Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez:'Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün Müslümanlar için bir Allah'ın lütfudur' dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez 'Türkiye bütün Müslümanlar bütün mazlumlar için önemli bir ülke. Bu devlet bu millet bize ve diğer Müslüman halklara o kadar sahip çıktı ki hiçbir zaman bizim Türk olup olmadığımızı araştırmadı. Sadece Müslüman olduğumuz için her zaman bize sahip çıktı. Onun için Türkiye'deki Müslümanlara seslenmek istiyorum; Karadağ'daki Müslümanlar olmasaydı Karadağ'da bağımsız olmayacaktı. Biz kendi devletimizi seviyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün Müslümanlar için bir Allah'ın lütfudur. Ne kadar bereketli olduğunuzu şanslı olduğunuzu bilmiyorsunuz. Ben bunu kenardan daha iyi biliyorum. Azınlıkta yaşayan Müslümanlar da burada ne kadar serbestçe İslamı yaşayabiliyorsunuz. Her tarafta ezan, dini çalışanlara her türlü imkanı sağlıyor. Devlet mani olmuyor, dine sahip çıkıyor, bu Allah'ın bir lütfu. Keşke 82 sayıya bende talibim izin verirseniz. Bu sayıya talibim' diye konuştu.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 'Dini ve ahlaki olarak bilinen bir yapının gündelik politikaya evrilme süreçlerinde yaşananlardan, bu topraklarda ve bu ülkede sadece kardeşlik yara almamış aynı zamanda Din-i Mübin-i İslâm bundan büyük bir zarar görmüştür. İmamından müezzinine, müftüsünden Diyanet İşleri Başkanına kadar her biri bu süreçlerde bu çalışmalara gönül vermiş her vatandaşımız kadar büyük bir hüzün ve derin bir ıstırap duyduğumu ifade etmek isterim' dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Görmez, 31. İl Müftüleri İstişare Toplantısı’nın açılışına katıldı. Bilkent Otel’de başlayan ve 19 Ağustos tarihine kadar devam edecek olan toplantının açılış konuşmasını yapan Görmez, “Bu toplantıda üzerinde duracağımız üçüncü konuyu Yüce Rabbimiz 'ateş çukurunun kenarında olmak' şeklinde nitelendirmiştir. Bu da terör meselesidir. Bugün ülkemizin en acil ve en köklü meselesi, etnik ve mezhebi taleplerin terörize edilmesidir. Terör ülkemizin huzurlu havasını ortadan kaldırmak üzere yeniden harekete geçmiştir. Bugün neredeyse her gün bir şehit cenazesi memleketimizin birlik ve esenlik özlemine karşı kara bir haber gibi düşmektedir. Bu haberler, milletçe ihtiyaç duyduğumuz uhuvvetin nifakla yer değiştirmesinde ne yazık ki bir hayli etkili olmaktadır. Sorunun kaynağında yer alan aktörler hesabını elbette Allah’a vereceklerdir. Ancak bu millet bu zihni ve kalbi parçalanmayı asla hak etmemektedir. Ülkemizin birlik ve beraberliğini tehlikeye atan, müstevli emelleri için huzur ve saadeti gözden çıkarmakta vicdanı asla sızlamayan 'eşkıya'nın terör eylemlerine karşı, Kur’an’ı azimüş’Şan’ın ve Resul-i Ekrem’in (sas) bize öğrettiği yolda olmaktan zerre kadar ictinab etmeyeceğiz. Bozguncuların hükmü bellidir, fitne ve fesat peşinde koşanların akıbeti hiç de meçhul değildir” ifadelerini kullandı.
