Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bölücü terör örgütü güvenlik birimlerimize karşı alçakça, haince saldırlar düzenliyor. Bu ülkenin bir siyasi partisinin hem de Cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen, Atatürk’ün kurmasıyla övünen bir siyasi partinin genel başkanı çıkıp ’PKK niye silah bıraksın’ diyebiliyor. Dikkat edin Pensilvanya medyası ile PKK medyası aynı dili kullanabiliyor. PKK ile DEAŞ aynı istikamet doğrultusunda hareket edebiliyor" dedi.
Memur-Sen Konfederasyonu’nun Ankara Arena Spor Salonu’nda düzenlenen "Millete Vefa Yolunda 20 Yıl" programında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millete vefa boyunca 20 yıl boyunca Memur-Sen çatısı altında memurlarımıza, çalışanlarımıza, ülkemize ve milletimize hizmet eden tüm kardeşlerime bugün burada bir kez daha teşekkür ediyorum. 20 yıllık mücadele sürecinde ahirete irtihal eden kardeşlerime de Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Memur-Sen’in kurucusu, değerli ağabeyimiz, şair, mütefekkir Mehmet Akif İnan’ı rahmetle, minnetle yad ediyor, mekanı inşallah cennet olsun, Rabbim ondan razı olsun diye dua ediyorum" diye konuştu.
Merhum Akif İnan’ın 20 yıl önce, 1995 yılında Memur-Sen’i kurarken aslında sadece bir memur sendikası kurma gayesinde olmadığına işaret eden Erdoğan, "Zira tek başına sendikal mücadele Akif İnan merhumun o ummanlar kadar geniş, o yeryüzünü kucaklayan, kuşatan gönlü için gerçekten mütevazı bir hedefti" dedi.
"850 BİNİN ÜZERİNDE ÜYESİYLE MEMUR-SEN TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akif İnan’ın Memur-Sen’i kurarak sadece çalışanların, özellikle de memurların hak mücadelesini vermek istediğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Ancak öyle zannediyorum ki asıl gayesi emek mücadelesini, hak mücadelesini, bütün Türkiye’yi, bütün Ortadoğu’yu, İslam coğrafyasını, bütün dünyayı sarıp sarmalayacak bir vizyona ulaştırmaktı. Akif İnan memurların haklarını savunurken, o acısını her an yüreğinde hissettiği, Kudüs’ün, Filistin’in, mazlum, mağdur tüm insanların da haklarını savunacak bir örgüt, bir sendika tahayyül ediyordu. Hamdolsun onun hayalleri gerçekleşti. Bugün 850 binin üzerinde üyesiyle, 11 sendikasıyla Memur-Sen Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden biri konumuna yükseldi. Nereden nereye. Emeği geçenlerden Rabbim razı olsun. Şuanda Türkiye’nin daha ileri demokrasiye ulaşması için, daha özgür, daha büyük ve daha güçlü bir ülke olması için mücadele veren bir Memur-Sen var. Şuanda 780 bin kilometrekarede hak mücadelesi veren, bununla yetinmeyip tam da Akif Hocamızın hayal ettiği gibi Kudüs için, Filistin için, Suriye’nin, Irak’ın, Somali’nin, tüm mazlumlar için sesini yükselten bir Memur-Sen var. Perşembe günü gerçekleştirilen ’Hak-İş’in Genel Kurulu ve 40. yıl dönümü’nde de ifade ettim. Eğer bugün buradaysak, eğer bugün özgüven içinde başımız dik, alnımız ak bir şekilde geleceğe umutla bakıyorsak bunda Hak-İş gibi Memur-Sen gibi gönül hareketlerinin çok büyük payı var. Eğer Memur-Sen olmasaydı 28 Şubat’ı çok daha ağır yaşayabilirdik, eğer Memur-Sen olmasaydı Anadolu ihtilali dediğimiz, 3 Kasım 2002’de başlayan o yeni Türkiye sürecini bu kadar kolay zaferle buluşturamazdık. Buradan genç kardeşlerimize, Genç Memur-Sen’in üyelerine özellikle bir hatırlatma yapmak isterim; gençler bugünlere kolay gelmedik, bugünlerin kıymetini bilin. Ama en önemlisi bugünleri muhafaza etmek için, bu seviyeleri çok daha yukarı taşımak için her zaman özgüvenli olun, her zaman ümitvar olun."
