Başbakan Ahmet Davutoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin koalisyona açık oldukları yönünde yaptığı açıklamayı değerlendirerek, Bahçeli’nin nihayet hatasını keşfettiğini söyledi.
Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “1 Kasım seçimlerine 7 Haziran’daki tablo çıkmasın diye gidiyoruz” ifadelerini kullanarak, 1 Kasım’dan sonra tek parti hükümeti kuracaklarını düşündüğünü, bunun alternatifini düşünmediğini söyledi. “Bu sefer 7 Haziran’a göre farklı bir tablo çıkacak, tek başına iktidar olacağız, alternatifini düşünmüyorum” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “HDP hariç tüm partilerle koalisyona hazırız” ifadelerinin hatırlatılması üzerine Başbakan Davutoğlu, “Nihayet Sayın Bahçeli hatasını keşfetmiş. Bu hatadan dönmek meziyettir. 7 Haziran’dan sonra MHP’ye uzun bir aradan sonra iktidara ortak olma şansı doğmuştu. CHP ilk görüşmede dahi, tabandan da o yönde talep geldiği için CHP ile görüşmeye ve MHP ile görüşmeye ağırlık vermiştik. Bahçeli açıklamaları ile bu kapıları kapattığı halde gittik ve son derece açık yüreklilikle bu kadar kritik bir dönemde ‘gelin bu ülkeyi hükümetsiz bırakmayalım’ dedik. O da ‘CHP ile görüşün, biz hükümet olmayı düşünmüyoruz’ dedi. Bana rağmen ‘sizinle de bir görüşmeyi tercih ederim’ dedim, ‘Olur, ama biz hükümet olmayı düşünmüyoruz’ dedi. CHP ile görüşmeler sonuçsuz kaldığında geri döndüğümde daha oturur oturmaz, ’sizinle hükümet kurmayız, sizinle seçim hükümeti kurmayız, siz bir azınlık hükümeti kurarsanız destek vermeyiz, erken seçim kararı almak için Meclise gelirseniz ona da hayır deriz’ dedi. Eminim MHP seçmeni ki, çok duyarlı bir seçmendir, terörle mücadele yürürken, Suriye’den kaynaklanan bir çok tehlike söz konusuyken sorumluluktan kaçan bir genel başkan konusunda herhalde eskisi gibi düşünmüyordur. Sayın bahçeli bunu fark ettiği için bu sefer ‘biz herkesle görüşür, hükümet kurarız’ diyor. Ama artık biz halkın kapısını çalmışız, halk buna mahal bırakmayacak, bizi kimseye muhtaç etmeyecek. Sayın Bahçeli reddettiği teklif ile karşı karşıya kalacak” diye konuştu.
“MERAL AKŞENER’İN BAKANLIK TEKLİFİNİ KABUL EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORDUM”
AK Parti’den Meral Akşener’e bir adaylık teklifi gittiği yönündeki iddialara cevap veren Davutoğlu, “Hayır gitmedi. Bizden Sayın Akşener’e giden teklif bakanlık teklifiydi. Bizim bakanlık teklifimizi reddedecek, sonrada listede gösterilmediği için biz ona vekilliği teklif edeceğiz, bu olacak bir şey mi? Meral Akşener çok taktir ettiğim bir siyasetçi. 90’lı yıllarda mertçe duruşu ile hepimizin taktirini kazanmış bir siyasetçi. Ben bakanlık teklifini yaparken başka kriter göz önüne almadım. Bir tek şeyi esas aldım, devlet tecrübesi. Sayın Akşener bakanlık, Meclis başkanvekilliği yapmış, çok değerli devret tecrübesi olan bir hanımefendi olması hasebiyle Bakanlar Kurulunda olmasını istedim, başka bir niyet yoktu. Beklentim, onun kabul edeceğini düşünüyordum. Bazı mektuplarda ‘eğer şu artlar oluşmasaydı olabilirdi’ şeklinde cevaplar geldi. Bir mahalle baskısı uygulandı milletvekillerine hükümete girmemek için. Bu hükümet zor şartlarda ciddi bir misyon üstlenmiş bir hükümet. Sayın Türkeş girdi de ne kaybetti, görevinin görevini yaptı. Meral Akşener o zaman bakanlık teklifini kabul etmiş olsaydı, devlet tecrübesi dolayısıyla bu dönemde katkısı bulunurdu. Ama onu kabul etmedikten sonra MHP’de listesi kalmış kalmamış, bu bizi ilgilendiren bir durum değil, MHP’nin iç meselesidir” şeklinde konuştu.
