Ä°STANBUL (AA) - Türkiye'nin yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadelesinin öncülerinden Ä°stanbul Üniversitesi Ä°stanbul Tıp Fakültesi Hastanesi'nde kurulan Ä°zlem Merkezi'nde birinci ayını tamamlayan hastalar üzerinde yapılan incelemelerin ilk verilerine göre, hastalık tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluÅŸturuyor.
Tecrübeli hekim kadrosu ve saÄŸlık çalışanlarıyla, Kovid-19 sürecinde uyguladıkları tedavi yöntemleri ile sürecin çözüme kavuÅŸmasına katkı saÄŸlayan Ä°stanbul Üniversitesi Ä°stanbul Tıp Fakültesi, yüzde 0,6 ile dünyadaki en düÅŸük ölüm oranının gözlemlendiÄŸi hastane oldu.
Bu süreçte fakülte hastanesinde uygulanan tedavi algoritmaları, SaÄŸlık Bakanlığının tedavi protokollerine de girdi.
Ä°stanbul Tıp Fakültesi Acil Dahiliye ve Ä°nfeksiyon Hastalıkları tarafından bildirilen, Türkiye'de tanı konulan ilk vakadan çok daha önce hazırlıklarına baÅŸlayan Ä°stanbul Tıp Fakültesi'nin Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek, Kovid-19 sürecinde ve normalleÅŸme döneminde yürüttükleri çalışmalara ve Ä°zlem Merkezi'nde gözlemledikleri yeni bulgulara iliÅŸkin, AA muhabirine açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Tükek, Kovid-19 dünyada ortaya çıktıktan sonra bu hastalığın Ä°stanbul'da da beklendiÄŸini ve ilk vakanın da Ä°stanbul Tıp Fakültesi'nde tanımlandığını söyledi.
Devam eden süreçte 5-6 vaka yine Ä°stanbul Tıp Fakültesi'nde tanımlanınca bu iÅŸin büyüklüÄŸünü anladıklarını ifade eden Prof. Dr. Tükek, "Kendimiz bu vakaları gördükçe anladık ki olayın boyutu çok büyük. Dolayısıyla bir iki servis açarak bu hastaları karşılayamayacağımızı anladık. Nasıl bir iÅŸ yapabiliriz diye düÅŸündüÄŸümüzde binalaramız içinde tuvaletli, banyolu tek odalar en fazla cerrahi binasındaydı. 550 yataklı bir bölümü tamamen boÅŸalttık. YoÄŸun bakım üniteleri, radyoloji ünitesi hemen hemen bütün ihtiyacımız olan üniteler vardı. O binaları boÅŸalttık. Biz çok sayıda hastanın geleceÄŸini anladığımız için kendi içimizde bu yönlendirmeleri yaptık. O bölüm için korunaklı giysiler, ona yönelik nöbet sistemleri oluÅŸturduk. Mart sonu nisan başı kötü bir dönemdi. Hastalık artmaya baÅŸladı. 200'ün üzerinde hasta sayısına ulaÅŸtık normal serviste, yoÄŸun bakımlarda 30'un üzerinde. Hakikaten büyük bir dalgaydı." diye konuÅŸtu.
Fakülte bünyesinde Bilimi Kurulu oluÅŸturulduFakülte bünyesinde SaÄŸlık Bakanlığı Bilim Kuruluna benzer bir bilim kurulu oluÅŸturduklarını, onların önerileriyle hareket ettiklerini aktaran Prof. Dr. Tükek, oluÅŸturdukları bilim kurulu sayesinde önerilen uygulamalara daha önce baÅŸlayabildiklerini ifade etti.
Åžu ana kadar 11 bin 500 civarında hasta takibi yaptıklarını, 70 civarında ölüm gerçekleÅŸtiÄŸini belirten Prof. Dr. Tükek, "Bu, yüzde 0,6'nın altında bir rakam. Bizim avantajımız ilk vakanın bizde olması. Ondan sonraki süreçte hem hocalarımızın hastalanıp yatması hem de hasta sayısının hızla çoÄŸalmasıyla, oluÅŸturduÄŸumuz Bilim Kurulu'nun önerilerini uygulamak suretiyle bu baÅŸarıya ulaÅŸtık. Daha sonra birçok ÅŸey bizde ilk hastadan itibaren uygulanmaya baÅŸlandı. Türkiye'deki ölüm oranları da çok düÅŸük. Ortalama yüzde 2,6 civarında. Türkiye'de bu uygulamalar ve tedavi nedeniyle çok baÅŸarılı olduk. 65 yaÅŸ üstünün erken dönemde evde kalmasının saÄŸlanması da bizim elimizi çok rahatlattı. EÄŸer 65 yaÅŸ üstü hastalanıp da hastaneye gelmiÅŸ olsaydı belki ölüm oranlarımız bu kadar düÅŸük olmayabilirdi. Biliyoruz ki yaÅŸ ile birlikte mortalite artıyor." diye konuÅŸtu.
