Mersin’in Tarsus ilçesinde 11 Şubat 2015’te vahşice öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’ın annesi Songül ve babası Mehmet Aslan, bir yıllık sürecin hiç dinmeyen bir acıyla geçtiğini söylediler. Özgecan’ı sürekli rüyalarında gördüklerini, ‘Ben ölmedim, tatildeyim’ dediğini belirten Anne ve Baba Aslan, Allah’ın kimseye böyle bir acı yaşatmamasını dilediler.
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, bundan tam 1 yıl önce, Tarsus ilçesindeki okulundan evine dönmek üzere bindiği minibüste vahşice katledildi. Kızlarının Mersin’deki eve dönmemesi üzerine polise başvuran Aslan ailesi, iki gün sonra aldıkları haberle yıkıldı. Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi’nde yanmış halde bulundu. Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yayındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu. Kadına şiddetin simgesi haline gelen Özgecan, tüm kadın örgütlerini harekete geçirirken, katilleri olan 3 sanığa verilen indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla da benzer davalarda emsal oldu.
“HALA İNANAMIYORUM. KABULLENEMİYORUZ”
Geçen bir yıllık süreçte kızlarını kaybeden Aslan Ailesi’nin acısı ise hiç dinmedi. Anne Songül ve Baba Mehmet Aslan, bir taraftan Özgecan’ın acısıyla yaşamaya çalışırken, bir taraftan da başka Özgecanların ölmemesi için mücadele ediyor. Kızlarının ölüm yıl dönümünde kapılarını basın mensuplarına açan Aslan Ailesi, yaşadıklarını ve beklentilerini anlattı. Baba Mehmet Aslan, zamanın acımasız olduğunu belirterek, bir yıllık acısını şu cümlelerle ifade etti:
“19 yıl birlikte olduk güzel Özgemle. Hani bir şarkı var ya, ‘Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’, nasıl geçti hiç anlayamadık bile. Bir yıl geçti ve bu bir yıllık süreç içerisinde her gün aklımızda. Ben hala inanamıyorum. Rüyalarımıza geliyor, ‘Anne, baba ben geleceğim’ diyor. Kabullenemiyoruz. Emir Hak Taaladan, yapacak bir şey yok. Biz de boyun eğdik.”
Başka Özgecanların, başka meleklerin kanatları kırılmasın ve hem katledilen diğer kızların hem Özgecan’ın adını yaşatmak için Mersin Valiliğinin desteğiyle Özgecanlar Derneği’ni kurduklarını dile getiren Aslan, “Biz bu süreçte dernekle ilgili çok fazla bir faaliyet yürütemedik. Bundan sonra gerek ‘Özgecan Yasası’nın çıkması yolunda gerekse kız çocuklarının, kadınların bu tür olaylara maruz kalmamaları için elimizden geleni yapacağız. Derneğimiz bu alanda faaliyet gösterecek” dedi.
“CEZALAR YETERLİ DEĞİL, CAYDIRICI OLMASI VE REHABİLİTE EDİLMELERİ GEREKİYOR”
Bu tür olaylarda, olayı yapan faillerin yalnız başlarına suçlu olmadıklarını vurgulayan Baba Aslan, “Onları biz yaratıyoruz. Bir gencin, bir babanın, hatta toplumun, bir patronun, bir devlet yöneticisinin de şiddet uyguladığını görüyoruz. Burada sadece suçu işleyen kişiyi de tek başına cezalandırmak yetmez. Onun için çok iyi bir yasa çıkması gerekiyor. Caydırıcı olması gerekiyor. Eğer sevgi, barış diyorsak özünde iyiyi, güzeli, doğruyu yapabilmesi adına hem caydırıcı olacak hem de onların rehabilite edilmeleri, ıslah edilmeleri adına yapılacak her türlü uygulamada aslında şunun gözetilmesi gerekiyor; yapılacak her türlü cezai müeyyide nefsin ıslahı adına yapılmakla birlikte o kişiye sevginin ve saygının dahi gösterilmediği takdirde ısla edilemeyeceğine inanıyorum. Çünkü bütün insanlar sevgi ve saygı istiyor. Bunu toplumdan, ailesinden, çevresinden, devletinden göremediği zaman dönüp insanları, devleti, kendini, ailesini cezalandırmaya başlıyor, onlara şiddet uygulamaya başlıyor” diye konuştu.
