Yapısı gereği düşük korumalı olan bu aracın sürücüleri ülkemizdeki trafik kural ihlallerine bağlı olarak diğer taşıt sürücülerinden 20 kat fazla yaralanma ve ölüm riskine sahip. Motosiklet kazalarında en çok baş bölgesi ardından da omurga bölgesinin yaralanma riskine açık olduğunu açıklayan Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, omurga travmalarındaki önemli noktalara değindi.
Omurga travmalarının en sık nedenlerinden biri trafik kazaları, yüksekten düşme, ateşli silah yaralanmaları ve spor kazaları olduğunu söyleyen Toktaş, "Bir diğer çok önemli faktör, sığ sulara yapılan balıklama (kafa üstü) atlayış biçimidir. Osteoporozu veya başka kemik hastalıkları olan kişilerde ise omurga kemikleri zayıfladığı için hafif düşmeler gibi düşük enerjili travmalar sonrası bile ciddi kırıklar oluşabilir. Motosiklet kazalarında omurga kırıklıklarına çok sık rastlanmasının sebepleri arasında vücudun şiddetli darbelere maruz kalmasıdır. Sıklıkla sürücünün yerinden fırlaması ve duran bir nesneye veya yere çarpmasına bağlı hasarlar oluşur. Koruyucu başlıklar ve özel omurga koruyucu giysiler sert dış yapıları ile darbeleri emer ve dağıtır, ciddi yaralanmaları önler. Omurga kırıklarının görülmesi koruyucu kullanılmadığında daha çok artmaktadır" dedi.
"Omurga travmaları felce neden olabilir"
Omurga travması geçiren birine müdahale ederken dikkat etmek gerektiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Toktaş, "Omurga yaralanmaları hafif bir kemik çatlağından şiddetli omurga kırığı ve omurilik yaralanmasına kadar çeşitli boyutlarda gerçekleşebilir. Omurga kırık ve çıkıkları omurilik yaralanmasına ve dolayısıyla felce neden olabilir. Öncelikle tıbbi destek çağırılır. Boyun kırığı olabileceği düşünülerek baş boyun düzlemi korunmalıdır. Nakil gerekiyorsa düz sedyede ve düz zeminlerde yapılmalıdır. Nefes alma ve dolaşım yeterli ise boyunluk ile ek güvenlik sağlanır. Hastanın kalıcı olarak felç olmasını bu tür bilinçli müdahaleleler engelleyebilir. Şuuru kapalı hastada, mutlaka omurilik yaralanması varmış gibi tedbir alınmalıdır" ifadelerini kullandı.
Omurgamızın, omurilik (spinal kord) denilen hayati yapıyı içinde barındırdığını açıklayan Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, omurgamızın, omurga kemiklerinin üst üste dizilerek oluşturduğu uzun bir kanal içinde korunmakta olduğunu ve bu kanal bütünlüğünün bozulmasının önemli bir anlam taşıdığını söyleyerek, kanala uzanan kırıklarda omurilikte zedelenme, kısmi veya tam felç oluşumuna yol açabileceği için omurilik felcinin günümüzde halen önemli bir sağlık sorunu olduğunu belirtti.
Toktaş, tam felç durumunda ise sinirsel ileti bozuklukları oluştuğunu solunum, boşaltım ve sindirim organlarında önemli fonksiyon bozuklukları görülebileceğinin altını çizdi.
"Omurilik basısı varlığında, acil müdahaleler sayesinde kalıcı felç engellenebilir"
Omurga travmaları ve kırıklarının hem hasarın bel, boyun veya sırtta oluşmasına hem kırığın tipine göre sayıları yüzlerle ifade edilebilecek değişik sınıflama sistemleri sunulduğunu anlatan Yrd. Doç. Dr. Zafer Orkun Toktaş, tedavi yaklaşımları temel olarak cerrahi dışı ve cerrahi yöntemler olarak iki ayrı grupta incelenebileceğini kaydetti;
Cerrahi dışı tedavi: Sadece adele veya bağ doku yaralanması olan olgularda en etkin tedavi istirahat ve ilaç kullanımıdır. Çoğunlukla bu ikili yeterli olur. Sinir fonksiyonunu veya omurga bütünlüğünü tehdit etmeyen düşük dereceli kırıklar veya düzlemsel çatlakların varlığında ise bazen istirahat bazen korse ile sabitleme gerekir. Özellikle boyun üst omurları ve sırt-bel bileşkesi sıkça hasarlanan bölgeler olduğundan, dışarıdan fiksasyon teknikleri hekimler tarafından iyi tanınmakta ve uygulanmaktadır. Korse veya boyunluk ile tedavi edilen hastaların oldukça iyi izleme alınması yararlı olur.
Cerrahi tedavi: Omurga kırığının çeşidi ve yerleşimi net olarak teşhis edildikten sonra, hekim tarafından tedavi seçenekleri değerlendirilir. Hasar omurganın bütünlüğüne zarar veriyor ise ve/veya omurilik zarar görmekte ise cerrahi yöntemlere sıklıkla başvurulur.
Cerrahi yöntemlerden vertebroplasti ve kifoplasti kırık kemiklerin çökmesini önlemek ve omurganın taşıyıcı özelliğini korumak için uygulanan kemik içi dolgular olduğunun altını çizen Toktaş, "Bu iki yöntem röntgen rehberliğinde uygulanır ve cilt kesisi yok denecek kadar az olur. İleri derece kırıklarda ise birçok çeşitli cerrahi teknikler kırık tipine ve yerine göre hekimlerce uygulanmaktadır. Birçok olguda enstrümantasyon (omurga kemiklerinin metalik implantlarla sabitlenmesi) gerekli olur çünkü kırık iyileşmesinde sabitleme temel noktadır. Kemiğin kaynaması esnasında bu metalik destekler önemli rol oynar. Omurilik yaralanması durumunda, varsa omurilik basısının ortadan kaldırılması en öncelikli hedeftir. Acil müdahale ile pek çok olguda kalıcı ve ağır felçler engellenebilir. Vertebroplasti & Kifoplasti:Bazı seçilmiş çökme kırıklarında, osteoporoz veya tümöre bağlı kırıklarda ve bazı patlama kırıklarında uygulanabilen minimal invazif tedavi yöntemidir. Lokal anestezi altında uygulanabilir. Ciltte yapılacak küçük kesilerden omurgaya geniş iğneler ile girip kırığın düzeltilmesi ve içine sağlamlaştırmak için çimento konması esasına dayanır" dedi.
Son yıllarda gelişen tekniklerle tüm omurga kırıklarının ortalama üçte biri ile yarısı, iğneyle kırık kısmın onarılması şeklindeki tedavi yöntemi sayesinde tam olarak düzeltilebildiğini belirten Toktaş, sözlerini şöyle tamamladı: "Perkutan kifoplasti ve vertebroplasti denen bu yöntemde, kırık kemik içine iğne ile girilerek ucundaki balon vasıtası ile kırık kemik eski haline getirilmekte, boşluk yapay kemik çimentosu ile doldurularak sağlamlaştırılmakta ve eski haline getirilmektedir. Hasta aynı gün içinde hastaneden taburcu edilerek hızla normal yaşantısına dönme şansını yakalamaktadır. Eğer omurga kemiğindeki kırık çok parçalı ise açık cerrahi ile metal vida ve çubuklarla desteklenmesi ve olası omurilik hasarının önlenmesi için gereklidir. Uygun hastalarda bu cerrahi işlem de yine iğne ile kırık onarımda olduğu gibi perkutan yani ciltten küçük delikler açılarak da yapılabilmektedir.
Omurga travmaları konusunda tıp dünyasında uzun yıllardır bilimsel araştırma süregelmektedir. Tıbbi yayınlarda sayılamayacak kadar çok tedavi yöntemi önerilmiştir. Bu kadar bilgi birikimine rağmen, tam hasarlı bir omuriliği tamamıyla normale döndürecek bir kesin tedavi yöntemi maalesef bulunmamaktadır. Günümüzde omurilik hasarı ile hastaneye başvuran bir olgunun geleceğini belirleyen ana unsur hasarın derecesidir. Kök hücre çalışmaları, sinir transferleri, spinal kord uyarıcı ilaç tedavilerinin bazıları umut verici olsa da, halen geleceğe temkinle bakmaktayız".
dikGAZETE.com