İSTANBUL - Çiğdem Alyanak
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz'daki darbe girişiminde ismi daha sonra 15 Temmuz Şehitler Köprüsü olarak değiştirilen Boğaziçi Köprüsü direnişini başlatan kahraman Safiye Bayat, "O ithaf olunan Nene Hatun'un tırnağı edebilir miyiz acaba? Ya da o soğukta, o zifiri de evladımızı bırakıp gidebilir miyiz? Keşke olabilsek onun gibi, onlar gibi. Çünkü şu anki yaşadığımız dünyada çok fazla hırslar, düşünceler var. Biz onlar gibi olamayız maalesef." dedi.
Türkiye Safiye Bayat'ı, Boğaziçi Köprüsü'nde darbeci askerlerin karşısında korkusuzca direnmesiyle tanıdı.
Safiye Bayat, henüz darbe girişiminden haberi olmadan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Sokaklara çıkın" çağrısını yapmadan önce, tek başına Boğaziçi Köprüsü'ne giderek darbeci askerlere kafa tuttu.
Kendisini durduracakları ihtimalini göz önüne alarak ailesine bile haber vermeden, iki çocuğunu ardında bırakan, "Gitme" uyarılarına da kulak asmadan Boğaziçi Köprüsü'nün yolunu tutan Safiye Bayat, köprüde darbeci askerlerin karşısına dikilerek insanlara cesaret veren 15 Temmuz'un kahramanlarından biri olarak ismini tarihe yazdırdı.
Köprüde yaşanan hareketliliği televizyondan öğrenen, köprüde askerlerin ve tankların olmasına bir anlam veremeyen Bayat, o gün yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Benim düşüncelerimde bu bir işgal girişimiydi. Tanklar oradaysa, elinde silahlar varsa 'savaş açılıyor herhalde bize' dedim. Kalın bir hırka giydim ve sonrasında içinde ilaçların, sargı bezlerinin ve yara bantlarının olduğu bir çanta hazırladım. Oldukça fazla ilaç almışım. Ne olur ne olmaz diye de telefon bataryalarını fazla fazla almıştım. Çünkü ön göremediğim bir yer. Nereye gittiğim belirsiz, neler olabileceği belirsiz. Ama neden burada olduklarını ve ne yapmak istediklerini anlamamız, bilmemiz ve öğrenmemiz de lazımdı."
Evinin bulunduğu Güzeltepe'den yürüyerek Çengelköy'e giden Bayat, yürürken geçtiği boş yolların fotoğraflarını sosyal medya hesabında paylaşarak Beylerbeyi'ne indi. Yolda gördüğü çocuklara köprüye nasıl gideceğini soran Bayat, bir evin çatısındaki keskin nişancının geçenleri vurduğunu öğrendi.
Altunizade-Kadıköy yönünden bir itfaiye aracının üzerinde konuşlanmış askerleri gören Bayat, bu duruma da bir anlam veremedi.
Köprüye çıkacakken beton bariyerlerin altında gördüğü birkaç polise neler olduğunu soran Bayat, bu polislerin silahlarının alınmış olmasına da şaşırdı.
"Heyecan ve korku içindeydim""Acaba ülkeme neler olacak" diye heyecan ve korku içinde olduğunu aktaran Bayat, şöyle devam etti:
"Bunun üzüntüsünü taşırken köprüye çıktığımda giriş bariyerlerinde büyük bir Türk bayrağı taşıyan iki cengaver gördüm. Öyle sevindim ki bayrağı görünce 'Çok şükür. Bayrağım burada, tankın karşısında çok şükür' dedim. Bayrak bir tarafta, tanklar bir tarafta. Gerçekten o an inandım ki bu bir işgal, bu bir savaş. Tankların önündeki asker ve rütbelilerin, er ya da erbaşların artık bizden olmadığını hissedebilirdiniz. Çünkü bayrağın karşısındaydılar."
Türk bayrağını taşıyan gençlerin uyarılarına rağmen askerlere doğru yürüdüğünü dile getiren Bayat, "Biraz daha ilerledim ve tanktan ateş açılmaya başlandı. Köprü ayaklarımın altında titriyordu. İnanamadım. 'Bunu bana mı yapıyorlar acaba?' dedim. Kendimi inandıramayınca; aklımı, ruhumu, fikrimi inandıramayınca ne yapabilirdim ki başka? Gitmek lazımdı. Hele ki size böyle zalimce bir hareket sergiliyorlarsa inadına yürümek lazımdı kurşunlara aldırmadan. O an aklınıza aileniz gelmez. Eşiniz, yareniniz hiç kimse bulunmaz aklınızda. Çünkü bu vatan müdafaasıdır. Anlıyorsunuz ki artık bir vatan müdafaasındasınız ve hiç kimseye ne aklınızda ne de kalbinizde yer yok." ifadelerini kullandı.
