Politika

"Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak..."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak, parti mensupları sizden kopuk yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Bir annenin evladından koparılması gibi bir şey bu” dedi.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mayıs...

"Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak..."
20-05-2016 11:41
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak, parti mensupları sizden kopuk yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Bir annenin evladından koparılması gibi bir şey bu” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı münasebetiyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gençleri ağırladı. Gündeme dair önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan, partili cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin soru üzerine, şu cevabı verdi:
“Salt bir başkanlık sistemi sizi partinizden koparıyor ya, partinizden kopardığı zaman siz belli bir yerde gücü bir yere kadar kaybediyorsunuz. Kurucusu olduğum bir partinin lideri olarak, parti mensupları sizden kopuk yaşayabilir mi? Yaşayamaz. Bir annenin evladından koparılması gibi bir şey bu. Koparılabilir mi ya? Ne yapacak edecek o evladına ulaşacak, evladı da ona ulaşacak. Ama neymiş ‘tarafsızmış.’ Mümkün mü, böyle bir şey olabilir mi? Siz yasal olarak tarafsızlığın gerekleri neyse bunu yaparsınız, bu ayrı bir şey ama burayı kimse ayıramaz, bu mümkün değil. Onun için de yasalar içerisinde, yasal çerçevede olması gerekenler neyse bunlar yapılır. Dünyada bizim gibi olan iki tane ya da üç tane ülke var. Diğerlerinin hepsinin partisiyle bağı devam etmektedir ve o güç ülkeye yansımaktadır. Bu gücü bence asla ne başkandan ne cumhurbaşkanından esirgememek gerekir.”

“Filistin meselesi bizim için kanayan bir yaradır” diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

“Hele hele Gazze meselesi hakeza öyle. Orayla ilgili 3 maddemiz vardı. Bir tanesi Marmara Gemisi’ne yapılan operasyonla alakalı; bir defa bizden özür dilemesi gerekir. Sayın Obama’nın bir İsrail ziyaretinde yaptığı görüşmemin neticesinde başbakan, sayın Obama’yla birlikte bizi aradılar ve özür dilediklerini ifade ettiler. Kayıtlarımızda var. Bu işin birinci safhası. İkinci safha tazminat konusuydu. Tazminatta hemen hemen hallolmuş vaziyette. Üçüncü benim teklifim ambargonun kaldırılması. Tabi ‘bu ambargonun kaldırılması nasıl olacak? Neleri kapsayacak?’ denilince ambargo meselesinde de aslında biz Türkiye’nin üzerinden yapılacak olan bütün mal bilgilerine vesaire açığız. Ama Türkiye dışındakilere kapalıyız. Ama mesele bu değil başka tereddütlerimiz var. Nedir, mesela Gazze bugün enerji kullanımında günde 3 saat, 4 saat elektrik alabiliyor. Bunu dedik. Devamlı hale getirmeniz lazım. Bu insani değil. Bunun çözülmesi lazım. Örneğin Ashfort Limanı’na biz bir gemi getirelim. Bu gemiden enerji verelim Gazze’ye. Dediler ki o tür bir enerji gemisi Ashfort’a olmaz. Başka bize bir teklif yaptılar. O teklif üzerine de biz baktık, dedik ki: ‘olabilir.’ Yeter ki burada işi sağlama alalım. Yani başlayıp da burada enerjinin kesilmesi gibi bir durum olmasın. Bunun bütün şebekelerini altyapılarını vesaire biz Türkiye olarak yapmaya hazırız. Bizim bir teklifimiz daha var ambargo konusunda. Nedir o: Burası susuz, su yok. ‘Böyle taşıma suyuyla değirmen dönmüyor’ dediğimiz bir mesele. Biz burada deniz suyunu arıtarak buraya su verme şansımız olabilir. Bunun önünü açın. Bir diğeri de sondaj yapmak suretiyle su çıkartabiliriz. Onun önünü açın. Bu konuda önemli gelişmeler şu anda var. Ve tabi bir üçüncü teklifimiz de inşaatlarla ilgili olarak okullar meselesi var, hastaneler meselesi var. Mesela şu anda bir hastaneyi bitirdik. Teftişi yapılıyor. Teftişinden kastım, cihazlar vesaire kontrol ediliyor. Bunların yapılması gerekir dedik. Bunlar da yapılırsa biz bu tür bir şeyde hemen büyükelçi atamasını yaparız. Ve münasebetlerimizi süratle olumlu istikamette de geliştiririz dedik. Şu anda bu merkezdeyiz. Yani bu ay içerisinde bir şeyler olur diye zannediyorum. Temennim odur ki; kısa zamanda bir neticeye varalım. Ve tüm bunlar olurken de Gazzeli kardeşlerimizle de görüşmelerimizi yapıyoruz. Filistinli kardeşlerimizle de görüşmelerimizi yapıyoruz. Adımlarımızı da ona göre atıyoruz.”

“LOZAN’IN DAHA DA GÜNCELLEŞTİRİLMESİ ARZUMUZDUR”
Başbakanlığı döneminde pek çok azınlıkların vakıf mallarını iade ettiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İktidarımız döneminde, başbakanlığım döneminden bahsediyorum. Birçok azınlıkların vakıf mallarına el konulmuştu. Biz iktidarımız döneminde bütün bu vakıf mallarını süratle kendilerine iade etmeye başladık. Görevi bıraktığımda 2 buçuk milyar civarında idi. Burada Rum vakıfları, Ermeni vakıfları hepsi kendi varlıklarını alıyorlardı. Hala şu anda yasal süreci devam edenler olduğunu biliyorum. Onlar da bittikçe kendilerine yine o alanda iade edilecek. Bunları biz anayasal teminat altına alarak yaptık. Bir paket halinde gerçekleştirdik. Bir defa şunu bütün samimiyetimle ifade etmek isterim. Bu ülkede azınlıkların hukukunu Lozan geçmişte belirlemiştir. Lozan’ın daha da güncelleştirilmesi ve ülkemizde ben hangi haklara sahipsem azınlıkların da aynı haklara sahip olması arzumuzdur” diye konuştu.

“BİZ BURALARA VİZELERLE GELMEDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Avrupa Birliği’nin vize engeli ne zaman son bulacak” sorusu üzerine, “vize konusunda, Sayın Davutoğlu’nun başbakanlığı döneminde, benim başbakanlığım döneminde atılmış adımlar var. Yani ‘verdik veriyoruz’ havasına girdiler. Haziran ayı içerisinde olacağını söylediler fakat son gelişmelere baktığımızda biraz sanki böyle yan çiziyorlar gibi bir hava var. ifadesini kullandı. Ben genç kardeşlerime özellikle şunu hatırlatmak isterim: Biz buralara vizelerle gelmedik, hep duruşumuzla geldik. Bizim duruşumuz çok önemli. Vize verirler verirler, vermezler vermezler; hiç önemli değil. Er veya geç Türkiye’ye vize vereceklerine inanıyorum. Vermezlerse de şahsen Türkiye Cumhuriyeti’nin bir cumhurbaşkanı olarak bunu kendime dert edinmiyorum. Şu anda Avrupa maalesef iki yüzlülük yapıyor. Bakıyorsunuz Latin Amerika ülkelerine vize veriyor yani Schengen’e tabi tutuyor. Ne alakası var bunların Avrupa Birliği’yle? Onlara bu imkanı veriyorsun da müzakereci bir ülke olan Türkiye’ye niye bunu vermiyorsun? Türkiye, sene 1963, sene 2016; 53 yıldır Avrupa Birliği ile bu görüşmeleri yapıyor. Ben yıllarca Liderler Zirvesi’ne katıldım, Ahmet Bey işte burada birkaç Liderler Zirvesi’ne de o katıldı. Ben katıldığım zaman 15 ülke vardı daha sonra bunu 28’e çıkardılar ki şu anda o var ama maalesef bu konularda atılması gereken adımları atmadılar” diye cevap verdi.

“HALKI MÜSLÜMAN OLAN ÜLKELERE KARŞI MAALESEF TAVIRLARI FARKLI”
Avrupa Birliği’nde halkı Müslüman olan başka ülke olmadığını dile getiren Erdoğan, “Halkı Müslüman olan ülkelere karşı maalesef tavırları farklı. Fakat bir şeyi özellikle söylüyorum: Şu anda Almanya’da 3 milyon Müslüman var. Diğerlerinde de bir o kadar. 6 milyon şu anda sadece bizim vatandaşımız olan Müslüman var. Bir de Afrika ülkelerinden Müslümanlar var. Bunları da aldığınız zaman tam toplam sayıyı çıkarmadım ama nereden bakarsanız bakın, 15-20 milyon Müslüman Avrupa Birliği ülkelerinde yaşıyor. Bize bu tür yaklaşımla gelmeleri bizi üzüyor. Bunu Suriye’de de gördük. Mesela bir Medeniyetler İttifakı oluşumu yaptık, İspanya ile beraber. İkimiz bu adımı attık ama diğerleri geldikçe bu iş yumuşamadı, tam tersine Medeniyetler İttifakı’na bile sahip çıkmadılar. Eğer ‘Medeniyetler İttifakı’ diyorsanız, o zaman halkının yüzde 99’u Müslüman olan Türkiye’ye karşı niye bunu uyguluyorsunuz? Şimdi de vize için kalkıyorlar, Suriye’yi koz olarak kullanmaya yöneldiler. Ben biraz farklı çıkış yapınca beyefendiler herhalde rahatsız olmuş. Biz yine iyi niyetle devam edeceğiz yolumuza. Temennim odur ki bir netice alınır. Sabır gerekir ama er veya geç ben yine de bu olacak diye düşünüyorum” şeklinde konuştu.

“ZAFER ŞEHADETLE BERABER GELİR”
Bayırbucak Türkmenleri’ne yardım etmeye devam edeceklerini dile getiren Erdoğan, “Orada er veya geç şehitlerimiz olacak onu da açık söyleyeyim. Ama zafer şehadetle beraber gelir, bunu da unutmayalım. Sabredeceğiz, o Türkmen dağları ben inanıyorum ki zaferin sahibi olacaklardır” açıklamalarında bulundu.

“NAZLI CEYLAN KAÇTI GİTTİ”
Kızı Emine Erdoğan’ın evlenmesiyle ilgili soruyu cevaplayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsan istiyor ki bir baba ve anne olarak kızımızı everelim, onların mutluluğunu görelim, yaşayalım, oradan da bir nesil artsın. İyi bir aileyle, eski bir arkadaşımın çocuğuyla böyle bir evlilik tecelli edince her iki taraf da mutlu oldu. Rabbim mutluluklarını daim etsin, oradan da bize torunlar nasip etsin” şeklinde konuştu. Kızı Sümeyye Erdoğan’a küçüklüğünde “ceylanım” diye hitap ettiğini belirten Erdoğan, “Böyle olunca da nazlı ceylan kaçtı gitti” diye konuştu.

Beşiktaş’ı Spor Toto Süper Lig şampiyonluğundan dolayı kutlayan Erdoğan, Galatasaray’ın Eurocup zaferinin, Fenerbahçe’nin ise Euroleague’de ikinci olmasının çok önemli başarılar olduğunu, iki takımı da başarılarından dolayı tebrik ettiğini ifade etti. Erdoğan, ‘milli takımın maçına gidecek misiniz’ sorusuna ise “İlk maça gitmeyi arzu ediyorum, sonra sırası da gelir. Temennim odur ki Türkiye olarak finali yaşarız” diye cevap verdi.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN SAĞLIK DURUMU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “spor yapıyor musunuz” şeklinde yöneltilen soruya, “Basket oynuyorum, koşu yapıyorum, ağırlık çalışmaları var. Sabahları kapalı ve açık spor yapıyorum. Kilomu da korumaya çalışıyorum” cevabını verdi. Boyunun 185 cm, kilosunun ise 95 olduğunu ifade eden Erdoğan, futbol oynadığı dönemlerde daha zayıf olduğunu, şimdi de sağlığına ve kilosuna dikkat etmeye çalıştığını söyledi. Zaman zaman eşi Emine Erdoğan’ın tavsiyelerine uyduğunu dile getiren Erdoğan, kendisinin ve eşi Emine Erdoğan’ın farklı kürler uyguladığını ifade etti.

“SÖZLERİNİN ARKASINDA DURURLARSA REFERANDUMA GİTMEDEN BU İŞ PARLAMENTODA ÇÖZÜLMÜŞ OLUR”
“Dokunulmazlık konusu özellikle parlamentoya gönderilmiş olan fezlekelerle ilgili olan bir konudur. Bu fezlekeler belli miktardaki milletvekillerini ilgilendiren bir konudur. 4 siyasi partinin de milletvekillerinin belli oranlarda fezlekesi bulunuyor. En fazla bölücü terör örgütünün desteğiyle parlamentoda bulunan siyasi partinin fezlekesi bulunuyor, ikinci sırada ana muhalefetin, üçüncü sırada AK Parti’nin, az miktarda da MHP’nin fezlekesi var. Buradaki dokunulmazlığın kaldırılması olayı, bu fezlekelerin parlamentoda raflanması meselesi değil, bunu yargı burada dursun diye göndermedi. Parlamento şu kararı alacak: ‘Siz bunu bana gönderdiniz, biz de burada değerlendirmemizi yapacağız, bu değerlendirmeden sonra biz bunu tekrar yargıya gönderiyoruz.’ Yargı, bu fezlekelerin yargılanma sürecini başlatacak. Bu yargılama süreciyle birlikte bu adım atılmış olacak. Bunlar eğer referandumla çözülürse, şuanda tamamının yargılanma yolu açılmış olacak. Ama referandumu yakalayamazsa bütününün yargılama süreci başlayamaz. Şuanda aklımda kaldığı kadarıyla 138 milletvekilinin fezlekesi var, fezlekelerin sayısı da 670’e yakın. Bunlar orada yargıya açılacak ve yargı bunların hepsinin değerlendirmesini yapıp, nihai kararı verecek. İki şey çok garip; bir taraftan diyorlar ki ‘hodri meydan.’ O zaman açın önünü, gitsin yargıya, hepsi yargılansın. Bugün yargılanmazsan, yarın zaten milletvekilliğin bittiği anda yargılanacaksın. Bu işten kaçış yok. Şimdi yargılan, hiç olmazsa TBMM’nin başına dert olma. Eğer sizlerle ilgili bir müeyyide uygulanacaksa uygulanır, parlamento ayağındaki prangaları atmış olur, bunlardan kurtulmuş olur. Bu işin bir başka yönü daha var. Dokunulmazlık olayının bu kararıyla birlikte Türkiye’nin önünde demokrasi mücadelesinde, şuandaki parlamenter demokraside bir sınav kazanılmış olacaktır. Bu sınavı yarın Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu verecektir düşüncesindeyim. İlk turlarda ortaya çıkan buydu, bu sürece destek veren tüm milletvekili arkadaşlarımızı kutluyorum. Söz verdikleri gibi davranırlarsa, sözlerinin arkasında dururlarsa referanduma gitmeden bu iş parlamentoda çözülmüş olur.”

