1960 Darbesi'nin ardından Yassıada'da görev yapan "muhafız subay"lardan Mehmet Nuri Taşdelen, duruşmaları takip ederken, "bebek davası", "köpek davası" gibi incir kabuğunu doldurmayan şeylerin ortaya çıkarıldığını gördüklerini belirterek, "Sükut-u hayale uğradık. Hep deniyordu ki 'Şunu yaptı, bunu yaptı', 'Şu kadar milyar kaçırdılar, şu kadar insan öldürdüler'. Bunların olmadığını da görünce bir sempati, acıma hissi oluştu." dedi.
Demokrasinin infazı 27 Mayıs darbesinden birkaç gün sonra Adnan Menderes ve arkadaşları Yassıada'ya götürülürken yanına er yerine muhafız subaylar görevlendirildi. Bu amaçla Deniz Harp Okulu'ndan yeni mezun olan sınıfın tamamı, donanmaya çıkmaya hazırlanırken Yassıada'ya gönderildi. Yeni mezun öğrencilere, Adnan Menderes ve Celal Bayar gibi önemli isimlerin odalarında birebir kalarak, burada önlem alma görevi verildi.
Bu subaylardan biri olan Mehmet Nuri Taşdelen, 15 ay görev yaptığı Yassıada'da Adnan Menderes'in yaşadıklarına yakından tanıklık etti.
Diğer subaylarla vardiyalı olarak gündüzleri 3 saat, geceleri 3 saat nöbet tutan Taşdelen, bu 3 saatin bir saatlik bölümünde ise Menderes ve Bayar'ın hücresinde nöbet tuttu. Adnan Menderes'in uyuyamadığını ve rahatsız olduğunu söylemesi üzerine Kasım 1960'da hücre nöbeti kaldırıldı. Bunun üzerine muhafız subaylar, hücresine konulan gözetleme penceresinden Menderes'i kontrol etmeye devam etti.
Hapis cezasını göze alarak gizlice çekim yaptıYassıada'da geçirdiği günlerini ve o anlara ait gözlemlerini AA muhabirine aktaran 82 yaşındaki Taşdelen, tarihi bir dönemden geçildiği bilinciyle çok dikkatli olduklarını söyledi.
Fotoğrafa olan merakı nedeniyle Deniz Harp Okulu'nda fotoğraf çekme görevinin kendisinde olduğunu, bu nedenle Yassıada fotoğraflarını da kendisinin çektiğini anlatan Taşdelen, "Çok önemli günlerde her şeyi düzenleyerek, mizansen yapılarak çekilen fotoğrafların yeterli olmayacağını düşündüm. Menderes, Bayar ve bütün mahkumlar güzel giyinirdi, yataklar düzeltilirdi ve kamuya duyurulmak için fotoğrafları çekilirdi. Yassıada'daki gerçek durumu tespit etmek açısından gizli olmasına rağmen, fark edilmesi halinde ordudan atılma hatta hapis cezası alma ihtimalini bile göze alarak, 400'e yakın fotoğraf çektim." diye konuştu.
Taşdelen, Yassıada'da kendisinden önce görev yapan bir yedek subayın, çektiği fotoğrafları bir gazeteye verdiğini daha sonra yakalandığını, ordudan ihraç edildiğini ve hapis yattığını anımsattı.
Çektiği fotoğraflara ve o güne dair anılarına 2004 yılında yayınladığı kitabında yer verdiğini hatırlatan Taşdelen, "Yassıada'da sadece fotoğraf çekmedim. Orada günlük hayata ait birçok günlük, evrak, obje ve yazıları da sakladım. Ben, yüzbaşılıktan ayrıldım ve sivil hayata intikal ettim." dedi.
Yassıada'da yaşanan bazı olayların, kamuoyuna yanlış aktarıldığını savunan Taşdelen, şu örneği verdi:
"Yassıada'da yemeğe giderken, tek sıra gitme mecburiyeti var. Fatin Rüştü Zorlu sıradan ayrılıyor ve Hasan Polatkan da yürümeye başlıyor. İkisi de aynı davadan yargılanıyor, ikisinin arasında konuşmama emri var. Giderken, gelirken konuşmasınlar diye emir verildi bize. Bu sırada bir muhafız subay, Zorlu'yu uyarıyor tek sıra yürümeleri konusunda. Zorlu da 'Biz asker miyiz, bize emredemezsiniz.' diye karşılık veriyor. Tartışmanın büyümesi üzerine kavga çıkıyor ve muhafız subay, Zorlu'nun gözüne yumruk atıyor."
"Sükut-u hauale uğradık"Duruşmaları seyrederken, "bebek davası", "köpek davası" gibi incir kabuğunu doldurmayan şeylerin ortaya çıkarıldığını gördüğünü aktaran Taşdelen, "Sukutuhayale uğradık. Hep deniyordu ki 'Şunu yaptı, bunu yaptı', 'Şu kadar milyar kaçırdılar, şu kadar insan öldürdüler' diyorlardı. Bunların olmadığını da görünce bir sempati, acıma hissi oluştu." ifadelerini kullandı.
Adnan Menderes'in hücresindeki lambada bulunan ortam dinleme cihazı nedeniyle diyaloglarının "Yemek yer misiniz?", "İlacım nerede?", "Mektup geldi mi?" cümleleriyle kısıtlı olduğunu dile getiren Taşdelen, Menderes'e karşı manevi işkence de yapıldığını hatırlatarak, şunları anlattı:
"Mektuplarını çok geç verirlerdi. Bizi ne zaman görse 'Mektup yok mu?' diye sorardı. Doktor günde 3 kez ilaç verileceğini söylerdi. 'İlacım ne zaman gelecek?' diye sorardı, bir tedirginlik içindeydi. Ortam dinlendiği için konuşamayacaklarını işaretle anlattım. Ben o zaman nişanlıydım. Sağ elimdeki yüzüğü görmüştü. 'Seviyor musun?' diye bir işaret yaptı. Ben de ona işaretle yanıt verdim. 3-4 ay sonra yüzüğü sol elimde görünce, yine işaretle 'Evlendin mi?' diye sordu. Ben de ona 'evet' şeklinde yanıt verdim.
Menderes'in tutukluluğundan beri elinde söğüt ağacından yapılmış bir sigara ağızlığı var. Sigarayı içti, içti ve neredeyse kalmadı. Kendisine Sirkeci'den aldığım yeni bir ağızlık götürdüm. Nöbetim sırasında kendisine verdim ağızlığı. Bana teşekkür etti. Attığı eski ağızlığını onun izniyle aldım. Bu ağızlığı yıllar sonra oğlu Aydın Menderes'e hatıra olarak verdim."
Menderes'in, duruşmalardan ziyade ailesini merak ettiğini belirten Taşdelen, "Tedirgindi. İddianame üzerinde sürekli notlar tutardı. Avukatıyla haftanın 2-3 günü görüşürdü savunmalar için. Menderes idam edildikten sonra şahsi eşyaları valizlere kondu ama o iddianameler atılmıştı, ortadaydı. Ben onları sakladım." dedi.
Menderes'in intiharını önlediYassıada'da görev yaptığı sırada herkesin fotoğrafını çektiğini ancak Menderes'in fotoğrafını çekemediğini ifade eden Taşdelen, merhum Başbakan'ın intihar girişimine ilişkin ise şu anıyı aktardı:
"Bu içime dert oldu. 15 Eylül sabahı duruşmaya çıkacaklar, orada kararlar bildirilecek. Başka bir imkan olmadığı için sabaha karşı çekmek istedim. Koridor nöbeti bana geldi. Kapıyı açtım, içeri girdim uyanmadı. Fotoğrafını çektim, uyanmadı. Tekrar çektim, hiç uyanmadı. Dikkatle baktım ağzından çıkan köpükler yastığın üzerinde toplanmış. Anladım bir anormallik olduğunu. Fotoğraf makinasını sakladım ve sıhhi ekibe bilgi verdim. 10 dakika içinde geldiler, midesini yıkadılar. Bir gün yoğun bakımda kaldı. 17 saat sonra kendine geldi. Komutan tabii çıldırdı, 'kim verdi bu ilaçları?' diye. Nöbette olan üç muhafız subay olarak biz suçlu görüldük.
Biz sorgulandık ama hiçbir şeyden haberimiz yok. Menderes'i koridora çıkardılar. Nasıl intihar ettiğini anlatmazsa, bizim suçlanacağımız kendisine söylendi. Menderes de bunun üzerine, kendisine verilen ilaçları biriktirdiğini açıkladı. Bu ilaçların bazılarını içtiğini, bazılarını da ceketinin içinde sakladığını söyledi. Ceketini ters çevirdiler. Yere bembeyaz ilaç tozları döküldü. Bu konuşmalar o gün teybe kaydedildi ve bu konu hakkında kendi el yazısıyla yazı da alındı."
"İdamdan önce prostat kontrolü yapılmış"Menderes'in idama götürülmeden önce sağlıklı olduğunu tespit etmek adına muayene edildiğini anımsatan Taşdelen, "Büyük hata orada yapılıyor. Birinci büyük hata; 33 ilaç içmiş, 17 saat komada kalmış bir insanın, tık tıkla kalbini dinleyerek, tansiyonuna bakarak muayene edilmesi çok anormal. Tam teşekküllü bir hastaneye götürülmesi gerekirdi. İkinci büyük hata ise ben görmedim ama prostat kontrolü yapılmış. Bu muayeneye ilişkin ses kayıtlarının da olduğu söyleniyor. Bu ses kayıtları devletin elinde var. Yapıldıysa çok büyük ayıp, idamla ne alakası var. Hakaret olarak yapılan, çirkin bir hareket." diye konuştu.
Taşdelen, "Maalesef geleneklerimize ve adetlerimize aykırı olarak gündüz vakti asıldı. O da büyük bir acıdır, faciadır." dedi.
"Menderes'in yardımını gören kişiler, onun aleyhinde ifadeler verdi"Menderes'in ailesiyle 2-3 kez görüştüğünü, bu görüşmelerin komutan odasında gerçekleştiğini belirten Taşdelen, sözlerine şöyle devam etti:
"Manevi olarak işkence yapıldığına bir örnektir. Ben, ne zaman görsem o fotoğrafı üzülürüm. Bir aile görüşmesinde eşi, iki çocuğuyla beraber ziyaret ediyor Menderes'i. Mizanseni şöyle yapmışlar. Komutan ortada koltukta oturuyor. Eşi bir tarafında, oğlu bir tarafında oturuyor. Menderes ayakta, böyle gariban gibi duruyor. Bir nevi manevi olarak ona acı çektirmiştir bu durum. Başbakanlık yapmış bir insanın, henüz suçu kesinleşmeden ailesinin yanında küçük düşürülmesini doğru bulmuyorum."
Bazı şair, gazeteci ve yazarların Yassıada'da ifade verdiğini hatırlatan Mehmet Nuri Taşdelen, "Üzülerek söylüyorum... Menderes'in her türlü yardımını gören kişiler, onun aleyhinde ifadeler verdi. İnsanın, vefa konusundaki duyguları tamamen değişiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com