Askerlerin kendisine uyarıda bulunmadan ateş açtığını ama korkusuzca üzerlerine doğru yürüğünü söyleyen Bayat, "Hain rütbeli askerin yanına kadar vardım. 'Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz burada? Amacınız ne? Neden Boğaziçi Köprüsü’nü patlattınız?' dedim. Bana 'Git buradan, seni öldürürüm. Ateşi gördün neden dönmedin' diye bağırarak hırpalayıcı hareketlerde bulundu. Ben aldırış etmedim ama. Anlamaya, öğrenmeye ve eğer içlerinde biraz masumlar varsa onların yüreklerine ve kalplerine dokunmaya gayret gösteriyordum." dedi.
"Öldürelim mi komutanım?"Askerlerden birinin bu sırada "Öldürelim mi komutanım?", bir diğerinin ise "İçeriye alalım mı?" dediğini anlatan Bayat, sözlerine şöyle devam etti:
"Ben ise 'Sen kimi öldürüyorsun, sen kimi içeri alıyorsun? Bunu yapmayın. Yaptığınız yanlış. Köprüyü kapatmak da nedir?' dedim. Sonra sol taraftan bir hain öne geldi. 'Artık asker ölmeyecek' dedi. 'Bu nasıl bir düşüncedir, nasıl bir söylemdir? Kim ölecek ? Ben mi öleceğim? Benim mi öldüreceksiniz?' dedim. Ardından hain rütbeliye dönerek 'Bak bunu yapma. Arkandaki askerleri etkileme. Onların günahına girme' dedim. O rütbeli asker o sözlerimden sonra hırsla beni kendine çekerek silahını yanağımın üzerine dayayarak bir ateş gerçekleştirdi. Ateş hüzmelerinin yüzümün üzerinden aşağılara kadar döküldüğünü gördüm. Tabii bende tık yoktu. Beni onunla korkutamazdı. Beni hiçbir şeyle korkutamazdı. Biraz geri çekildim. 'Bunu bana gerçekten sen mi yaptın? Beni korkutmak mı istiyorsun? Ben senden korkmuyorum.' dedim. Arkamı döndüm ve bekledim. Sonra beni kendine çevirdi tekrar. Silahının dipçiğiyle hırpaladı, vurdu. Ama Allah'tan kalın giydiğim hırka bertaraf etti tüm vuruşlarını."
"Anladım ki sadece ölüm için gelmiş"Kendisine vuran rütbeli askere "Yapma. Buraya kadar geldim. Konuşmaktan öte seni incitecek, kıracak bir söz söyledim mi? Hayır. Sınırımı aştım mı? Hayır. Seni tartakladım mı? Hayır. Sana vurdum mu? Hayır. Bunu bana niye yapıyorsun?" dediğini anlatan Bayat, o güne dair şunları aktardı:
" 'Ben buraya iki çocuğumu evde bırakmış bir kadın olarak geldim. Sadece elimde cep telefonum ve sırt çantam var. Bu mu sizi korkutuyor? Gerçekten beni düşman mı addettiniz? Düşman ben miyim?' dedim. Ama baktım ki yine ses yok. Aklını kiraya vermiş hain rütbeli ve hain askerlerin çoğunluğu sessizdi. Anladım ki bunlar gerçekten buraya sadece ve sadece ölüm için gelmiş. Havada bir ölüm korkusu vardı. Bir ölüm sessizliği vardı çünkü. Artık kelimeleriniz yetersiz ve anlamsız. Değerini yitirdi. Her şeyi söylediniz. Yüreğiniz ferah ama artık sözün de bittiğini bir yerdesiniz ve geri çekilmek zorundasınız. Geri çekilmeye karar verdiğim anda hain rütbeli elimi bileğimden çıkarırcasına cep telefonumu fırlatıp attı. En öfkelendiğim ve en sinirlendiğim an bu andı. 'Bekle, geliyorum' dedim. Telefonumu attığı yerden alarak yine karşısına geçtim ve 'Siz yenileceksiniz. Bunu ben görürüm ya da görmem ama siz yenileceksiniz, 'Şimdi dilediğini yap' dedim."