Cezaların yeterli olmadığını, bu tür suçlarda mutlaka rehabilitasyonun da devreye girmesi gerektiğini söyleyen Aslan, “Verilecek olan cezalarda süreç ağırlaştırılmış müebbet ya da suçun ölçüsüne göre bir ceza veriliyor. Herhangi bir indirim uygulanmasa dahi neticede denetimli serbestlik ya da İnfaz Yasası ile cezasının bir kısmını yatıyor sonra serbest bırakılıyor. O süreçte içerideki insanların zaten hepsi suçlu, hepsi birbirini etkiliyor, yani cezaevlerinde ıslah olmuyorlar. Islah emenin başka bir yöntemini bulmalı. Bilim adamları, bilim kadınları, sosyologlar, felsefeciler, antropologlar, tarihçilerden oluşan çok geniş çaplı bir şura oluşturarak bunun çözüm yollarını bulmalarını gerekiyor. Halkın ne istediğini tam olarak bilmeleri gerekiyor. Çünkü Türk toplumunun fıtratı, başka toplumlarınkinden farklıdır. Bize uygun bir eğitim, bizim fıtratımıza uygun bir anlayışla yasaların yapılması gerekiyor. X bir devletin ceza yasasının, Anayasasının incelenmesiyle bu iş çözülemez” diye konuştu.
“YASALAR CAYDIRICI OLMALI AMA YETMEZ”
Özgecan davasında sanıklarına verilen cezalarda hakimin indirim uygulamadığına işaret eden Aslan, “Hakim, iyi halden dolayı kravat taktığı, masumiyeti taklit ettiği için bu indirimi uygulamadı. Fakat verilmiş olan bu ceza yeterli gelmedi maalesef. Gelmiş olsaydı bugün sadece basın kanalıyla topluma aktarılan olaylardan çok çok daha fazla olay oluyor. Bundan toplumun haberi olmuyor. Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez. Çünkü yasalarda ‘şeytana uydum’ cümlesini bertaraf edecek bir yasa var mı? Sonunun ölüm olduğunu bile bile insanlar hareket edebiliyor. Ölüm olduğunu, ceza alacağını, cezaevine gireceğini biliyor, yine de yapıyor. Sebep, ‘şeytana uydum’ diyor. Bu durumda kesinlikle rehabilitasyon devreye girmeli” şeklinde konuştu.
Özgecan adına bir rehabilitasyon merkezi kurma düşünceleri olduğunu, ancak bunu dernek çatısı altında ve 2-3 adım sonra hayata geçirmeyi düşündüklerini aktaran Aslan, şunları söyledi: “Hemen bir rehabilitasyon merkezi kuralım ve o suçluları rehabilite edelim düşüncesinin ötesinde, bu suçlu çocukların yaşam kodlarını, karakterlerini, kişiliklerini oluşturan çevredeki insanların, toplumun tamamını rehabilite etmek gerekiyor. Sadece o kişileri rehabilite etmek yetmez. Çünkü bugün 10 yaşındaki bir çocuğa sevgi, saygı, Anadolu’nun fıtratına uygun eğitim vermezseniz, o çocuğun başını okşamazsanız, gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddet uygularsanız 10 yıl sonra ondan bir katil yaratırsınız. Ben rehabilitasyon merkezini kurdum diyelim, zaten devletin kurduğu yüzlerce rehabilitasyon merkezi var. Demek ki, yöntemde bir yanlışlık var. Bu tür suçların önüne geçebilmek için tüm toplumun rehabilite edilmesi gerekiyor.”
