Siyaset

'Münbiç'tekine benzer bir oyalama yoluna başvurulmasına müsaade etmeyiz'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Münbiç'tekine benzer bir oyalama, bir dikkat dağıtıma, bir hedef saptırma türü yola başvurulmasına tabii ki müsaade etmeyiz." dedi.

'Münbiç'tekine benzer bir oyalama yoluna başvurulmasına müsaade etmeyiz'
11-09-2019 01:10

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı devam ederken açıklamalarda bulundu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın toplantıda yaptığı takdim konuşmasında, Türkiye'deki genel siyasi durum, bölgedeki güvenlik durumu, iç, ekonomik ve siyasi tabloda atılacak adımlarla ilgili değerlendirmelerinin olduğunu aktardı.

Erdoğan'ın, Fırat'ın doğusunda yaşanan gelişmeleri yakından takip etmeyi sürdüreceklerini dile getirdiğini anlatan Kalın, İdlip'teki gelişmeleri bütün birimlerin yakın bir şekilde izlemeye devam ettiklerini söyledi.

Kalın, İdlip'te çok önemli bir görev icra ettiklerini belirterek, pazartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında Ankara'da düzenlenecek Üçlü Zirve'de bu konuların ele alınacağını bildirdi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın da "180 gün" olarak dilimler halinde planlanan icraat programıyla ilgili bir sunumu olduğunu aktaran Kalın, konulan hedeflere yüzde 95'ler civarında ulaşıldığını açıkladı.

Kalın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin rasyonel, vatandaş odaklı ve etkin bir yönetim modelini esas aldığını, yeni sistemin bir yıllık değerlendirmesi kapsamında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay'ın sevk ve idaresinde bir çalışma yapıldığını hatırlattı.

Bununla ilgili çalışmalar tamamlandığında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a arz edileceğini dile getiren Kalın, "Bu bir yıllık yeni sistemde hangi alanlarda başarılı olduk, hangi alanlarda yeni adımların atılması gerekiyor?

Bununla ilgili değerlendirmelerini yapacak. İstişareye önem veren bir lider olarak Cumhurbaşkanımız, bu konuda da vatandaşlarımızın, ilgili kurumların, üniversitelerin, STK'lerin görüşlerini alıp, değerlendirip, bundan sonra yolumuza nasıl devam edeceğimizle ilgili kararlarını vereceklerdir." diye konuştu.

"Terörle mücadele kararlı şekilde devam ediyor"

Toplantıda, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığının, iç ve dış güvenlik konularıyla ilgili sunumlarının da yapıldığını kaydeden Kalın, şöyle devam etti:

"Özellikle güvenlik noktasında terörle mücadele, her yönüyle kararlı bir şekilde devam ediyor. Bizim güvenlik konseptimizin temelinde insanı ve vatanı korumak vardır. Terörü kaynağında kurutmayı hedefleyen tedbirler etkin bir şekilde hayata geçirilmiş bulunuyor.

Güvenlik, bütüncül bir yaklaşımı esas alır. Bunu ekonomiden, siyasete, askeri tedbirlerden psikolojik, toplumsal tedbirlere kadar her alana yaydığımız ve bir bütünlük, insicam içinde gerçekleştirdiğimiz zaman neticeye ulaşmamız mümkün olacaktır.

Bu manada terörün her türüne karşı, gerek silahla gerek propoganda yoluyla gerek finans yoluyla yapılan mücadele de etkin bir şekilde yürütülüyor.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, polisimiz, jandarmamız, istihbarat teşkilatımız özellikle son yıllarda büyük bir uyum içinde, eş güdüm halinde bu çalışmalarını yürütmekte ve hamdolsun çok ciddi neticeler de almaktayız."

"Terörden tamamen masun bir ülke yoktur dünyada..." yorumunu yapan Kalın, her ülkenin bir güvenlik riskinin her zaman olacağına dikkati çekti.

Kalın, önemli olanın bu güvenlik tedbirlerini kapsamlı bir şekilde hayata geçirmek olduğunu vurgulayarak, "Diyarbakır'da çocukları dağa kaçırılan annelerin, özellikle Hacire Akar annenin başlattığı direniş, o feryat, dalga dalga bütün topluma yayıldı.

Bir mahşeri vicdanın ifadesi, sembolü haline geldi. Bugün itibarıyla ailelerin sayısı 20'ye yaklaşmış durumda. Bu cesareti göstermesi, özellikle annelerimizin öne çıkması, büyük önem arz ediyor.

Toplumun verdiği destek son derece kıymetli. Terör belasına karşı topyekun mücadelenin önemli bir ayağını da işte bu dayanışma, bu iş birliği oluşturmaktadır." ifadesini kullandı.

