Gündem

'İslam düşmanlığı günlük siyasetin parçası haline getirilmiştir'

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Prof. Dr. Kalın, "DEAŞ ve El Kaide üzerinden üretilen İslam korkusu, İslam nefreti, İslam düşmanlığı bilinçli olarak günlük siyasetin parçası haline getirilmiş büyük bir tehdit algısı." dedi. - Anadolu Ajansı

'İslam düşmanlığı günlük siyasetin parçası haline getirilmiştir'
30-10-2016 23:47

ANKARA

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Prof. Dr. İbrahim Kalın, Star Gazetesi'ne yeni yayımlanan kitabı "Ben, Öteki ve Ötesi" hakkında verdiği röportajda, Batı merkezci düşüncenin ve İslam karşıtlığının kökenleri ile Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) başarısız darbe girişimi gibi başlıca konulara ilişkin soruları yanıtladı.

Batı kavramının içeriğini değerlendiren Kalın, "Eğer doğru kullanılmazsa Batı kelimesi bizi tek tipçi bir düşünceye sevk edebilir. Buna karşı ihtiyatlı olmak lazım. Şüphesiz Batı medeniyeti, Batı toplumları ya da tarihi dediğimizde bunun içinde birçok nüansların olduğunu akılda tutmak gerekiyor." ifadesini kullandı.

Avrupa kıtasında ve Kuzey Amerika’da yaşayan insanların ortak değerler etrafında kendilerini tanımladıkları bir kimliği olduğunu belirten Kalın, Batı kültürü, medeniyeti, tarihi ve kurumları denildiğinde bu toplumların tarih boyunca inşa ettiği bir kimlik bütününden bahsedildiğini vurguladı.

Batı medeniyetini, kadim Yunan ve daha sonra Roma ile şekillenen varlık anlayışı, evren tasavvuru, hukuk ve insan anlayışının şekillendirdiğine işaret eden Kalın, şunları kaydetti:

"Buna daha sonra Hristiyanlık eklendi. Hristiyanlık diğer bütün semavi dinler gibi aslında Doğu’da ortaya çıkmış olmasına rağmen 'Batı’nın dini' haline geldi. Hristiyanlıkla birlikte bu Greko Roman kimliğine dini bir boyut eklendi ve onun sentezi olarak ortaya çıkan Helenistik Batı kültürü, Kadim Yunan ve Roma’nın temsil ettiği akılcı, dünyacı yaklaşımla Hristiyanlığın temsil ettiği inanç temelli bakış açısı arasında bir sarkaç gibi gidip gelmiştir hep. Bu tarihi birikimin sonucunda ortaya çıkan ortak kimlik, bugün bizim 'Batı' diye ifade ettiğimiz kavrama tekabül ediyor diyebiliriz."

Kalın, genellikle İslam karşıtı yüzünü gösteren Batı'nın neden İslam’ı hazmedemediğine ilişkin soruya ise şu yanıtı verdi: "Kimliği kuran bir unsur olarak ‘öteki’, Batı düşüncesinde hep olmuştur. Kadim Yunan’da barbarlar olarak tanımlanmış. Hristiyanlık gelince Paganlar olmuş. Modern dönemde de geri kalmış, medenileşmemiş toplumlar olarak tanımlanmış. İslam’ın öteki olarak kurgulanması ise özellikle İslam’ın tarih sahnesine çıkıp bir medeniyet olarak kendini var etmesiyle başlamıştır." 

"İslam korkusu Avrupa ve ABD’nin politikalarını meşrulaştırmada kullanışlı bir araç"

İki kutuplu Soğuk Savaş döneminin sona ermesinden sonra, "Kızıl tehdidin yerini yeşil tehdit alacak" dendiğini hatırlatan Kalın, "Çünkü uluslararası sistemin Batı aksında devam edebilmesi için bir ötekine ihtiyaç var. Bu Soğuk Savaş döneminde Komünist ötekiydi, daha sonra İslam dünyası öteki olarak kurgulandı. Şu anda da uluslararası sistemin çok işine yarayan bir çerçeve bu." değerlendirmesini yaptı.

DEAŞ ve El Kaide üzerinden üretilen İslam korkusu, İslam nefreti ve İslam düşmanlığının, bilinçli olarak günlük siyasetin parçası haline getirilmiş büyük bir tehdit algısı yaratıldığını kaydeden İbrahim Kalın, bunun, Avrupa’da iç siyasette çok elverişli bir enstrüman, Avrupa’nın, ABD’nin uluslararası politikalarını şekillendirmesinde ve meşrulaştırmasında kullandığı kullanışlı bir araç olduğunu vurguladı. 

"Batılı olmayanlar için tarih her gün yeniden yazılıyor" 

Fukuyama'nın "Tarihin sonu" söyleminin yine bu Avrupa merkezci tarih okumasının dayatması değerlendirmesinde bulunan İbrahim Kalın, Fukuyama'nın "İnsanlık en iyi siyasal toplumsal düzen arayışında son noktaya gelmiştir. Batılı liberal demokrasiler bu tarihi tekamül sürecinin nihai noktasıdır. Buna direnmek yerine bütün toplumların kendilerini bu modele adapte etmesi -yani asimile olması- gerekir." sözlerine değindi.

"Batı için tarih bitmiş olabilir ama Batılı olmayanlar için tarih her gün yenden yazılıyor." ifadesini kullanan Kalın, şöyle devam etti:

"Bizim en büyük hatamız dünyaya söyleyecek bir sözümüzün olduğunun farkında olmamamız. Bugün geldiğimiz noktada İslam dünyası hem kendi geleneği, tarihi birikimi, derinliği hem dünyaya açık olması yönünden dünyaya söyleyecek çok sözü olan bir coğrafyadır. Ama bugün maalesef mezhep çatışmaları, iç savaşlar, dış müdahaleler, uluslararası algı operasyonları, İslamofobi, terör örgütleri vs. ile uğraşmaktan bütün bunların üzerine çıkıp insanlık adına, medeniyet, sanat, ahlak, estetik, bilim adına insanlığa söyleyecek sözlerimizin olduğunu bile fark edemiyoruz. Müslüman toplumlara musallat edilen savaşlar, dayatılan politikalar ve bunun yanında iç sorunlar ve kendi hatalarımız neticesinde fikri ve estetik enerjimizi doğru yerlerde kullanmaktan mahrum oluyoruz." 

"Türkiye masada başat bir aktör olarak oturuyor"

Sözcü Kalın, Arap Baharı'nın bir özneleşme çabası olup olmadığına dair soruya karşılık, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Arap Baharı, bir özne olma çabasıydı ama bastırıldı. Çünkü uluslararası sistem bunu tehlikeli gördü ve tersine çevirmek için müdahalede bulundu. Kendi doğal seyrinde devam etseydi orada toplumsal meşruiyeti olan, çoğulcu, demokratik ve dünyaya açık ama aynı zamanda kendi geleneğinin, merkezinin, köklerinin farkında olan bir toplumsal var olma biçimi ve siyasal düzen ortaya çıkacaktı."

Kalın, Türkiye'nin bir zamanlar Arap Baharı'na ilham olan ülke olarak görülmesine rağmen, son dönemde eşsiz bir mücadele sergileyerek "özneleşme" örneği teşkil etttiği yönündeki görüşe ilişkin, bunun ortak bir tecrübe olarak görülmesi gerektiğini belirterek, özellikle son 14 yılda, AK Parti yönetimlerinin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dirayetli liderliğiyle bütün gözlerin Türkiye’ye çevrildiğini anlattı.

Kalın, şöyle devam etti:

"Bunun bir kaç sebebi var. Öncelikle uluslararası sistem Türkiye'de bir takım yeni tavır ve tutumların ortaya çıkmaya başladığını gördü ve bundan pek memnun olmadı. Eskiden Türkiye kendisine emirler verilen ve bu emirleri sorgulamadan yerine getirmesi beklenen bir kanat ülkesiydi. NATO'da kendisine biçilen rol belliydi. Bu sınırların dışına çıkması her zaman kriz ve sorun olarak görüldü. Fakat şimdi Türkiye masada başat bir aktör olarak oturuyor ve eşit ve adil muamele istiyor. Nasıl herkese saygı duyuyorsa kendisine de saygı duyulması gerektiğini söylüyor. Bu da bazı kritik noktalarda uluslararası sistemin dengelerini rahatsız ediyor.

Tayyip Erdoğan, Filistin'den 'Dünya 5'ten büyüktür'e, BM Güvenlik Konseyi'nin reforme edilmesinden Suriye'deki mülteci krizine kadar bütün konularda uluslararası sistemin kusurlarını, günahlarını yüzüne vuruyor. Onlara ayna tutuyor. Aynada gördükleri şeyden rahatsızlar. Fakat aynada gördükleri şeyi yani politikalarını değiştirmek yerine aynayı tutana saldırıyorlar. Cumhurbaşkanı bu kadar yüklenmelerinin, "otoriter, diktatör" demelerinin arkasında da bu yatıyor."

"Böylesi kanlı bir darbenin milletin çıplak elleriyle durdurulduğu başka bir örnek yok"

FETÖ'nün darbe girişiminin modern darbeler tarihinde benzerinin olmadığını kaydeden Kalın, röportajında şunları vurguladı:

"Böylesi kanlı bir darbenin milletin çıplak elleriyle durdurulduğu başka bir örnek yok.10-12 saat gibi kısa bir süre içinde bu hain ve kanlı darbe girişimi püskürtüldü. 241 şehit verdik, 2 binden fazla gazimiz var ve bu ülke büyük bir travma yaşadı. Bunu ön yargısız ve insaflı bir şekilde gören herkes Türk milletine saygı duyuyor." 

Muhabir: Zehra Ulucak,Büşra Selvi Öğütcen,Fatih Tuna

dikGAZETE.com
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
TÜRKİYE GÜNDEMİ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
ÇOK OKUNAN HABERLER