Özgecan’ın toprağa verildiği 14 Şubat’ta, Barış Mahallesi’ndeki evin önüne birkaç çadır kurulacağını ve bir günlüğüne de olsa fakirin fukarının karnının doyması adına yemek verileceğini ifade eden Aslan, “Kuran okunacak. Onu güzel bir şekilde anma adına bir şeyler yapacağız. 11-14 Şubat arasında da biz aile arasında Özgemizi ziyaret edeceğiz, dua edeceğiz” şeklinde konuştu.
“KIZIM ARTIK RÜYALARDA YAŞIYOR”
Sürekli gözyaşı döken Anne Songül Aslan ise duygularını güçlükle ifade ederek, şunları söyledi:
“Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Bir yıl acıyla geçti. Hiç aklımızdan çıkmıyor. Hep rüyalarıma geliyor zaten Özgem. Kaç kere rüya gördüm, ‘Ben ölmedim, ben tatildeyim’ diyor. Gelip sarılıyor, öpüyor, ‘Anne bana çok iyi bakıyorlar, ben çok mutluyum’ diyor. Kızım artık hep rüyalarda yaşıyor. Okula gidiyor. Öyle görüyorum, öyle hissediyorum. Ancak böyle ben bu acıya katlanacağım. Yoksa bu acı ölene kadar asla bitmez. Allah kimseye böyle bir acı vermesin.”
Anne, babalara çocuklarını sevgiyle büyütmeleri çağrısında bulunan Anne Aslan, şu ifadeleri kullandı:
“İnsanın içinde vicdan, merhamet, acıma duygusu olması lazım. Bütün insanlarda bu duygu olmazsa zaten her şeyi yaparlar. Anne, babaların çocuklarını sevgi ve barış içinde çok iyi eğitmeleri gerekiyor. Zaten çocukluktan başlıyor bu tür durumlar. Ailede şiddet gören çocuklar ileride bu tür şeylere sebep oluyor. Anne, babalara çok büyük görevler düşüyor, çocuklarını çok güzel eğitsinler. Benim rahmetli babam hep derdi, ‘eline, beline, diline sahip ol’. Biz bu yolda çıktık ve ben çocuklarımı hep böyle yetiştirdim, böyle de yetiştirmeye devam edeceğim.”
(İHA)
Çağ Üniversitesi öğrencisi Özgecan Aslan, bundan tam 1 yıl önce, Tarsus ilçesindeki okulundan evine dönmek üzere bindiği minibüste vahşice katledildi. Kızlarının Mersin’deki eve dönmemesi üzerine polise başvuran Aslan ailesi, iki gün sonra aldıkları haberle yıkıldı. Özgecan’ın cesedi, 13 Şubat 2015 tarihinde Tarsus-Ankara karayolu Çamalan köyündeki Cin Deresi’nde yanmış halde bulundu. Evine dönmek için bindiği minibüste tecavüze uğrayan ve hunharca katledilen 19 yayındaki Özgecan’ın davası, sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya mal oldu. Kadına şiddetin simgesi haline gelen Özgecan, tüm kadın örgütlerini harekete geçirirken, katilleri olan 3 sanığa verilen indirimsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla da benzer davalarda emsal oldu.
“HALA İNANAMIYORUM. KABULLENEMİYORUZ”
Geçen bir yıllık süreçte kızlarını kaybeden Aslan Ailesi’nin acısı ise hiç dinmedi. Anne Songül ve Baba Mehmet Aslan, bir taraftan Özgecan’ın acısıyla yaşamaya çalışırken, bir taraftan da başka Özgecanların ölmemesi için mücadele ediyor. Kızlarının ölüm yıl dönümünde kapılarını basın mensuplarına açan Aslan Ailesi, yaşadıklarını ve beklentilerini anlattı. Baba Mehmet Aslan, zamanın acımasız olduğunu belirterek, bir yıllık acısını şu cümlelerle ifade etti:
“19 yıl birlikte olduk güzel Özgemle. Hani bir şarkı var ya, ‘Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım’, nasıl geçti hiç anlayamadık bile. Bir yıl geçti ve bu bir yıllık süreç içerisinde her gün aklımızda. Ben hala inanamıyorum. Rüyalarımıza geliyor, ‘Anne, baba ben geleceğim’ diyor. Kabullenemiyoruz. Emir Hak Taaladan, yapacak bir şey yok. Biz de boyun eğdik.”
Başka Özgecanların, başka meleklerin kanatları kırılmasın ve hem katledilen diğer kızların hem Özgecan’ın adını yaşatmak için Mersin Valiliğinin desteğiyle Özgecanlar Derneği’ni kurduklarını dile getiren Aslan, “Biz bu süreçte dernekle ilgili çok fazla bir faaliyet yürütemedik. Bundan sonra gerek ‘Özgecan Yasası’nın çıkması yolunda gerekse kız çocuklarının, kadınların bu tür olaylara maruz kalmamaları için elimizden geleni yapacağız. Derneğimiz bu alanda faaliyet gösterecek” dedi.
“CEZALAR YETERLİ DEĞİL, CAYDIRICI OLMASI VE REHABİLİTE EDİLMELERİ GEREKİYOR”
Bu tür olaylarda, olayı yapan faillerin yalnız başlarına suçlu olmadıklarını vurgulayan Baba Aslan, “Onları biz yaratıyoruz. Bir gencin, bir babanın, hatta toplumun, bir patronun, bir devlet yöneticisinin de şiddet uyguladığını görüyoruz. Burada sadece suçu işleyen kişiyi de tek başına cezalandırmak yetmez. Onun için çok iyi bir yasa çıkması gerekiyor. Caydırıcı olması gerekiyor. Eğer sevgi, barış diyorsak özünde iyiyi, güzeli, doğruyu yapabilmesi adına hem caydırıcı olacak hem de onların rehabilite edilmeleri, ıslah edilmeleri adına yapılacak her türlü uygulamada aslında şunun gözetilmesi gerekiyor; yapılacak her türlü cezai müeyyide nefsin ıslahı adına yapılmakla birlikte o kişiye sevginin ve saygının dahi gösterilmediği takdirde ısla edilemeyeceğine inanıyorum. Çünkü bütün insanlar sevgi ve saygı istiyor. Bunu toplumdan, ailesinden, çevresinden, devletinden göremediği zaman dönüp insanları, devleti, kendini, ailesini cezalandırmaya başlıyor, onlara şiddet uygulamaya başlıyor” diye konuştu.
Cezaların yeterli olmadığını, bu tür suçlarda mutlaka rehabilitasyonun da devreye girmesi gerektiğini söyleyen Aslan, “Verilecek olan cezalarda süreç ağırlaştırılmış müebbet ya da suçun ölçüsüne göre bir ceza veriliyor. Herhangi bir indirim uygulanmasa dahi neticede denetimli serbestlik ya da İnfaz Yasası ile cezasının bir kısmını yatıyor sonra serbest bırakılıyor. O süreçte içerideki insanların zaten hepsi suçlu, hepsi birbirini etkiliyor, yani cezaevlerinde ıslah olmuyorlar. Islah emenin başka bir yöntemini bulmalı. Bilim adamları, bilim kadınları, sosyologlar, felsefeciler, antropologlar, tarihçilerden oluşan çok geniş çaplı bir şura oluşturarak bunun çözüm yollarını bulmalarını gerekiyor. Halkın ne istediğini tam olarak bilmeleri gerekiyor. Çünkü Türk toplumunun fıtratı, başka toplumlarınkinden farklıdır. Bize uygun bir eğitim, bizim fıtratımıza uygun bir anlayışla yasaların yapılması gerekiyor. X bir devletin ceza yasasının, Anayasasının incelenmesiyle bu iş çözülemez” diye konuştu.
“YASALAR CAYDIRICI OLMALI AMA YETMEZ”
Özgecan davasında sanıklarına verilen cezalarda hakimin indirim uygulamadığına işaret eden Aslan, “Hakim, iyi halden dolayı kravat taktığı, masumiyeti taklit ettiği için bu indirimi uygulamadı. Fakat verilmiş olan bu ceza yeterli gelmedi maalesef. Gelmiş olsaydı bugün sadece basın kanalıyla topluma aktarılan olaylardan çok çok daha fazla olay oluyor. Bundan toplumun haberi olmuyor. Yasalar caydırıcı olmalı ama yetmez. Çünkü yasalarda ‘şeytana uydum’ cümlesini bertaraf edecek bir yasa var mı? Sonunun ölüm olduğunu bile bile insanlar hareket edebiliyor. Ölüm olduğunu, ceza alacağını, cezaevine gireceğini biliyor, yine de yapıyor. Sebep, ‘şeytana uydum’ diyor. Bu durumda kesinlikle rehabilitasyon devreye girmeli” şeklinde konuştu.
Özgecan adına bir rehabilitasyon merkezi kurma düşünceleri olduğunu, ancak bunu dernek çatısı altında ve 2-3 adım sonra hayata geçirmeyi düşündüklerini aktaran Aslan, şunları söyledi: “Hemen bir rehabilitasyon merkezi kuralım ve o suçluları rehabilite edelim düşüncesinin ötesinde, bu suçlu çocukların yaşam kodlarını, karakterlerini, kişiliklerini oluşturan çevredeki insanların, toplumun tamamını rehabilite etmek gerekiyor. Sadece o kişileri rehabilite etmek yetmez. Çünkü bugün 10 yaşındaki bir çocuğa sevgi, saygı, Anadolu’nun fıtratına uygun eğitim vermezseniz, o çocuğun başını okşamazsanız, gerek psikolojik gerekse fiziksel şiddet uygularsanız 10 yıl sonra ondan bir katil yaratırsınız. Ben rehabilitasyon merkezini kurdum diyelim, zaten devletin kurduğu yüzlerce rehabilitasyon merkezi var. Demek ki, yöntemde bir yanlışlık var. Bu tür suçların önüne geçebilmek için tüm toplumun rehabilite edilmesi gerekiyor.”
Özgecan’ın toprağa verildiği 14 Şubat’ta, Barış Mahallesi’ndeki evin önüne birkaç çadır kurulacağını ve bir günlüğüne de olsa fakirin fukarının karnının doyması adına yemek verileceğini ifade eden Aslan, “Kuran okunacak. Onu güzel bir şekilde anma adına bir şeyler yapacağız. 11-14 Şubat arasında da biz aile arasında Özgemizi ziyaret edeceğiz, dua edeceğiz” şeklinde konuştu.
“KIZIM ARTIK RÜYALARDA YAŞIYOR”
Sürekli gözyaşı döken Anne Songül Aslan ise duygularını güçlükle ifade ederek, şunları söyledi:
“Allah kimseye böyle bir acı vermesin. Bir yıl acıyla geçti. Hiç aklımızdan çıkmıyor. Hep rüyalarıma geliyor zaten Özgem. Kaç kere rüya gördüm, ‘Ben ölmedim, ben tatildeyim’ diyor. Gelip sarılıyor, öpüyor, ‘Anne bana çok iyi bakıyorlar, ben çok mutluyum’ diyor. Kızım artık hep rüyalarda yaşıyor. Okula gidiyor. Öyle görüyorum, öyle hissediyorum. Ancak böyle ben bu acıya katlanacağım. Yoksa bu acı ölene kadar asla bitmez. Allah kimseye böyle bir acı vermesin.”
Anne, babalara çocuklarını sevgiyle büyütmeleri çağrısında bulunan Anne Aslan, şu ifadeleri kullandı:
“İnsanın içinde vicdan, merhamet, acıma duygusu olması lazım. Bütün insanlarda bu duygu olmazsa zaten her şeyi yaparlar. Anne, babaların çocuklarını sevgi ve barış içinde çok iyi eğitmeleri gerekiyor. Zaten çocukluktan başlıyor bu tür durumlar. Ailede şiddet gören çocuklar ileride bu tür şeylere sebep oluyor. Anne, babalara çok büyük görevler düşüyor, çocuklarını çok güzel eğitsinler. Benim rahmetli babam hep derdi, ‘eline, beline, diline sahip ol’. Biz bu yolda çıktık ve ben çocuklarımı hep böyle yetiştirdim, böyle de yetiştirmeye devam edeceğim.”
(İHA)