Toplumun farklı kesimlerinin farklı zamanlarda bu tür eylemlere ne tür tepkiler verdiğini herkesin bildiğini dile getiren Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunlar toplumsal hafızamızda, bireysel hafızamızda kayıtlı olarak bulunuyor ama özellikle bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Bakın yaklaşık 13-14 gündür devam eden bu son derece önemli hadiseye özellikle uluslararası basının ilgisiz kalması son derece dikkat çekici.

Türkiye'de başka bir yerde çok daha küçük ölçekte hadiseler meydana geldiğinde bunları büyüten, adeta katlayarak, çarparak, büyüterek haber yapan uluslararası basın kuruluşlarının bu konuda bir tür sessizlik içerisinde, belki kasıtlı bir ihmal içerisinde olması da son derece dikkat çekici ama bu bizim tabii ki bu konudaki kararlılığımızı, duyarlılığımızı, ortak dayanışma ruhumuzu hiçbir şekilde etkilemeyecektir."

"Amacımız Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar olan bütün bölgede güvenliği sağlamak"

Toplantıda güvenlik konusuyla ilgili bölgede yaşanan konuların da etraflı şekilde ele alındığını bildiren Kalın, özellikle Fırat'ın doğusunda yaşanan hadiselerin öncelikli gündem maddeleri arasında yer aldığını ifade etti.

ABD ile varılan mutabakat çerçevesinde güvenli bölgenin oluşturulması için adımların hızlı şekilde atıldığını belirten Kalın, iki gün önce ilk defa bir kara devriyesi yapıldığını, daha önce de helikopterlerle hava devriyesi gerçekleştirildiğini hatırlattı.

Ortak müşterek harekat merkezinin de kurulduğunu anımsatan Kalın, bununla ilgili çalışmalar ve koordinasyonun da devam edeceğini söyledi.

İbrahim Kalın, "Tabii bizim amacımız sadece Fırat'ın doğusunda belli bir bölgede, işte 100-110-115 kilometre gibi belli bir bölgede değil, Fırat'ın doğusundan Irak sınırına kadar olan bütün bölgede güvenliği tamamen sağlamak, bu bölgeyi DEAŞ, PYD, PKK ve benzeri terör örgütlerinden tamamen arındırmak.

Bundan amacımız Sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiği gibi bir güvenli bölge oluşturmak." diye konuştu.

Güvenli bölge konseptinin doğru anlaşılması gerektiğini dile getiren Kalın, "Bizim burada iki manada bu kavramı kullandığımıza da dikkat çekmek isterim.

Birincisi Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak anlamında bir güvenlik şeridinden bahsediyoruz, ikincisi de mültecilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde kendi köylerine, kasabalarına dönebilecekleri yerler, beldeler, yaşam alanları anlamında güvenli bölgeyi kastediyoruz.

Bu iki amacı gerçekleştirmek için de eş zamanlı, kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde açık kapı politikası çerçevesinde Suriye'den Türkiye'ye göç eden mültecilere kapılarını ve gönlünü açtığını ifade eden Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Sadece devletimiz değil, STK'larımız, vatandaşlarımız, belediyelerimiz, insani yardım kuruluşlarımız bu konuda gerçekten insanlığın yüz akı bir performans gösterdiler.

Özellikle dünyanın gelişmiş ülkelerinin, Avrupa ülkelerinin '300-300 mülteciyi alalım mı' diye tartıştığı hatta bununla ilgili parlamentolarında oturumlar yaptığı bir dönemde Türkiye dinine, diline, ırkına, arka planına bakmadan, mazlum, mağdur olan, savaştan kaçan herkese kapılarını bugüne kadar açtı.

Bu politikada bir değişiklik yok. Fakat şu konunun da altını çizmemiz gerekiyor, mülteci meselesi sadece Türkiye'nin meselesi değildir. Bu konu artık uluslararası bir konudur.

Bu konuda da uluslararası toplumun adım atmasının vakti çoktan geçmiştir. sayın Cumhurbaşkanımızın zaman zaman yaptığı, uluslararası toplumun artık taşın altına elini koyması gerektiği çağrısının karşılık bulması sadece Türkiye açısından değil, Türkiye'nin yükünü hafifletmek anlamında değil, mülteci krizine kalıcı, rasyonel çözümler bulabilmek için de gereklidir.

İnsani açıdan baktığımız zaman da mağdurun, mazlumun umudunu yitirmemesi son derece önemlidir.

Eğer dünyanın mağdurları, mazlumları, savaştan kaçan mültecileri, evsiz, yurtsuz, barksız kalmış insanları bir umut kapısı bulamıyorlarsa o dünyaya bir karanlık çökmüş demektir.

