Türkiye’nin koalisyon hükümetlerinden çok çektiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, başkanlık sistemi talebinin temelinde istikrar arayışı olduğunu anlattı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi (ASEM) tarafından düzenlenen Türkiye’de Hükümet Sistemi Tartışmaları ve Başkanlık Modeli Sempozyumu’na katıldı. Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Konferans Salonu’nda düzenlenen panelde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sempozyumda ortaya konacak düşünceleri, teklifleri yeni Türkiye yolunda atılmış birer adım olarak değerlendirdiğini sözlerine ekledi.
Panelin 2023 hedefleri bakımından kritik öneme sahip olduğu ve seçim arifesinde düzenleşmiş olmasının büyük bir önem arz ettiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyaset biliminin platondan beri meşruiyet ve bununla bağlantılı olarak istikrar kavramlarını tartıştığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun bir tarihsel süreç sonunda siyasal meşruiyet düzenlemelerle, siyasal istikrarın ise güçler ayrılığı ilkesinin uygulanmasıyla biçimlerini aldığını ifade etti.
“SİSTEMLERİN HEPSİ ZAMANLA KRİZE GİRMİŞLERDİR”
Meşruiyet ile istikrar kavramının ilişkisinin kopartılmasının çoğu defa diktatörlükleri ve buna bağlı acı tecrübeleri beraberinde getirdiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Demokrasinin yerleştirilmesine ve istikrara ilişkin uygulamalar sadece zaman göre değil aynı dönemde değişik coğrafyalara, toplumlara göre de farklılıklar içeriyor. Başkanlık sistemi ve parlamenter hükümet sistemi toplumun tamamının istikrarı ve refahı için etkili bir araç olan demokrasi uygulamalarının tezahürü olarak karşımıza çıkıyor. Ancak hiçbir ülkedeki siyasal sistem uygulamasının diğeriyle yeknesak olmadığı, isimleri aynı olsa da içerikleri ve yöntemlerinde farklılıklar bulunduğu görülüyor. Siyasal sistem tercihi ve uygulamaları ülkelerin kendine özgün, tarihsel, sosyal ve siyasal geçmişleri, güncel ihtiyaçları ve çevresel faktörlere bağlı olarak oluşuyor. Burada yaşadığımız, gördüğümüz, bizzat ilişkilerdeyken nasıl çalışıyor, bu sistemin getirdiği nedir, götürdüğü nedir, bunları görerek, bilerek yaptığımız tespitler yani teori ve pratik noktasındaki yaşadıklarımız aslında acaba ülkemiz için geleceğe yönelik ideal olan sistem nedir, bunu yakalamada bize fırsatlar sunuyor. ABD Başkanlık sistemi de, Fransız yarı başkanlık sistemi de, İngiliz parlamenter hükümet sistemi de esasında bu ülkelerin kendi şartlarının ürünüdür. Bunlar üzerinden yapılan modellendirmelerin birebir diğer ülkelere oturması, uyması beklenemez. Doğru olan bu sistemlere esas teşkil eden prensiplerden hareketle her ülkenin kendi durumuna uygun özgün sistemler oluşturmasıdır. Nitekim literatürde dünyada kaç tana başkanlık sistemi uygulayan ülke varsa o kadar başkanlık sistemi, kaç tane parlamenter sistemi uygulayan ülke varsa o kadar parlamenter hükümet sistemi olduğu açıkça ifade edilir. Daha da ötesi bu sistemlerin hepside zamanla krize girmişlerdir” diye konuştu.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TALEPLERİ HİÇ EKSİK OLMAMIŞTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son yıllarda sıkça yaşanan temsil krizlerinin ve mali krizlerin sorunu daha da derinleştirdiğine dikkat çekti.
