Elibol'un dün köşesinden paylaştığı ‘’Emniyet FETÖ'den tamamen temizlendi’’ başlıklı yazısının ikinci bölümü olan ''Fırat Kalkanı 4 yıl gecikti'' başlıklı makalesi yine gündemi sarstı.
İŞTE NURİ ELİBOL'UN O YAZISI;
Siz değerli okuyucularım için 15 Temmuz sarsıntısının fay hatlarına dair Ankara güvenlik, askerî ve diplomasi bürokrasisi ile yaptığım görüşmeler ışığında edindiğim ilginç bilgileri paylaşmaya bugün de devam ediyorum.
En çok merak edilen ve sorgulanan konuların bir tanesi güvenlik birimleri arasında istihbarat paylaşımı imkânı olup olmadığı, yönetmelikte bu paylaşıma dair bir engel bulunup bulunmadığıydı. Daha açık bir ifade ile söylersek MİT, TSK ve emniyet teşkilatının personeline yönelik istihbari faaliyetler yürütebiliyor muydu? Son dönemde bu konu üzerine çok ciddi tartışmalar yapılageldi. Şahsım da sizler için bu konu hakkında birçok kez, geçmiş tecrübelerimin de ışığında, yazılar yazdım. Kaynaklarım, Başbakanlık’ta askeri ve emniyet personeli hakkında MİT’in istihbari faaliyetler yürütmesine cevaz verecek bir taslak üzerinde çalışıldığını ve iznin çıkması durumunda sistem açığının giderilmesine yönelik bir boşluğun daha doldurulacağını belirtiyor.
DIŞARIDA FAALLER
Diplomasi ve güvenlik bürokrasisindeki kaynaklarım, FETÖ’nün Türkiye sınırları içinde belinin kırıldığının altını önemle çizerken bir noktaya özellikle dikkat çekiyorlar; “FETÖ yapılanması dışarıda lobi faaliyetlerine devam ediyor. Bu hain yapı iki konudan beslenmek arzusunda. Uluslararası bir karışıklığın çıkması ve Türkiye karşıtı uluslararası bir söylemin geliştirilmesinden istifade etmenin yollarının arayışı içinde. İkinci nokta ise, Türkiye’nin siyasi, ekonomik bir kriz ile baş başa kalması ve bir iç karışıklık ortamının oluşmasından medet umuyorlar.” Kaynaklarım, FETÖ’nün beklentilerinin mutlak suretle boşa çıkacağını önemle belirtiyorlar.
FETÖ’nün dışarıdaki unsurlarının medet umduğu konuların yanında, içeride yani hali hazırda yakalanıp derdest edilmiş örgüt üyelerine de çeşitli yollardan haberler gönderdiklerinden bilgileri olduğuna işaret eden kaynaklar, “İçerideki teröristlerin moralini yüksek tutmanın derdinler. FETÖ’de oyun bitmez” değerlendirmesini yapıyor.
İHBARLAR DEĞERLENDİRİLİYOR
Emniyet, asker ve MİT’e her gün yüzlerce istihbarat bilgisinin aktığını belirten kaynaklar, gelen bilgilerin bazen asılsız çıkabildiğini ama her hâlükârda gelen her istihbaratın kendi içindeki çark sisteminden geçtikten sonra raporlandığını ve ilgili muhataplarına iletildiğini önemle altını çiziyor.
ÜZERİNE DÜŞENİ YAPTI
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında en çok tartışılan konu belki de bu oldu. FETÖ kendi hainlerin korumaya almak için algılar üzerinden süreci yönetirken bu soru da çok tartışıldı. İşin aslı şu. Yukarıda da belirttiğim gibi her gün yüzlerce istihbarat geliyor. Gelen istihbarat aslında FETÖ krizinin ilk çıkış tarihi sayılan 7 Şubat 2012’de olduğu gibi doğrudan MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik, asker içindeki bir grubun kalkışma yapacağı yönündeydi. Kaynaklarım konuyla ilgili şu değerlendirmede bulunuyor: “Bu meselede MİT Müsteşarı üzerine düşeni yapmış. Kendimizi MİT’in yerine koyalım. Her zaman olduğu gibi bir kişi geliyor bir ihbarda bulunuyor. Kendisiyle birlikte iki kişinin yer alacağı bir operasyonla, gece MİT Müsteşarı’na yönelik bir kaçırma girişimi olacağını ihbar ediyor. MİT’in ilgili birimleri bu ihbarı hızlı bir şekilde istihbarat çarkından geçiriyor. İhbarda kaçırma operasyonunun Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı Kara Havacılık Okulu’ndan kalkacak helikopterle yapılacağı bildirilirken, muhattap Genelkurmay Başkanlığı olduğu için saat 16.20’de MİT, bu ihbarın doğru olup olmadığının araştırılması için 2. Başkan düzeyinde Genelkurmay’a bilgi veriyor. Genelkurmay da hemen tetkike başlıyor. Genelkurmay tetkiki neticelendirip MİT’e ‘bu ihbar doğru ya da asılsızdır’ demeden, ihbarın kaynağı, muhatabı, doğruluğu ya da yanlışlığı teyit edilmeden MİT’in, sadece Müsteşarın kaçırılmasına yönelik bir ihbar konusunda Başbakan’a bilgi vermesini beklemek ne kadar doğru olur?”
DOĞRULUĞU KESİNLEŞMEDEN...