O dünyada umut yoksa, o dünyada anlam yoktur, bu insanlara sahip çıkmak da bizim en temel insani görevlerimizden birisi demektir."

"Bu konu zirvede de ele alınacak"

Güvenli bölgeyle ilgili yaklaşımlarının daha kapsamlı, mültecilerin oraya dönebileceği şartların oluşturulmasını da içerecek şekilde bir çalışma yapmak olduğunu belirten Kalın, bununla atbaşı giden bir diğer konunun siyasi çözüm sürecinden hiçbir şekilde taviz verilmemesi olduğunu bildirdi.

Bu çerçevede de hem Astana sürecinde hem Cenevre sürecinde Türkiye'nin aktif ve merkezi bir rol oynamaya devam ettiğini dile getiren Kalın, "Burada Suriye'nin meşru temsilicileriyle rejim arasında devam eden hem Astana hem de Cenevre çatısı altında müzakerelerin sonuçlandırılması, bu çerçevede de anayasa komitesinin kurulması ve çalışmalarına başlaması büyük önem arzediyor.

Bu konuda önümüzdeki Pazartesi günü yapılacak olan Ankara'daki Cumhurbaşkanımızın başkanlığında yapılacak zirvede de bu konu tabii ki ele alınacak." dedi.

"Güvenli bölgenin tesisi, yönetimi, güvenliğin sağlanması, sahadaki gelişmelerin bizim kaynaklarımız tarafından bağımsız şekilde teyit edilmesi için de Amerikalı yetkililerle Milli Savunma Bakanlığımız, istihbarat teşkilatımız ve diğer birimlerimiz yakın bir şekilde çalışmaya devam ediyorlar." diyen Kalın, "Burada daha önce Sayın Cumhurbaşkanımızın da Sayın Dışişleri Bakanımızın da ifade ettiği gibi Münbiç'tekine benzer bir oyalama, bir dikkat dağıtma, hedef saptırma türü bir yola başvurulmasına biz tabii ki müsaade etmeyiz.

Koyduğumuz kurallar çerçevesinde güvenli bölgede Fırat'ın doğusunda yapılması gerekenler bellidir. Bunların da hiçbir taviz verilmeden kararlı, tutarlı şekilde hayata geçirilmesi, sürecin hızlandırılması gerekmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın 21 Eylül'de başlayacak olan New York'taki Birleşmiş Milletler temaslarında da önemli gündem maddelerinden bir tanesi bu konu olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"Türkiye sorumlulukları fazlasıyla yerine getirdi"

Özellikle İdlib konusunun da dünyanın gündeminde olmaya devam ettiğini aktaran Kalın, İdlib'den Türkiye'ye yönelik ortaya çıkabilecek yeni bir göç dalgasını önlemek amacıyla tedbirlerin sınırda değil yerinde alınması gerektiğini söyledi.

Türkiye'nin bugüne kadar mülteci meselesiyle ilgili üzerine düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirdiğini, getirmeye devam ettiğini belirten Kalın, "Ama uluslararası toplum İdlib kaynaklı yeni bir göç dalgasının önlenmesini istiyorsa yine hem siyasi hem insani hem finansal alanlarda üzerine düşen sorumlulukları mutlaka yerine getirmek durumundadır. Aksi halde tek başına Türkiye'nin bu sorumluluğu taşımasını beklemek ne doğrudur ne hakkaniyetlidir ne de adil bir yaklaşım olacaktır." ifadelerini kullandı.

Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önemli bi kabulünün de olduğunu hatırlatan Kalın, ABD Ticaret Bakanı Wilbur Ross'un ABD Başkanı Donald Trump'ın talimatıyla yanında iş adamlarından oluşan büyük bir heyetle Türkiye'ye geldiğini Cuma gününden bu yana temaslarda bulunduğunu, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan'ın ev sahipliğinde, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ile de görüşmek suretiyle bu çalışmaları sürdürdüğünü, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kabulüyle de bu çalışmaları tamamladıklarını anlattı.

Erdoğan'ın bu vesileyle hem Amerikan iş heyetini hem Ross'u kabul ettiğini aktaran Kalın, iki başkanın 100 milyar dolar olarak koyduğu hedefe nasıl ulaşılabileceği konusunda atılacak adımların değerlendirildiğini kaydetti.

Bu konuda ilgili birimlerin bir yol haritası üzerinde çalıştıklarını belirten Kalın, şunları kaydetti:

"Hatta Birleşmiş Milletlere, New York'taki toplantılara kadar bu konuda açıklanabilecek, kamuoyuyla paylaşılabilecek, somut, önü sonu belli planları nasıl gerçekleştirebiliriz, bu konuda çalışmaya devam edelim diye de mutabık kalındı.

Bu bizim için sevindirici bir gelişme. ABD gibi dünyanın en büyük ekonomisiyle Türkiye ekonomisi arasındaki ticaret hacminin 17-18 milyar dolar gibi küçük bir rakamda olması gerçek potansiyeli hiçbir şekilde yansıtmıyor.

Bu 100 milyar dolar hedefine ulaşmak için de savunma sanayinden gıdaya, tekstilden teknolojiye kadar farklı alanlarda neler yapılabilir, bununla ilgili çalışmalar yoğun şekilde devam ediyor.

New York'ta da Sayın Cumhurbaşkanımızın yine bu çerçevede görüşmeleri olacak. Amerikalı misafirlerimizin de ifade ettiği gibi Türk girişimci ruhu dünyanın her yerinde bütün engellere rağmen başarı elde etmeye, artı değer üretmeye devam ediyor.

Ekonomik zorluklar, uluslararası piyasalardaki dalgalanmalar, finans dünyasındaki iniş çıkışlara rağmen Türk müteşebbisleri dünyanın her yerinde artık iş yapıyorlar, üretiyorlar, alıyorlar, satıyorlar, ticaret yapıyorlar, yatırım yapıyorlar.

Bunlar bizim için son derece sevindirici gelişmeler. O ruhu canlı tutmak için de Sayın Cumhurbaşkanımız bildiğiniz gibi her fırsatta her alanda yatırımcıyı teşvik eden, işadamlarını, kobileri destekleyen adımlar atmaya devam ediyor.

Burada şu gerçeğin de altını çizmekte fayda var, Türkiye'ye bugüne kadar doğru yatırım yapan herkes kazanmıştır.

Ve zaman zaman 'Türkiye'de yatırım ortamı iyi değil, yabancı şirketler tedirgin, tereddütlü' gibi bir takım haberlerin ya da yorumların yapıldığını görüyoruz.

Tam tersi, baktığınız zaman sadece bugün burada bulunan Amerikan şirketlerinin toplam değeri bile aslında bize bir fikir veriyor."

Türkiye'de bin 200 civarı Amerikan şirketinin yıllardır faaliyet gösterdiğini, bunların içerisinde 40-60-70 yıldır faaliyet gösteren şirketler bulunduğunu ifade eden Kalın, "Binlerce insana istihdam sağlıyorlar.

Bazıları buraları bölgesel halk ya da bölgesel üs olarak da değerlendiriyor, kullanıyor. Bütün bu alanlarda Türkiye yatırım ortamını iyileştirici, yatırım yanlısı adımlarını bundan sonra da atmaya devam edecek.

Sayın Cumhurbaşkanımızın New York ziyaretleri sırasında özellikle bu ekonomi ayağının da önemli bir başlık oluşturacağını ifade etmek isterim." diye konuştu.

"Güvenli bölgenin bir an evvel hayata geçirilmesini istiyoruz"

Gazetecilerin, güvenli bölge oluşturulması konusunun Türkiye'nin istediği noktaya gelmemesi durumunda Türkiye'nin bir B planı olup olmadığı ve nasıl bir adım izleneceğine ilişkin sorusuna Kalın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güvenli bölge konusunu Obama döneminde gündeme getirdiğini hatırlattı.

O dönemde bu konuda bir adım atılmadığını anımsatan Kalın, "Neticede hem Suriye fiziki olarak bölündü, terör örgütleri buralara girdi

DEAŞ'ından PYD'sine PKK'sına YPG'sine ne kadar hem de milyonlarca insan mülteci konumuna düştü, yüz binlerce insan hayatını kaybetti.

Sayın Cumhurbaşkanımızın daha 2014-2015 yıllarından itibaren dillendirmeye başladığı özellikle 2015-2016'dan itibaren somut bir proje haline getirdiği bu güvenli bölge konusu hayata geçirilseydi sadece milyonlarca insan mülteci olmak durumundan kurtulmayacaktı, muhtemelen on binlerce insanın da hayatı kurtulmuş olacaktı." diye konuştu.

"Açık kapı politikası" sayesinde Türkiye'de bugün 4 milyona yakın Suriyeli mülteci olduğunu anımsatan Kalın, bu mültecilerin ülkelerinden keyfi olarak değil, savaştan kaçıp geldiklerinin altını çizdi.

"Bu insanlara kapıyı açmamak zaten bizim ne tarihimize ne kimliğimize ne inancımıza uygun bir davranış olurdu." diyen Kalın, sadece bu politika sayesinde Türkiye'nin on binlerce insanın hayatını kurtardığını da vurguladı.

Güvenli bölge konusunda prensipte herkes onay verdiği halde siyasi inisiyatif alıp, kararlılık ve liderlik gösterip bu konuda adım atılmadığına işaret eden Kalın, "Biz artık güvenli bölgenin bir an evvel hayata geçirilmesini istiyoruz.

Oylama, uzatma taktiklerinden uzak bir şekilde bunun dürüst, açık, şeffaf, kararlı bir şekilde hayata geçirilmesini istiyoruz." dedi.

"Müşterek devriyelerin yapılması doğru ama bunlar yeterli değil"

Kalın, önlerinde Münbiç yol haritası örneği olduğunu, üzerinde mutabık kalındığını ancak bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hayata geçirilmediğini anlattı.

Dolayısıyla burada daha şüpheci yaklaşmalarının normal olduğuna işaret eden Kalın, şöyle devam etti:

"Adımlarımızı da biz buna göre atmak zorundayız o yüzden hava ve kara devriyeleri güzel, müşterek devriyelerin yapılması doğru ama bunlar yeterli değil. Daha ileri noktada sahadaki gelişmeleri teyit edebilmek için bizim askerimizin, uzmanlarımızın mutlaka sahada olması ve gelişmeleri bağımsız, bizim kaynaklarımıza dayalı olarak teyit etmesi gerekiyor.

Biz Amerikalıların verdiği bilgilerden hareketle sahanın tamamen güvenli hale geldiğini teyit edemeyiz. Bunu kendi kaynaklarımız üzerinden teyit etmek durumundayız. Her bağımsız ülkenin en doğal hakkıdır bu.

Üstelik de burada güvenliği söz konusu olan ülke Türkiye Cumhuriyeti'dir. Dolayısıyla bizim askerimizin kara anlamında oraya girmesi, planlandığı şekilde devriyelerini tamamlayıp orada bir güvenliği sağlayıcı tedbirler alması da beklentilerimiz arasındadır, aynı zamanda üzerinde konuşup, mutabık kaldığımız konuların arasındadır.

Burada bir gecikme olursa bir oyalama taktiğine döner, 'güvenli bölge' terör örgütüne, sınırın 10-20-30 kilometre aşağısında yeni bir güvenli bölge oluşturma haline dönüşürse bu konuda en ufak bir şüphemiz olursa tabii ki Türkiye Cumhuriyeti güvenli bölgeyi fiilen oluşturma imkan ve kabiliyetine sahiptir."

"Türkiye tedbirlerini mutlaka alacaktır"

Kalın, bunu Cerablus ve El Bab arasında gerçekleştirdiklerini hatırlattı. Bir model olarak buranın yerel halkın kendi imkanları ve yerel yönetim birimleriyle yönetebileceğinin en güzel örneğini teşkil ettiğini anlatan Kalın, "Bu bölgeye Afrin'i de katarak söylüyorum.

390 binden fazla Suriyeli mülteci geri döndü. Orada güvenlik şartları, yaşam alanları, sürdürülebilir bir hayat biçimi oluştuğunda insanlar buraya döneceklerdir ama bunu gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde yapmaları son derece önemli.

Dolayısıyla Fırat'ın doğusunda bizim amacımız da bu şartları bu şekilde oluşturup, bu insanların da dönmesini sağlayacak bir güvenli bölgeyi inşa etmek.

Bunu eğer şu veya bu gerekçeyle başka amaçlara imale etmeye çalışanlar olursa bununla ilgili de Türkiye tedbirlerini mutlaka alacaktır." ifadesini kullandı.

Kalın, bu konuda ilgili birimlerce planların son derece detaylı bir şekilde çalışıldığını ve hazır olduğunu da kaydetti.

"Onların onurlu duruşu bütün Türkiye'de karşılık bulmuştur"

Çocukları dağa kaçırılan Diyarbakır annelerinin oturma eylemine ilişkin bir soru üzerine Kalın, Diyarbakır annelerine selamlarını ileterek, "Onların bu onurlu duruşu bütün Türkiye'de karşılık bulmuştur ve bir derin sosyolojik yaranın ne boyutlara ulaştığını göstermesi açısından da üzerinde ısrarla durulması gereken bir konudur.

Tabii bu terör örgütü ile iltisaklı siyasi yapıların, partilerin, bunların sözcülerinin STK adı altında faaliyet gösteren yapıların bu konudaki sessizliği de son derece manidar.

Bunlara destek veren, ittifak kuran çeşitli çevrelerin, bu konuda tabiri mazur görün, üç maymunu oynaması da son derece manidar. Bunları sadece biz değil bütün millet not ediyor. Bu tablo son derece açık." diye konuştu.

Son yıllarda terör örgütüne katılım, dağa çıkma sayılarında çok ciddi bir azalma olduğunu ifade eden Kalın, bu konuda İçişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı'nın çok önemli tedbirler aldığını da anlattı.

Bir yanıyla güvenliği, bir yanıyla insanları, aileyi, bölgeyi coğrafyayı ilgilendiren konuların sadece devletin tedbirleriyle çözülebilecek konular olmadığına dikkati çeken Kalın, "Bunlar aynı zamanda ailelerin çocuklarına sahip çıkması ile ilgilidir.

Bunlar aile büyüklerinin, daha geniş manada oradaki yaşam alanlarında bulunan büyüklerin, herkesin bu çocuklara sahip çıkmasıyla da ancak aşılabilecek bir sorundur.

Devlet üzerine düşeni yapacaktır, yapmaktadır daha fazlasını da mutlaka yapmak için gerekli tedbirleri alacaktır ama burada bütün toplumun, ailelerin de bu konuda devreye girmesi, talep etmesi çocuklarını bu terör örgütü belasından kurtarması son derece önemli." değerlendirmesinde bulundu.

Sanatçıların konuya ilişkin tutumlarıyla ilgili olarak da görüşleri sorulan Kalın, Diyarbakır annelerine destek veren birçok sanatçı bulunduğunu, bunun son derece memnuniyet verici olduğunu dile getirdi.

Kalın, sanatçıların bu tür toplumsal hadiseler karşısında toplumun tamamını kucaklayacak, maşeri vicdanı ifade edecek, sağduyunun sesi olabilecek tavırlar sergilemelerinin önemine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Bir konuyu seçip, bir grubu destekleyip öbürlerine sırt dönmek, her şeyden önce kendilerine saygısızlık, yaptıkları sanatın değerini düşüren bir eylem düşünüyorum ama özellikle böyle bir konuda yani bir annenin çocuğunu bulmak, dağdan indirmek, örgütün elinden almak için verdiği mücadeleye şu veya bu gerekçeyle siyasi gerekçeyle veya güvenlik gerekçesiyle uzak, ilgisiz durması, kayıtsız kalması kabul edilebilir bir şey değil. Umarım bu konuda sanatçılarımız daha girişken olurlar."

Bu konuda Diyarbakır annelerinin de destek çağrısı olduğunu anımsatan Kalın, "Sivil ortamda devam eden bu sürecin daha da güçlenerek, o annelerin feryadını daha da güçlendirip, onlara hem moral motivasyon olacak hem de çocuklarını almalarına sebep olacak bir sürece dönüşmesi bizim temel temennimizdir." dedi.

Kalın, devlet olarak bundan sonra da üzerlerine düşeni yapmaya devam edeceklerini kaydetti.

"İdlib mutabakatın aynen uygulanmasını bekliyoruz"

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, bir gazetecinin İdlib mutabakatına ilişkin yeni bir güncellemenin söz konusu olup olmadığı ve 16 Eylül'de yapılacak zirvede Türkiye'nin beklentilerinin ne olacağına ilişkin sorusuna ise geçen yıl İdlib Mutabakatının Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında yapılan bir dizi toplantıda temin edildiğini hatırlattı.

İdlib Mutabakatı'nın genel çerçevesi, çatışmasızlık bölgeleri, bunların sınırları, sınırın iç tarafını kimin, dış tarafını kimin koruyacağı, güven gözlem noktalarının nerelerde konuşlandırılacağı konularında zaten çok detaylı bir mutabakatın ellerinde olduğuna işaret eden Kalın, şunları kaydetti:

"Biz bu mutabakatın aynen uygulanmasını bekliyoruz. Bu 16'sında yapacağımız toplantıda da bu mutabakatın sivillerin korunması ve İdlib'in mevcut statüsünün muhafaza edilmesi çerçevesinde tekrar gündeme tabii ki getireceğiz.

Burada özellikle rejimin ihlallerine son vermesi büyük önem arz ediyor. Oradaki terör unsurlarını gerekçe, bahane göstererek sivillere yönelik saldırıları kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değildir.

Bu daha önce de ifade ettiğimiz gibi hem siyasi süreci yani İdlip mutabakatını, Astana sürecini zorlayan, ona gölge düşüren bir gelişme olur hem de insani mülteci krizi anlamında da yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olur."

Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son olarak Moskova'ya yaptığı ziyarette de Rusya Devlet Başkanı Putin ile bu konuda detaylı bir görüşmesi olduğunu hatırlatarak, "O görüşmelerden sonra bir nispi iyileşme oldu, biz bunu tabii ki kalıcı hale gelmesini arzu ediyoruz.

Pazartesi günü burada yapılacak zirvede de bu konu yine etraflı bir şekilde ele alınacak. Gördüğünüz gibi Türkiye bu konuda da üzerine düşeni yapıyor, yapmaya da devam edecek.

Yani aynı anda Türkiye hem İran ile hem Rusya ile bu konuları hem de ABD, Avrupa ülkeleri ve diğer uluslararası koalisyon üyeleri ile konuşabilen tek ülke. Bunu biz bir fırsat olarak değerlendiriyoruz.

Burada Türkiye'nin rol kapmak gibi bir niyeti yok. Tam tersine artık herkesin sahiplenmesi gereken bu krizde Türkiye üzerine düşen rolü fazlası ile oynuyor, oynamaya devam edecek ama uluslararası toplumun, uluslararası kurum ve kuruluşların bu konuda gerçekten artık üzerine düşen sorumluluğu da yerine getirmesi gerekiyor."

"Sayın Başkanın takdiridir"

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ı görevden almasına ilişkin olarak da görüşleri sorulan Kalın, "Sayın Bolton'un görevden alınması hayırlı uğurlu olsun diyelim.

Biz Sayın Bolton ile görev süresi boyunca çalıştık. Sayın Başkanın takdiridir, kendisine bundan sonraki hayatında başarılar diliyorum. Artık onun halefiyle de herhalde yakında teması kurarız." değerlendirmesinde bulundu.

"Biz F35 programından vazgeçmiş değiliz"

"F35 programında sürecin hangi noktada olduğuna" ilişkin bir soruyu yanıtlayan İbrahim Kalın, Türkiye'nin programdan çıkarıldığına dair, ulaşan resmi bir yazı, tebligat veya bildirim olmadığını söyledi.

Kalın, şu ana kadar pilotların eğitimine son verilmesi gibi birtakım kısmi adımlar atıldığını hatırlatarak, "Biz bu konuyu bugün Amerikan Ticaret Bakanı da dahil olmak üzere, Sayın Cumhurbaşkanımız yine dikkatlerine getirdi.

Muhtemelen BM marjında Sayın Trump'la yapılacak görüşmede de bu konu tekrar gündeme gelecek." diye konuştu.

Türkiye'nin F35'in bir müşterisi değil, ortağı olduğunu vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:

"Türkiye'yi bu programdan çıkarmanın, askıya almanın çok ciddi ekonomik, güvenlik maliyetleri, siyasi maliyeti vardır. Burada tek taraflı olarak atılan bu adımların Kongreyle ilişkilendirilerek 'yapacak bir şeyimiz yok' şeklinde izah edilmesi bizim için çok inandırıcı değil.

En azından yol bu olmamalı. Farklı alternatifler üzerinde kafa yorup 'daha yaratıcı formüller üretebiliriz' diye düşünüyoruz. Sayın Trump'ın bu konuda bir iradesi olduğunu hepimiz gördük.

Hem Osaka'daki görüşmede hem de daha sonraki Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptıkları telefon görüşmelerinde buna bir çözüm bulmak için bir gayret içinde olduğunu biliyoruz.

Hala da şu anda bizim teklifimiz geçerli, 'S400'lerin bulunduğu bir ülkede F35'ler çalışırsa bir güvenlik riski oluşturur' kaygısını, endişesini ortadan kaldıracak adımları biz atmaya hazırız.

Bu NATO çerçevesinde olabilir, bu ikili düzeyde olabilir. Ama bütün meseleyi getirip bu teknik konuya indirgemek bize çok inandırıcı gelmiyor."

"F35'lerin ülkemize geleceği konusunda bizim bir endişemiz yok"

Kalın, bunun arkasında daha başka birtakım siyasi, ekonomik değerlendirmelerin, gündemlerin olduğunun ister istemez akla geldiğini dile getirerek, "Biz F35 programından vazgeçmiş değiliz, Türkiye'yi o programdan çıkarmak kolay bir şey de değil.

Bunun çok ciddi sonuçları da olur. Eninde sonunda bir şekilde bu krizin aşılacağına inanıyoruz. Ve F35'lerin, sahibi olduğumuz, ücretini, parasını ödediğimiz, üretimine katkı yaptığımız F35'lerin bir şekilde, bir vadede, ülkemize geleceği konusunda da bizim bir endişemiz yok." diye konuştu.

Bu sorunları aşacak bir ortak çalışma yapılması gerektiğine işaret eden Kalın, bu konuda iki ülke ilgili birimlerinin teknik düzeyde olsun, güvenlik bürokrasisi anlamında olsun çalışmalarını sürdürdüklerini aktardı.

