18 yılını Halil İnalcık ile geçiren ve öyle bir tarihçinin bir daha dünyaya gelmeyeceğini söyleyen İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Bülent Arı, babası yerine koyduğu, oğluna adını verdiği ve pek çok anısı olan Prof. Dr. Halil İnalcık’ın bilinmeyen yönlerini anlattı.
Uzun süredir Ankara Güven Hastanesi’nde çoklu organ yetmezliği nedeniyle tedavi gören ünlü tarihçi Prof. Halil İnalcık 100 yaşında hayatını kaybetti.
Halil Hocanın ilk öğrencilerindenim diyen ve konuşmakta zorlanan Prof. Dr. Bülent Arı, “Halil Hocayla o kadar çok hatıramız var ki, 1993 yılında Amerika’dan gelip Bilkent Üniversitesi’nde Tarih Bölümünü kurduğu zaman, orada Halil hocanın ilk öğrencilerindenim. Arkadaşlarımızın bir kısmı Mastır ve Doktora için yurtdışına gittiler, bende az daha gidecektim Dünya Bankası bursu kazanmıştım.Doktora için Amerika’ya gidecektim, fakat pasaportların hazırlanmasına bir hafta kala, geldiğim zaman Halil Hocayı bulamazsam diye ciddi bir kaygı sardı ve gitmekten vazgeçtim. Halil Hocanın yanında Bilkent Üniversitesi’nde doktoraya devam ettim” diye konuştu.
“20-30 yıllık birikimi tez için öğrencilerine verirdi”
“Bizim çalışacağımız konu ve yazacağımız makaleye kadar her şeyimiz deyanımızdaydı” diyen Arı, “Diğer hocalardan çok farklıydı, öğrencileriyle her şeyini paylaşırdı. 20-30 yıldır biriktirdiği malzemelerini çalışmalarını bile bir tez çalışması için bir öğrencisine verirdi. Bu bakımdan çok verimli bir çalışma hem kendi yaptı hem de bütün öğrencilerine yaptırtmış oldu. Bugün sadece Türkiye’de değil,İngiltere’de, Fransa’da, Macaristan’da ve Amerika da pek çok profesör öğrencisi var, kendisi bir ekol kurdu. Yani pek çok kurumun, devletin yapamadığını tek başına yaptı. 1941-42 yılında başladığı akademik çalışmalarını neredeyse hastaneye yatana kadar devam ettirdi” açıklamalarında bulundu.
“Halil Hocanın tatili,bayramı, eğlencesi yoktu sürekli çalışırdı”
Halil Hocanın şuanda baskıda dört beş kitabının olduğunu rahatsızlanınca tamamlayabildiklerini tamamladığını ve İş Bankası yayınlarından çıkacağını söyleyen Arı, Halil Hoca tarihin kendisiydi aslında hayat tarzıydı onun tatili,bayramı, eğlencesi yoktu sürekli çalışma üzerine kurulu bir hayatı vardı. Aman şunu yetiştireyim,tamamlayayım eksik kalmasın diye diye ömrünü bu işlere adadı çoğu şey yetişmedi biliyorum ki daha elli dosyası var üzerinde birkaç ay çalışsa bunları da kitap olarak çıkartır. 100 yıllık ömründe çok büyük bir eser ve arkasından bizim takip etmemiz gereken bir ekol bıraktı. Dünya çapında bir bilim adamıydı Türk bilim adamlarına öncüydü” dedi.
“7 dil biliyordu pek çok kaynağı aynı anda okur ve objektif bir şekilde değerlendirirdi”
“Halil Hoca gibi biri hiçbir zaman gelmeyecek” diyen Arı sözlerine şöyle devam etti;
“Onun gibi bir Tarihçi hiç gelmedi bir daha da hiç gelmeyecek çünkü onun Allah vergisi bazı özellikleri vardı. Biri ana dilinin Osmanlıca olması o bakımdan vesikaları hızlı okuyup çeviriyordu. İkincisi, hafızası çok güçlüydü hiçbir şeyi unutmazdı. Üçüncüsü, günlük meşgalelere kendini kaptırmazdı. Tamamen Tarihin içinde yaşardı. Bu sayede 1500’lere, 1700’lere ve 1900’lere de gidebiliyordu. Olayları sanki o dönemde yaşıyormuşçasına tahlil etmeye uğraşırdı. Bunun için hiçbir komplekse katılmadan hiçbir ideolojiye kapılmadan tarafsız ve objektif bir şekilde vesikayı anlamaya çalışırdı. Bunun içinde pek çok lisan bilmek gerekiyor tabi Halil Hoca, Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyancayı okur ve kullanırdı kaynak olarak ayrıca Arapça ve Farsçası da vardı. Bu sayede pek çok kaynağı bir arada değerlendirip yorum yapabilecek kapasiteye sahipti”
Günümüz tarihçilerinin Halil Hocanın eserlerini dikkatli ve ciddiyetle bir kez daha okumaları gerektiğini ifade eden Arı, eğer okumazlarsa kendilerinin kaybedeceğini belirterek Halil Hocanın her meseleye çözüm bulduğunu, bunun da tarihçilere rehber olacağını söyledi.
“Bana sen artık evladımsın ekolümü sen takip edeceksin derdi”
“Öğrencileriyle her zaman iyi ilişkiler kurardı. Herkes aslında Halil Hocadan korkardı eski talebeleri daha çok korkardı”diyen Arı sözlerine şöyle devam etti;
“Muhtemelen Halil Hoca genç yaşında daha sertti. Ben tabi talebesi olduğumda 78 yaşındaydı. Daha yumuşak ve babacan bir tavrı vardı. Hiçbir zaman kırıcı olmazdı sadece yanlış yapan öğrenciyi sertçe uyarırdı. Birkaç defa bana hak etmediğim bir biçimde sert davrandığı olmuştur faka ben hiç tavrımı değiştirmedim. Hemen akşamında telefon edip özür dilerdi gönlümü almaya çalışırdı. Bende baba evlat arasında kırgınlık olmaz derdim. Bana da sen artık evlatsın ekolümü sen takip edeceksin derdi. Benim çocuğunum adını da Halil koyduk, başta Halil Hoca itiraz etti ama sonraları bizim adaş ne yapıyor diye hep sorardı. İnsani ilişkileri son derece üstün herkese rol model olacak vasıflara sahipti. Halil Hoca her zaman beni sonra anlayacaklar deyip medyanın önüne çok çıkmazdı. Hatta ben bazen zorla emri vaki yaparak gazete ve televizyonlara çıkartırdım. Türkiye tanısın istiyordum çünkü yurt dışına gittiğim zaman gördüm ki dünyada nereye giderseniz gidin Halil İnalcık’ın talebesiyim dediğinizde bütün kapılar açılıyor. Büyük saygı duyuyorlar hatta Hollanda arşivinde çalışırken mavi işaretli evraklar vardı, Osmanlı evrakları bunların çoğu gizli evrak olduğu için çıkarmıyorlar onları bile önüme serdiler istediğin kadar çalış dediler. Bunları bildiğim için Türkiye’de daha fazla kişinin takip etmesini istiyordum. Aslında ne acıdır ki Türkler daha az tanıyor. Yurtdışında Halil Hocanın akademik karizması çok daha yüksek. O yüzden bizde kıymetini bilelim. Ecelin önüne geçilemiyor maalesef artık soracağımız hiç kimse kalmadı. Bir şey olduğunda hemen Halil Hocaya soruyorduk ve mutlaka bir cevabı vardı. Türk Tarihçileri Halil Hocanın ekolünü takip etsinler çok şey kazanırlar.”
dikGAZETE.com