“PROMPTER KULLANILMAMASINI VE KULLANILMASINI ABARTMAMAK LAZIM”
AK Parti seçim bildirgesinin açıklanma biçimiyle alakalı sorulara cevap veren ve ilk defa neden prompter kullandığını açıklayan Davutoğlu, “Ben hala doğaçlama veya doğal akış içinde konuşmayı tercih ediyorum. Hayatım boyunca da derslerimizi prompter ile vermedim. 1 yıllık Başbakanlık dönemimde de promptersiz konuşmam nedeniyle bir aksaklık doğduğuna da inanmıyorum. Dün prompter kullandığımda da bir çok yerden prompter kullanmadığım kanaati hasıl oldu. Bir gece önce bu fikir doğdu, hiç böyle bir tecrübem olmamıştı. İlk tecrübeydi. Bir gece önce o kadar çok vaat ve o kadar çok kapsamlı bir gündem vardı ki, bunun prompter ile daha kolay aktarılacağını düşündük. 2.5 saatlik bir konuşmada doğaçlama yaptığınızda muhatabınızla bir psikolojik ilişki kuruyorsunuz, o doğaçlama seyrinde konu başka yerlere akıyor. Burada daha rasyonel ve bir program aktarımı söz konusu olduğu için, televizyondan izleyenler pompter kullanmadığım hissine kapıldılar, aynı doğallık içinde olmaya çalıştım. Kullanılmamasını ve kullanılmasını abartmamak lazım. Bir rahatsızlık hissetmedim. Siz konuya vakıfsanız o önünüzde sadece bir akış sağlıyor. Bir çok yerde zaten prompterın dışına çıkıp dışarıdan unsurlarla onu destekledim, o da doğallık sağladı. Olup olmaması değil, muhteva önemli, konuşan, dinleyen önemli. Bir konuşma yapacağım zamanın sabahında seher vaktinde zihnimde bir mimari kurarım. O mira ile prompter uyum içindeyse zaten konuşma akıp gider” ifadelerini kullandı.
“ÖĞRETMEN AKADEMİSİNİ YERLEŞTİRMEYE KARARLIYIZ”
Öğretmen ataması ile ilgili açıklamalarda bulunan Davutoğlu, “Öğretmen atamaları Türkiye’de sürekli gündem. Ne kadar atarsanız atayın daha fazla talep geliyor. Eğitim fakültelerinin yapısı gereği, eğitim fakültelerinden çıkan herkesin iş garantisi içinde öğretmen olacağı varsayılıyor. Biz eğitim fakültelerini yeniden yapılandırma kararı aldık ve bu anlamda eğitim fakülteleri ve öğretmenlerimizin hem özlük haklarını hem de kapasitelerini artırmak için bazı tedbirler öngördük. Ben öğretmenlerimize özel bir önem veriyorum, çünkü bende bir öğretmenim. En büyük önem benim gibi profesörlük yapıp üniversitede ders verenler değil, ilk okul öğretmenleridir. Hala ilk okul öğretmenimin bana bakarken ki merhametini… iki ilk okul öğretmenim oldu, Fitnat Hanım ve Müzeyyen Hanım, ikisini de annemden ayırmadım. Onların söylediği sözler hala kulağımda küpedir. Müzeyyen Hanım’ın ilkokul beşinci sınıfta günlüğüme yazdığı bir metin var ki, arada açarım, bir anne muhabbeti ile bir öğrenci yitirmiş öğretmenin irfanını bir arada görmek bana mutluluk