Kalın, "Umarım iki Başkanın ortaya koyduğu irade çerçevesinde bu konuda önümüzdeki aylarda bir çözüm bulma imkanı olacaktır." ifadelerini kullandı.

"Bunu hangi parti yaparsa yapsın hiç önemli değil"

Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç'ın "üç büyükşehir belediye başkanlığına görevlendirmeye" ilişkin açıklamasının sorulması üzerine Kalın, Bülent Arınç'ın tecrübeli bir siyasetçi olduğunu söyledi.

Arınç'ın kendi şahsi görüşlerini açıkladığını belirten Kalın, "Bunlar ne Cumhurbaşkanlığını ne de Yüksek İstişare Kurulunu bağlayan açıklamalardır." ifadesini kullandı.

Söz konusu kararın ortada bulunan somut delillere binaen alındığını dile getiren Kalın, bununla ilgili sürecin devam ettiğini aktardı.

Kalın, terörle bağlantısı olan bu tür idarecilerin, seçimle iş başına gelmiş olsa bile tabi olduğu kanunlar ve kurallar olduğuna işaret ederek, şu değerlendirmeleri yaptı:

"Bunların dışında eğer kamu imkanları, kaynakları terör örgütüne kullandırılmak üzerine manipüle ediliyorsa, orada devletin elini kolunu bağlayıp bu süreci seyretmesi elbette düşünülemez.

Dolayısıyla bu konuda alınmış kararlar da yine hukuki çerçevede, idari kararla da olsa alınmış kararlardır.

Bundan sonra da bu tür olaylar olduğunda teröre bulaşmış, teröre finansal kaynak aktaran gibi hadiseler olduğunda devletin kanunları bellidir. Bunu hangi parti yaparsa yapsın hiç önemli değil."

İbrahim Kalın, görevlendirme meselesinin sadece terörle ilgili değil, herhangi bir suç unsuru oluştuğunda devreye sokulan bir mekanizma olduğunu da belirterek, şunları söyledi:

"Bir belediye başkanı yolsuzluğa bulaştığında da bir cinayet işlediğinde de veya başka bir suç işlediğinde de kusur oluştuğunda da bu mekanizma hayata geçirilebilir. Bunu sadece belli bir partinin seçilmiş başkanlarını görevden uzaklaştırma için alınan bir tedbir gibi düşünmek de eksik olur.

Fotoğrafın tamamını görmemiz lazım. Seçilmiş olmak hiç kimseyi masun kılmaz, kimse kanunların üzerinde değildir. Bu hangi partiden olursa olsun bir suç ortaya çıktığında bununla ilgili gerekli kanuni süreçler işletilir.

Bu kişiden, partiden bağımsız olarak hukuk devletinin temel bir ilkesidir."

Büyükşehir belediye başkanlarına davet

İbrahim Kalın, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın büyükşehir belediye başkanlarıyla bir araya geleceğinin" hatırlatılması üzerine, son yerel seçimlerden sonra birçok belediye başkanının Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan randevu istediğini bildirdi.

Erdoğan'ın, "Hepsini toplu olarak bir araya getirelim, onlarla bir toplantı yapalım." dediğini aktaran Kalın, "Burada da Sayın Cumhurbaşkanımızın aslında kucaklayıcı siyasi perspektifinin güzel bir örneğini görüyoruz." dedi.

Siyasi parti ayrımı yapılmadan 30 büyükşehir belediye başkanının Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya geleceğini hatırlatan İbrahim Kalın, şunları kaydetti:

"İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış bir siyasetçi olarak, bir belediye başkanının sorumluluklarını, yükümlülüklerini, taşıdığı yükü en iyi bilen kişi de yine Sayın Cumhurbaşkanımızdır.

Onlarla yarın 'vatandaşa daha iyi hizmet nasıl götürülür, birlikte nasıl çalışırız, hizmetlerin aksamaması için neler yapabiliriz' bütün bu konuları Sayın Cumhurbaşkanımız belediye başkanlarıyla görüşecekler.

Tabii belediye başkanlarımızın da muhtemelen gündeme getireceği konular olacaktır. Bunlarla ilgili notlarını alacaktır. Çünkü devletin başı olarak tabii ki Cumhurbaşkanımızın hangi siyasi partiden olursa olsun çünkü yarınki tabloda bildiğiniz gibi farklı siyasi partilerden belediye başkanları burada olacak.

Onlarla temas kurması, ülkenin yönetimi noktasında istişareler yapması son derece normal. Yarinki toplantının verimli geçeceğine inanıyoruz."

Kaynak: AA

dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER