Gündem

İsrail saldırıları altındaki Lübnan'da yaşayan Türkmenler asırlardır dillerini yaşatıyor

İsrail'in yoğun saldırıları altındaki Lübnan'da yaşayan Türkmenlerin çoğu asırlardır dillerini ve kültürlerini yaşatıyor.

İsrail saldırıları altındaki Lübnan'da yaşayan Türkmenler asırlardır dillerini yaşatıyor
19-10-2024 20:18
Beyrut

İsrail ordusunun Lübnan'a yönelik saldırılarından tüm kesimler gibi Lübnanlı Türkmenler de etkileniyor. Hristiyan ve Şiilerle birlikte Türkmenlerin de yaşadığı Bekaa Vadisi'nde bulunan Duris köyü İsrail bombalarının hedefi olan yerler arasında.

Bekaa Vadisi ve Trablus civarında yaşayan Türkmenlerin sayısı on binleri buluyor

Lübnan'daki Türk varlığının çok eskilere dayandığı biliniyor. Çoğunluğu ülkenin kuzeyindeki Akkar ve Trablus şehirleri civarındaki köylerle, Beka Vadisi'ndeki beldelerde yaşayan Türkmenlerin sayıları bugün on binleri buluyor.

Bulundukları bölgelerin nüfusuna oranla sayılarının az olmasına ve Arapların yaşadığı yerleşim birimleri ile çevrelenmelerine rağmen Lübnanlı Türkmenlerin çoğu hâlâ Türkçe konuşuyor.

Bunlardan ülkenin kuzeyindeki Kavaşra köyü ile doğusundaki Beka Vadisi'nde Baalbek kenti yakınlarında bulunan Duris, Hadidiyye, Nanaiyye, Addus ve Şehiymiyye gibi köylerde yaşayanlar bugün hala kendi lehçeleriyle Türkçe konuşmaya devam edenler arasında. Diğer bazı Türkmen köylerinde ise Türkçe unutulmuş ve tamamen Arapça konuşuluyor.

Bulundukları bölgeleri Türkçe sözcüklerle adlandırıyorlar

Türkçe ismi Göçerli olan Lübnan'ın kuzeyindeki Kuveyşra köyünde yaşayan Türkmenler bulundukları bölgelerdeki arazileri "ağaçlık", "karpuz yeri", "bağlık", "öte yüz", hacı baba" "güney" gibi Türkçe isimlerle adlandırıyor.

Bu köyde yaşayan Türkmen ailelerin bazılarının ismi ise "Karanuhlu", Karaalili", "Doğanlar", Ekinler", "Karahametli", "Kadınlı", "Göceli" ve "Özdemir" gibi Türkçe kelimelerden oluşuyor. Kuveyşra köyü ülkeninin kuzeyinde bulunan Türkmen köyleri arasında hala Türkçe konuşan tek Türkmen beldesi olarak öne çıkıyor.

Bekaa Vadisi'ndeki Baalbek şehri yakınlarında yaşayan Karakoyunlu Türkmenlerinin "oba" olarak adlandırdıkları köylerde yaşayan Türkmenlerin ise tamamı hala Türkçe konuşuyor.

Uzun yıllar boyunca Suriye ve Lübnan arasındaki bölgelerde kıl çadırlarda göçebe olarak yaşayan ve hayvancılıkla geçimlerini sağlayan Karakoyunlu Türkmenleri, yaklaşık 60 yıl önce göçebe hayatını bırakarak Lübnan'ın Bekaa Vadisi'ndeki bölgelere yerleşti.

Zengin sözlü kültüre sahip Türkmenler, kendilerine has şiveleriyle söyledikleri türkü ve manileri asırlar boyunca kulaktan kulağa aktararak bugünlere taşıdı.

Ancak günümüzde okullaşmanın ve Lübnanlı Araplarla entegrasyonun artması nedeniyle bu sözlü gelenek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Geleneğin son temsilcileri

Oba olarak adlandırdıkları yerlerde yaşayan Türkmenlerden bazıları, bu türküleri çocuklarına öğretmeye gayret ettiklerini ve kendilerinin bu geleneğin son temsilcileri olabileceğini ifade ediyor.

Konuştukları Türkçeyi "Obaççi" olarak adlandıran Bekaa Vadisi'ndeki Türkmenler, Duris, Şeymiye, Hadidiye, Addus, Nanaiyye ve Meşari Al Kaa olmak üzere 6 farklı yerleşim yerinde yaşıyor.

Karakoyunlu aşiretine mensup olduklarını belirten Türkmenler burada 10 bin civarında bir nüfusa sahip. Lübnan'da Bekaa Vadisi dışında yaşayan Türkmenler ise Karakoyunlu aşiretine mensup değil. Diğer bölgelerde yaşayanlar da hesaba katıldığında Lübnan genelindeki Türkmenlerin sayısı 40 ila 50 bini buluyor.

Bekaa'daki Karakoyunlu Türkmenlerinin "Obaççi" olarak adlandırdığı Türkçede "Nasılsın? yerine "Nişesin?", "Ne iş yapıyorsun?" yerine "Ne işlersin?", "Kaç yaşındasın?" yerine "Nicar ömrün", "Arap" yerine "Tat", "Arapça" yerine "Tatçili", "Türkçe biliyor musun?" yerine "Oabaççi danışırsın?", "Türkü söylemek" yerine "Türkü yırmak" ifadeleri kullanılıyor.

Unutulmaya yüz tutmuş türkü ve maniler kayıt altında

AA ekibi, Bekaa'da yaşayan Karakoyunlu aşiretinden Türkmenleri evlerinde ziyaret ederek unutulma tehlikesi altındaki türkü ve manilerin bir kısmını kayda aldı.

Hadidiye köyünde yaşayan 7 çocuk babası 62 yaşındaki Ammar Kenco, atalarından duyduğu bu türküleri söyleyen son kuşağın temsilcilerinden.

"Bu türküleri ben unutmam; babamdan duydum, tuttum (ezberledim)." diyen Kenco, "Daha önce hep Obaççi (Türkçe) konuşurduk ama şimdi obaya Arapça girdi. Çocuklardan bazıları var Türkçeyi anlar ama döndüremez (konuşamaz). Eskiden ise büyüklerimizin döneminde obada Arapça bilmez, hep Obaççi (Türkçe) danışırlardı." diye konuştu.

Kenco, eskiden evlilik yoluyla obalarına Arap bir gelin geldiğinde onun da zamanla Türkçe öğrendiğini söyledi.

Türkiye'yi görmek istiyor

Türkiye'ye hiç gitmediğini ancak görmeyi çok istediğini belirten Lübnanlı Türkmen Kenco, bu arzusunu kendi şivesiyle şöyle dile getirdi:

"Bani Allah yol açarsa, halımı iyi ederse, bir hatre Türkiye'ye gidip onnan keri de ölüm. Oruda ölüssem oruya kömün beni dihe iyi."

Kenco'nun AA mikrofonuna seslendirdiği türkülerin Lübnanlı Türkmenlerin şivesine uygun yazılışları şöyle:

"Dam başından dam iki

Yıldız saydım on iki

Ellerin urubu geldi

Hanı sabah yıldızı


Harman yeri hış yeri

Sevdiğim yavaş yeri

Yüzündeki çıbanlar

Öpüş yeri, diş yeri


Arap evi düzdedir

Zülüfleri yüzdedir

On iki kız sevdim de

Diyi yüreğim (o) kızdadır


Sen deme ben derim

Anana ben derim

Baban seni vermezse

Seni alır kaçırım


Zurna çala çala

Çıktım bir (y) üce dala

Seni alıp gidecem

Korkiyim baban duya


Ben gara atım gara

Ben gidirim Argal'a

Ya gellim ya gelmem

Ağlaya gözü gara


Ekmek yaptım terredim

Kapıya çıktım perredim (ferahladım)

Görürüm Genco gelir

Kapıya kurban bağladım”

Torunlarına Türkçe türküler öğretiyor

Bu sözlü geleneğin son temsilcilerinden bir diğeri ise Duris köyünden 73 yaşındaki Asriye Gorli.

Köyün biraz dışındaki evinde iki kızıyla mütevazı bir hayat yaşayan 9 çocuk annesi Asriye teyze, annesini erken yaşta kaybetmiş. Ardından babasının bir daha evlendiğini aktaran Asriye teyze, bildiği tüm Türkçe türküleri üvey annesinden öğrendiğini söyledi.

Çocukları ve torunlarının kendi aralarında hâlâ Türkçe konuştuklarını belirten Asriye teyze, eskiden obalarındaki büyükler hariç kimsenin pek Arapça bilmediğini, ancak zamanla Arapçayı öğrendiklerini ifade etti.

Torunlarına Türkçe türküleri öğretip öğretmediği şeklindeki soruya, "Öğretiyorum ama gülüyorlar." diye tebessüm ederek cevap veren Asriye teyzenin mırıldandığı manilerden bazıları şöyle:

“Ben gidilin yoluna

Hancer battı goluma

Selam salın dostuma

Berhem salsın goluma


Ayadın aya batmaz

İtleri yavuz yatmaz

Bir gahpe umması var

Gızından ayrı yatmaz


Gidilim yolca yolca

Yolun çiçeği borca

İtin kıznın köpegi

Beni batırdı borca


Ay gider (y) üce gider

Kervanlar gece gider

Sağ göğsünün üstünden

Yol doğru hacca gider


İpliğim taraktadır

Sevdiğim yıraktadır

Sağ olsun yırak olsun

Muhabbeti yürektedir


Oturmuş daş üstüne

Galemi gaş üstüne

Oğlan demiş bir öpüş

Gız demiş baş üstüne


Galanın altı yapı

Kilidi zemzem sapı

Seni bana verseler

Dilensem gapı gapı


Bu alan da bu alan

Gözü çıksın dul alan

Cennette gokusu var

Gızın elinden gül alan


Galanın altı yıldız

Nere geliysin baldız

Gitsen de bacın gelsin

Hindi gelir yukumuz (uykumuz)”

"Türkçe türküleri ebemden, dedemden öğrendim"

Şeymiye köyünden 43 yaşındaki Rafa Ramadan da "Ebemden dedemden öğrendim." dediği Türkçe türküleri seslendiren son kuşaktan.

Kendilerine has Türkçesiyle, "Akşamları yanıma yigitler gelir oturruk, sehr ederik, böyle türkü yırarık." ifadelerini kullanan Ramadan, soydaşları ve köylüleri olan Bazan ailesinin evinde toplanan Türkmenlere şu türküleri okudu:

"Güllü kemer bellerde

Su sallaniy göllerde

Benim gönüm sendedir

Senin göğnün ellerde


Garşıda gavun yeyler

Derenin garşı deller

Otursam beyle yesem

Bu bunu istiy deller


Bu gelen kimin gızı

Dusta giymiş gırmızı

Kulaksındaki küpe

Sandım sabah yıldızı


Harman yeri hış yeri

Sevdiğim yavaş yeri

Yüzündeki hımışlar

Öpüş yeri diş yeri


Cara çala çala

Çıktım bir yüce dala

Korkiyrim düşer öllim

Sevdiğimi eller ala


Emmim oğlu sen misin

Bir dilim hıyar mısın

Elindeki gümüş bıçak

Vurmaya gıyar mısın."

"Babalarımız dedelerimizden, onlardan biz öğrendik." dediği bu türküleri şimdi çocuklarına öğretmeye başladığını söyleyen Ramadan, "Evde eşine bu türkülerden hangisini söylüyorsun?" sorusuna gülerek, "Alayını da söylerim." şeklinde cevap verdi.

Dillerinde Kıpçak Türkçesi özellikleri daha baskın

Lübnan Türk ağızları hakkında saha çalışmaları yaparak bu konuda bir kitap ve çok sayıda makale yayımlayan Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi Türkolog Prof. Dr. Özgür Kasım Aydemir, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Lübnan'da homojen tek bir Türkmen ağzından bahsetmenin mümkün olmadığını ifade etti.

Dil verilerinden anlaşıldığına göre Lübnan’da Türkçenin farklı dil adacıkları bulunduğunu belirten Aydemir, bu doğrultuda Lübnan’daki en eski Türk varlığının Bekaa Vadisi’nde olduğunun söylenebileceğini kaydetti.

Bekaa'daki Türkmenler arasında Kıpçak Türkçesi özelliklerinin baskın olduğunu dile getiren Aydemir, Lübnan'ın Akkar ve Trablusşam gibi diğer şehirlerinde bulunan Türkmenlerin ise dil verilerinden hareketle Oğuz olduğunun anlaşıldığını belirtti.

Aydemir, Bekaa Vadisi'ndeki Kıpçak asıllı Türkmenler için de kendilerini “Kagara Koyunlu” olarak adlandıran Karakoyunluların karakteristik Kıpçak dil verilerini ve 950 yıl önce yazılmış Divânu Lügâti’t-Türk’teki söz varlığını koruduklarını, bunun da Türkçe açısından çok değerli olduğunu vurguladı.

Lübnan'da 8. yüzyılda başlayan öncü Türk yerleşiminin Bekaa Vadisi’ne yapıldığını, Türklerin asıl nüfus yoğunluğuna ise Moğol istilâsının önünden çekilerek Anadolu’dan gelen Türkmen kafileleri ile ulaştığını belirten Aydemir, "Lübnan’daki Türk varlığının en ihtiyatlı ifadeyle Anadolu’yla eş zamanlı olduğunu söyleyebiliriz." dedi.

Akkar ve Trablusşam civarında yaşayan Türkmenlerin dil verilerinin de çok değerli olduğunu kaydeden Aydemir’e göre özellikle Bekaa Vadisi'ndeki Kıpçak özelliği gösteren Türk yerleşimlerinde hâlâ yaşatılan arkaik (eskicil) dil verileri ile sözlü tarihin içeriği "kültürel kimliğin kadim ve nadide verilerini barındıran bir zenginliğe" sahip.

Türkolog Aydemir, "Özellikle orta yaş üstü kaynak kişilerden derlenmiş dil özelliklerinden bunu anlıyoruz. Sahadaki sözlü tarih verilerinin kaynakları desteklemesi de kültürel çalışmalar için bir değer ifade ediyor." ifadelerini kullandı.

Kaynak: AA

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER