Medya

Merhum Akif Emre'yi arkadaşları anlattı

Kalp krizi sonucu dün vefat eden gazeteci-yazar Akif Emre'yi arkadaşları ve dostları anlattı.

Merhum Akif Emre'yi arkadaşları anlattı
24-05-2017 21:14

İSTANBUL

Kalp krizi sonucu dün vefat eden gazeteci-yazar Akif Emre'yi arkadaşları ve dostları anlattı.

Akademisyen-yazar Levent Baştürk, önemli bir değeri kaybettiklerini belirterek, Emre'nin ilkeli duruşuyla dikkati çektiğini söyledi.

Emre'yi kelimelerle anlatmanın zor olduğunu vurgulayan Baştürk, şunları kaydetti:

"O her şeyden önce bir duruştu. O duruşuyla ilkeler, ölçü ve referans manzumesiydi. Güncelin ve gücün cazibesine kapılmadan Hakk'a dayanarak konuşmayı şiar edinmişti. Hakk'ı konuşurken de ölçüyü kaçırmazdı. Derdi, meselesi ve davası olan bir insandı. Kişilere takılmazdı. Hem kalbe hem de akla hitap ederek kendini ifade eden bir gönül insanıydı. Nitelikli sorular sahibini kaybetti. Biz de yolumuzu bulmak için baktığımız kutup yıldızlarından birini kaybettik. Mekanı cennet olsun."

Yazar Cihan Aktaş, Emre'nin, dürüst ve ilkeli bir gazetecilik yaptığına değinerek, bu alanda örnek bir insan olduğunu anlattı.

Emre ile on yıla yakın süre beraber çalıştıklarını aktaran Aktaş, şunları dile getirdi:

"Adil, şahitliği korumaya özen gösteren bir medya dili hedefliyordu ve bu alanda kuşkusuz bir örneklik sergiledi. Çok da geniş olmayan imkanlarla nitelikli bir yayıncılık ortaya koydu. Kışkırtıcı, abartılı, çatışmacı ve düşmanlıkları körükleyen söylemlere prim vermedi hiçbir zaman. Tiraj kaygısını asla gütmeyen, dürüst kişiliğinden öğreneceğimiz çok şey var hala. Yeryüzünde garip bir yolcu gibi yaşadı. Elinde olanı paylaşan, cömert ruhlu bir insandı, ilmini esirgemedi kimseden. Müdanasız, vakur ve neşeliydi. Boşluğu kolay kolay doldurulamayacak bir dost, Allah rahmet etsin. Ailesine ve sevenlerine sabır diliyorum."

"Onunla beraber bakmak dünyayı güzelleştiriyordu"

Yönetmen Semih Kaplanoğlu, Emre'nin Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği düşünce insanlarından biri olduğunu söyledi.

Emre'nin olayları değerlendirirken soğukkanlı, dost olarak sıcakkanlı olduğuna dikkati çeken Kaplanoğlu, şöyle konuştu:

"Özellikle olayları soğukkanlı bir şekilde değerlendirip dünya, uluslararası ilişkiler, Türkiye ve İslam aleminin konumunu derinden görüp algılardı. Bunu da hem kalbi hem aklıyla yapardı. Dost olarak da çok sıcakkanlıydı. Onunla beraber görmek, yaşamak, bakmak ve yürümek dünyayı daha güzelleştiriyordu. Hayatımızda büyük bir eksiklik olacak. Varken yaptığı şeyleri tekrar tekrar gözden geçireceğiz. Keşke onunla daha fazla vakit geçirseydik ama maalesef takdir böyle. İnşallah öbür dünyada buluşuruz. Akif'in yazısından belgesellerine kadar hepsi bir bütün. Bunları birbirinden ayrı ayrı görmüyorum. Baktığı şeye nüfuz etmeye, arkasındaki derinliğine bakmaya çalışan birisiydi. İslam medeniyetini ilişkilendirmek adına derin bakışını gösterirdi. Bosna'ya, Endülüs'teki medeniyetten baki kalan ve pek bilinmeyen Moriskolara yani Müslümanlar neredeyse Akif oraya ilgi gösterdi. Bu anlamda düşünür olarak tek bir şey üzerinden baktı. Bu da tevhidi bakış... Onu değerli kılan bu bakıştı."

Emre'den Gülen uyarısı

Makedonyalı akademisyen ve yayıncı Prof. Dr. Adnan İsmaili, Emre'nin Balkan Müslümanları için önemli bir kayıp olduğunu vurguladı.

Akif Emre ile 30-35 yıllık dostlukları bulunduğunu dile getiren İsmaili, şu ifadeleri kullandı:

"1980'li yılların ilk döneminde Akif'in Fatih'teki evi Balkan Müslümanları için bir istişare merkezi gibiydi. Bazen tek bir konuda danışmak için otobüse binip uzun bir yolculukla İstanbul'a gelir, onunla görüşürdük. Yayıncılık da yaptığım için Arnavutçaya çevireceğimiz kitapları da ona danışırdık. 20 yıl kadar önce Fethullah Gülen'in kitapları için aradığımda bizi, 'Sakın ha, uzak durun, kendinizi temiz tutun.' diyerek uyarmış, bunun üzerine o kitapları basmamıştık. Çok prensipli ve dürüst bir insandı Akif. Danıştığımızda sözleri, düşünceleri bize güven veriyordu. Bir konu hakkında 'Akif dediyse tamamdır.' der, cevabı yönünde hareket ederdik.

Komünizm döneminde Balkanları beraber gezmiştik. Merhum Aliya İzzetbegoviç'le ilk röportajına beraber gitmiştik. Arnavutluk'ta ve bölgede İslami hareketin, organizasyonların radikalliğe kaymaması, prensipli ve ilkelerinden tavizsiz olmasında Akif Emre'nin katkısı vardır. Son olarak 10 gün önce vefat ettiği ofisinde görüşmüştük. Balkanlar ve Endülüs'le ilgili belgesellerini Arnavutçaya çevirdik ve ramazan ayında televizyonlarda yayınlayacağız. Kendisini Makedonya'ya davet etmiştim, ramazan sonrası bir program düzenlemek için sözleşmiştik."

Akademisyen Alev Erkilet, Akif Emre'nin vefatından büyük üzüntü duyduğunu belirterek, önemli bir değeri kaybettiklerini aktardı.

Akif Emre'nin gönlünde her zaman Aliya İzzetbegoviç ile beraber, yan yana durduğunu ifade eden Erkilet, "Aliya'da sevdiği özellikler, tevazu, dik duruş, düşmanına bile merhamet ve adalet, tavizsiz istikamet, slogancı olmayan el-emin olmakla vasıflanan bir İslamcılıktı. Akif Emre de böyle yaşadı, bunu miras bıraktı. Ardından 'İslamcılık öldü.' diye ağlaşmamız eminim onu çok ama çok üzerdi. Yapılması gereken bayrağı devralmak ve mazeretlerin ardına saklanmamaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"1975'ten beri hayatımın öbür parçası oldu"

Emre ile arkadaşlığı üniversite yıllarına dayanan Ebubekir Doğan ise şunları anlattı:

"Akif, 1975'ten beri hayatımın öbür parçası oldu. Bugün bu iç yangınıyla ne söyleyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Yalnızlığın ve ilkeli duruşun sembolü olarak yaşadı. Hayatı boyunca insanları söylemlerinden ziyade duruşları ile ölçtü, duruşunu hiçbir dünya değerine feda etmedi. Uzak durduğu yapıda insanların bir anda Akif Emre güzellemelerine durması ve yarım kalan poğaçasının bile medyatik malzeme yapılması Akif'in davasının haklılığının nişanesi olmuştur. Akif, hayatı boyunca İslamcılığı temsil etti, İslamcılığın muhafazakarlıkla imtihanını kaybetmeyen nadir duruşu en çok eleştirdiklerinin bile takdirini kazandı, sevmeseler de."

Fotoğraf sanatçısı Dursun Çiçek, Emre'yi anlatmak için kelimelerin anlamsız ve ruhsuz geldiğini söyledi.

