Çevre-Hayat

Orta Asya'nın kalbindeki masalsı şehir: Hive

Orta Asya'nın kalbi Özbekistan'da toprak rengi ve kızılın hakim olduğu eski şehir Hive, ziyaretçilerini bir masal dünyasında gezintiye çıkarıyor.

Orta Asya'nın kalbindeki masalsı şehir: Hive
14-12-2018 19:02

Özbekistan'ın batısındaki Harezm bölgesinin incisi olarak bilinen Hive'yi ziyaret edenler, bir zamanlar tüccarların, sanatkarların ve alimlerin dolaştığı sokaklardaki tarihi dokunun bugüne kadar iyi muhafaza edildiğini gördüklerinde şaşkınlığını gizleyemiyor.

Toprak rengi ve kızılın hakim olduğu bu kadim kent, ülkenin diğer şehirlerine göre oldukça farklı bir havaya ve kendine has mimariye sahip. Geçmişle iç içe yaşayan bu büyüleyici şehir, labirenti andıran yapısıyla taş ve dar sokaklarında yürüyenleri tarihin derinliklerinde uzun bir yolculuğa çıkarıyor.

Şehir, cebir ve algoritmanın kurucu olarak bilinen ve "0" rakamını bulan ünlü alim El Harezmi ile gökbilim, matematik ve doğa bilimleri alanındaki çalışmalarıyla tanınan bilim insanı El Biruni'nin doğup büyüdüğü topraklara ev sahipliği yapmasıyla da ayrı öneme sahip.

Tarihi İpek Yolu üzerindeki en eski şehirlerden Hive ismini rivayete göre, geçmişte yolcuların buradaki bir kuyuda su bulması ve suyu ilk içtiklerinde "Hey vah!" diyerek şaşkınlıklarını dile getirmesinin ardından almış. Zamanla "Hey vah" adı bugüne "Hive" olarak gelmiş.

Geçmişte birçok devletin ele geçirmek için mücadele verdiği bu şehir, 17. yüzyılda Hive Hanlığı'nın başkenti oldu. Şehir, 1873’te Sovyetlerin kontrolü altına girdi.

"Şehir zamana ve modernizme meydan okuyor"

"Gökyüzü altındaki açık hava müzesi" olarak adlandırılan bu şehri ziyaret etmek isteyenler, başkent Taşkent'ten 1,5 saat süren uçak yolculuğu sonunda önce Ürgenç'e, ardından yaklaşık 45 dakikalık kara yolculuğuyla Hive'ye varıyor.

İç içe iki surun çevrelediği bu şehir, adeta zamana ve modernizme meydan okuyor. Hive'de, nüfusun büyük bölümünün yaşadığı ve günümüze sadece bazı kalıntıları kalan en dıştaki surların çevrelediği yeni şehir yerleşkesine "Dışan Kale" deniyor. Daha küçük bir topluluğun yaşadığı, tarihte maruz kaldığı birçok saldırıya rağmen halen dimdik ayakta duran surlarla çevrili eski şehir yerleşkesi ise "İçan Kale" olarak biliniyor.

Hive'nin mimari ve görsel açıdan en etkileyici bölümünü içinde tek bir yeni yapının yer almadığı "İçan Kale" oluşturuyor. Eski şehrin her sokağında, mavi, turkuaz ve yeşil tonlarında çinilerle bezenmiş kesilmiş koni şeklinde minarelere, iki katlı medreselere, dönemin Han'ının yazlık ve kışlık sarayına, yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği cami ile çok sayıda toprak rengi yapıya rastlamak mümkün. Hive'de en dikkat çeken unsur ise şehrin tamamen yatay mimariyle inşa edilmiş olması.

Kale içindeki eski şehirde kıyafetleri, yemekleri, yöresel oyunları, kendi lehçeleri, gelenek ve göreneklerini günümüze kadar koruyan yaklaşık 3 bin kişi yaşıyor.

Kalenin dört kapısından biri olan Batı kapısından içeri giren ziyaretçileri ilk olarak sağda ve solda yerel ürünlerin satıldığı hediyelik eşya dükkanları karşılıyor. Birkaç metre yürüdükten sonra ağırlıklı turkuaz ve toprak rengin kullanıldığı taşlar üzerine çizilmiş İçan Kale haritası görülüyor.

Batı kapısından girdikten sonra ziyaret edilecek mekanlar arasında öncelikle Muhammed Emin Han Medresesi ve medresenin hemen önünde yer alan Kalta Minor (Kısa Minare) geliyor. Çok sayıda odadan oluşan iki katlı medresenin iç kısmında büyük bir avlu ve avlunun içinde bir su kuyusu bulunuyor. Bu görkemli medrese, günümüzde tarihi dokusuna zarar verilmeden otel olarak kullanılıyor.

