İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen ve disiplinler arası boyutlarıyla Türkiye’de ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarının masaya yatırıldığı panel gerçekleşti. Öğrencilerin yoğun katılım gösterdiği panelde; ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçlarına karşı ilkesel yaklaşımlar, Türkiye’nin spesifik sorunları bağlamında ayrımcılık, nefret söylemi ve nefret suçları ile eğitim sisteminde önyargılar ve ayrımcılık konu başlıkları ele alındı.
‘’AMACIMIZ TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARINA DAHA SAYGILI BİR DİLİN GELİŞMESİNİ SAĞLAMAK’’‘
’Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi’’ projesinin araştırma koordinatörü Pınar Ensari nefret söylemi konusunda şunları söyledi: ‘’Kendi çalışmamız kapsamında Türkiye’deki dezavantajlı gruplara, özellikle azınlıklara, dini, etnik, ulusal kimliklere, kadınlara LGBTİ’lere yönelik, onları hedef gösteren, onlara karşı önyargıları pekiştiren, kalıp yargılar oluşturan ve nefreti körükleyen ifadeleri tespit etmeye çalışıyoruz. Bu ifadeleri deşifre ettikten sonra özellikle sosyal medya aracılığıyla neden nefret söylemi olduğunu yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Amacımız Türkiye’de insan haklarına daha saygılı bir dilin gelişmesini sağlamak.’’
Medyanın nefret söylemi noktasında daha dikkatli davranması gerektiğini dile getiren Ensari, ‘’Özellikle editör ve muhabirlerin bu konuda eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kendi yaptığımız çalışma kapsamında birçok editörün, muhabirin, gazete yöneticisinin kullandıkları dil konusunda bilinçli olmadıklarını fark ettim. Gazetelerin kullandıkları dil toplumu polarize etmekte ve bazı grupları şiddete karşı savunmasız hale getirmektedir’’ dedi.
‘‘FARKLILIKLARI KABUL ETME KÜÇÜK YAŞTA ÖĞRETİLMEYE BAŞLANMALI’
’‘’Kişilerin kendilerine benzemeyen insanlara nasıl davranması gerektiği anne, baba, çocuk ilişkisinde belirginleştirilmeli’’ diyen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Psikoloji Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma, çocukların farklılıkları olduğu gibi kabul etmesi için onlara olumlu pekiştirici mesajlar verilmesi gerektiğinin altını çizdi. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma sözlerine şu şekilde devam etti: ‘’İlerleyen aşamalarda ise okullarda formal eğitimde, müfredatta bu konulara yer verilmeli. Çocuklara, farklılıkların olabileceği ve bu farklılıkların aslında topluma renk kattığı, aynı zamanda bu farklılıklar sayesinde de yeni görüşlere açık olunması gerektiği gösterilmelidir.’’
NEFRET SÖYLEMİNDE DUYGU-DÜŞÜNCE AYRIMI
Düşüncelerin hiçbir zaman suç teşkil etmediğinin herkes tarafından kabul edildiğini ifade eden Harma, ‘’Herkes farklı gruplar hakkında farklı düşüncelere sahip olabilir ama burada kritik olan duygular. Duygular davranışların daha önemli bir öncülüdür. Her zaman düşündüğümüzü yapmayabiliriz ama duyguların daha kolay esiri oluruz. Dolayısıyla duygularla hareket edildiği zaman nefret söyleminin de daha net olduğunu görüyoruz’’ diye konuştu.
‘’SOSYAL MEDYA GERÇEK DUYGULARIN DIŞA VURUMU’
Nefret söyleminin özellikle sosyal medya mecralarından rahatlıkla yapılıyor olmasını da değerlendiren Yrd. Doç. Dr. Mehmet Harma, ‘’Günlük hayatta birinin yüzüne söyleyemeyeceğiniz şeyleri sosyal medyada çok rahat bir şekilde söyleyebilirsiniz. Çünkü kimliğiniz, kişiliğinizi ortada değildir, anonimdir. Dolayısıyla insanlar bu ortamda sorumluluktan kurtularak gerçek duygularını ifade ediyorlar. Bir başka etken ise sosyal medyada bulaşıklaşma durumudur. Duygular birinden diğerine bulaşır ve bu bulaşma hızla artar. Bunlar başkalarından görerek, öğrenerek yaptığımız davranışlardır, bu da bizim yaptığımız kötü davranışları kolaylaştırır’’ diyerek sözlerini noktaladı.
‘’ÖNYARGI GELİŞTİRMEYE EĞİLİMLİYİZ’’
'‘Bilişsel kuram önyargı geliştirmeye eğilimli olduğumuzu iddia eder’’ diyen İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aylin İlden Koçkar ise şunları söyledi: ‘‘Beynimiz için kategorilere ayırarak düşünmek daha kolay. Ama düşünme biçimi beraberinde önyargıları da getiriyor. Çocuğun evinde, okulda maruz kaldığı öğretiler, kanıta veya bilimsel bilgiye dayalı olmayan biçimde gelirse bu durumda kalan çocukta önyargıların gelişmesine destek olur.’’
Öncelikle önyargı oluşumunun farkına varmak gerektiğinin altını çizen Koçkar, ‘’Farkına varmadığınız bir şeyi değiştiremezsiniz. Eğitim değişimi gerektirir ve getirir. Değişim ancak eğitim sayesinde olur. Bu nedenle de bireylerin yargı ve önyargı ile bireysel farklılıkların neler olabileceği konusunda farkına varmasını sağlamak, sonrasında ise bunlara tolerans geliştirebilmesini mümkün kılmak gerekir’’ diye konuştu. Önyargıyı azaltmak için araştırmacı olmak, mutlaklığa saplanmamak, kanıtlar olmadıkça verilen bilgiyi olduğu gibi ezberleyip kabul etmemek gerekli’’ dedi.
dikGAZETE.com