"Damarlarımızdaki kan, bizi güce ulaştıran tek şey"Safiye Bayat, subayın arkasından ateş emri verdiğini, kararlılıkta başı dik, eğilmeden ve sağa sola kaçmadan arkasındaki kurşunların sesiyle polis panzerinin arkasına geçene kadar yürüdüğünü söyledi.
O an yaşananların arkasında FETÖ'nün olduğunu aklına getirmediğini, bir işgalin olduğunu, ülke adına bir savaş ilan edildiğini düşündüğünü anlatan Bayat, kendisini eli silahlı askerlere kafa tutmaya iten ruhu şöyle anlattı:
"Biz Türk milletiyiz ve bu topraklara aitiz. Biz burada doğduk, burada şekillendik. Burada maya tuttuk birbirimizle. Birbirimizin örf ve adetlerine saygı duyarak ve onlardan etkilenerek büyüdük biz. İşte o güç, damarlarımızda akan kanda mevcut. Allah için çıkılan bir cihat yolunda 'vatan müdafaası' denince aklınız, kalbiniz, diliniz farklı çalışıyor. İşte o kan, o zamanlarda harekete geçiyor. Türk milletinin asil kanı vatan müdafaasında belli olur. Ecdadımıza dönüp bakalım. Yaşayışları nasıldı? Uysal ve mütevazı. Savaşta nasıldı? Dürüst ve güçlü. Bizim damarlarımızdaki kan, bizi güce ulaştıran tek şey."
Bayat, 15 Temmuz darbe girişimine direnen kadınlara yapılan Kara Fatma, Şerife Bacı ve Nene Hatun benzetmelerine ilişkin de şunları kaydetti:
"Biz onlar gibi kendimizi saklayamadık, sakınamadık, koruyamadık. Onlar kadar imanlı olamadık, çok özür diliyorum. Biz onlar olamayız. O ithaf olunan Nene Hatun'un tırnağı edebilir miyiz acaba? Ya da o soğukta, o zifiri de evladımızı bırakıp gidebilir miyiz? Keşke olabilsek onun gibi, onlar gibi. Çünkü şu anki yaşadığımız dünyada çok fazla hırs, düşünceler var. Kıymetli ya da kıymetsiz çok enteresan şeyler var. Biz onlar gibi olamayız maalesef."
"15 Temmuz benim için bir savaş"15 Temmuz'un kendisi için bir işgal girişimi ve savaş olduğunu dile getiren Bayat, " Bir grup hainin, milletine yapmış olduğu hainlik. Çünkü aynı toprakları paylaştık. Belki aynı sudan içtik, belki aynı yerleri gezdik, belki aynı yerleri yürüdük. Benim için 15 Temmuz, ihanetin yükseltilmeye, genişletilmeye çalışılması ama milletin iradesiyle hezimete uğratılmasıdır. Ama milletin iradesine karşı koyamadılar. Meşru devlete karşı durdular. 15 Temmuz, ihanet gecesidir. 16 Temmuz, millet iradesinin zaferidir." dedi.
Polis panzerinin arkasında beklediği sırada milletin akın akın geldiğini ifade eden Bayat, sözlerine şöyle devam etti:
"Bir yol düşünün ıssız ve sessiz. Bir yol düşünün sadece tekbir sesleri ve cihat neferleri... Akın akın üzerinize geliyorlar. Durdurmak istiyorsunuz. Çünkü gittiniz, konuştunuz hainlerle. Onlar bizim askerimiz değil. İkaz etmek zorundasınız kendi milletinizi. Ama hangi birini edebilirsiniz? Ya da hangisine ulaşabilirsiniz? Elimden ve yüreğimden geldiği kadar bir grubu durdurdum. 'Ne olur gitme. Onlar bizim askerimiz değil. Sizi öldürecekler ne olur gitmeyin.' diye. Biri 'Abla kaçımızı öldürebilirler yüz mü, iki yüz mü? Razıyız abla biz gideceğiz' dedi. Kendim için de düşünüyorum. Sen de gaza için yürüdün. Geri döndüğünde evine dönebilirdin? Ama bekliyorsun? Demek ki son nefese kadar cihat. Onlar da gitmek istiyorlar. Şahitlik etmek istiyorlar. Ne haddinize durdurmak. 'O zaman tekbir sesleriyle ilerliyoruz' dedim. Şimdi sıra Türk erkeğinde. Türk kadınının görevi buraya kadar. İlerlediler. Ama beni sürekli arkaya iterek ilerlediler. Tarihe bakın. Türk erkeğinin tarihine bakın. Anası, babası, bacısı, kardeşi için ölmüşlerdir. Onları arkada bırakmışlardır. Onlara bir şey olmasın diye ölmüşlerdir. Şimdi de aynısıydı. Beni sürekli arkaya itiyorlardı. Öyle dolu dolu oldum ki. Hiç sizin için ölmeye giden biri var mı? Var işte. Hem de bir sürü. Beni çok çok arkaya ittiler 'Sana bir şey olmasın abla' diye. 'Biz senin için bacaktan oluruz, ayaktan oluruz, candan oluruz. Sana bir şey olmasın' diye. Ve o atmosferde dayanamayacak duruma geliyorsunuz."
"Türk erkeği ile gurur duyuyorum"Türk erkeği ile gurur duyduğunu dile getiren Bayat, "Dünya üzerinde Türk erkeği kadar cesur, mert, ailesini, sevdiklerini, ümmetini, milletini düşünen bir erkek daha bilmiyorum. Gittiler, hepsi gözlerimin önünde yaralandılar. İçler acısı bir durum. Her kurşun sesi bin parçaya böldü bizi." dedi.
Daha sonra ulaşabildiği kadar yaralıya yardım etmeye gayret ettiğini ifade eden Bayat, "Bir amca taşıdık göğsünden yaralanmış. Ben ellerimle basınç yapıyorum yarasına kan çok fazla fışkırmasın diye. Sadece amca yere yatırıldığı zaman 'Allah' diyebildi. Ben kulağına eğildim, şehadet sözlerini söyledim.
Tam oradan kalkacağım sırada koluna tutundum öyle kalkacaktım. O an bir şey hissettim. Bir pamuk tarlasındayım. Bir pamuğa dokunurcasına yumuşaktı kolu. 'Allah'ım bu amcaya ne oluyor? Bu nasıl bir şey yarabbim?' dedim. Bana dokunma diyordu aslında. Ben şahitlik etmek üzereyim bana artık müdahale yapma diyordu. Ama siz anlayamazsınız. Anlayamıyorsunuz çünkü. Melekler ona kanıyla abdest aldırıyorlar." diye konuştu.
Ateş hattında yaralanan bir kadına yardıma gittiği sırada bacağından yaralanan Bayat, "Ateş hattındayız. Müdahale edilemiyor. Benim gözüm hanımefendide. Bakıyorum, yalvarıyorum sesim kısılırcasına 'O kadına koşun, o kadına gidin' diye. Son nefesini orada verdiğini düşünüyorum. Çünkü takip ediyordum onu yattığım yerden. Kendi yaram da oldukça ağırdı. Dayanılır gibi değildi acısı. Sonra bir an ateş kesildi, geri çektiler beni ama o ablamızı neler oldu bilmiyorum." dedi.
Hastaneye giderken şoförü telkin ettiFETÖ mensubu askerlerin açtığı ateş sonucu bacağından yaralanan Bayat, hastaneye götürüldüğü süreci şöyle anlattı:
"Avrupa Yakası istikametinden gelen bir aracı durduruyorlar. Şoför çokta, yanındaki çocuk şokta. Bir şoka girmeyen ben. Enteresan. 'Abi benim şoförlüğüm var. Buraları da iyi bilirim yakın hastanelere gidelim' dedim. Mümkün değil, sadece düz gidiyordu. Direksiyonu bile kımıldatamıyordu. Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuğun ardından ben sürekli telkin veriyorum ki akıl zayi olmak üzere. Kendini kaybetmek üzere çünkü. Bayılmak üzere. Daha sonra hastaneye geçtik. Canlı canlı müdahaleler, acılar... Sonra eşim geldi. Kana dayanamaz. Düştü, kenara geçti. Bir de onu teselli ediyorum. Ayağıma uygulamalar oluyor, ben eşimi teselli ediyorum. Allah sadece ve sadece sizin kalbinize, aklınıza ve o ikisini tam olarak eşitlediğinizde sözlerinize bakar. İsyan mı etti tebessüm mü etti diye. Çok şükür, bin şükür. Yaşattığı her şeye, verdiği her şeye bin şükür. Allah, isyan ettirmesin inşallah..."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com