İSTANBUL - ELİF SELİN ÇALIK MUHASİLOVİÇ
Brüksel Avrupa Araştırmaları Enstitüsü (IES), Avrupa Kültürel, Bilimsel, Yenilikçi Diplomasi Yönetimi UNESCO Kürsü Başkanı Doç. Dr. Naciye Selin Şenocak, "Mülteci krizi AB'yi dağılma sürecine getirdi. Juncker'in, AB ülkelerinin sınırlarına 2020'ye kadar ek 10 bin silahlı muhafızı görevlendireceğini duyurması, yaklaşan AB Parlamentosu seçimleri öncesinde oy potansiyelini artırmak için mültecileri kullanma taktiğidir." dedi.
Selin Şenocak, Avrupa Birliği ülkeleri arasında göçmen krizi ile birlikte oluşan yeni ittifakları, gelecek yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerini, Türkiye-AB arasındaki son dönem mülteci krizini AA muhabirine değerlendirdi.
İtalya'nın yeni hükümetle beraber geleneksel olarak göçmen karşıtı politikalarıyla tanınan Vişegrad ülkelerine (Macaristan, Çekya, Polonya ve Slovakya) yaklaştığının görüldüğünü belirten Şenocak, "Bu durum aslında Avrupa'nın her ülkesine sıçramış durumda. Her ülke kendi ulusunun markalaşmasına ve ulusal kamu diplomasisi stratejilerine göre hareket ederek Avrupa Birliği'nin diplomatik ve siyasi politikalarından ve stratejilerinden bağımsız hareket ediyor. Bu da birliğe çok büyük zararlar vermektedir. Geçen hafta Avrupa Birliği Dönem Başkanı Avusturya Başbakanı Kurz 'Güney ve Kuzey, Doğu ve Batı ülkeleri arasında çok fazla gerilim var' diyerek bugüne kadar Avrupa Birliği'nde gizli tutulmaya çalışılan artık saklanılmayan krizi kamuoyuna duyurmuş oldu." dedi.
"AB kimlik bunalımında"AB'ye özellikle sonradan dahil olan eski komünist Vişegrad ülkelerinin, birliğin çekirdek kurucu ülkelerinden hem siyasi, hem kültürel olarak özellikle değerler sistematiği açısından farklı olduğunu, AB Komisyonu'nda hazırladığı raporlarında pek çok kez belirttiğini söyleyen Şenocak, "AB'nin kimlik bunalımında olduğunu AB'ye sunduğum raporlarda defalarca belirttim. AB'de mevcut kriz European Dream'in (Avrupa Rüyası'nın) sonuna gelindiğini gösteriyor. Şu anda AB'nin basına kapalı kulislerinde, parçalı bir Avrupa'ya geçiş en önemli gündem maddesi. Hipotezler arasında AB kurucu ülkelerinin, merkez diğer üye ülkelerin periferik ülkeler haline getirilmesi gibi konular gündemde. Bu da AB rüyasının sonun başlangıcına götürür. Bu da kaçınılmaz sondur. AB Komisyonuyla ve kurumlarıyla doğrudan çalışanlar üye ülkeler arasında bir birlik olmadığını ve 'her koyun kendi bacağından asılır' prensibiyle hareket ettiğini iyi bilir. Bu zaten AB'nin kurulduğundan beri birliği güçlendirmek için yaşadığı en önemli tehdittir." ifadelerini kullandı.
Vişegrad ülkeleri ve İtalya'nın ortak paydası: Göçmen karşıtlığıİtalya'nın yeni hükümetle beraber geleneksel olarak göçmen karşıtı politikalarıyla tanınan Vişegrad ülkelerine (Macaristan, Çekya, Polonya ve Slovakya) yakınlaştığını belirten Şenocak, "İtalya, AB içerisinde mülteci kriziyle karşı karşıya kalan ve özellikle Kuzey Afrika'dan gelen göçmenler için AB içerisinde tampon ülkedir. Diğer AB ülkelerinin İtalya'nın mülteci yükünü paylaşmaya gönüllü olmaması ve kendi başının çaresine bırakılması, ülkede AB karşıtlığına yol açıyor. Bu da doğal olarak mülteci kabul politikaları konusunda karşıt görüşlü olan Vişegrad ülkeleriyle yakınlaşmasına neden oldu. İtalya'da AB karşıtı 5 Yıldız Hareketi (M5S) ve aşırı sağ lig partilerinin son seçimlerde başarılı olup mevcut İtalyan Hükümetini oluşturması, İtalyan halkının AB'ye verdiği en çarpıcı tepkidir." diye konuştu.
Avrupa Parlamentosu'nun Macaristan'a yönelik Lizbon Anlaşmasının 7. maddesini uygulama kararını almasını da değerlendiren Şenocak, "AB, tarihinde ilk defa demokratik kuralları düzenli olarak ihlal ettiği gerekçesiyle Lizbon Anlaşması’nın 7. maddesini uygulama kararı aldı. Bu karar Orban Hükümetinin, 'Avrupa Birliği değerlerine sistemsel tehdit oluşturduğuna' karar verildiğini gösteriyor. Bu karar AB değerlerine aykırı hareket etme eğiliminde olan Vişegrad ülkeleri (Macaristan, Çekya, Polonya ve Slovakya) ve bu ülkelere yakınlaşan İtalya'ya göz dağı niteliği taşıyor." dedi.
Avrupa Parlamentosu seçimleriAvrupa Parlamentosu'nun 8 ay sonra yapılacak seçimlerini de değerlendiren Şenocak, "Bu yaklaşan seçimlerde kıtadaki seçmenlere toplumlarının karşılaştıkları temel sorunlar konusunda karar verme fırsatı mı verilecek yoksa taktiksel manevralar bu seçimlere engel mi olunacak? Bu, merak konusu. Geleneksel aşırı sağa yaklaşan siyaset, hakimiyetini sürdürebilir. Aşırı sağ yükselişte kalmaya devam ettikçe Avrupa, siyasetini yeniden düzenleme fırsatını kaçırır." ifadelerini kullandı.
Öte yandan Avrupa Birliği Parlementosu'nun üye ülkelerin halklarından kopuk hareket ettiğini savunan Şenocak, bu durumun ülkelerin genel seçimlerine yansıdığını söyledi. Şenocak, "Aşırı sağ, milliyetçi hatta faşist partiler üye ülkelerde iktidar olmaktadır. İtalya, Macaristan, Avusturya, Belçika gibi ülkeler bunun en çarpıcı örnekleridir. Hatta AB'nin kalbi ve merkezi Belçika'da halk bırakın Avrupalılaşmayı kendi arasında etnik milliyetçilik yaparak Flamanlar ve Valonlar olarak ayrışmaktadır." dedi.
"AB Parlamentosu oy potansiyelini artırmak için mültecileri kullanıyor"Mülteci krizinin AB'yi dağılma sürecine getirdiğine dikkati çeken Selin Şenocak,"Juncker'in, AB ülkelerinin sınırlarına 2020'ye kadar ek 10 bin silahlı muhafızı görevlendireceğini duyurması, yaklaşan AB Parlamentosu seçimleri öncesinde oy potansiyelini artırmak için mültecileri kullanma taktiğidir." diye konuştu.
Haziran ayında AB Konseyi'nin hazırladığı "göçmen planına" değinen Doç. Dr. Şenocak, "AB, bu plana göre Akdeniz'den gelen göçmenleri Kuzey Afrika ülkelerinde kurulacak toplama kamplarına kapatıp aralarından seçtiklerini kıtaya kabul etmeyi planlıyor. Göçmenlerin Nijer, Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Mısır'da kurulacak toplama merkezlerine götürülmesi ve bu aşamada AB'ye kabul edilip edilmeyeceklerinin değerlendirilmesi öngörülüyor. AB, platformların kurulması karşılığında Afrika ülkelerine mali yardım önermeyi planlıyor. Bu AB'nin kendi insan hakları, demokrasi, etik değerlerine aykırı bir durumdur." dedi.
"AB Türkiye'ye adil davranmıyor"Mülteci konusunda AB'nin Türkiye'ye birliğe aday bir ülke olarak değil de Kuzey Afrika ülkeleri muamelesi yaptığını belirten Şenocak, bunun son olarak Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmasında açıkça görüldüğünü kaydetti.
AB'nin Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasının "adil" olmadığını vurgulayan Şenocak, şöyle devam etti:
"AB, Türkiye'ye adil davranmıyor. AB şunu iyi bilmelidir ki adil olmayan yönetici olamaz. Bir yandan sınırlarını mültecilere kapatmak için 3 milyar avro teklif eden AB'nin öte yandan vize serbestisi vereceğini taahhüt etmesinin mantıklı bir açıklaması yoktur. Bu durum, AB'nin Türkiye'yi bu konuda yanılttığını gösterir. AB, Türkiye'ye vize serbestisi tanıyacak olsaydı sınırlarını korumak için Türkiye ile bu anlaşmayı yapmazdı. AB, sınırlarını mültecilerin akınından 10 bin kişilik sınır gücüyle korumak için 35 milyar avro bütçe ayırırken Türkiye'ye 4 milyon Suriyeli mülteciyi barındırması ve AB'ye geçişleri engellemesi için sınır gücüne ayırdığı bütçenin yüzde 10'nunu bile ayırmıyor."
Şenocak, AB'nin 55 senedir Türkiye'yi sözde Kopenhag Kriterleri diyerek "havuç/sopa" yöntemiyle oyaladığını dile getirerek, "Kopenhag Kriterleri AB'nin bahanesi. AB'nin asıl meselesi Türkiye'nin Müslüman kimliğine sahip genç nüfusu ve jeopolitik çatışma bölgeleriyle sorunlu ülkelerle sınırdaş olmasıdır. AB'nin Kopenhag Kriterleri ile oyalama taktiği devam ettiği sürece Türkiye'nin AB süreci ya da AB sorunsalı asla sonuç bulamayacaktır. Çünkü Türkiye, Kopenhag kriterlerine uymayan AB'ye son yıllarda dahil edilen birçok eski Komünist/Sovyet ülkelerinden daha demokratik ve AB değerlerine daha yakın bir ülkedir. Kopenhag kriterleri sadece Türkiye için bir engel teşkil etmektedir." değerlendirmesini yaptı.
"BM Güvenlik Kurulu'nda Türkiye'nin İdlib'teki mülteci krizine çözümü gündeme getirmeli"Doç.Dr. Selin Şenocak, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, AB'nin mülteciler konusunda evrensel insan haklarına aykırı tutumunu gündeme getireceğini umut ettiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Bunun dışında İdlib'te Türkiye ve Rusya ile ortak kurulacak olan terörden arındırılmış mültecilerin sığındığı silahsız tampon bölgenin bölgesel barışa örnek teşkil edecek olmasının, BM'de yapılacak Genel Kurul vesilesiyle tüm dünyaya anlatılması önem arz ediyor. Özellikle bölgede dış güçlerin beslediği ve bölgeyi savaşa sürükleyen terör örgütlerinin temizlenmesi için BM'den bu stratejik konuda destek alınması bu operasyonun gücünü ve etkinliğini artırır."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com