“EN GELİŞMİŞ ÜLKELERE BAKTIĞIMIZDA BÜYÜK ÖLÇÜDE BAŞKANLIK SİSTEMİ VARDIR”
Bir gencin başkanlık sistemiyle ilgili sorusunu cevaplayan Erdoğan, “ Başkanlık sistemi ve yeni anayasa konusu başbakanlığım döneminde başlayan bir süreç değil. Bu konuyla ilgili geçmişe dayalı bir tanımlama, yaklaşım var. Geçmişte gerek Sayın Demirel’in, Sayın Erbakan’ın, Turgut Özal’ın, hatta Sayın Türkeş’in çok açık, net, ısrarla ileri sürdükleri tezler var. Başkanlık sistemini onlar da ülkenin, birliği, beraberliği, bütünlüğü ve çok daha süratle kalkınması için ileri sürmüşlerdir. Dünyada G-20 ülkelerine bakın; G-20 ülkelerinin yarıdan fazlası başkanlık sistemiyle yönetilir. Demek ki başkanlık sisteminin getirisi götürüsünden fazla. Bu G-20 ülkeleri dünyanın yüzde 80-85 ekonomisini temsil ediyor. Başta Amerika olmak üzere Latin Amerika ülkelerinin çoğunda başkanlık sistemi vardır. Bu tarafa geldiğimiz zaman Rusya öyledir, diğer tarafta Çin öyledir, Fransa yarı başkanlıktır. Başkanlık sisteminin en geniş anlamda şuanda bulunmadığı yer Avrupa diyebiliriz. Avrupa’da şuanda çoğunlukla parlamenter sistem vardır ama en gelişmiş ülkelere baktığımızda büyük ölçüde başkanlık sistemi vardır” değerlendirmelerinde bulundu.

“BU MİLLET NİÇİN BİR DARBE ANAYASASIYLA YÖNETİLSİN Kİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa konusunda muhalefeti samimi davranmamakla suçladı. Milletin, darbe anayasasıyla yönetilmeyi hak etmediğini dile getiren Erdoğan, “Yeni anayasayı, zaten ülkede bir darbe anayasasıyla bir yere varılamayacağı konusunda bir ittifak olduğu için talep ettik. Bu millet niçin bir darbe anayasasıyla yönetilsin ki? Kendi iradesi ve kendi iradesiyle ortaya koyabileceği bir anayasa var. Bu ülke çok daha demokratik bir şekilde yönetilebilir. Ama ‘siz darbe anayasasıyla yönetilmeye layıksınız’ diyen bir anlayış var. Şuanda onu savunan da aslında ne dediğini bilmiyor. Başbakanlığım döneminde 4 siyasi parti bu işe adım attık. O zaman bizim 325 civarında milletvekilimiz var, muhalefetin tamamının 220 milletvekili var. Bizim resmi komisyonlarda, parlamentoda her partinin milletvekili sayısı neyse, o komisyonda o oranda temsilcisi bulunur. Ama biz ‘bizim için önemli olan üzümü yemek, bağcıyla işimiz yok’ dedik. Arkadaşlar sordu ‘ne yapalım?’ ‘Hiçbir şey yapmaya gerek yok’ dedik, ‘madem ki olay budur, eşit miktarda buraya temsilci verelim’ dedik. Burası bir alt komisyon, bir çalışma yapacak. Aradığım bir samimiyet. Eğer demokrasi samimiyet üzerine bina edilirse bir netice alırsınız. Ama yok ‘benim 326 oyum olacak, senin 220 oyun olacak, sen 220 oyla 326’yı yok farz edeceksin. Böyle bir şey olmaz” ifadelerini kullandı.
(İHA)
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER