İSTANBUL (AA) - Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürü ve Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, "Bir davayı ancak 200-400 gün arasında sonuçlandırabiliriz. Neden? Çünkü dava süreci bir usuller zincirine aittir. Oysa biz 23 bin 500 uyuşmazlık çözdük, bunların yüzde 93'ünü bir günde ve bir günden daha az bir zamanda çözdük. Arabuluculuk sizin adalete hızlı şekilde erişmenizi sağlayan bir süreç oluyor." dedi.
Öztatar, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) ile Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TUGİS) iş birliğinde Üsküdar'da düzenlenen "İş Dünyasında Yeni Soluk: Arabuluculuk" konferansında yaptığı konuşmada, ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk ve yeni iş mahkemeleri yasası doğrultusunda zorunlu arabuluculuk konusunda bilgiler verdi.
Yeni iş mahkemeleri yasası doğrultusunda işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde arabuluculuk sisteminin yasal zorunluluk haline geldiğini anımsatan Öztatar, dünya genelinde arabuluculuğun 160 ülkede faaliyet gösterdiğini, Türkiye'nin 161. ülke olduğunu kaydetti.
Amerika'da 1970 yılında arabuluculuk sisteminin devreye girdiğini hatırlatan Öztatar, Türkiye'de söz konusu sisteme geç kalındığını ancak 47 yıllık kaybı hızlıca gidermek için çalışmalar yaptıklarını anlattı. Öztatar ayrıca, dünyadan farklı olarak hukukçuların arabuluculuk yaptığı tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade etti.
Şu ana kadar çözüme kavuşan uyuşmazlığın 23 bin 500 civarında olduğunu bildiren Öztatar, bu oranların yüzde 91'inin işçi-işveren uyuşmazlığı olduğunu vurguladı.
Arabuluculuk sisteminin önemine değinen Öztatar, "Arabuluculukta taraflar kendi kararlarını kendileri veriyorlar. Kesinlikle arabulucu karar veren bir mekanizma değil. Neyi sağlıyor bu? Bir kere şirketlerimiz ne ister? Kontrol ister. Sürpriz bir kararla karşılaşmak istemezler. İşte arabuluculuk sisteminde kontrol tamamen sizde, kararı siz vereceksiniz. Bu anlamda baktığımızda arabuluculuk, mahkemeden ve tahkimden farklı bir müessese olarak karşımıza çıkıyor." dedi.
Arabuluculuk sisteminin her türlü uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacağına dikkati çeken Öztatar, arabuluculuğu "dostane çözüm yöntemi" olarak yorumladı.
"Adalete hızlı erişimin adı: Arabuluculuk"
Öztatar, arabuluculuk sisteminin adalete hızlı erişimin adı olduğu için dünyada önem kazandığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Bir davayı ancak 200-400 gün arasında sonuçlandırabiliriz. Neden? Çünkü dava süreci bir usuller zincirine aittir. Nedir o? Dava dilekçesi, cevap dilekçesi... Keşif yapacak ihtiyacı varsa, bilirkişi incelemesi yaptıracak, hatta hakimin hükmü yazması 15 günlük bir süreye tabi. Bütün bunlar bir süreye tabi. Bunları aşamazsınız. Eğer mahkemeye gittiyseniz bu yargılama usulüne uymak zorundasınız. Oysa biz 23 bin 500 uyuşmazlık çözdük, bunların yüzde 93'ünü bir günde ve bir günden daha az bir zamanda çözdük. Arabuluculuk sizin adalete hızlı şekilde erişmenizi sağlayan bir süreç oluyor. İnsanların buna inanası gelmiyor? Nasıl olur ya? 300-400 gün, 600 gün süren bir süreçten bir günde nasıl anlaşır insanlar? Bunun sırrı iletişimde, yani konuşmaktan geçiyor. Çünkü dava sürecini insanlar dilekçelerle konuşuyorlar. Bir araya gelip de 5 dakika yüz yüze konuşmuyorlar. Oysa biz onları bir masa etrafında topladığımızda konuşarak sorunu çözmeye başlıyorlar."
Tarafların uyuşmazlıklarının incelendiğinde duyguların önemli olduğuna işaret eden Öztatar, "Çoğu zaman işçi-işveren uyuşmazlıklarına baktığınızda duygular önemlidir. O gün belki bir şefe kızmıştır o gün, belki başkasının bir şeyine alınmıştır. Haberiniz olmayabilir ama o masaya oturduğunuzda 'öyle miydi?', 'demek buna kızdın, benim haberim yoktu' deyip belki de o işçi ile devam edilecek bir süreçten bahsediyorum. Çünkü arabuluculukta duygular çok önemli. Arabuluculuğun görevin orada duyguları ortaya çıkarmaktır. Sağlıklı bir iletişim kurarak sorunu çözmeye çalışmaktır." ifadesini kullandı.
Öztatar, arabuluculukta "kazan-kazan" yöntemiyle her iki tarafın da memnun olduğuna vurgu yaptı.
