Ä°stanbul
Çin'de başlayıp tüm dünyaya yayılan yeni tip koronavirüs (Kovid-19), gittiği her coğrafyaya acı ve yıkım götürüyor.
Hastalığın yayılma hızının yavaşlatılmasını hedefleyen sosyal izolasyon, beraberinde getirdiği yeni yaşam koşullarıyla kimi zaman dayanışmayı hatırlatıyor kimi zaman da küçük şeylerle mutlu olmayı.
Günlük ölümlerin binlerle ifade edildiği, en gelişmiş ülkelerde bile sağlık sistemlerini çökme noktasına getiren koronavirüs salgını, ne prens dinliyor ne de başbakan...
Ülkelerin, sınırlarını kapatıp kendi içlerinde vatandaşlarını hayatta tutma savaşı verdiği bugünlerde bazı fütüristler (gelecekçi), koronavirüsün içinde bulunulan çağı kapatıp yeni bir çağ açtığını söylüyor.
Ekonomiden eğitime, sağlıktan dış politikaya tüm alanların, koronavirüs sonrasında kendini sorgulayıp, yeni dünya düzenine evrilmesi gerektiği de uzmanların ortak görüşü...
Dört duvar arasında gelişmeleri izleyen dünya halkları, hastalığa karşı savaşın kazanılacağı günün haberini umutla beklerken, bir yandan da var olan yeni yaşam şartlarına uyum sağlamaya çalışıyor.
Yaş, cins, ırk dinlemeksizin milyonların hayatını etkileyen salgın zaman zaman karamsarlığa neden olsa da umutların tamamen kaybedilmemesini sağlayan bazı şeyler de var.
1. Dayanışma ruhunu hatırladık
Koronavirüs salgını, Türk halkının belki de genlerine işlemiş ancak günlük hayatın telaşı içinde gözardı edilen bir değeri hatırlattı: Dayanışma.
Salgın günlerinin en çok dikkati çeken dayanışma örneklerinden birisi, "İmkanın varsa bırak, ihtiyacın varsa al" kampanyası. Kimisi belediye binaları önünde, kimisi pazar stantlarında, kimisi camilerde, kimisiyse balkonundan sarkıttığı sepetin içine koyduğu malzemelerle ihtiyaç sahiplerine ulaşmaya çalıştı.
İnsanların "diğerini nasıl hayatta tutarım" diye düşünmesinin tam da zamanı olan bugünlerde meslek grupları arasında da büyük bir dayanışmaya şahit olduk.
Önce Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın çağrısıyla saatler 21.00'i gösterdiğinde tüm Türkiye'de vatandaşlar doktorları alkışladı. Polis Haftası'na girildiğinde ise alkışların sahibi polis memurlarıydı. Hatta hekimler acil durum koduyla hastaneye çağırdıkları polis memurlarını önce alkışladı, ardından çiçek verdi.
Bazı mahalleliler ise minnetlerini göstermek için çeşitli ihbarlarla yaşadıkları yere çağırdıkları ekiplere baklava ikram etti.
Salgının ardından kurulan Vefa Sosyal Destek Grupları hastalık riski nedeniyle sokağa çıkmalarına izin verilmeyen gruptaki vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak için seferber oldu.
Psikiyatrist, psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve psikolojik danışmanlardan oluşan Travma İyileştirme Grubu, yeni tip koronavirüs mağdurları ve onlar için görev yapan kamu çalışanlarına online psikolojik destek vermeye başladı.
Koronavirüs tedavisinde görev yapan hekimlerin en önemli ihtiyaçlarından olan yüz siperliği için Türkiye çapında üç boyutlu yazıcısı olanlar gönüllü olarak bir araya geldi.
Sağlık personeli için gece gündüz çalışan "3 Boyutlu Destek Grubu", kolektif bir üretim hareketiyle Türkiye'nin hemen her ilinden üretime dahil oldu. Üretilen yüz siperleri, hastanelere ücretsiz dağıtıldı.
Bazı hekimler "Sanal Hastane" adıyla sosyal medyada kurdukları grup aracılığıyla vatandaşlardan gelen soruları ücretsiz yanıtlamaya başladı.
Türkiye'nin çeşitli yerlerindeki bazı vatandaşlar evlerindeki dikiş makinelerinde diktikleri maskeleri belediyeler ve sivil toplum kuruluşlarında görev yapan gönüllülere ücretsiz olarak dağıttı, bazıları ise evden çıkamayan yaşlı komşuları için alışveriş yaptı.
Kırsal kesimde yaşayan 65 yaş ve üstü vatandaşların tarla ekim dikim faaliyetleri konusunda Jandarma personeli özverili bir şekilde destek verdi.
2. Aile bağları güçlendi
Koronavirüsün ölümcül etkilerinden korunmak için evlerinde kalan birey sayısı arttıkça, aileler de birlikte daha fazla zaman geçirmeye başladı. Normal zamanlarda çocukların okulda, ebeveynlerin işte olduğu, akşamların paylaşımlara yetmediği günler koronavirüs salgınıyla geride kaldı.
Dışarı çıkmaları yasak olan çocukları için ebeveynler onları oyalayacak ve enerjilerini harcamalarını sağlayacak oyunlar üretti.
Bu süreçte çocuklar da büyüklerine karşı daha koruyucu oldu. 65 yaş ve üstü bireyler için yasak kararı gelmeden önce de pek çok genç, risk grubundaki aile büyüklerini dışarı bırakmamak için türlü yollar denedi. Sosyal medyada paylaşılan bazı görüntülerde sırf dışarı çıkmaması için annesini evine kilitleyen, sonra da tatlı dille neden evde kalması gerektiğini anlatmaya çalışan oğulun görüntüsü, izleyenleri gülümsetti.
3. Küçük şeylerin değerini öğrendik
Vaka sayılarının katlanarak büyüdüğü salgın günleri, küçük şeylerin değerini de öğretti. Aile üyeleriyle doyasıyla kucaklaşabilmenin, evlatları doya doya öpebilmenin ne kadar kıymetli olduğu da salgın günlerinde bir kez daha anlaşıldı.
Çocuklarla güneşli güzel bir havanın tadını evin dışında çıkarmak, kalabalık bir caddede yürüyüş yapmak, sevilen bir yemeği dışarıda ustasının elinden yemek gibi basit şeylerin bile ne kadar kıymetli olduğu bir kez daha görüldü.
4. Evde üretmeyi öğrendik
Koronavirüs salgını nedeniyle ihtiyaçlarını mağazalardan almaya çekinen bazı vatandaşlar ise imkanları dahilinde evlerinde üretim yapmaya başladı.
Evde üretilenler arasında en popüleri "ekmek" oldu. Pek çok vatandaş ekmeğini kendi imkanlarıyla yapmaya başlarken, bu durum, un satışlarına da yansıdı. Un, market raflarının en hızlı tükenen ürünleri arasındaki yerini aldı.
Salgına karşı korunmak için kendi maskesini kendisi üretmek isteyenler de dikiş makinelerinin başına geçti. Evlerdeki fazla kumaşlar, internetten öğrenilen basit dikiş teknikleriyle koronavirüs maskesine çevrildi. Bazı el işi tutkunları ise işi bir adım daha öteye götürüp dantel ve örgü maskelerle evde üretime renk kattı.
Basit tamir işlerini kendileri yapanların da saçlarını kendisi kesenlerin de sayısı arttı.
5. Doğal yaşam nefes aldı
Deniz trafiğinin durma noktasına geldiği günlerde Venedik'in tarihi kanallarında balık ve kuğuların yeniden yüzmeye başlamasının ardından İstanbul'da da Moda sahilinde yunuslar görüldü.
Yunus sürüsünün, kıyıya kadar yaklaşarak avlanmasını evlerinden izleyen vatandaşlar hemen cep telefonlarıyla bu anı kaydetti.
Bodrum Gündoğan Koyu sahilinde görüntülenen ve ilk başta köpekbalığı sanılan balıkların da zargana azmanı olduğu anlaşıldı.
Hem uçuşlara getirilen sınırlama hem de koronavirüs önlemleri nedeniyle insan varlığının azalması sulak alanlardaki kuş sayısını da artırdı.
Kırşehir'in Mucur ilçesi sınırlarındaki Seyfe Gölü Kuş Cenneti kıyıları, son yılların en yüksek kuş topluluğuna ev sahipliği yaptı.
Binlerce flamingo, yüzlerce martı, ördek ve turna, Seyfe'nin tadını çıkardı.
Balık tüketiminin azalması da deniz canlılarının sayısının artmasını sağladı.
Uzmanlar, gelecek birkaç ayda Türkiye denizlerindeki balık sayısının artacağı ve çeşitleneceğine dikkati çekti.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com