WASHINGTON-Hakan Çopur
2011'de başlayan Suriye iç savaşına ilişkin önceliğini "Suriye'ye asker göndermemek" şeklinde belirleyen ve DEAŞ'la mücadele kapsamında sırtını terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'ye dayayan Barack Obama yönetimi, yeni başkan seçilen Donald Trump'a kötü bir Suriye mirası bırakıyor.
20 Ocak'ta görevini yeni başkan seçilen Trump'a devredecek olan ABD Başkanı Obama'nın Ortadoğu ve Suriye politikası, hem ABD içinde hem de uluslararası kamuoyunda ciddi eleştiriler alıyor.
Suriye'deki iç savaş 6. yılına girerken halen siyasi bir çözümün bulunamamış ve DEAŞ tehdidinin ortadan kaldırılamamış olması, Washington yönetiminin Suriye politikalarının büyük oranda iflas ettiği yorumlarına sebep oldu.
2009 yılı başında göreve başladığında gerek İslam dünyasının gerek Ortadoğu liderlerinin kendisinden çok şey beklediği Obama, Arap Baharı ile sarsılan Suriye'deki gelişmeleri, daha önceki Irak ve Afganistan tecrübelerinden de yola çıkarak mümkün olduğunca "mesafeli" takip etme yolunu seçti.
Obama yönetiminin Suriye'de gösterdiği "mesafeli" ve "kararsız" tutumun en temel sebeplerinden birinin, 11 Eylül saldırılarından sonra Afganistan ve Irak'ta, Arap Baharı sürecinde 2011 yılında da Libya'da yaşanan "kötü tecrübeler" olduğu yorumları yapıldı.
Afganistan ve Irak'ta askeri olarak istediği sonuçları almakta zorlanan ABD'nin, 12 Eylül 2012'de Libya'nın Bingazi kentinde yaşanan bombalı saldırıda konsolosunu kaybetmesinin de Suriye krizini daha "uzaktan" takip etmesinin bir diğer sebebi olduğu değerlendirmesi yapıldı.
Suriye karnesine bakıldığında ikinci Obama dönemindeki ABD, Suriye'deki iç savaş ve insani krizle ilgili çok şey söyleyip somut çok az adım atarak, soruna gerçek bir çözüm bulma çabasından uzak bir görüntü sergiledi.
"Kimyasal silah kırmızı çizgimizdir" açıklaması
2011 yılının mart ayında patlak veren iç savaşın ikinci yılında Obama yönetiminin Suriye meselesine bakışını özetleyen çok önemli bir süreç yaşandı.
ABD, 2012 yılının ağustos ayında "kimyasal silah kırmızı çizgimizdir" açıklaması yaptı. Ancak 2013-2014 yıllarında ülkede birçok kez kimyasal silah kullanıldığı kanıtlanmasına rağmen Obama yönetimi konuyla ilgili hiçbir somut adım atmadı veya atamadı.
"Yapabileceklerimizin sınırı var"
Suriye politikası içeride Cumhuriyetçiler, uluslararası arenada da bölgedeki müttefikleri tarafından sıklıkla eleştirilen Obama, bunlara cevap verirken, askeri bir çözümün mümkün olmadığını düşündüğünü ve diplomasi masasından daha iyi bir çözüm görmediği savunmasını yaptı.
Önceki ay CNN'e açıklamalar yapan Obama'nın, "Tarafları diplomatik ve siyasi bir çizgide bir araya getiremediğimiz sürece yapabileceklerimizin bir sınırı olacaktır. Dünyanın pek çok yerinde bizim güvenliğimize doğrudan dokunmayacak meydan okumalar olacak. Bu durumlarda bizim (ilgili ülkelere) yardım etmemiz lazım. Ancak daha fazla asker göndermek bizim cevabımız olmayacaktır." şeklindeki sözleri dikkat çekti.
PYD desteği Ankara ile ipleri gerdi
Suriye'deki ılımlı muhalifleri yeteri kadar desteklemeyen Washington yönetiminin DEAŞ'la mücadele kapsamında sırtını büyük ölçüde PYD'ye dayaması, Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir gerginliğe neden oldu.
PKK'nın Suriye kolu PYD'nin silahlı birimi YPG'nin büyük ortak olduğu Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) önemli ölçüde silah ve mühimmat desteği veren ABD, Türkiye'nin bu konudaki ulusal güvenlik hassasiyetlerine yeterince kulak vermiş gözükmüyor.
DEAŞ'ın ortaya çıkıp genişlemesinden sonraki Suriye politikasında DEAŞ'la mücadeleyi listenin en başına koyan ABD, Esed rejimiyle ilgili kaygılarını büyük ölçüde "diplomatik çözümün insafına bırakmış" görülüyor.
İkinci Obama döneminin en tartışmalı dış politika alanlarının başında gelen Suriye sorunu, 500 bin civarında insanın hayatına mal olan büyük bir kara delik olarak her geçen gün genişlerken, yeni başkan seçilen Trump'ın masasında bulacağı "kötü miras" dosyasının içindeki önemli konulardan biri olacak.
dikGAZETE.com