verir. Bir nasihat gibi okurum. Öğretmenlik en kutsi görevlerden birisidir. Ebeveyn çocuk ilişkisi değiştirilemez, öğretmen öğrenci ilişkisi, zihni varoluşun temeli, doktor ya da hekim ilişkisi. Bu ilişkiler özel ilişkilerdir. Öğretmenlerimize her türlü ihtimama göstereceğiz. Ama Türkiye’nin ihtiyaçları, eğitim sistemimizin ihtiyaçları, Türkiye’nin imkanları ile öğretmen arz ve talebi arasında bir uyum bulmak durumundayız. Bir taraftan var olan öğretmenlerimizin mesleki kapasitelerinin artırılması, bir taraftan da öğretmenlik mesleğine girecek olan yeni mezunların en doğru kanallara en iyi seçilerek girmesi önemli. Özellikle öğretmenlerimizin kapasitelerinin geliştirilmesi bağlamında bir öğretmen akademisi kuracağız. Nasıl adalet akademisi, harp akademisi, polis akademisi var, bir öğretmen akademisi kuracağız. Böylece öğretmenlerimiz için öğretmenlik bir an başlayan ve hayatın sonuna kadar değişmeyecek bir meslek değil, kıymeti değeri değişmez ama tekniği değişir. Yöntemi, muhtevası değişir. Türkiye’nin kurmaylarını yetiştireceklerin kurmay eğitiminden geçmesi gerekiyor. Öğretmen akademisini yerleştirmeye kararlıyız. Öğretmen atamalarını yapacağız, ihtiyaç olursa Şubat’ta da yaparız. Bizim dönemde öğretmen sayısı 2.5 misli yapıldı. Doğu’ya ve Güneydoğu’ya öğretmen gönderdikten bir müddet sonra öğretmenlerimiz oradan Batı’ya nakil yapmaya başladıklarında ülke içindeki denge sarsılıyor. Halbuki, ilk okul öğretmenlerimizin zor şartlarda nasıl görev yaptıklarını biliriz. Şimdi tam bu dönemde Doğu ve Güneydoğu’daki köylerimizde öğretmen şefkatini hisseden, eğer şefkatini gördüğünde terör odaklarının uzaklarına düşmeyecek olan pırıl pırıl bir nesil var. Bütün öğretmenlerimizden bir ricam, oralara tayin edildiklerinde bunu bir yük gibi değil, tarihin bu aşamasında üstlendikleri ulvi bir görev olarak değerlendirmeliler. Her mesleğe girenin o mesleğin zorluklarına katlanması lazım. Mesleğe girdikten sonra en iyi şartlarda o mesleği icra etmek, çileli yollardan geçerek o mesleğin hakkını vermek önem taşır” dedi.
“288 SAYFALIK BİR HÜKÜMET PROGRAMI”
AK Parti’nin 1 Kasım seçim bildirgesinin bir hükümet programı olduğunun altını çizen Davutoğlu, “2 Kasım’da hükümet kurma görevi aldığımızda hükümet programı haline dönüşecek olan beyanname. Bizim diğerlerinden farkımız bu. Onlarınki sadece beyanname. Biz bunu yazarken, beyannamenin hükümet programı olacağını düşünerek yazıyoruz. 288 sayfalık bir hükümet programı. Eğer bunun içinden söz verdiğimiz hususları yerine getirmezsek halk bizden 2019’da hesap sorar, hakkıdır. Bu bir siyasi pozisyon belgesi değil, bir hükümet programı” diye konuştu.
