Kültür Sanat

'Ömrüm hiç durmadan hep yazarak geçti'

Senarist ve yönetmen Önal, "Bütün ömrüm sinemanın içinde geçmiş. Hem yazmışım hem yönetmişim. Bütün ustalarla bir arada olmuşum." dedi.

'Ömrüm hiç durmadan hep yazarak geçti'
07-08-2018 16:32

İSTANBUL - Aişe Hümeyra Bulovalı

Türk sinemasının emektar senaristlerinden ve yönetmen Safa Önal, 87 yaşında olmasına rağmen hiç boş vaktinin olmadığını vurgulayarak, "Bütün ömrüm sinemanın içinde geçmiş. Hem yazmışım hem yönetmişim. Bütün ustalarla bir arada olmuşum." dedi.

Nevşehir'de 17 Aralık 1931'de dünyaya gelen Önal, Nişantaşı Ortaokul'undaki eğitimini karikatürist Ferruh Doğan, Semih Balcıoğlu ve gazeteci Hasan Pulur gibi isimlerle birlikte tamamladı.

Yazarlığa 1945'te kısa öyküler yazarak başlayan ve o yıllar çeşitli dergilerde çalışan Safa Önal, daha sonra senaryo yazmaya başladı ve sinema dünyasına adım attı.

Bugüne kadar 395 senaryosu filme çekilen ve bu özelliğiyle 2005'te Guinness Rekorlar Kitabı'na giren Önal, son olarak bu yıl "Sinema" dalında Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü'ne layık görüldü.

"Ah Güzel İstanbul", "Vesikalı Yarim", "Yumurcak" ve "Tatar Ramazan" gibi filmlerin senaristi Safa Önal, gazetecilik dönemini, yazarlık serüvenini ve Yeşilçam anılarını AA muhabirine anlattı.

"Reşat Nuri Güntekin gibi bir roman yazarı bir daha ortaya çıkmadı"

İlk hikayesini 15 yaşındayken bir dergiye takdim eden Önal, "5 yıl sonra kendimi birden bire o dönemin en çok satan haftalık dergisinde bir öykücü olarak buldum. Bütün yönümü çizen, aslında beni yazar olmaya iten Nişantaşı Ortaokulu'nda okuma kitabımdaki Reşat Nuri'nin 'Eski Bir Yara' adlı öyküsüdür. O öykü canıma okumuştur ve yazar olmayı kafama koydurmuştur." diye konuştu.

Önal, Reşat Nuri Güntekin gibi bir roman yazarının bir daha ortaya çıkmadığı yorumunu yaparak, "Reşat Nuri gibi yazarlar dönem dönem geldiler, estiler ve gittiler. Biz o mirastan yeteri kadar yararlanamıyoruz ve kullanamıyoruz. Hatta bazılarımız hiç bahsetmemeyi daha uygun buluyor. Halbuki anlatım dili, Türkçenin güzelliği, her şey onlardaydı." açıklamasında bulundu.

Aynı zamanda sanatçı Sezen Cumhur Önal'ın abisi olan ünlü senarist, 20 yaşında hikaye yazarlığı yaparken bir rakibinin olmadığını dile getirerek, şöyle devam etti:

"Askere gittim, arkamdan 7-8 ay öykülerim yayınlanmaya devam etti. Yazılarımı yedeklemiştim. Çok hikaye yazmaktaydım. Bir taraftan da Milliyet Gazetesi'ndeydim. Orada da haftada 3 gün öykü yazıyorum, sayfanın altında da 7-8 sütun romanım vardı yayınlanan. Bu nasıl bir emek, nasıl bir heves, nasıl bir koşturma, nasıl bir mutluluk karşılık olarak hiçbir şey beklemeden? Ne kazanırsınız ki? Aylığa ancak talim edersiniz."

"Yazarlığımda asıl savaşı babamla verdim"

Askerlik dönüşü Yelpaze Dergisi'nde Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptığını söyleyen Önal, "2 bin 400 satan bir dergide, 8 sene yazı işleri müdürlüğüne devam ettim. Sonradan 'Resmi Hayat' adlı aylık bir dergiye de öyküler yolluyordum hiç bıkmadan. O sıralarda nasıl tanıştığımızı hatırlamıyorum ama Peyami Safa ile bir dostluk başladı aramızda. Peyami Bey'in aylık 'Türk Düşüncesi' dergisinin yazı işleri müdürlüğünü aldım üstüme ve orada da öyküler yayınladım." dedi.

Safa Önal, arkadaşları Yusuf Ziya Ortaç, Özdemir Asaf ve Ayhan Songar ile Sakarya'da katıldıkları edebi matine programını şöyle anlattı:

"Sakarya Yüksek Tahsil Talebe Derneği'nin davetlisi olarak gittik. Bin kişiye varan bir kalabalık, en arkadakiler sandalye üstlerine çıkmışlardı izlemek için. Peyami bey çıktı, konuştu. Sonra beni yüksek sesle anons etti. İyi de şeyler söyledi. 'Hayranı olduğum' demiştir benim için. 29 yaşındaydım bütün bunlar olurken. Orada 'Uyku Üstüne Hikaye' diye bir yazımı okudum. Son hikayemdi 'Türk Düşüncesi' dergisinde çıkan. Bittiği zaman alkışı görmek lazımdı."

Bir dönem reklam yazarlığı da yapan Önal, "Ben yazarken, babam bir yandan yazdıklarımı yırtıyordu. Asıl savaşı orada verdim ben. O tarihlerde yazı yazarak para kazanmanın ne kadar güç olduğunu biliyordu. Babamın ilk çocuğuydum. O yüzden benim de belli bir maaşım, işim olsun istemişti." ifadelerini kullandı.

"Film şirketleri, film isimleriyle savaşıyorlardı"

Önal, 1953'te Reşat Ekrem Koçu'nun danışmanlığında "Kanlı Para" kitabını yazdığını belirterek, şunları dile getirdi:

"Kanlı Para öyle tuttu ki daha yayınlanmadan birden bire film yapılmak istendi. Böylece 1953'de benim eserim filme alındı. Ne enteresandır ki Kanlı Para'da orta okuldan arkadaşım olan Ayhan (Işık), benim ilk senaryomda başrol oynadı. Sonra 'Bela' adlı bir senaryo yazdım ve Atıf Yılmaz'a götürdüm. Yılmaz, o zamanlar Orhan Günşiray'la Yerli Film diye bir şirket kurmuştu. Senaryoyu Atıf ağabeye okudum, çok beğendi ve 'Allah Cezanı Versin Osman Bey' adıyla film yaptı. O sıralar bir de Kemal Film vardı. Sahibi Osman Seden de arkasından film yaptı ve adını 'Erkeklik Öldü mü Atıf Bey?' koydu. Film isimleriyle savaşıyorlardı. Bunlar komik ve güzeldi. Bir dostluğun içinden geçiliyordu. Rekabet hiçbir zaman kanlı bıçaklı bir duruma, dargınlığa, küskünlüğe, iğne batırmaya gelmiyordu. Çok iyi bir zamandı."

"Hancı" adlı film vasıtasıyla Türker İnanoğlu'yla tanışma fırsatı bulduğunu ve 1969'a kadar senaryo yazarı olarak devam ettiğini söyleyen Önal, "Bir meseleye ışık tutmak lazım ki ben hep star sistemine göre çalıştım. Yani yazdığım senaryo hem erkek starı hem de kadın starı ilgilendiriyordu. İkisinin de beğenmesi ve kabul etmesi şarttı. İkisinden biri kabul etmez 'Bu bana iyi gelmedi' deseydi o zaman yeniden bir iş çıkacak, en az 4-5 gün çalışmak gerekecekti. Onların verdikleri tarihler üçer haftalıktı. 21 güne sığmayacaktı o zaman film, bitmeyecekti. Kendi diğer anlaşma yaptıkları şirketlere gideceklerdi. Film elimde patlamış, kalmış olacaktı. Her defasında yüzlerce senaryo içinde hep bu dengeyi kurabildim." diye konuştu.

46 filmin yönetmenliğini üstlendi

Safa Önal, senaristlik yolunda birçok zorlu şartlarla karşılaştığına da vurgu yaparak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Senaryoları oyuncular dışında yönetmenin de beğenmesi gerekiyordu. Ayrıca bizleri bir araya getiren yapımcıya da beğendirecektiniz. Ondan sonra bölge işletmecilerine beğendirmek zorundaydınız. Onlar yapımcılara haber verir, bu yıl bize 'avantür verin', 'komedi, aşk filmi, dram yapalım' diye söylerlerdi. Sonra da seyirciye beğendirmek zorundaydınız size yeniden bir iş gelmesi için. Bütün bunları aştım ben."

Senaryosunu kaleme aldığı ve başrollerinde Zeki Müren ile Mine Mutlu'yu buluşturan "İnleyen Nağmeler" adlı filmle yönetmenliğe de adım atan Önal, daha sonra 46 film yönettiğini ve TRT'ye Türk öykücülerinden seçilmiş 5 film çektiğini dile getirdi.

Senaryo Yazarları Derneği'nin (SENDER) kurucusu Önal, 12 yıl boyunca çeşitli kurum ve üniversitelerdeki senaryo atölyelerinde görev yaptığını belirterek, şunları kaydetti:

"Türk Düşüncesi Dergisi'nde çalıştığım süre içerisinde yayınladığım 50-60 arası hikayeyi 'Dünya'nın En Güzel Gemisi' adlı bir kitapta topladım. Kapağını rahmetli Bedri Koraman çizmişti. Ön sözünü ise Peyami Safa yazdı, sene 1960'dı. Bir de Ahmet Haşim şiirinin bir dizesinden hareketle 'Ne Kadar Gamlı Bu Akşam Vakti' adlı anı kitabım çıktı. Şimdilerde de senaryo kitabımın baskısı isteniyor. Bunlar da 'Vesikalı Yarim', 'Ah Güzel İstanbul', 'Umut Dünyası', 'Tatar Ramazan' ve 'Tatsız Kral'. Diyaloglarına el sürmeden hiçbir şeyi değiştirmeden yalnız bir roman tadıyla yazabilirsem, bitirebilirsem kitabı tamamlayacağım."

Safa Önal, 87 yaşında olmasına rağmen hiç boş vaktinin olmadığını vurgulayarak, "Bütün ömrüm sinemanın içinde geçmiş. Hem yazmışım hem yönetmişim. Bütün ustalarla bir arada olmuşum." dedi.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER