Istanbul
Pekin'de Hui Müslümanı sanatsever bir ailenin çocuğu olarak 1987'de dünyaya gelen Lei, Çin-İslam minyatür ekolünün en önemli temsilcisi babası Ali Lei'den küçük yaşlarından itibaren sanat eğitimi aldı.
Boya ve fırçaların renkli dünyasında geçen çocukluğunun ardından tüm eğitimini sanata adamaya karar veren Lei, önce bir sanat lisesine ardından Pekin Üniversitesi Arkeoloji ve Müzecilik Fakültesi Mimarlık Bölümü'ne girmeye hak kazandı.
Üniversite yılları boyunca dünyadaki farklı sanat ekollerini inceleme fırsatı bulan Lei, 2010-2014 yılları arasında Tsinghua Üniversitesi Ulus Miras Merkezi’nde Kültürel Miras Kurtarma ve Araştırma Enstitüsü’nde proje müdürlüğü yaparak önemli bir başarıya imza attı, dünyanın en tanınmış minyatür sanatçıları arasında yer alan Lee Shi-lin ve Sun Jusheng'den dersler aldı.
Lei, lisans eğitimini tamamladıktan sonra babasının "İslam minyatürünü Müslüman bir ülkeye giderek daha üst bir noktaya taşımalısın" önerisiyle Türkiye'ye gelmeye karar verdi.
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Güzel Sanatlar Enstitüsü Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’ne yaptığı başvuru kabul edilen Lei, İstanbul'a geldikten sonra Selçuklu ve Osmanlı sanatı başta olmak üzere birçok Türk sanat üslup ve motiflerini öğrenmeye başladı.
Lei, üniversite yıllarında sanat hayatında İstanbulluların kedi sevgisinden etkilenerek sanat hayatında önemli bir değişikliğe yöneldi.
"İstanbul kedilerini" tüm eserlerinin temel öğesi haline getiren Lei, Çin'de öğrendiği teknikleri Türk-İslam sanatının motifleriyle birleştirerek sanat hayatına İstanbul'da devam ediyor.
Çin-İslam minyatür sanatının kurucusu kabul edilen babası Ali Lei Gong'un mirasını Türkiye'de zirveye taşımak isteyen Lei, İstanbul'a uzanan yaşamının anlattı.
Sanatçı bir ailede dünyaya geldiğini söyleyen Lei, "Sanat hayatımda babam aynı zamanda hocam. Çocukluktan beri her zaman yanımda. Bana örneklik ediyor. Hem sanata bakışı hem hayata bakışı.
Babam İslam minyatüründen etkilenerek Çin'de Çin İslam minyatür ekolünü kurdu ve beni bu alana yönlendirdi. Ben de bu sanatı daha da ileriye taşımak istiyorum." dedi.
Lei, üniversitede aldığı eğitimlerden sonra babasının önerisiyle Müslüman bir ülkeye gitmek istediğini belirterek şöyle devam etti:
"Türkiye hakkında aslında hiçbir şey bilmiyordum. Türkçeyi de burada öğrendim. FSMVÜ'de burslu öğrenci olarak geleneksel Türk sanatları alanında eğitimime ve çalışmalarıma devam ettim.
Bence Türkler çok sıcak kanlı ve yardımsever. Bunu çok seviyorum. İlk geldiğimde hiçbir şey bilmiyordum ama arkadaşlarım ve hocalarım bana çok yardımcı oldu. Ben Hui Müslümanı bir aileden geliyorum.
Türk kültüründen çok uzak değiliz. Bir Müslüman olarak Türkiye'de daha çok rahat ve samimi hissediyorum."
"İstanbul bir kedi şehri"
Said Chuanyi Lei, Türkiye'ye geldikten sonra geleneksel sanatları öğrendiğini ve farklı sanat çalışmalarına başladığını anlattı.
"Çin resim sanatının teknikleriyle Türk-İslam sanatını birleştiriyorum." diyen Lei, şunları kaydetti:
"Kedi kompozisyonunda arka fonda Türk-İslam motiflerini kullanıyorum. Tezhip, altın, halkari ve farklı teknikleri de kullanıyorum. Kedi tabii ki işlerimin merkezinde. İstanbul meşhur bir kedi şehri olmuş. Herkes biliyor.
Son zamanlarda Çin'de de İstanbul kedileriyle ilgili belgeseller yayınlandı. Hatta yakın arkadaşlarım sadece kedi sevmek için İstanbul'a gelmek istiyor.
Birçok arkadaşım Japonya, Çin ve Amerika'dan bunun için gelmek istiyor. Tabii ki bu korona salgınının bitmesinin ardından mümkün olacak. "
Said Chuanyi Lei, sanat çalışmalarının dışında Türk-İslam sanatını Çin'de tanıtmak için çeviriler yaptığını, bazı belgesellere Çince altyazı eklediğini belirterek, konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
"Osmanlıca ve Türkçeden Çinceye çeviriler yapıyorum. Şimdi Osmanlı Resim Sanatı adlı bir eseri Çinceye çeviriyorum. Bunu seve seve yapıyorum. Geleneksel Türk Sanatları ve minyatür zaten benim alanım.
Çeviri yaparken bu alanı daha iyi öğreniyorum. Çinli arkadaşlarıma da bu şekilde anlatmış oluyorum. Maalesef bu alanda Çincede hiç çeviri yok. Devam etmek istiyorum. "
Kaynak: AA
dikGAZETE.com