ANKARA - ÖZEL
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal, 28 Şubat darbesinin yerli aşı çalışmalarına da darbe vurduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Aydal, "100 yıla yakın bir süre aşı üretimi yapan Hıfzıssıhha Enstitüsü, 28 Şubat darbesi sonrası kapatılmamış olsaydı, şimdi COVİD 19 aşısı gönderecek diye yolunu gözlediğimiz hiçbir ülke olmayacak, yılların tecrübesiyle kendi aşımızı kendimiz çoktan üretmiş olacaktık" dedi.
Yeniden Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Doğan Aydal, kamuoyunda gündemin birinci maddesi olan Covid-19 salgını ve aşılarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, "28 Şubat Post Modern Darbesi sonrasında kurulan Mesut Yılmaz hükümetinin, ilk icraatlarından birinin Hıfzıssıhha Enstitüsü-Merkezi AŞI ÜRETİM birimini kapatması da tesadüf değildir" ifadelerini kullandı.
Geleceğin savaşları Biyolojik olacak
Prof. Dr. Aydal konu ile ilgili şunları kaydetti:
"Geleceğin savaşları içinde en etkin olacak tekniklerden biri de Biyolojik savaşlar, mikrop savaşları olacaktır. Bu tür savaşların denemelerinin 1. ve 2. Dünya Harbi sırasında özellikle Almanya, Japonya, ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok ülke tarafından uygulandığı da bilinmektedir. Bu durum bugünlerde, bazen karşımıza tohumların genetiğinin değiştirilmesi olarak, bazen hayvan yemlerinde GDO’lu ürünlerin kullanılması olarak çıkmakta, bazen de aşı ile ilgili sağlık kurumlarının anlaşılmaz bir şekilde kapatılması olarak çıkmaktadır."
'Aşı aldığımız Çin'e 1940 yılında Kolera aşısı sattık'
"16 ilimizde bölgesel faaliyetlerde bulunan böylesine önemli bir kurumu 2011 yılında tamamen kapatıp, Sağlık Bakanlığında bir alt birim haline sokmak da AK Parti hükümetine nasip olmuştur!" diyen Prof. Dr. Aydal, daha sonra şunları ifade etti:
"15 Mart 2011’de Suriye savaşı başlamışken ve cephede her türlü aşı, serum, panzehir ihtiyacı varken bu kurumu 2 Kasım 2011 yılında tamamen kapatmak kimin aklına geldi bilmiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuda detay araştırma yaptırması ülke yararına olacaktır. Bu gün aşı göndersin diye bin türlü ricada bulunduğumuz Çin Halk Cumhuriyeti'ne Hıfzıssıhha Enstitümüzün 1940 yılında kolera aşısı satmış olması da, arşivlerimizde duran bir başka trajik gerçektir."
'Hıfzıssıhha Merkezi herhangi bir kurum değildi'
Prof. Dr. Aydal, Hıfzıssıhha Merkezi ile ilgili olarak ise şu bilgileri aktardı:
Cumhuriyetin ilk yıllarında, büyük bir ileri görüşlülükle kurulan Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi-Merkezi kuruluşundan itibaren, Verem, Kuduz, Tetanos, Difteri, Boğmaca, Grip, Tifüs başta olmak üzere birçok farklı aşı üretmiştir. Böyle bir birimin acilen kapatılmasının sebebini tahmin etmek, acıdır ama zor değildir. Hıfzıssıhha Enstitüsü-Merkezi herhangi bir kurum değildi. 1935 yılında yurt dışından gelen ilaçların kontrolü için Farmakoloji laboratuvarını kurulmuştu.
Akrep ve yılan sokmalarına karşı da serum hazırlayan Kurum, yurtdışına, 1940 ve 1942 yıllarında kolera ve Tifüs aşıları satacak duruma gelmişti. 1947 yılında Biyolojik kontrol laboratuvarını kuran enstitü, 1948 yılında New-Castle virüsü ve tavuk vebası üzerine araştırmalar da bu yıl da başlatılmıştı.
Hıfzıssıhha Enstitüsünün Grip laboratuvarı 1950 yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza (Grip) Merkezi olarak tanınmış ve grip aşısı üretimi yapılmıştır. 1951 yılında antibiyotiklerin ve vitaminlerin kontrolüne başlayan kurum, 1954 yılında İlaç kontrol şubesini kurup, 1956 yılında tetanos aşısını daha modern tekniklerle üretmeye başlamıştır.
1958 yılında genital bölge hastalığı olan frenginin modern tekniklerle belirlenmesini sağlayan kurum, 1966 yılında kolera için hakem laboratuvar, 1970 yılında Fibrinojen, albumin ve gamma globulin üretimine başlayan kurum, 1974 yılında mantar hastalıkları( mikoloji) laboratuvarı, 1984 yılında Zehir danışma Merkezini, 1987’de AIDS araştırma merkezini ve nihayet 1992’de Kan ürünlerinin viralin aktivasyonunu sağlamıştı.
.
Ömer Faruk Dilek, dikGAZETE.com