Türkiye'de 32 yıldır yaşayan Yukiko Ogawa Güleç, turist olarak geldiği Türkiye'de gönlünü sadece eşi Devrim Güleç'e değil, geleneksel Türk sanatlarına da kaptırdı.
Geleneksel Türk sanatları ve Türkiye'ye olan tutkusunu AA muhabirine anlatan Ogawa, Türkiye'ye 1984'de turist olarak geldiğini ve hayran olduğunu söyledi.
Ogawa, Japonya'ya döndükten sonra aklının hep Türkiye'de kaldığını belirterek, Türkiye'ye dönmek için Tokyo'da Türkçe kurslarına başladığını, dil eğitimin belli bir seviyeye gelmesinden sonra 1987'de İstanbul'da Japon restoranı açtığını anlattı.
Restoran işini yürütemediğini ancak bu süreçte fotoğraf sanatçısı ve Japonca tercümanlık yapan Devrim Güleç ile tanıştığını dile getiren Ogawa, ''İşte kaybetsem de aşkta kazandım. Devrim, sık sık bizim restorana gelirdi. Japon yemeklerini sevdiği için geliyor sanıyordum ama sevdiği şeyin sadece yemek olmadığını sonradan anladım. Başarısızlıkla sonuçlanan bu ticari girişimin tek iyi yanı, restoranın müdavimlerinden eşimle tanışmak oldu." dedi.
Daha sonra evlilik kararı aldıklarını belirten Ogawa, "Evlilik kararını aileme haber vermek için Devrim ile Japonya'ya gittik. Ailem hiç sorun çıkarmadı, bunda Devrim'in Japonca bilmesinin büyük etkisi oldu. Zira dilimizi konuşması aileme sempatik geldi. Farklı kültürlerden olmamıza rağmen gerek kendi ailem gerekse eşimin ailesi bu evliliğe karşı çıkmadığı gibi destekledi üstelik. Evliliğin ardından Türkiye'ye yerleşme kararı aldık. 32 yıldır Türkiye'de yaşadığım için artık kendimi Türkiye'ye daha yakın hissediyorum. Bu saatten sonra Japonya'ya dönmek benim için çok zor. Eşimin işi nedeniyle ancak 1 ay kalabiliyorum o sürede de Türkiye'yi çok özlüyorum." diye konuştu.
"5 yıl süreyle tezhip ile ilgilendim"Ogawa, evlendikten sonra Japon televizyonları için belgeseller hazırladığı sırada geleneksel Türk sanatları ile tanıştığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türk folklorik bebeği üzerine eğitim aldım. Zaten Japonya'da yıllardır sürüdürülen Japon minyatür bebek yapma sanatı ile ilgili de eğitim almıştım. Bunu Türk folklorik bebeğine uyarladım. İki ayrı ekolün birleşmesinden oluşan sentezle yüzlerce bebek yaptım. Daha sonra başka bir kursa gidip, Türk işleme sanatını öğrendim. Bu sırada minyatür sanatçısı Günseli Kato ile tanışma fırsatı buldum ki bu bence hayatımın dönüm noktasıdır. Bende sanata karşı bir yetenek olduğunu, minyatürü mutlaka denemem gerektiğini söyledi. Topkapı Sarayı'nda açılan minyatür kursuna gitmem için teşvik etti. Ancak o sırada minyatür kursları kaldırılmış yerine tezhip kursları konmuştu. 'Olsun tezhip de Türk sanatlarının bir parçası' dedim ve sınavlara girdim. Bir sürü katılımcının arasından seçildim. 5 yıl süreyle tezhip ile ilgilendim hatta bir karma sergide eserlerim sergilendi.
Tezhibin, kişi üzerinde pozitif etkileri var. Hayatımı 'tezhipten önce' ve 'tezhipten sonra' diye ikiye ayırıyorum. Tezhip büyük bir sabır ve emek istiyor, bir terapi özelliği var. Ciddi konsantre isteyen bir sanat, görmekle bakmak arasındaki farkı öğretiyor, stresten arınıyorsunuz. Şu an elimde bir ağrı olduğu için tezhibi bırakmak zorunda kaldım. Tekrar ilk başta öğrendiğim Türk işleme sanatına döndüm. 19. yüzyıl geleneksel Türk motiflerinden esinlenerek telefonluk, kartvizitlik, keseler, kitap ayraçları gibi bir sürü obje yapıyorum."
Eşinin işi gereği bir ara Zonguldak Ereğli'de yaşadıklarını ve oraya hayran olduğunu anlatan Ogawa, orada da boş durmadığını, Türk el işlerinden Bartın işini öğrendiğini ifade etti.
"Favorilerim arasında patlıcan yemekleri var"Ogawa, Türkiye'de yaşamanın en büyük güzelliklerinden birinin Türk yemekleri olduğunu dile getirerek, "Patlıcan yemekleri favorilerim arasında, imambayıldı ve karnıyarık gibi yemekleri oldukça sık yapıyorum. Biber ve yaprak dolması özellikle yaptığım yemekler arasında. Japon yemeklerini ise sadece eve gelen arkadaşlara tanıtmak için yapıyorum. Evde ağırlıklı olarak Türk yemekleri yiyoruz. Türk dizilerini çok seviyorum takip ettiğim birçok dizi var." diye konuştu.
Pazara gittiğinde komik durumlarla karşılaştığını anlatan Ogawa, "Minyon bir insan olduğum için arkadan gördüklerinde, yaşlı kadınlar, 'çocuk çocuk çekil önümden' diye uyarıyorlar. Yüzümü görünce şaşırıyorlar. İlk geldiğimde, 'Koreli misin Çinli misin?' diye sorulara maruz kalıyordum. 'Çan çin çon musun?' diye soruyorlardı, ne dediklerini anlamıyordum." ifadelerini kullandı.
Ogawa, Türk ve Japon kültürleri arasında benzerlik bulunduğunu, iki toplumda da aile bağlarının kuvvetli olduğunun altını çizerek, "Büyüklere saygı anlamında benzerlikler var ama gerek Japonya'da gerek Türkiye'de değerlerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. İki kültürde de evlere girerken ayakkabıları çıkarıyoruz. Türkiye'de olduğu gibi eskiden bizde de yer yatağı vardı. Tabii modern hayatla bu alışkanlıklar unutuluyor." dedi.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com