“BİRİLERİ HERHANGİ BİR YANLIŞTAN HAREKETLE TERÖR ÖRGÜTÜNÜ VE TERÖRİSTLERİ MASUM GÖSTERMEYE ÇALIŞAMAZ”
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da sosyal medyada paylaştığı Şırnak’ta ortaya çıkan fotoğrafla ilgili soruya cevap veren Davutoğlu, “Türkiye demokratik hukuk devleti. Terörle mücadele ederken de bütün memurlarımızı uyması gereken temel demokratik hukuk kuralları var, bunlara riayet edilmesini isteriz. Mücadele ederken kararlı, teröristi cezalandırırken kararlılığı gösterecek şekilde etkin, ama bu mücadeleyi yürütürken hukukun kuralları içinde kalmak şart. Bu bahsi geçen terörist polise roketatarla saldıran, dün gece bütün ilgili istihbarat birimlerindeki arkadaşları çağırdım, İçişleri Bakanımızla görüştüm, roketatarla saldıran bir terörist, herhangi bir vatandaş değil. Ancak, bir takım tuzaklarda cenazeler üzerinden yapılıyormuş. Ancak ne olursa olsun, öldürülen bir teröristte olsa cesedinin bu şekilde bir muameleye maruz bırakılmasını kesinlikle doğru bulmayız. Bu hukuk kuralları dışına çıkılmaz. Resmi çekiliş biçimi, daha sonra videonun yayınlanış biçimi ortada bazı etkilerinde olduğu şüphesini uyandıracak izler taşıyor. Olayın kendisi yanlıştır, bu anlamda da gerekli hukuki soruşturma yapılır. Haftalardır, aylardır bu mücadeleyi büyük fedakarlıklarla yürüten, şehit veren polis teşkilatımıza, emniyet birimlerimize herhangi bir şekilde gölge düşürülmesine izin vermeyiz. Yapılan bir yanlış varsa ferdi bir yanlıştır. Bu araştırılacak ve kim yanlış yapmışsa gerekli hukuki işlem yapılacak. Bu ne bütün güvenlik birimlerimize mal edilebilir ne de Türkiye’nin terörle verdiği mücadeleye gölge düşürülecek şekilde yorumlanabilir. Güvenlik birimlerimizin mücadele ettiği terör örgütü sivilleri katleden, attığı roketlerle küçük çocukların vücutlarını parçalayan, yol kesmelerde, mayınlamalarda 60 yaşındaki Makbule hanımı da 12 yaşındaki Fırat’ı da katleden bir örgütten bahsediyoruz. Birileri herhangi bir yanlıştan hareketle bu terör örgütünü ve teröristleri masum göstermeye çalışamaz. Roket atarla polise saldıranları masum göstermeye çalışamaz. Biz devlet olarak, hükümet olarak, mücadeleyi yürüten güvenlik birimlerimiz olarak demokratik hukuk kuralları ile sınırlıyız, herkesin bu kurullara uymasını bekleriz, uymayanlara gerekli işlemi yaparız. Bölgedeki vatandaşlarımıza şunu ifade etmek isterim, Türkiye’de daha önceki dönemlerde olduğu gibi hukuk dışı bir uygulama olacağı kanaatini yaymaya çalışanlara itibar etmeyin. Hukuk dışına çıkan olursa gerekli hukuki işlemi yaparız, ama hukuk içinde de teröristlere karşı mücadeleyi sonuna kadar götürmeye kararlıyız” şeklinde konuştu.
(İHA)
Katıldığı bir televizyon programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, “1 Kasım seçimlerine 7 Haziran’daki tablo çıkmasın diye gidiyoruz” ifadelerini kullanarak, 1 Kasım’dan sonra tek parti hükümeti kuracaklarını düşündüğünü, bunun alternatifini düşünmediğini söyledi. “Bu sefer 7 Haziran’a göre farklı bir tablo çıkacak, tek başına iktidar olacağız, alternatifini düşünmüyorum” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “HDP hariç tüm partilerle koalisyona hazırız” ifadelerinin hatırlatılması üzerine Başbakan Davutoğlu, “Nihayet Sayın Bahçeli hatasını keşfetmiş. Bu hatadan dönmek meziyettir. 7 Haziran’dan sonra MHP’ye uzun bir aradan sonra iktidara ortak olma şansı doğmuştu. CHP ilk görüşmede dahi, tabandan da o yönde talep geldiği için CHP ile görüşmeye ve MHP ile görüşmeye ağırlık vermiştik. Bahçeli açıklamaları ile bu kapıları kapattığı halde gittik ve son derece açık yüreklilikle bu kadar kritik bir dönemde ‘gelin bu ülkeyi hükümetsiz bırakmayalım’ dedik. O da ‘CHP ile görüşün, biz hükümet olmayı düşünmüyoruz’ dedi. Bana rağmen ‘sizinle de bir görüşmeyi tercih ederim’ dedim, ‘Olur, ama biz hükümet olmayı düşünmüyoruz’ dedi. CHP ile görüşmeler sonuçsuz kaldığında geri döndüğümde daha oturur oturmaz, ’sizinle hükümet kurmayız, sizinle seçim hükümeti kurmayız, siz bir azınlık hükümeti kurarsanız destek vermeyiz, erken seçim kararı almak için Meclise gelirseniz ona da hayır deriz’ dedi. Eminim MHP seçmeni ki, çok duyarlı bir seçmendir, terörle mücadele yürürken, Suriye’den kaynaklanan bir çok tehlike söz konusuyken sorumluluktan kaçan bir genel başkan konusunda herhalde eskisi gibi düşünmüyordur. Sayın bahçeli bunu fark ettiği için bu sefer ‘biz herkesle görüşür, hükümet kurarız’ diyor. Ama artık biz halkın kapısını çalmışız, halk buna mahal bırakmayacak, bizi kimseye muhtaç etmeyecek. Sayın Bahçeli reddettiği teklif ile karşı karşıya kalacak” diye konuştu.