Prof. Dr. Tükek, ÅŸu anda serviste 25, yoÄŸun bakımda 10, çocuk servisinde de 8 hastanın tedavisinin devam ettiÄŸini ifade etti.
"Türkiye'nin böyle dimdik ayakta kalması onları ÅŸaşırtıyor"NormalleÅŸme dönemine geçiÅŸle birlikte hastanedeki hizmetlerin nasıl devam ettiÄŸinden de bahseden Prof. Dr. Tükek, bu hafta 550 yataklı cerrahi binasını boÅŸaltıp, temizlettiklerini ve normal hastaları almaya baÅŸladıklarını, Kovid-19 nedeniyle yatan hastaları da pandemi dolayısıyla kontrol altında tuttukları göÄŸüs hastalıkları bölümüne naklettiklerini söyledi.
Ameliyat için çok sayıda bekleyen hasta olduÄŸunu, onlara da bir an önce yardım etmeleri gerektiÄŸini ifade eden Prof. Dr. Tükek, normalleÅŸmenin hızlı bir ÅŸekilde özellikle saÄŸlık kısmında yapılmasının önemli olduÄŸunu, bekleyen hastaların tedavilerinin gecikmesinin onların hayatına mal olabileceÄŸini belirtti.
Prof. Dr. Tükek, Kovid-19 sürecinde fakültenin çalışmalarını Almanya, Çin gibi ülkelerin medya kuruluÅŸlarının gelip incelediÄŸini ve bu kadar düÅŸük olan ölüm oranlarına ÅŸaşırdıklarını dile getirerek, "Bu kadar düÅŸük ölüm oranlarını onlar da beklemiyor. Hayranlıkla izliyorlar tabii kabul edemiyorlar da Türkiye'den böyle bir baÅŸarıyı. Özellikle Avrupa böyle yıkılırken, Türkiye'nin böyle dimdik ayakta kalması, üniversite ve devlet hastanelerinin bu kadar baÅŸarılı olması gerçekten ÅŸaşırtıyor onları. Bu çalışmaları makaleye döndürdüÄŸümüzde kabul ettirmekte zorlanıyoruz ÅŸu anda. Orada bir blokaj da görüyoruz." deÄŸerlendirmesinde bulundu.
Pandemi sürecinde ilk olarak yoÄŸun bakımlarda uygulanmak üzere Çin'den getirilen Favipiravir adlı ilacın, erken dönemde hastalara uygulanırsa iÅŸe yarayacağını fark edip, bu konuda da etkili bir tedavi algoritması geliÅŸtirilmesine katkıda bulunduklarını aktaran Prof. Dr. Tükek, Türkiye'deki baÅŸarının da büyük çoÄŸunlukla bundan kaynaklandığını söyledi.
BaÅŸarının ikinci ayağını ise hastalığın erken döneminde hidroksiklorokin kullanımı olduÄŸunu belirten Prof. Dr. Tükek, "Hidroksiklorokini dünya hala tartışıyor. FDA hala 'kullansın mı kullanmasın mı' diyor. Onlar hala o tartışmalar içinde. Onun çok saçma olduÄŸunu söylüyoruz. Türkiye'den yayınlar çıktıkça anlayacaklar onu ama henüz yayınların bir kısmını kabul etmiyorlar." dedi.
Hastaların ölüm nedenlerinden birinin pıhtılaÅŸma bozuklukları olduÄŸunu anlatan Prof. Dr. Tükek, heparin ve dipiridamolü her hastaya geldiÄŸi andan uyguladıklarını söyledi. Tükek, ayrıca yoÄŸun bakımda IVIG ve PLEX tedavileri uyguladıklarını, bunların da bazı hastalara bir miktar faydası olduÄŸunu, makaleler yayınlandığı zaman bu konuların daha net ele alınacağını kaydetti.
"Tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluÅŸtuÄŸunu gördük"Kovid-19 sürecinde farklı yaptıkları ÅŸeylerden birinin Ä°zlem Merkezi kurmak ve bir de erken dönemde antikor testleri oluÅŸturmak olduÄŸunu aktaran Prof. Dr. Tükek, ÅŸu bilgileri aktardı:
"Ä°zlem Merkezimizin ÅŸu an dünyada bir baÅŸka örneÄŸi yok. Türkiye'de zaten yok. Åžu an 700-800 civarında hasta birinci ayını tamamladı kontroller içerisinde. Bu hastalarda birkaç ÅŸey dikkatimizi çekti. Birinci ay içinde hastalığı geçirenlerde en çok gördüÄŸümüz ÅŸey, nefes darlığı ve öksürüÄŸün devam etmesi, bir de hastalarda unutkanlık var. Bunda, hipokside geçirilen zaman, yoÄŸun bakımda yatmak gibi bir takım problemlerin olması etkili olabilir. Bunun neden kaynaklandığını ÅŸu anda araÅŸtırıyoruz.
Yeni tespit ettiÄŸimiz problemlerden biri hastaların tiroit fonksiyonlarında bir takım bozukluklar var. Yani tiroit dokusuna karşı antikor fazlalığı oluÅŸtuÄŸunu gördük. Normalde yüzde 9 olan antikor popülasyon fazlalığı, izlediÄŸimiz hastalarda yüzde 17-20 civarında. Bunlar ham veriler. Üzerinde çalışıyoruz. Zaten özellikle bu kadar geniÅŸ çaplı virüs hastalıklarının immün sistemini bozacağını, otoimmüniteyi tetikleyeceÄŸini biliyoruz. Bu dönemde virüsle savaşırken organizma, ciddi bir savaÅŸ veriyor ve immün sistem aktif oluyor. Bu aktivitenin getirmiÅŸ olduÄŸu uzun dönemde bir takım zararlar ortaya çıkabiliyor. Bunlardan biri de otoimmün hastalıklar yani kontrolsüz bir immünite ortaya çıkabiliyor. Vücuda saldırı oluyor antikorlar tarafından. Tiroit dokusuna, pankreas dokusuna, mideye olabilir bu saldırılar. Bunun sonucu olarak da bu organlarda zaman içinde yetersizlik oluÅŸuyor. Otoimmün hastalıklar dediÄŸimiz grup bunlar. En çok beklediÄŸimiz de tiroitti zaten ve pankreastı. Åžu an erken, ikinci aydayız. Belki bir sene sonra bu otoimmünitenin daha fazla olabileceÄŸini tahmin ediyorum. Ama ÅŸu anda illaki olacaktır demek bilimselliÄŸe yakışmaz. GözlemlediÄŸimiz kadarıyla tiroit otoimmünitesinde bir artış var gibi görünüyor."
Prof. Dr. Tükek, özellikle unutkanlığın geçici olabileceÄŸini, ÅŸu anda hastaları izlemeye devam ettiklerini, neden kaynaklandığını öÄŸrenmeye çalıştıklarını belirterek, "Unutkanlık ÅŸundan da kaynaklanıyor olabilir. Ä°nsanlar uzun süredir içeride, korku ve panik halinde yaşıyor. Bu stres, korku, panik ve egzersizin azlığı unutkanlığı tetikleyen ÅŸeyler virüs dışında da. Ama tabii virüsün bunda etkisi var mı yok mu bunu söylemek için erken." dedi.
"Kendimizi korumaktan baÅŸka bir alternatif yok"Antikor tanı testlerinin iki amacı olduÄŸunu anlatan Prof. Dr. Tükek, ÅŸu deÄŸerlendirmede bulundu:
"Birincisi hastalığı o anda geçirip geçirmediÄŸinizi anlamak, ikincisi son 2-3 haftadan önce hastalık geçirmiÅŸ olduÄŸunuzu tespit etmek için. Bu iki ÅŸekilde olabilir, toplumdaki bağışıklığı ölçmek için kullanabilirsiniz. Ama biz ağırlıklı olarak saÄŸlık çalışanlarının bulunduÄŸu bir grupta modelleme yaptığımızda gördük ki yüzde 1,5 civarında, hastalığı hiç geçirmemiÅŸ olduÄŸu halde pozitif saptadığımız vaka var. Yani çok iyi kendimizi koruduÄŸumuz için antikor oluÅŸmamış. Bir yandan da bunun ne gibi bir sıkıntısı var bizim açımızdan, virüs geldiÄŸi anda da enfekte edecek çok sayıda kiÅŸi var demektir. Hiç kimse çünkü bağışıklık kazanmamış anlamına geliyor. Dolayısıyla korunmaya devam etmeliyiz.
Sürü bağışıklığı olabilmesi için antikor testlerinin yüksek pozitiflik oranının en az yüzde 60 olması lazım. Åžu anda bizde yüzde 1'in altında. Zaten hastalık geçirenlerin oranı binde 3 Türkiye'de. Oranladığınız zaman çok düÅŸük. Dolayısıyla kendimizi korumaktan baÅŸka bir alternatif yok."