“KARDEŞİ KARDEŞE KIRDIRAN BU FİTNE ATEŞİNİ SÖNDÜRMEK İÇİN EVLERİMİZDEN, MEDRESELERİNİZDEN VE KURSLARINIZDAN DIŞARIYA ÇIKALIM”
“Şiddeti, vahşeti, tedhişi ve terörü benimseyenler, bundan beslenenler, bundan destek bulanlar, terör eylemlerini hangi gerekçeyle yaparlarsa yapsınlar kendilerine maşeri vicdanda asla meşruiyet bulamayacaklar ve ilahi adalete hesap vereceklerdir” diyen Görmez, şöyle konuştu:“Her şeyden önce elleri kalem tutması, zihinleri ve gönülleri bilgiyle, ilimle, irfanla meşgul olması gereken çocuklarımızın ve gençlerimizin, İslam’ın asla tasvip etmediği bir dava uğruna dağlara kaçırılması, ellerine silah tutuşturulup ölüme gönderilmesi, kardeş katili yapılması, gayr-i meşru ve gayr-i İslami bir hayata mahkum edilmesi, insaf ve vicdan sahibi her insanı derinden yaralamaktadır. Bugün, buradan 81 il müftümüzle birlikte ülkemizin bütün güzel insanlarına, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Türk'üyle, Kürt'üyle, Çerkez'iyle, Laz'ıyla, doğulusuyla batılısıyla, kuzeylisiyle, güneylisiyle mezhebi, meşrebi, etnik kimliği, dünya görüşü ve ideolojisi ne olursa olsun milletimizin her bir ferdine seslenmek istiyorum: Ülkemizin etrafının ateş çemberine döndüğü bir zaman diliminde gelin, birbirimize ensar olalım! Her türlü olumsuzluğa, saldırıya, oyuna, tuzağa, komplo ve plana rağmen gelin birbirimize muhacir olalım. Kur’an-ı Kerim’i ve Hz. Peygamberin (sas) çağlar üstü örnekliğini esas almakla mükellef olduğumuzu asla unutmayalım. Barış ve esenlik dini İslam’ın rahmet ve merhamet mesajlarıyla zihin ve gönül dünyamızı imar edelim. Farklılıklarımızı çatışma ve yıkım sebebi değil; gelişme ve zenginleşme fırsatı olarak görelim. Barış, huzur, sükun ve güven ortamını el birliğiyle yeniden oluşturalım.
Ortak kültürümüz ve değerlerimiz etrafında kenetlenelim. Birlikte barış ve huzur içinde yaşamanın ahlak ve hukukunu tesis edelim. Tarihte ve günümüzde yaşanmış acılardan ders ve ibret çıkaralım. Her fırsatta insan onurunu yüceltelim. Özgürlüklerimize sahip çıkalım. Güvenle geleceğimizi hep birlikte inşa edelim. Bugün buradan bir çağrımı da bölgedeki bütün hocaefendilere, seydalara, mollalara, şeyhlere, kanaat ve maneviyat önderlerine ve STK’lara yapmak istiyorum: Sizler, ülkemizin en zor zamanlarında, din eğitiminin yasaklandığı dönemlerde bile bölgede İslam’ın ilim, hikmet ve marifetini ayakta tutabilmek için gayret gösterdiniz, irşat hizmetlerini sürdürdünüz. Yeri geldi samanlıklarda Kur’an okudunuz ve okuttunuz. Halkımızın Din-i Mübin-i İslam’la, Kur’an ve sünnetle ilişkisini sıcak tuttunuz. Şimdi gelin, bu ülkeyi bir ateş çukurunun kenarından kurtarmak üzere harekete geçelim. Gelin cahiliye asabiyetinin ürünü olan bu ateşi birlikte söndürelim. Kardeşi kardeşe kırdıran bu fitne ateşini söndürmek için evlerimizden, medreselerinizden ve kurslarınızdan dışarıya çıkalım. Müftülerimizle, vaizlerimizle, din gönüllüsü kardeşlerimizle birlikte milletimizin her ferdini yanımıza alarak barışın kelamını yazalım. Kalemin her türlü kılıçtan ve silahtan üstün olduğunu haykıralım. Uykudaki çocukların ensesine kurşun sıkan bu cahiliye anlayışına tenezzül etmeyerek hep birlikte sesimizi yükseltelim. Bu kirli kavgada hakkın, hukukun, adaletin, ahlak ve faziletin tarafında yer alalım. Unutmayalım ki barışa sadece ülkemizin ve milletimizin değil, umutlarını bu ülkeye ve bu millete bağlayan tüm mağdur ve mazlumların ihtiyacı var. Eğer bu ülkeye ateş düşerse sadece bu topraklarda yaşayanlar değil, dünyanın yedi iklim dört köşesinde yaşayan tüm mazlumların da bağrı yanar. Bunu unutmayalım.”