Emre'nin kendisine çok şey kattığını belirten Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çok üzgünüm ve canım acıyor. Sadece dostum, arkadaşım, ağabeyim, yoldaşım, derttaşım değil, isim babamdı. 'Hayrettin Oğuz' müstearını o vermişti bana. Çok şey verdi, çok şey kattı bana. Manasını bildiğinin suretini görürsün. Manayı kalbinle gördüğünde o can gözüne de görünür. Gönülden gönüle yoldu bizimkisi. Kimi zaman kalemden, kimi zaman kelamdan, kimi zaman suretten, kimi zaman kelimeden... Bunun için onunla mana yetmezdi, kelime, kalem yetmezdi ve ben fotoğraflarını da çekerdim. Çünkü manası suretine yansıdığında da bana çok şey öğretirdi. Derdim buydu. Bir bakışından, bir duruşundan bir şeyler öğrenebilmekti. Çok fazla suretini çekmiştim. Her seferinde 'Nasılsa vermiyorsun fotoğraflarımı, niye çekiyorsun?' dediğinde 'Ben kendime çekiyorum, seninle ilgisi yok.' derdim. Benim için ilginin de fikir ağabeyinin de ötesindeydi Akif Emre. Suretinde gördüğüm kimi zaman bu topraklarda bize unutturulanlardı. Endülüs'ü görürdüm gözlerinde, ufuklara dalıp gittiğinde ise Mostar Köprüsü'nü görürdüm. Hakikat adına çilesini çektiği bütün izler tavrında ve duruşundaydı. Ben onları yakalamanın derdindeydim, fotoğraflarını çekerken."

"Müslüman coğrafyalar konusunda ayrı bir hassasiyet gösterirdi"

haberiyat.com sitesinin yazı işleri müdürü Hamit Kardaş, Akif Emre'nin, mazlum Müslüman coğrafyalara özel hassasiyet gösterdiğini vurguladı.

Gazeteciliği Emre'nin yanında öğrendiğini dile getiren Kardaş, şöyle konuştu:

"Ondan, kısa sürede ses getiren fakat uzun vadede fikriyatımıza hiçbir katkı sağlamayan hadiselerin peşine takılmamayı öğrendik. Filistin, Keşmir, Doğu Türkistan, Balkanlar ve Arakan başta olmak üzere mazlum Müslüman coğrafyalar konusunda ayrı bir hassasiyet gösterirdi. Müslüman coğrafyaların sadece acılarını değil, hayat tarzlarını, kültürlerini ve diğer hikayelerini Türkiye kamuoyu ile paylaşmak için uğraşırdı. Dünya Bülteni ve bu ayın başında kurduğu Haberiyat'ta bunu büyük ölçüde başardı. Vietnam'da inşa edilen bir cami veya Latin Amerika ülkelerinin birinde Müslümanlara tahsis edilen bir mezar yeri onu heyecanlandırırdı. 29 Nisan'da yazdığı 'Erguvanlar da yanar' yazısında bu yıl İstanbul'da erguvanların mevsimsel bir etkiyle yandığını yazmış ve bunu her şeyin altüst olduğuna bağlamıştı. Erguvanları çok severdi ve bir erguvan mevsiminde vefat etti. Bir mümin olarak yaşadığına şahitlik ediyorum."

Yazar Müfid Yüksel, Emre'nin vefatını öğrendiğinde adeta şoke olduğunu söyledi.

Emre ile orta okul yıllarında tanıştığını belirten Yüksel, şunları anlattı:

"Akif Emre'yi ilk tanıdığımda Yıldız Teknik Üniversitesinde öğrenciydi. Rahmetli Metin (Yüksel) ağabeyim vasıtasıyla tanışmıştım. İngiltere ve Pakistan'daki yurt dışı deneyimlerinden sonra döndüğü 90'lı yıllarda daha çok görüşmeye başladık. Ortadoğu ve İslam dünyası ile ilgili dertlerimiz ortaktı. Zaman zaman yüz yüze, zaman zaman da telefonla konuşur, dertleşir, içimizi dökerdik birbirimize. İslam üzerinde istikamet ve sadakati vardı. Bu istikamet ve sadakatini bozmadı. Ben 70'li yıllardan beri tanıyorum. Bu istikametinde, akidesinde, inancında hiçbir sapması olmadı. En başarılı yönlerinden birisi de ifade kabiliyetinin çok güçlü olmasıydı. Yazılarında derdini iyi dillendirebiliyordu. Yabancı dile ve literatüre de oldukça hakimdi. Yayıncılık tecrübesi de vardı. Böyle isimlerin sayısı da gittikçe azalıyor maalesef."

Muhabir: Mücahit Türetken-AA

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER