İSTANBUL
Kütüphane Haftası kapsamında Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık'ın (YKKSY) Beyoğlu'daki binasında düzenlenen etkinlikte konuşan Prof. Dr. Ortaylı, geçmişten günümüze kütüphane, kütüphanecilik, kitap ve okuma kültürüne ilişkin bilgi verdi.
İlber Ortaylı, kütüphaneciliğe Türkiye'de yeteri kadar önem verilmediğini belirterek, kitap hastalarının kütüphaneciliğe yeterince ilgi göstermediğini söyledi.
Bazı isimlerin bireysel kütüphaneleri olduğunun altını çizen Ortaylı, şunları kaydetti:
"Mesela İstanbul'da kimlerin kütüphaneleri var? Bunların bilindiğini zannetmiyorum. Kitap toplayan, kütüphanesi zengin insanlar var. Hepsi de Anadolu üniversitelerindeki kütüphanelerden daha zengin kitap kurtları.
Ben hiçbir taşra üniversitesinde 30-40 bin tarih kitabı olanı bilmiyorum. Belki vardır Erzurum gibi ama bu yaygın bir şey değil. Böyle bir ortamda kütüphane nedir, ona bakmak gerekiyor. Birtakım reformlar, devrimler, atılımlar yapan bir memlekette, kütüphane çok yavaş ilerleyen bir müessese olmuş. Olan kütüphaneler de zamanla özelliğini kaybetmiş."
"İlk kütüphane, yazının ortaya çıkışıyla başladı"
Ortaylı, Türkiye'de açık raf düzenindeki kütüphanelerin çok az olduğunun altını çizerek, "Bildiğim kadarıyla Ankara'da Bilkent Kitaplığı öyle. Orta Doğu (Teknik Üniversitesi) öyleydi ama çok pişman oldular. Kitapların sayfalarını koparmak gibi huylar çıktı. (Biri) Derginin içinden makaleyi kesip alıyor, gidiyor. Yani bitti. Cemiyete muzır bir mahluğun yetiştiğini görüyorsunuz. O herif birkaç sene sonra bir mevkiye de gelebilir." dedi.
Kütüphanecilerin, kütüphanedeki kitaplarla ilgili sahip olduğu donanımın önemine vurgu yapan Ortaylı, "Türkiye, kitap toplamayan, okumayan bir cemiyet olsa külliyen, mesele yok. Mutlak cehalet de bir meziyettir. Öyle gider. Fakat bu tarz yapı, işleri çok sürüncemede bırakır. Dünyayı araştıran, onu bunu tarayan insancıklarla, dünyadan haberi olmayan birtakım adamların bir arada bulunması çok kötü bir şey." dedi.
Prof. Dr. Ortaylı, Türkiye'deki eski sahafların kendine göre bir ahlakının olduğunu aktararak, yaşadığı bir anıyı şu sözlerle anlattı:
"Bir kitapçı vardı. Aziz Nesin kitap bakarken, 'Bırak, dokunma. Sana yaramaz o.' dedi. Aziz Bey, senden daha iyi Osmanlıca okuyor. Aziz Bey'in hayırhah bir cimriliği vardı. Para buldu mu çocuk vakfına yatırırdı. Kitaba çok pazarlık yapardı. Üstüne başına da zaten öyleydi.
O kitapçı, hakaret ediyor adama. Türkiye'nin önde gelen bir yazarı ve dünyada da öyleydi. Humeyni İran'ında Aziz Nesin'in kitapları serbestti. Çünkü gülmeyle baş edilmez. Biraz okuyan adam, mizah yazarıyla, romancıyla baş edilemeyeceğini bilir. Mollalar öyleydi. Kısmen de öyledirler. Okurlar. Okumak insanı mutlaka daha çok değiştiriyor."
"Hiç tavsiye etmiyorum"
İlk kütüphanenin yazının ortaya çıkışıyla başladığını dile getiren Ortaylı, "Züğürt Ağa filmi vardı. Haraptar diye bir köyü anlatıyordu. O köy, (Şanlıurfa'da) Sultantepe'dir. Oradaki kazılarda da edebi ve dini metinlerin olduğu Sümerce tabletler bulundu. Genellikle sahadaki araştırma alanlarında sadece kullanılan yerli dil bulunmuyor. Mesela Hititler ve Luviler var ama o bölgelerde Akadça metinler ile astrolojik tabletler bulunuyor." diye konuştu.
İlber Ortaylı, geçmişte Batı'dakilerin aksine, Türklerin bir araya gelerek kitap okuduklarına dikkati çekerek, şu bilgileri verdi:
"Bizimleri birlikte okur. Jöntürk ananesinde bile yeri vardır. Gizli gizli bir araya gelir kitap okurlar. Komünistler yapardı bunu. Toplanıp Marx falan okurlar bir evde. Kitap yok ortada. Biri Fransızca bir şey bulmuştur. Biri okur, diğerleri dinler. Tercüme edilir. Bu tip bir anane tabii kolay değil. Bu Batı'da olmuyor. Batılılar çok bireysel. Herkes evinde oturup okuyor ve toplanmayı, birbirlerine gitmeyi sevmiyorlar. Çok güzel kitap kurtları var Batı'da. 15 günde bir toplanırlar. Önce kitabı okurlar. Toplandıklarında da o kitabı tartışırlar. Onun dışında kitap evde okunur. Kendi başına okunur. Milletin önünde, pazar ayini gibi, 50 kişi bir araya gelip kitap okumazlar. Dolayısıyla kütüphaneler, evinde kütüphanesi olmayanların bir ihtiyacını karşılıyor."
Kütüphaneciliğin her zaman desteklenmesi aktaran Ortaylı, "Türkiye'de son 3 yılda kitap tercüme sayısı ve baskı sayısı fırladı. Herhalde televizyonların sıkıcılığından, kalitesizliğinden ve gazetelerin okunmaz olmasından dolayı İran'daki olay tekerrür etti. Millet okumaya başladı. Yabancı kitap okunmaya başladı. Bu da çok önemli bir şey ama hala çok gerideyiz ve bu büyük bir problem. Tercüme sayısı artıyor. İyi mütercimler de artmaya başladı. Eskiden korkunçtu. Türkiye'nin eski Fransızca bilen ekolü korkunçtu. Bence Fransızcaları iyi değildi, Türkçeleri ise hiç iyi değildi." ifadelerini kullandı.
Ortaylı, Wikipedia'nın dijital kütüphane olduğu yönündeki bir yorum üzerine şöyle konuştu:
"Hiç tavsiye etmiyorum. Türkçesine ise hiç güvenmeyin. Ben size örnekler veririm. Bir kere ansiklopedi kullanmaya alışın. 'Efendim bizim rafta 30 tane cilde yer yok' deniyor. Sana kim dedi 30 cildi al. Hepsinin bilgisayara uyumlusu çıktı. Takar okursun. Özellikle gençler, ansiklopedi okuyacaksınız. Bir maddeye bakarken, öbürüne takılırsın. Tıpkı Harvard'ın veya Bilkent'in raflarında gezmek gibi. Aradığından çok, okuduğun kaçak madde aklında kalır. Lügat bakarken aramadığın kaçak madde kalıyor."
Kaynak: AA
.
dikGAZETE.com