“DİNİ VE AHLAKİ OLARAK BİLİNEN BİR YAPININ GÜNDELİK POLİTİKAYA EVRİLME SÜREÇLERİNDE YAŞANANLARDAN, BU TOPRAKLARDA VE BU ÜLKEDE SADECE KARDEŞLİK YARA ALMAMIŞ AYNI ZAMANDA DİN-İ MÜBİN-İ İSLAM BUNDAN BÜYÜK BİR ZARAR GÖRMÜŞTÜR”
Üzerinde durulacak dördüncü konunun da Türkiye’nin dini, ilmi ve manevi hayatına katkı sunan dini-sosyal teşekküllerin ve sivil dini yapıların Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilişkileri ve hizmetleri hakkında olacağına dikkati çeken Prof. Dr. Görmez, “Tarih boyunca bu toprakların maneviyatını inşa eden Ahmed Yesevi’den Hacı Bektaş-ı Veliye, Mevlana’dan Yunus Emre’ye sayısız gönül insanı, Ahiyan-i Rum’dan Baciyan-ı Rum’a, Fütüvvetten Hisbe Teşkilatına, tasavvuf ve tarikatlere varıncaya kadar pek çok sivil dini yapı, insanımızın gönüllerini fethetmiştir. Bütün bu yapılar, modern zamanların kendi şartları içerisinde değişime uğramıştır. Bugün de ülkemizin 'de facto' bir sosyolojik gerçeği olan bu sivil dini yapılar kendi tarihi ve sosyolojik sınırlarına ve İslam’ın ilmi, dini ve ahlaki ilkelerine riayet etmesi esastır. Milletimizin hayır eliyle kurulan bu yapılar bu sınırlar içerisinde kaldığı sürece Diyanet İşleri Başkanlığının destek ve himayesini görmüşlerdir.
Her birinin irtica ile yaftalandığı zamanlarda dahi Diyanet İşleri Başkanlığı bu himaye ve desteğini esirgememiştir. Ancak zaman zaman bazı yapıların güç tutkusuna kapılması, dini söylemler üzerinden güç devşirmesi, hakikati kendi tekelinde görmeye başlaması, insanların iradesini teslim almaya kalkışması, ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa sahih dini bilgiyi esas alarak hizmet sunmaya devam etmemesi durumunda Diyanet İşleri Başkanlığından destek ve himaye görmeleri mümkün değildir. Son olarak dini ve ahlaki olarak bilinen bir yapının gündelik politikaya evrilme süreçlerinde yaşananlardan, bu topraklarda ve bu ülkede sadece kardeşlik yara almamış aynı zamanda Din-i Mübin-i İslam bundan büyük bir zarar görmüştür. İmamından müezzinine, müftüsünden Diyanet İşleri Başkanına kadar her biri bu süreçlerde bu çalışmalara gönül vermiş her vatandaşımız kadar büyük bir hüzün ve derin bir ıstırap duyduğumu ifade etmek isterim. Bilinmelidir ki İslam’a göre hakikat hiç kimsenin tekelinde değildir. Mümine düşen görev, hakikate sahip olmak ve insanları kendi hakikatine davet etmek değil, daima hakikatin yolunda olmaktır. Baki hakikatler fani şahsiyetler üzerine bina edilemez” şeklinde konuştu.
“HEPİMİZ HER HAREKETİMİZDEN SORUMLUYUZ”
İslam’ın yardımlaşma ve dayanışmayı esas alan bir ahlak doğrultusunda birlik olmayı ve bütün Müslümanların ortak hedef, ortak gaye ve ortak idealde birleşmelerini istediğini kaydeden Görmez, “Ancak Kur’an, dini fırkalara bölenleri ve kendinden başkasına cenneti layık görmeyenleri Hristiyanlık ve Yahudilik anlayışını örnek vererek zemmeder. İslam’ın daveti ve tebliği aşikardır. Meşru olan gayeye hiçbir zaman gayr-i meşru yöntemlerle ulaşılmaz. Hile yapmak, şantaj uygulamak, desise oluşturmak ve fitne çıkarmak İslami ahlakın asla tasvip etmeyeceği hususlardır.