"MENZİLE ULAŞMAK, HEDEFE ULAŞMAK, SANCAĞI BURÇLARA DİKMEK İÇİN YOLLARA ÇIKMIŞLARDI"
Merhum Akif İnan’ın yanındaki birkaç arkadaşıyla yokluk içinde, mahrumiyet içinde tüm baskılara rağmen Memur-Sen gibi büyük bir örgütün temellerini attığını vurgulayan Erdoğan, "Menzile ulaşmak, hedefe ulaşmak, sancağı burçlara dikmek için yollara çıkmışlardı ama vazifelerinin yol yürümek olduğunu, zaferin ancak ve ancak Allah’ın takdiri olduğunu biliyorlardı. Eğer Akif İnan ve arkadaşlarının yola çıkarkenki hissiyatını, bu gönül hareketinin temel felsefesini anlayamazsanız, Allah korusun bu yolda takılıp kalırsınız, düşersiniz. Siz makam peşinde, mevki peşinde, rütbe, paye peşinde olmayacaksınız. Ne güzel sözdür, ’Gayret bizden tevfik Allah’tan.’ Mesele bu. Siz çalışacak, mücadele edecek, ter dökecek Allah’ın takdirini, Allah’ın zafer nasip etmesini bekleyeceksiniz. ’Fe iza azemte fe tevekkel alellah.’ Bütün mesele burada. Bir kere azmettin mi ondan sonra Allah’a tevekkül et yeter, ancak o zaman vazifenizi yapmış olursunuz. İşte ancak o zaman ülkeye, millete, insanlığa ve elbette merhum Akif İnan ve arkadaşlarına vefa borcunuzu ödemiş olursunuz" ifadelerini kullandı.
"BİZ SADECE RÜKUDA EĞİLİRİZ, BAŞKA YERDE ASLA"
"Türkiye’nin toprakları -Allah’a hamdolsun- her anlamda bereketli topraklardır. Sadece meyvesiyle sebzesiyle tahıl ürünleriyle madenleriyle değil bu topraklar tarihe istikamet çizen, insan yetiştirme noktasında da son derece bereketli topraklardır" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bereketli toprakları çoraklaştırmak için on yıllar boyunca çok büyük zulüm ve baskı politikası izlendi. Bu topraklardan ’adam yetişmesin’ diye ellerinden geleni yaptılar. Bize yıllar boyunca sahte isimler dayattılar, bir takım isimleri öne sürdüler. Dediler ki ’münevver mi istiyorsunuz, mütefekkir, şair, yazar mı istiyorsunuz. İşte o isimler bu isimlerdir’ dediler. Şunu unutmayın biz sadece rükuda eğiliriz, başka yerde asla. Ve şunu unutmayalım kula kul olmayacağız, sadece hakka kul olacağız. Hedefimiz bu olacak. Bize on yıllar boyunca küfürbazları sanatçı diye yutturmak istediler. Bize tek sesli, tek renkli, diktatörlerin karşısında el pençe divan duran medyayı, gazete budur, televizyon budur diye yutturmak istediler, bize bir takım örgütleri, sivil budur, sivil toplum örgütü budur diye yutturmak istediler. Bize sahtekarları, şaklabanları, şarlatanları, insanların hem inançlarını hem de alınterlerini sömürenleri, ’hoca budur, din alimi budur’ diye yutturmak istediler. Geçende açıkladım, tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olanları bize bu şekilde anlattılar. İşte biz en başta bu kirli oyunu bozduk."