Kaynaklarım, Hakan Fidan’ın olayın kendisine intikalinden hemen sonra Genelkurmay Karargahı’na bilgi verdiği ve Genelkurmay İkinci Başkanı ile durumu paylaşıldığını söylüyor. Konunun araştırılmasının istendiği belirtilerek, teyid çalışmalarına destek vermek üzere MİT Müsteşar Yardımcısı da Genel Kurmay Karargahına gönderiliyor. Şimdi soru şu: MİT Müsteşarı Hakan Fidan, şahsına yönelik bir ihbar almış, TSK ile paylaşmış ve konunun doğruluğu ile ilgili dönüş alamamışken, henüz kendisine ulaşmamış cevaplar varken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ı nasıl bilgilendirebilirdi?
Sizlerin de hatırlayacağı gibi, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak’ı Fidan’a yönelik kalkışmanın merkezi olarak ihbar edilen Kara Havacılık Komutanlığı’na kontrol için göndermiş, Çolak olağanüstü bir durum olmadığı bilgisi ile kendisine dönüş yapmıştı. Çolak’ın Komutanlıktan ayrılmasından yarım saat sonra hainler darbeye kalkışmıştı. Görüştüğüm kaynaklar, MİT’in gelen istihbaratı ilgili kurum konumundaki TSK ile paylaştığının ve sonraki sürecin Genelkurmay üzerinden devam ettirildiğine vurgu yapıyor...
FARKLI BİR KALKIŞMA
Maalesef ülkemizin darbeler tarihi demokratik bir ülkeye utanç verecek kadar zengin. Darbelere iştirak eden Genelkurmay başkanlarının hepsi iktidar heveslisiydi. Ancak 15 Temmuz hain kalkışması kendisinden önceki darbelerden farklılık arz ediyor. Zira bugüne kadarki darbeler asker içindeki cuntacı bir yapı tarafından koordine edilmişti. 15 Temmuz hain darbe girişimiyse doğrudan, asker olmayan, din adamı kisvesi altındaki bir sapkının emir komuta zinciri içinde ve onun maşası olan Adil Öksüz’ün asker içindeki FETÖ’cülere verdiği talimatlarla hayata geçirilmişti. Bu noktadan hareketle, askeri kaynaklarım, Genelkurmay Başkanı Hulûsi Akar Paşa, Genelkurmay İkinci Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanının krizi çözmeye çalıştıkları anda kendisine gelen ihbar sonrasında Karargâh’a giden Hakan Fidan’ın bizzat o anda, aynı mekânda olduğunu ifade ediyor. Basit bir ifade ile makus darbeler tarihine göre darbeyi gerçekleştirmesi umulan komuta kademesi, MİT müsteşarının yanında sakince sorunu çözmeye çalışırken Fidan’ın da işkillenmesini gerektirecek bir durum gelişmemiş, zira Fidan’a yönelik operasyon ihbarı teyid edilememişti. Şahsen bunu normal karşılıyorum.
İKİNCİ BİR GİRİŞİMİ...
15 Temmuz hain kalkışmasının başarısızlıkla sonuçlanmasından bu yana medyada, kamuoyunda, dost sohbetlerinde de dahi sordukları önemli bir soru bu. Güvenlik kaynaklarım, 17-25 Aralık kalkışmasından buyana FETÖ’nün tüm boyutlarının tespit edildiği görüşünde. Ancak kaynaklarımın ilginç saptamaları ve uyarılar da var. İlki, 17-25 Aralık sonrası FETÖ’nün TSK içinde çok etkileyici ve belirleyici bir rol aldıkları yönünde. Zira FETÖ mensuplarının TSK ile Hükûmet ve sivil otoritenin ilişkilerini bozmaya yönelik girişimleri dikkati çekiyor. Hükûmetin TSK’dan talepleri, beklentileri bu süreçten sonra hep sabote edilmiş. Ayak diretilmiş... Bir çok konuda engellemelerle karşı karşıya kalınmış. Hulusi Akar Paşa’dan önceki dönemlere yönelik ciddi eleştiriler var. FETÖ’cülerin çok baskın oldukları ve komuta kademesini ciddi şekilde etkiledikleri görülüyor. Bu konudaki en somut veriler ise Kuzey Irak ve Suriye konuları ile karşımıza çıkıyor.
FIRAT KALKANI GECİKTİ
Kaynaklarım, “Suriye’ye yönelik Fırat Kalkanı operasyonu, 2012-2013’de icra edilmesi planlanan ve icra edilmesi beklenen bir operasyondu. Ancak TSK’dan gelen olumsuz raporlar, engellemeler Fırat Kalkanı’nı bugüne kadar sarkıttı. Oysa o gün operasyon icra edilseydi bugün PKK/PYD Fırat’ın doğusunu hayal dahi edemezdi. Ve sonrasındaki süreçte bu kadar ciddi bir rol alamazdı” değerlendirmesinde bulundu. Bu tablodan anlıyoruz ki Hulûsi Akar Paşa’dan önceki dönemde Karargah FETÖ’ye karşı pasif kalmış.
PYD, FETÖ’NÜN ESERİ
Kaynaklarım, FETÖ’nün güvenlik birimlerindeki unsurlarının, çözüm süreci boyunca PKK’nın Doğu ve Güneydoğu illerimizdeki sokak çatışmalarının yaşandığı merkezlere silah ve mühimmat taşımasına göz yumduğunu belirtiyor. Ayrıca, Suriye ve Irak sınır hattında PKK ve DEAŞ’ın sınır hattından geçişine sessiz kalarak büyük bir ihanet içinde olduklarını da vurguluyor. 15 Temmuz sonrası süreçte sınır sınırlarımızı ve ülkemizin namusunu korumakla görevli askeri birliklerdeki bir çok üst rütbelerde görev yapan askerin FETÖ’den tutuklanmasını da buna örnek olarak gösteriyorlar.