“MERAL AKŞENER’İN BAKANLIK TEKLİFİNİ KABUL EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORDUM”
AK Parti’den Meral Akşener’e bir adaylık teklifi gittiği yönündeki iddialara cevap veren Davutoğlu, “Hayır gitmedi. Bizden Sayın Akşener’e giden teklif bakanlık teklifiydi. Bizim bakanlık teklifimizi reddedecek, sonrada listede gösterilmediği için biz ona vekilliği teklif edeceğiz, bu olacak bir şey mi? Meral Akşener çok taktir ettiğim bir siyasetçi. 90’lı yıllarda mertçe duruşu ile hepimizin taktirini kazanmış bir siyasetçi. Ben bakanlık teklifini yaparken başka kriter göz önüne almadım. Bir tek şeyi esas aldım, devlet tecrübesi. Sayın Akşener bakanlık, Meclis başkanvekilliği yapmış, çok değerli devret tecrübesi olan bir hanımefendi olması hasebiyle Bakanlar Kurulunda olmasını istedim, başka bir niyet yoktu. Beklentim, onun kabul edeceğini düşünüyordum. Bazı mektuplarda ‘eğer şu artlar oluşmasaydı olabilirdi’ şeklinde cevaplar geldi. Bir mahalle baskısı uygulandı milletvekillerine hükümete girmemek için. Bu hükümet zor şartlarda ciddi bir misyon üstlenmiş bir hükümet. Sayın Türkeş girdi de ne kaybetti, görevinin görevini yaptı. Meral Akşener o zaman bakanlık teklifini kabul etmiş olsaydı, devlet tecrübesi dolayısıyla bu dönemde katkısı bulunurdu. Ama onu kabul etmedikten sonra MHP’de listesi kalmış kalmamış, bu bizi ilgilendiren bir durum değil, MHP’nin iç meselesidir” şeklinde konuştu.
“PROMPTER KULLANILMAMASINI VE KULLANILMASINI ABARTMAMAK LAZIM”
AK Parti seçim bildirgesinin açıklanma biçimiyle alakalı sorulara cevap veren ve ilk defa neden prompter kullandığını açıklayan Davutoğlu, “Ben hala doğaçlama veya doğal akış içinde konuşmayı tercih ediyorum. Hayatım boyunca da derslerimizi prompter ile vermedim. 1 yıllık Başbakanlık dönemimde de promptersiz konuşmam nedeniyle bir aksaklık doğduğuna da inanmıyorum. Dün prompter kullandığımda da bir çok yerden prompter kullanmadığım kanaati hasıl oldu. Bir gece önce bu fikir doğdu, hiç böyle bir tecrübem olmamıştı. İlk tecrübeydi. Bir gece önce o kadar çok vaat ve o kadar çok kapsamlı bir gündem vardı ki, bunun prompter ile daha kolay aktarılacağını düşündük. 2.5 saatlik bir konuşmada doğaçlama yaptığınızda muhatabınızla bir psikolojik ilişki kuruyorsunuz, o doğaçlama seyrinde konu başka yerlere akıyor. Burada daha rasyonel ve bir program aktarımı söz konusu olduğu için, televizyondan izleyenler pompter kullanmadığım hissine kapıldılar, aynı doğallık içinde olmaya çalıştım. Kullanılmamasını ve kullanılmasını abartmamak lazım. Bir rahatsızlık hissetmedim. Siz konuya vakıfsanız o önünüzde sadece bir akış sağlıyor. Bir çok yerde zaten prompterın dışına çıkıp dışarıdan unsurlarla onu destekledim, o da doğallık sağladı. Olup olmaması değil, muhteva önemli, konuşan, dinleyen önemli. Bir konuşma yapacağım zamanın sabahında seher vaktinde zihnimde bir mimari kurarım. O mira ile prompter uyum içindeyse zaten konuşma akıp gider” ifadelerini kullandı.
“ÖĞRETMEN AKADEMİSİNİ YERLEŞTİRMEYE KARARLIYIZ”
Öğretmen ataması ile ilgili açıklamalarda bulunan Davutoğlu, “Öğretmen atamaları Türkiye’de sürekli gündem. Ne kadar atarsanız atayın daha fazla talep geliyor. Eğitim fakültelerinin yapısı gereği, eğitim fakültelerinden çıkan herkesin iş garantisi içinde öğretmen olacağı varsayılıyor. Biz eğitim fakültelerini yeniden yapılandırma kararı aldık ve bu anlamda eğitim fakülteleri ve öğretmenlerimizin hem özlük haklarını hem de kapasitelerini artırmak için bazı tedbirler öngördük. Ben öğretmenlerimize özel bir önem veriyorum, çünkü bende bir öğretmenim. En büyük önem benim gibi profesörlük yapıp üniversitede ders verenler değil, ilk okul öğretmenleridir. Hala ilk okul öğretmenimin bana bakarken ki merhametini… iki ilk okul öğretmenim oldu, Fitnat Hanım ve Müzeyyen Hanım, ikisini de annemden ayırmadım. Onların söylediği sözler hala kulağımda küpedir. Müzeyyen Hanım’ın ilkokul beşinci sınıfta günlüğüme yazdığı bir metin var ki, arada açarım, bir anne muhabbeti ile bir öğrenci yitirmiş öğretmenin irfanını bir arada görmek bana mutluluk verir. Bir nasihat gibi okurum. Öğretmenlik en kutsi görevlerden birisidir. Ebeveyn çocuk ilişkisi değiştirilemez, öğretmen öğrenci ilişkisi, zihni varoluşun temeli, doktor ya da hekim ilişkisi. Bu ilişkiler özel ilişkilerdir. Öğretmenlerimize her türlü ihtimama göstereceğiz. Ama Türkiye’nin ihtiyaçları, eğitim sistemimizin ihtiyaçları, Türkiye’nin imkanları ile öğretmen arz ve talebi arasında bir uyum bulmak durumundayız. Bir taraftan var olan öğretmenlerimizin mesleki kapasitelerinin artırılması, bir taraftan da öğretmenlik mesleğine girecek olan yeni mezunların en doğru kanallara en iyi seçilerek girmesi önemli. Özellikle öğretmenlerimizin kapasitelerinin geliştirilmesi bağlamında bir öğretmen akademisi kuracağız. Nasıl adalet akademisi, harp akademisi, polis akademisi var, bir öğretmen akademisi kuracağız. Böylece öğretmenlerimiz için öğretmenlik bir an başlayan ve hayatın sonuna kadar değişmeyecek bir meslek değil, kıymeti değeri değişmez ama tekniği değişir. Yöntemi, muhtevası değişir. Türkiye’nin kurmaylarını yetiştireceklerin kurmay eğitiminden geçmesi gerekiyor. Öğretmen akademisini yerleştirmeye kararlıyız. Öğretmen atamalarını yapacağız, ihtiyaç olursa Şubat’ta da yaparız. Bizim dönemde öğretmen sayısı 2.5 misli yapıldı. Doğu’ya ve Güneydoğu’ya öğretmen gönderdikten bir müddet sonra öğretmenlerimiz oradan Batı’ya nakil yapmaya başladıklarında ülke içindeki denge sarsılıyor. Halbuki, ilk okul öğretmenlerimizin zor şartlarda nasıl görev yaptıklarını biliriz. Şimdi tam bu dönemde Doğu ve Güneydoğu’daki köylerimizde öğretmen şefkatini hisseden, eğer şefkatini gördüğünde terör odaklarının uzaklarına düşmeyecek olan pırıl pırıl bir nesil var. Bütün öğretmenlerimizden bir ricam, oralara tayin edildiklerinde bunu bir yük gibi değil, tarihin bu aşamasında üstlendikleri ulvi bir görev olarak değerlendirmeliler. Her mesleğe girenin o mesleğin zorluklarına katlanması lazım. Mesleğe girdikten sonra en iyi şartlarda o mesleği icra etmek, çileli yollardan geçerek o mesleğin hakkını vermek önem taşır” dedi.