İslam fitneyi savaştan beter görür. Dini, kişilere ve anlayışlara hasretmeyi değil, Allah’a has kılmayı ve tüm eylemlerin sadece O’nun rızasına uygun olmasını ister. Bugüne kadar halis niyetlerle İslam’a hizmet ediyor düşüncesiyle bu tür yapılara yardımcı olmuş, dişinden tırnağından arttırdığı imkanlarla senelerce onları desteklemiş olan kardeşlerimizin, ortaya çıkan gerçeklerden sonra uğradığı hayal kırıklığını tasavvur etmek hiç de zor değildir. Bu hayal kırıklığından nasibini almamış insaf sahibi hiçbir mümin yoktur. Halen propagandaların tesiri altında kalarak söz konusu yapının, haksızlığa uğradığını düşünen ve iyi niyetlerinden hiç kuşku duymadığım kardeşlerimize bugün, buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum; Hepimiz her hareketimizden sorumluyuz; her türlü tercih ve icraatımızdan hesap gününde Allah’ın huzurunda sorguya çekilecek ve kendi hesabımızı bizzat vereceğiz. Her birimiz Sevgili Peygamberimizin (sas) kızı Fatıma’ya 'Kızım, babanın peygamber olmasına sakın güvenme!' uyarısını daima hatırımızda tutmalıyız.”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasını şöyle tamamladı:“Sözlerimi bir mütefekkirimizin bütün yaşadıklarımızın sebeplerini ifade eden şu anlamlı sözüyle bitirmek istiyorum: 'İslamiyetinmağz ve lübbünü terk ederek kışrına ve zahirine vakf-ı nazar ettik ve aldandık. Ve sû’-i fehm ve sû’-i edeb ile İslamiyetin hakkını ve müstehak olduğu hürmeti ifa edemedik… Zira biz İsrailiyatıusulüne ve hikayatı akaidine ve mecazatıhakaikine karıştırarak kıymetini takdir edemedik. O da ceza olarak bizi dünyada te’dib için zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir.' Zira, İslam, barışın, adaletin, merhametin ve sevginin adıdır. Merhamet Allah’ın bütün varlığın kalbine ektiği en aziz ve en bereketli bir tohumdur. İnsanlık bu merhamet tohumunun yeşerdiği anlarda yerkürede barış ve adaletle dolu bir hayat sürmüştür. Barış ancak gerçek bir sevgiyle gürbüzleşebilir. İslam öldürmeyi değil oldurmayı, yıkmayı değil yapmayı, yakmayı değil söndürmeyi, ağlatmayı değil güldürmeyi, yitirmeyi değil bulmayı öngörür. İslam varlığı nuruyla kuşatan Yüce Yaratıcı’nın rahmetiyle müjdeler, adaletiyle hükmeder, merhametiyle nimetlendirir.”
'TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ BÜTÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN BİR ALLAH'IN LÜTFUDUR'
Konuşmaların ardından Başkan Görmez, Karadağ Müftüsü Rıfat Feyziç'e cübbesini giydirdi. Feyziç, cübbesini giymesinin ardından yaptığı konuşmada, 'Türkiye bütün Müslümanlar bütün mazlumlar için önemli bir ülke. Bu devlet bu millet bize ve diğer Müslüman halklara o kadar sahip çıktı ki hiçbir zaman bizim Türk olup olmadığımızı araştırmadı. Sadece Müslüman olduğumuz için her zaman bize sahip çıktı. Onun için Türkiye'deki Müslümanlara seslenmek istiyorum; Karadağ'daki Müslümanlar olmasaydı Karadağ'da bağımsız olmayacaktı. Biz kendi devletimizi seviyoruz ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti bütün Müslümanlar için bir Allah'ın lütfudur. Ne kadar bereketli olduğunuzu şanslı olduğunuzu bilmiyorsunuz. Ben bunu kenardan daha iyi biliyorum. Azınlıkta yaşayan Müslümanlar da burada ne kadar serbestçe İslamı yaşayabiliyorsunuz. Her tarafta ezan, dini çalışanlara her türlü imkanı sağlıyor. Devlet mani olmuyor, dine sahip çıkıyor, bu Allah'ın bir lütfu. Keşke 82 sayıya bende talibim izin verirseniz. Bu sayıya talibim' diye konuştu.
Kaynak: IHA