"ONUN İÇİN FERYAT EDİYOR, ONUN İÇİN SALDIRIYORLAR"
Bu toprakların çorak olmadığını, bu toprakların tam tersine son derece bereketli olduğunu hem Türkiye’ye hem dünyaya gösterdiklerini, göstermeye de devam edeceklerini söyleyen Erdoğan, "Altını çiziyorum, kendimiz için değil, sadece belli bir kesim için değil 78 milyonun her bir ferdi için özgürlükleri genişlettik. Onların dayattığı sanatçılara karşı biz, ’Kendi sanatçılarımızı dayatalım’ demedik, ’Bu ülkede gerçek manada sanatçı yetişsin’ dedik. Onların operasyon medyası karşısında biz ’Kendi medyamızı dayatalım’ demedik, ’Bu ülkede medya özgür olsun, renkli olsun, rekabet olsun’ dedik. Onların fikir dayatmalarına karşı biz de ’Kendi fikrimizi dayatacağız’ demedik, ’Bu ülkede özgürce fikir üretilsin, fikirler özgürce ifade edilsin’ dedik. Onların dayatmacı, sahte, kendi ülkesine ihaneti dahi meşru gören din anlayışları karşısında biz bu ülkeye din, mezhep, inanç dayatanlardan olmadık, inanç özgürlüğünün önünü daha da açtık. İşte bundan rahatsız oldular, saltanatları çöktü, ’tek adam’ rejimleri çöktü, dayatmaları çöktü. İşte ondan dolayı bugün çok rahatsızlar. Sanatçı, yazar, gazeteci, din alimi denildiğinde akla sadece bunlar geliyordu. Toplumu bunlar ifsad ediyordu, bunlar adeta birer virüs gibiydi. Şimdi bu bereketli topraklardan gerçek yazarlar, gerçek sanatçılar, sorumluluk sahibi din alimleri yetişmeye başlayınca altlarındaki zeminin kaydığını gördüler, rantın ellerinden gittiğini gördüler. Onun için feryat ediyor, onun için saldırıyorlar" ifadelerini kullandı.
"YENİ TÜRKİYE’YE KARŞI PERVASIZCA SALDIRIYORLAR"
Şuanda on yıllardır zorbalıkla muhafaza ettiği dayatmacı iktidarları sarsılan kim varsa millete karşı, yeni Türkiye hedefine karşı saldırıya geçtiğinin altını çizen Erdoğan, "Bazı siyasi partiler o eski vesayet günlerini özledikleri için yeni Türkiye’ye pervasızca saldırıyorlar. Terör örgütleri -isimleri ne olursa olsun- PKK, DAİŞ, DHKP-C, YPG yeni Türkiye’ye karşı ittifak halinde saldırıyorlar, ayrı ayrı değil. İşte hemen burada, yanı başımızda, garın önündeki o saldırı kolektif bir terör eylemidir. Bunu böyle biliniz, kolektiftir. Bazı sivil toplum örgütleri saltanatları sarsıldığı için, dayatmaları boşa çıktığı için yeni Türkiye’ye taarruz ediyorlar. Bir kısım medya, bu ülkede artık renkli bir medya olduğu için, çok sesli, özgür bir medya olduğu için yeni Türkiye’ye saldırıyorlar. Eğer dikkatle bakarsanız hepsinin aynı dili kullandığını, aynı üslubu kullandığını, aynı kaynaktan beslendiğini görürsünüz" dedi.
"BİRBİRİNE BENZEMEZ AMA NEDEN BİR ARAYA GELDİLER?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bölücü terör örgütü güvenlik birimlerimize karşı alçakça, haince saldırlar düzenliyor. Bu ülkenin bir siyasi partisinin hem de Cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen, Atatürk’ün kurmasıyla övünen bir siyasi partinin genel başkanı çıkıp ’PKK niye silah bıraksın’ diyebiliyor. Dikkat edin Pensilvanya medyası ile PKK medyası aynı dili kullanabiliyor. PKK ile DEAŞ aynı istikamet doğrultusunda hareket edebiliyor. Neden? Birbirine benzemez, acaba neden bir araya geldiler? Çünkü hedefler aynı, hepsinin de hedefi yeni Türkiye, hepsinin de hedefi güçlü, büyük, diklenmeden dik durabilen, Filistin mücadelesini yüreklice savunabilen, ’Dünya beşten büyüktür’ diyebilen bir Türkiye. Düşünebiliyor musunuz, dünyada 200’e yakın ülkenin kaderini beş ülkeden, daimi üyeden bir tanesinin dudaklarının arasından çıkacak sese mahkum eden bir anlayış. Böyle bir şey olabilir mi? Ama şuanda böyle. ’Erdoğan bunu söylüyor, seslendiriyor’ diye ’Çok ileri gidiyorsun’ diyenler olabilir, köşelerinde bunu yazanlar olabilir. Onlar ne derse desin Hakkı tutar, kaldırırız. O kadar. Sanmayın ki bunlar bana saldırıyor, sanmayın ki benim aileme, arkadaşlarıma saldırıyor. Bunların hedefi biz değiliz, bunların hedefi Türkiye’dir, millettir, bunların hedefi milli iradedir. Mısır’da da aynısını yapmadılar mı? Yüzde 52 halkın oyuyla Mursi işbaşına geldi ve işbirliği yaptılar, Mursi’yi indirdiler. Kim? Kendi kabinesine bakan yaptığı bir general. Hal bu."
(İHA)
Memur-Sen Konfederasyonu’nun Ankara Arena Spor Salonu’nda düzenlenen "Millete Vefa Yolunda 20 Yıl" programında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Millete vefa boyunca 20 yıl boyunca Memur-Sen çatısı altında memurlarımıza, çalışanlarımıza, ülkemize ve milletimize hizmet eden tüm kardeşlerime bugün burada bir kez daha teşekkür ediyorum. 20 yıllık mücadele sürecinde ahirete irtihal eden kardeşlerime de Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Memur-Sen’in kurucusu, değerli ağabeyimiz, şair, mütefekkir Mehmet Akif İnan’ı rahmetle, minnetle yad ediyor, mekanı inşallah cennet olsun, Rabbim ondan razı olsun diye dua ediyorum" diye konuştu.
Merhum Akif İnan’ın 20 yıl önce, 1995 yılında Memur-Sen’i kurarken aslında sadece bir memur sendikası kurma gayesinde olmadığına işaret eden Erdoğan, "Zira tek başına sendikal mücadele Akif İnan merhumun o ummanlar kadar geniş, o yeryüzünü kucaklayan, kuşatan gönlü için gerçekten mütevazı bir hedefti" dedi.
"850 BİNİN ÜZERİNDE ÜYESİYLE MEMUR-SEN TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Akif İnan’ın Memur-Sen’i kurarak sadece çalışanların, özellikle de memurların hak mücadelesini vermek istediğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Ancak öyle zannediyorum ki asıl gayesi emek mücadelesini, hak mücadelesini, bütün Türkiye’yi, bütün Ortadoğu’yu, İslam coğrafyasını, bütün dünyayı sarıp sarmalayacak bir vizyona ulaştırmaktı. Akif İnan memurların haklarını savunurken, o acısını her an yüreğinde hissettiği, Kudüs’ün, Filistin’in, mazlum, mağdur tüm insanların da haklarını savunacak bir örgüt, bir sendika tahayyül ediyordu. Hamdolsun onun hayalleri gerçekleşti. Bugün 850 binin üzerinde üyesiyle, 11 sendikasıyla Memur-Sen Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütlerinden biri konumuna yükseldi. Nereden nereye. Emeği geçenlerden Rabbim razı olsun. Şuanda Türkiye’nin daha ileri demokrasiye ulaşması için, daha özgür, daha büyük ve daha güçlü bir ülke olması için mücadele veren bir Memur-Sen var. Şuanda 780 bin kilometrekarede hak mücadelesi veren, bununla yetinmeyip tam da Akif Hocamızın hayal ettiği gibi Kudüs için, Filistin için, Suriye’nin, Irak’ın, Somali’nin, tüm mazlumlar için sesini yükselten bir Memur-Sen var. Perşembe günü gerçekleştirilen ’Hak-İş’in Genel Kurulu ve 40. yıl dönümü’nde de ifade ettim. Eğer bugün buradaysak, eğer bugün özgüven içinde başımız dik, alnımız ak bir şekilde geleceğe umutla bakıyorsak bunda Hak-İş gibi Memur-Sen gibi gönül hareketlerinin çok büyük payı var. Eğer Memur-Sen olmasaydı 28 Şubat’ı çok daha ağır yaşayabilirdik, eğer Memur-Sen olmasaydı Anadolu ihtilali dediğimiz, 3 Kasım 2002’de başlayan o yeni Türkiye sürecini bu kadar kolay zaferle buluşturamazdık. Buradan genç kardeşlerimize, Genç Memur-Sen’in üyelerine özellikle bir hatırlatma yapmak isterim; gençler bugünlere kolay gelmedik, bugünlerin kıymetini bilin. Ama en önemlisi bugünleri muhafaza etmek için, bu seviyeleri çok daha yukarı taşımak için her zaman özgüvenli olun, her zaman ümitvar olun."
"MENZİLE ULAŞMAK, HEDEFE ULAŞMAK, SANCAĞI BURÇLARA DİKMEK İÇİN YOLLARA ÇIKMIŞLARDI"
Merhum Akif İnan’ın yanındaki birkaç arkadaşıyla yokluk içinde, mahrumiyet içinde tüm baskılara rağmen Memur-Sen gibi büyük bir örgütün temellerini attığını vurgulayan Erdoğan, "Menzile ulaşmak, hedefe ulaşmak, sancağı burçlara dikmek için yollara çıkmışlardı ama vazifelerinin yol yürümek olduğunu, zaferin ancak ve ancak Allah’ın takdiri olduğunu biliyorlardı. Eğer Akif İnan ve arkadaşlarının yola çıkarkenki hissiyatını, bu gönül hareketinin temel felsefesini anlayamazsanız, Allah korusun bu yolda takılıp kalırsınız, düşersiniz. Siz makam peşinde, mevki peşinde, rütbe, paye peşinde olmayacaksınız. Ne güzel sözdür, ’Gayret bizden tevfik Allah’tan.’ Mesele bu. Siz çalışacak, mücadele edecek, ter dökecek Allah’ın takdirini, Allah’ın zafer nasip etmesini bekleyeceksiniz. ’Fe iza azemte fe tevekkel alellah.’ Bütün mesele burada. Bir kere azmettin mi ondan sonra Allah’a tevekkül et yeter, ancak o zaman vazifenizi yapmış olursunuz. İşte ancak o zaman ülkeye, millete, insanlığa ve elbette merhum Akif İnan ve arkadaşlarına vefa borcunuzu ödemiş olursunuz" ifadelerini kullandı.
"BİZ SADECE RÜKUDA EĞİLİRİZ, BAŞKA YERDE ASLA"
"Türkiye’nin toprakları -Allah’a hamdolsun- her anlamda bereketli topraklardır. Sadece meyvesiyle sebzesiyle tahıl ürünleriyle madenleriyle değil bu topraklar tarihe istikamet çizen, insan yetiştirme noktasında da son derece bereketli topraklardır" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu bereketli toprakları çoraklaştırmak için on yıllar boyunca çok büyük zulüm ve baskı politikası izlendi. Bu topraklardan ’adam yetişmesin’ diye ellerinden geleni yaptılar. Bize yıllar boyunca sahte isimler dayattılar, bir takım isimleri öne sürdüler. Dediler ki ’münevver mi istiyorsunuz, mütefekkir, şair, yazar mı istiyorsunuz. İşte o isimler bu isimlerdir’ dediler. Şunu unutmayın biz sadece rükuda eğiliriz, başka yerde asla. Ve şunu unutmayalım kula kul olmayacağız, sadece hakka kul olacağız. Hedefimiz bu olacak. Bize on yıllar boyunca küfürbazları sanatçı diye yutturmak istediler. Bize tek sesli, tek renkli, diktatörlerin karşısında el pençe divan duran medyayı, gazete budur, televizyon budur diye yutturmak istediler, bize bir takım örgütleri, sivil budur, sivil toplum örgütü budur diye yutturmak istediler. Bize sahtekarları, şaklabanları, şarlatanları, insanların hem inançlarını hem de alınterlerini sömürenleri, ’hoca budur, din alimi budur’ diye yutturmak istediler. Geçende açıkladım, tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet olanları bize bu şekilde anlattılar. İşte biz en başta bu kirli oyunu bozduk."
"ONUN İÇİN FERYAT EDİYOR, ONUN İÇİN SALDIRIYORLAR"
Bu toprakların çorak olmadığını, bu toprakların tam tersine son derece bereketli olduğunu hem Türkiye’ye hem dünyaya gösterdiklerini, göstermeye de devam edeceklerini söyleyen Erdoğan, "Altını çiziyorum, kendimiz için değil, sadece belli bir kesim için değil 78 milyonun her bir ferdi için özgürlükleri genişlettik. Onların dayattığı sanatçılara karşı biz, ’Kendi sanatçılarımızı dayatalım’ demedik, ’Bu ülkede gerçek manada sanatçı yetişsin’ dedik. Onların operasyon medyası karşısında biz ’Kendi medyamızı dayatalım’ demedik, ’Bu ülkede medya özgür olsun, renkli olsun, rekabet olsun’ dedik. Onların fikir dayatmalarına karşı biz de ’Kendi fikrimizi dayatacağız’ demedik, ’Bu ülkede özgürce fikir üretilsin, fikirler özgürce ifade edilsin’ dedik. Onların dayatmacı, sahte, kendi ülkesine ihaneti dahi meşru gören din anlayışları karşısında biz bu ülkeye din, mezhep, inanç dayatanlardan olmadık, inanç özgürlüğünün önünü daha da açtık. İşte bundan rahatsız oldular, saltanatları çöktü, ’tek adam’ rejimleri çöktü, dayatmaları çöktü. İşte ondan dolayı bugün çok rahatsızlar. Sanatçı, yazar, gazeteci, din alimi denildiğinde akla sadece bunlar geliyordu. Toplumu bunlar ifsad ediyordu, bunlar adeta birer virüs gibiydi. Şimdi bu bereketli topraklardan gerçek yazarlar, gerçek sanatçılar, sorumluluk sahibi din alimleri yetişmeye başlayınca altlarındaki zeminin kaydığını gördüler, rantın ellerinden gittiğini gördüler. Onun için feryat ediyor, onun için saldırıyorlar" ifadelerini kullandı.
"YENİ TÜRKİYE’YE KARŞI PERVASIZCA SALDIRIYORLAR"
Şuanda on yıllardır zorbalıkla muhafaza ettiği dayatmacı iktidarları sarsılan kim varsa millete karşı, yeni Türkiye hedefine karşı saldırıya geçtiğinin altını çizen Erdoğan, "Bazı siyasi partiler o eski vesayet günlerini özledikleri için yeni Türkiye’ye pervasızca saldırıyorlar. Terör örgütleri -isimleri ne olursa olsun- PKK, DAİŞ, DHKP-C, YPG yeni Türkiye’ye karşı ittifak halinde saldırıyorlar, ayrı ayrı değil. İşte hemen burada, yanı başımızda, garın önündeki o saldırı kolektif bir terör eylemidir. Bunu böyle biliniz, kolektiftir. Bazı sivil toplum örgütleri saltanatları sarsıldığı için, dayatmaları boşa çıktığı için yeni Türkiye’ye taarruz ediyorlar. Bir kısım medya, bu ülkede artık renkli bir medya olduğu için, çok sesli, özgür bir medya olduğu için yeni Türkiye’ye saldırıyorlar. Eğer dikkatle bakarsanız hepsinin aynı dili kullandığını, aynı üslubu kullandığını, aynı kaynaktan beslendiğini görürsünüz" dedi.
"BİRBİRİNE BENZEMEZ AMA NEDEN BİR ARAYA GELDİLER?"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bölücü terör örgütü güvenlik birimlerimize karşı alçakça, haince saldırlar düzenliyor. Bu ülkenin bir siyasi partisinin hem de Cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen, Atatürk’ün kurmasıyla övünen bir siyasi partinin genel başkanı çıkıp ’PKK niye silah bıraksın’ diyebiliyor. Dikkat edin Pensilvanya medyası ile PKK medyası aynı dili kullanabiliyor. PKK ile DEAŞ aynı istikamet doğrultusunda hareket edebiliyor. Neden? Birbirine benzemez, acaba neden bir araya geldiler? Çünkü hedefler aynı, hepsinin de hedefi yeni Türkiye, hepsinin de hedefi güçlü, büyük, diklenmeden dik durabilen, Filistin mücadelesini yüreklice savunabilen, ’Dünya beşten büyüktür’ diyebilen bir Türkiye. Düşünebiliyor musunuz, dünyada 200’e yakın ülkenin kaderini beş ülkeden, daimi üyeden bir tanesinin dudaklarının arasından çıkacak sese mahkum eden bir anlayış. Böyle bir şey olabilir mi? Ama şuanda böyle. ’Erdoğan bunu söylüyor, seslendiriyor’ diye ’Çok ileri gidiyorsun’ diyenler olabilir, köşelerinde bunu yazanlar olabilir. Onlar ne derse desin Hakkı tutar, kaldırırız. O kadar. Sanmayın ki bunlar bana saldırıyor, sanmayın ki benim aileme, arkadaşlarıma saldırıyor. Bunların hedefi biz değiliz, bunların hedefi Türkiye’dir, millettir, bunların hedefi milli iradedir. Mısır’da da aynısını yapmadılar mı? Yüzde 52 halkın oyuyla Mursi işbaşına geldi ve işbirliği yaptılar, Mursi’yi indirdiler. Kim? Kendi kabinesine bakan yaptığı bir general. Hal bu."
(İHA)