“288 SAYFALIK BİR HÜKÜMET PROGRAMI”
AK Parti’nin 1 Kasım seçim bildirgesinin bir hükümet programı olduğunun altını çizen Davutoğlu, “2 Kasım’da hükümet kurma görevi aldığımızda hükümet programı haline dönüşecek olan beyanname. Bizim diğerlerinden farkımız bu. Onlarınki sadece beyanname. Biz bunu yazarken, beyannamenin hükümet programı olacağını düşünerek yazıyoruz. 288 sayfalık bir hükümet programı. Eğer bunun içinden söz verdiğimiz hususları yerine getirmezsek halk bizden 2019’da hesap sorar, hakkıdır. Bu bir siyasi pozisyon belgesi değil, bir hükümet programı” diye konuştu.
“BİRİLERİ HERHANGİ BİR YANLIŞTAN HAREKETLE TERÖR ÖRGÜTÜNÜ VE TERÖRİSTLERİ MASUM GÖSTERMEYE ÇALIŞAMAZ”
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da sosyal medyada paylaştığı Şırnak’ta ortaya çıkan fotoğrafla ilgili soruya cevap veren Davutoğlu, “Türkiye demokratik hukuk devleti. Terörle mücadele ederken de bütün memurlarımızı uyması gereken temel demokratik hukuk kuralları var, bunlara riayet edilmesini isteriz. Mücadele ederken kararlı, teröristi cezalandırırken kararlılığı gösterecek şekilde etkin, ama bu mücadeleyi yürütürken hukukun kuralları içinde kalmak şart. Bu bahsi geçen terörist polise roketatarla saldıran, dün gece bütün ilgili istihbarat birimlerindeki arkadaşları çağırdım, İçişleri Bakanımızla görüştüm, roketatarla saldıran bir terörist, herhangi bir vatandaş değil. Ancak, bir takım tuzaklarda cenazeler üzerinden yapılıyormuş. Ancak ne olursa olsun, öldürülen bir teröristte olsa cesedinin bu şekilde bir muameleye maruz bırakılmasını kesinlikle doğru bulmayız. Bu hukuk kuralları dışına çıkılmaz. Resmi çekiliş biçimi, daha sonra videonun yayınlanış biçimi ortada bazı etkilerinde olduğu şüphesini uyandıracak izler taşıyor. Olayın kendisi yanlıştır, bu anlamda da gerekli hukuki soruşturma yapılır. Haftalardır, aylardır bu mücadeleyi büyük fedakarlıklarla yürüten, şehit veren polis teşkilatımıza, emniyet birimlerimize herhangi bir şekilde gölge düşürülmesine izin vermeyiz. Yapılan bir yanlış varsa ferdi bir yanlıştır. Bu araştırılacak ve kim yanlış yapmışsa gerekli hukuki işlem yapılacak. Bu ne bütün güvenlik birimlerimize mal edilebilir ne de Türkiye’nin terörle verdiği mücadeleye gölge düşürülecek şekilde yorumlanabilir. Güvenlik birimlerimizin mücadele ettiği terör örgütü sivilleri katleden, attığı roketlerle küçük çocukların vücutlarını parçalayan, yol kesmelerde, mayınlamalarda 60 yaşındaki Makbule hanımı da 12 yaşındaki Fırat’ı da katleden bir örgütten bahsediyoruz. Birileri herhangi bir yanlıştan hareketle bu terör örgütünü ve teröristleri masum göstermeye çalışamaz. Roket atarla polise saldıranları masum göstermeye çalışamaz. Biz devlet olarak, hükümet olarak, mücadeleyi yürüten güvenlik birimlerimiz olarak demokratik hukuk kuralları ile sınırlıyız, herkesin bu kurullara uymasını bekleriz, uymayanlara gerekli işlemi yaparız. Bölgedeki vatandaşlarımıza şunu ifade etmek isterim, Türkiye’de daha önceki dönemlerde olduğu gibi hukuk dışı bir uygulama olacağı kanaatini yaymaya çalışanlara itibar etmeyin. Hukuk dışına çıkan olursa gerekli hukuki işlemi yaparız, ama hukuk içinde de teröristlere karşı mücadeleyi sonuna kadar götürmeye kararlıyız” şeklinde konuştu.
(İHA)