Kendini değişen sosyal, siyasal veya tarihsel şartlara göre geliştiremeyen her sistemin bu krizi yaşamasının mukadder olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Güncellemeyen sistemler bu krizi yaşamaya mahkumdur. Bunun yanında yaşanan her kriz aslında bir yeniden yapılanmanın, reformunda kapısını açıyor. Yeni yönetim stratejilerinin üretilmesini, sivil toplumun güçlendirilmesini, iyi yönetişim arayışlarını farklıların kabulünü ve benzeri gelişmeleri bu çerçeve de düşünmek gerekir. Bu arayışların mevcut sistemlerden hareketlerle yürütülmesinin hiçbir mahsuru yoktur. Korkmaya, çekinmeye de gerek yoktur. Burada rahat olmak gerekir. İnsanımızın, ülkemizin, milletimizin geleceği için ideal olan ne ise onu yapabilmek, onu uygulamaya bilmek herhalde siyasetçilerinde en önemli görevidir. Nitekim Türkiye her ne kadar çok uzun bir parlamenter hükümet sistemi geçmişi bulunsa da başkanlık sistemi talepleri hiç eksik olmamıştır. Hep konuşulmuştur. Yaşanan sorunlar ve topluma yüksek maddi, manevi maliyeti olan krizler ister istemez mevcut sistemin etkinliğinin ve istikrarı sağlamadaki başarısının tartışılmasına yol açmıştır. Bu tartışma beraberinde alternatif arayışları da gündeme getirmiştir. Başkanlık sistemi ülkemizde özellikle son 20 yıldır sıkça telaffuz edilir oldu. Bilhassa rahmetli Özal’dan sonra bu konu zaman zaman geri plana düşse de Türkiye’nin gündeminden hiç eksik olmadı denile bilir. Bugün başkanlık sistemine karşı çıkanların da rahmetli olmuş liderleri bile bunları çok açık net konuşmuşlar hatta bunlarla ilgili kitaplarını da yazmışlar. Herhalde kitaplarda kaybolmaz. Onları artık sabittir, orada bunlar delilli olarak duruyor.”
“TÜRKİYE AĞIR BEDELLER ÖDEDİ”
Türkiye’de başkanlık sistemi arayışlarının temelinde yatan en önemli gerekçelerin başında siyasi istikrar arayışının geldiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin çok partili sisteme geçtiği dönemden beri sık sık siyasi istikrarsızlık krizlerini girdiğine dikkat çekti.
Türkiye’nin 12-13 yıllık iktidarının iki sihirli kavramının olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bunun birisi istikrar, birisi de güvendir. Eğer bu istikrar olmamış olsaydı. Bugün güven olmamış olsaydı Türkiye bugün gücünü bire üç katlayamazdı. Cumhurbaşkanı seçmekte, hükümet kurmakta zorlanılan hatta demokrasinin kesintiye uğradığı dönemler yaşandı. Bu süreçte Türkiye ağır bedeller ödedi. Başkanlık sistemi arayışlarıyla ilgili ifade edilen önemli gerekçelerden bir diğeri de başbakanların ve hükümetlerin programlarını uygularken güçlü bir bürokratik direnişle karşılaşmış olmalarıdır. Özellikle koalisyon dönemlerinde karar mekanizmalarında atanmış bürokratların seçilmiş siyasetçilerden daha etkin olduğu kanaati sıkçı dile getirilmiştir. Şimdi bunu tabi damdan düşen biri olarak konuşuyorum. Bizden öncede damdan düşenler bunu gelip bize hep anlattılar. Benim bir şansım daha var İstanbul gibi bir şehirde de belediye başkanlığı yapmış olmam yani yerelde de neler getirdiğini neler götürdüğünü ama genel siyaset merkezde de neler getirdiğini, neler götürdüğünü bizzat yaşamış olduğum için bu konuları teoride sadece kalarak değil teorik-pratik buluşmasını yaşayarak gördüm. Cumhurbaşkanı ile başbakanın farklı görüşlerden olması durumunda bürokrasideki atamalar ciddi sorun haline dönüştü. Bunu da yaşadık. Bunun da ne getirip ne götürdüğünü bizzat yaşadım, gördüm. Yine temsil ve meşruiyet krizine ilişkin bir diğer önemli gerekçe Türkiye’de çok parçalı siyasi yapının istikrarsızlıkları körüklediği yönündedir. Başkanlık sistemi tartışmalarına temel oluşturan ve parlamenter hükümet sisteminin zaaflarını anlatan pek çok argümanda sıralana bilir” şeklinde konuştu.
(İHA)