Yapıldığı dönemde bölgenin en büyük ve gösterişli minaresi olması planlanan fakat Muhammed Emir Han'ın ölümüyle yapımı yarıda kalan Kalta Minor'un dış cephesi mavi, turkuaz ve sarı tonların kullanıldığı çinilerle süslenmiş. Minare, Hive'nin alameti farikası olarak biliniyor.

Kale içinde çinilerle süslenmiş yapılara dikkatli bakıldığında, boyanmış kare şeklindeki taşların her birinin üzerine Arap harflerinin yazıldığı, böylelikle hangi taşın nereye konulacağını bir yap-boz gibi gösterir şekilde işaretlendiği görülüyor.

Hive sokaklarında gezinirken her an gelinlik ve damatlıkla gelen çiftlerin tarihi yapılar önünde fotoğraf çektirdiğini görebilir, önemli şahsiyetlere ait türbeleri ziyaret ederek dua ettiğine rastlayabilirsiniz. Hive'deki eski adetleri devam ettiren ve kaleye ayrı bir renk katan bu çiftler, düğün öncesi arkadaşlarıyla dolaştıkları kalenin içinde geleneksel müzik eşliğinde tarihi sokaklarda dans ediyor.

Hive'nin efsanevi kahramanı: Pehlivan Mahmud

Eski şehirdeki en dikkat çekici yapılardan biri de Pehlivan Mahmud Türbesi. Mavi tonlarda çinilerle süslenmiş bu türbe günün her saatinde ziyaretçi akınına uğruyor. Hive'de 1247'de dünyaya gelen şehrin efsanevi kahramanı Pehlivan Mahmud'un aynı zamanda şair ve yazar olduğu biliniyor. Katıldığı hiçbir müsabakada sırtının yere değmediği, hiçbir güreşi kaybetmediği rivayet edilen Pehlivan Mahmud'un kazandığı bütün parayı yetimlere ve yoksullara dağıttığı dilden dile anlatılıyor. Pehlivan Mahmud'un ve bazı hanların mezarının yer aldığı türbenin bahçesinde bir de su kuyusu bulunuyor.

Ahşap sütunlardaki işlemecilik göz kamaştırıyor

Hive'nin en önemli sembollerinden Cuma Camisi içinde yer alan 212 ahşap sütunun üzerindeki işçilik göz kamaştırıyor. Cami içerisindeki hiçbir sütun bir diğerine benzemezken, sütunlar üzerindeki ahşap işlemeciliği de ustaların maharetini yansıtıyor. Öte yandan sütunlar o kadar muntazam yerleştirilmiş ki minberden bakıldığında hiçbir sütun bir diğerini kapatmıyor ve cemaatin her bir ferdi imamı görebiliyor.

Ortasında küçük bir havuzun bulunduğu camide, havalandırma ve aydınlatma amacıyla tavanda açık bir yer bırakılmış. Caminin içinde ayrıca küçük kubbeli bir şadırvan da bulunuyor. Yaklaşık 2 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği bu büyük cami, günümüzde müze olarak kullanılıyor.

Özbek halkı için ekmek özel öneme sahip

Hive'nin de içinde bulunduğu Harezm bölgesinde konuşulan lehçe Türkiye Türkçesine oldukça yakın. Özbekistan'ın başka bölgelerinden gelen birinin anlamadığı kelimeleri Türk ziyaretçilerin kolaylıkla anladığını görenler şaşkınlığını gizleyemiyor.

Şehri ziyaret eden yerli ve yabancı turistler, sıcakkanlı ve misafirperver Hive halkının kale içinde işlettiği restoranlarda bu yöreye özgü lezzetlerin de tadına bakma fırsatı yakalıyor. Yemeklerin yanı sıra kök çay (yeşil çay) ya da kara çay (siyah çay) gibi farklı çay çeşitleri de küçük porselen çaydanlıklarda servis ediliyor.

Hive'yi ziyaret edenlerin mutlaka tatması gereken lezzetler arasında bu yöreye özgü ekmek başı çekiyor. Hive halkı, "nan" diye adlandırılan ekmeği halen eski usul taştan yapılan tandırlarda pişiriyor ve ekmeğin hamurunu farklı motiflerle süslüyor. Kabaklı, etli ve patatesli gibi farklı çeşitlerde de yapılan ekmeğin, 30 gün boyunca bayatlamadığı söyleniyor.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER