ANKARA(AA) - Türkiye'de de para ve kur politikalarını düzenleyerek, banknot dolaşımını sağlamaktan sorumlu Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), faaliyetlerine başladığı 3 Ekim 1931'den bugüne birçok değişim ve dönüşüme sahne oldu.
AA muhabirinin derlediği bilgiye göre, TCMB'nin 3 Ekim 1931'de faaliyete başlamasının üzerinden 88 yıl geçti. Osmanlı döneminde para, kredi hacmi, altın ve döviz rezervi, iç ve dış ödeme yönetimleri gibi ekonomik faaliyetler birçok farklı kesim ve kurum tarafından yürütülürken, padişah adına altın sikke basımı 19'uncu yüzyılın ikinci yarısına kadar devam etti.
Dış borçların ödenmesi konusunda aracılık görevi üstlenecek bir devlet bankasına ihtiyaç duyulması üzerine, 1856'da kurulan Ottoman Bank (Bank-ı Osmani) yaşadığı dönüşümle İngiliz-Fransız ortaklığı altında "Osmanlı Bankası" adını aldı. Devlet bankası niteliği kazanan bankaya, banknot basma ayrıcalığı ve tekeli verildi. Devletin hazinedarlığını üstlenen banka, gelirlerin tahsili, Hazine ödemeleri, iç-dış borçlara ilişkin faiz ve anapara ödemeleri gibi görevleri de yerine getirdi.
Osmanlı Bankasının sermayesinin yabancılara ait olması tepkilere yol açınca ulusal bir merkez bankası kurulması fikrinin temelleri oluştu. Söz konusu çalışmalarda 1917'de Osmanlı İtibar-ı Milli Bankasının kurulmasıyla ilk adım atıldı. Birinci Dünya Savaşı'nın etkileri nedeniyle banka işlevlerini yerine getirebilecek bir seviyeye ulaşamadı.
Savaşın ardından ülkede Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla güçlendirmek amacıyla bir merkez bankası kurulması yönündeki çalışmalar hız kazandı. 1923 İzmir İktisat Kongresi'nde, özellikle "milli devlet bankası" kurulması fikri üzerinde durularak, 1927 yılında dönemin Maliye Bakanı Abdülhalik Renda'nın merkez bankası kurulması hakkında sunduğu kanun taslağı kabul edildi.
Bağımsızlık vurgusu ismini ve statüsünü şekillendirdiTürkiye Büyük Millet Meclisince "1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu" kabul edildi. Kanunun, 30 Haziran 1930'da Resmi Gazete'de yayımlanmasının ardından banka 3 Ekim 1931'de faaliyetlerine başladı.
Bağımsızlığının ve diğer kamu kurumlarından farklılığının bir göstergesi olarak "anonim şirket" statüsüyle kurulan bankanın, merkezi idareden bağımsız bir kurum olduğunu vurgulayabilmek için kamu kurumlarından farklı olarak ismi "Cumhuriyet Merkez Bankası" olarak belirlendi ve "Türkiye Cumhuriyeti" ibaresine ve kısaltılmış şekli olan "T.C." ifadesine özellikle yer verilmedi.
Kuruluş kanununa göre Merkez Bankasının temel amacı, ülkenin ekonomik kalkınmasını desteklemek olarak belirlenirken, bu amaçla bankaya reeskont oranlarını belirlemek, para piyasasını ve para dolaşımını düzenlemek, Hazine işlemlerini yerine getirmek, Türk parasının istikrarına yönelik önlemleri almak, banknot basımını tek elden yürütmek, devletin hazinedarlığını üstlenmek görevleri tanımlandı. Bu dönemde uygulanan sabit döviz kuru rejimi altında döviz kurlarını belirlemek ise hükümetin görevleri arasında yer alıyordu.
Merkez Bankası, İkinci Dünya Savaşı'nın ardından 1950'li yıllarda kamu kesiminin finansman açığını kapatmaya yönelik uygulamalarda önemli rol aldı. Büyüme ve hızlı kalkınmanın finansmanı için de banka kaynakları kamunun kullanımına açıldı.
Kriz sonrası dalgalı kur rejimine geçişTürkiye'de 2001 ekonomik krizinin ardından 22 Şubat 2001'de dalgalı kur rejimine geçilerek ekonomide yapısal dönüşüm süreci başladı. Merkez Bankası Kanunu'nda önemli değişiklikler yapılırken, banka, araç bağımsızlığına kavuştu. Merkez Bankasının, kamusal finansman ihtiyacı için bir kaynak olması engellenirken, Para Politikası Kurulu oluşturuldu. 2005 yılından itibaren, politika kararlarıyla ilgili öngörülebilirliğin artırılması amacıyla bir yıllık Para Politikası Kurulu toplantı tarihleri bir takvim çerçevesinde önceden açıklanarak tüm bu süreç sonunda, 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanmaya başlandı.
Bu dönemde aynı zamanda, enflasyonla mücadeleye ilişkin kararlılığı vurgulamak, Türk lirasının itibarını yükseltmek ve yüksek kupürlü paranın neden olduğu sorunları ortadan kaldırmak amacıyla para reformu gerçekleştirildi. 1 Ocak 2005'ten itibaren ilk aşamada Türk lirasından altı sıfır atılırken, "yeni Türk lirası" ve "yeni kuruşlar" tedavüle çıkarıldı. 1 Ocak 2009'da ise ikinci aşamaya geçilerek, paradan "yeni" ifadesi kaldırıldı.
2008 yılı son çeyreğinde tüm dünyayı etkisi altına alan küresel finansal kriz gelişmekte olan ülkelerin merkez bankalarını alternatif politika arayışlarına yöneltti. Bu arayışlar çerçevesinde Merkez Bankası da uygulamakta olduğu enflasyon hedeflemesi rejimini 2010 yılının sonlarından itibaren finansal istikrarı da gözetecek şekilde gözden geçirdi. Bu çerçevede araç kümesini çeşitlendirerek, kısa vadeli faiz oranlarının yanı sıra zorunlu karşılıklar, faiz koridoru, likidite yönetimi ve rezerv opsiyon mekanizması gibi tamamlayıcı farklı politika araçlarını da kullanmaya başladı.
Küresel para politikalarının normalleşmeye başlamasıyla buna uyum sağlamak amacıyla 2015'te yeni bir yol haritası çizen banka, faiz koridorunun daraltılması ve bankalara sağlanan fonlamanın daha basit bir çerçeveye oturtulmasına yönelik politikaya başladı.
Sembolik sermaye ve kar payı dağıtımıMerkez Bankası bugün 25 bin liralık sermayesiyle anonim şirket statüsünü korurken, kar etme amacı gütmüyor. Bu durumun sonucu olarak banka sermayesi diğer anonim şirketlerinkinden farklı biçimde sadece sembolik bir nitelik ve anlam taşıyor. Sermaye büyüklüğü, hisse değeri ve kar payı ödemeleri sadece simgesel değerlerle sınırlı kalıyor. Banka hisselerinin yüzde 55,12'si Hazinede, yüzde 25,74'ü Türkiye'de faaliyette bulunan milli bankalarda, yüzde 0,02'si milli bankalar dışında kalan diğer bankalar, imtiyazlı şirketlerde ve yüzde 19,12'si de Türk ticaret kuruluşları, Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilerde bulunuyor.
Hedef, "fiyat" istikrarıMerkez Bankası fiyat istikrarı hedefi doğrultusunda dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri yakından izleyerek politika uygulamalarını sürdürüyor. Finansal sistemin sağlıklı çalışmasının sağlanması ve sürdürülmesi de bankanın görevleri arasında yer alıyor.
Merkez Bankasının aldığı kararlar, beklentiler yoluyla da ekonomideki arz ve talep koşullarına etki ediyor. Çünkü beklentiler fiyat ve ücretlerin belirlenmesinde önemli rol oynuyor.
Fiyat istikrarı uzun vadeli, istikrarlı ve kararlı politika uygulamaları sonucu elde edilirken, bağımsızlık, bankaya kısa vadeli ve geçici amaçlar uğruna fiyat istikrarını bozabilecek politika uygulamaması ve gerekli uyarıları yapabilmesi için uygun ortamı sağlıyor.