının susturulmasıdır, bu avukatların susturulmasıdır’ dediler. Çok açık ve net olarak söylüyorum, evet herkes aranacak, aranmalıdır. Danıştay’da yaşanan olay olduğu zaman bunlar kıyamet koparmadı mı o zaman? Ne dediler, ‘mürteciler Danıştay mensubumuzu şehit etti’ dediler. Sonra ne çıktı arkasından gene bunlar çıktı. Bizler bir şeye inanıyorsak bunun hakkını vereceğiz. Sen avukat mısın, dürüst müsün, niye aranmaktan çekiniyorsun. Çantanı da göster, X-Ray’dan geçsin, sende X-Ray’dan geç iş olsun bitsin. Çünkü yarın vatandaş ne diyor, güvenlik güçleri görevini yerine getirmedi diyor. Aramadı diyor, hakikaten öyle. Sahte bir cübbe koltuğunun altında, bir diğeri de elinde şemsiye düşünebiliyor musunuz içeri giriyorlar, altı kat yukarı çıkıyorlar ve savcımızın odasına girmek suretiyle bu fiili işliyorlar. Şimdi sormak lazım ey baro başkanı, sende telefonla görüştün bu teröristlerle hangi neticeyi aldın? Hiçbir netice alamadın. Hani senin sözün çok dinleniyordu, alsaydın ya bir netice niye alamadın? Bu terörist, terörist. Bunu bileceksin, bunu göreceksin ve sende bulunduğun makam sebebiyle gazetelere böyle çarşaf çarşaf ilan vermek suretiyle kimseyi ürkütemezsin. O senin yaptığın hareketler eski Türkiye’deydi. Artık eski Türkiye yok, şimdi yeni Türkiye var. Sende tüm avukatları temsil etmiyorsun bunu bil. Yargı olayının da sen üçte birinin şuanda ancak bir bölümünü temsil ediyorsun. Adeta yargı adına da konuşuyorum havasına girme. O da ayrı bir konu. Bunları milletçe çok iyi bilmemiz lazım. Eğer bunları milletçe çok iyi bilirsek işte böyle ikide bir bunlar ortaya çıkmak suretiyle bizlere karalatmazlar.”
(İHA)