"Davayı kazandığınızda bir şeyi kaybettiğinizin farkında değilsiniz"
Davayı kazanırken insanların bazı şeyleri kaybettiğini ifade eden Öztatar, şöyle devam etti:
"Mahkemede ne yazık ki husumetler artıyor. Sorunu çözüyoruz ama taraflar arasındaki ilişkileri onaramıyoruz. Japonlar, 'biz davayı kazanmak istemiyoruz, karşı tarafla sulh olmak istiyoruz' diyorlar. İnsan dava kazanmak istemez mi? Çünkü çoğu zaman davayı kazandığınızda bir şeyi kaybettiğinizin farkında değilsiniz. Kimdir o? Davalı. Miras davasında kaybettiğiniz kardeşiniz, iş adamı olarak yıllardır çalıştığınız bir firma, belki mahalledeki bir sorunu çözdüğünüzde kaybettiğiniz bir komşunuz. Oysa bu sorunun barışçıl şekilde çözümünün sağlanabileceği bir ortam oluşturulabilir."
Arabuluculuk büroları 108 adliyede...
Öztatar, halihazırda 108 adliye içinde arabuluculuk bürosu kurulduğunu, arabuluculuk bürosu bulunmayan yerlerde de Sulh Hukuk Yazı İşleri Müdürleri'nin bu işlemleri yürüteceğini söyledi.
Arabuluculuk sürecinde gizliliğin esas olduğunu aktaran Öztatar, "Gizliliği ihlal etmek cezai sorumluluğu olduğu kadar hukuki sorumluluğu da gerektirir. Arabulucu o sebeple en başta uyarır. Der ki; 'arabuluculuk sürecinde kullanılan kelimeler, kabuller, her şey burada kalır.' Kesinlikle dışarıda konuşamazsınız. Gizlilik anlaşması da taraflar arasında yapar. 'Bizim için çok da gizli değil' derseniz alanen de yapabilirizsiniz." ifadelerine yer verdi.
Öztatar, konuşmasının sonunda katılımcıların konuya ilişkin sorularını yanıtladı.
TGDF Yönetim Kurulu Başkanı Şemsi Kopuz da TGDF'nin kurulduğu günden bu yana temel ilkesini KOBİ'lerin güçlendirilmesi olarak belirlediğini söyledi.
Kopuz, "Hem ülke tarımının hem de gıda sanayinin göz bebeği olan KOBİ'lerimiz aslında görünmez kahramanların elinde her geçen gün standartlarını yükseltmekte ve dünya skalasında daha üst seviyelere gelmektedir. Bu hepimiz için büyük bir gurur ve motivasyon kaynağıdır." dedi.
"Gıda sanayicileri binlerce kişiye istihdam sağlayan başta tarım olmak üzere bir çok kesimden tedarik ettiği hammadde ile de ticaretin en önemli dinamiği durumundadır. Tabii ki yaşanan süreçlerde ortaya çıkan her türlü anlaşmazlık da ayrı bir dava konusu olabilmekte." diyen Kopuz, bunun da hem kaynak hem de zaman israfını beraberinde getirdiğini sözlerine ekledi.
TUGİS Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Buzbaş ise gerçekleştirilen toplantıyı çok önemsediğini kaydederken, TUGİS'in kuruluş amacını ve hizmetlerini anlattı.
Sektörde başarı için gerekli maddeleri sıralayan Buzbaş, "Arzu ettiğimiz hedeflere ulaşabilmek sektörün tüm paydaşlarının ön yargısız güç birliği yapmasına bağlıdır. Güçlü ve katılımcı, farklı ve özgün, ilkeli ve kararlı, sorumlu davranış sergileyen, uzlaşmacı fakat teslimiyetçi olmayan, sosyal ortaklığa önem veren ilkelerimizle, gıda sanayini değişim ve gelişim yönünde en üst noktalara taşıyacağımıza inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Buzbaş, şunları kaydetti:
"Bulunduğumuz coğrafya ve sahip olduğumuz ekosistemin gıda sanayine sunduğu lütufkar olanakları öngördüğümüz stratejilerle donattığımızda dünya pazarlarında söz sahibi bir gıda sanayi ve ürettiği katma değerden yararlanarak refah seviyesi her gün artan mutlu çalışanlar ortaya çıkaracaktır. Günümüzde toplum hayatını ekonomik, sosyal ve siyasi yönden geniş biçimde etkileyebilecek örgütlenmeler olan sendikalar, işçi-işveren iş birliğini gerçekleştirmek ve uyumlu bir endüstri ilişkileri oluşturmak için var olmalıdır. Özellikle de işçi sendikaları kalabalık ve çeşitlilik gösteren üye yapılarıyla toplumun ekonomik, sosyal ve siyasi düzeni içinde iş barışının birer denge ve ahenk unsuru olmayı hedeflemelidirler."
Öztatar, Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) ile Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TUGİS) iş birliğinde Üsküdar'da düzenlenen "İş Dünyasında Yeni Soluk: Arabuluculuk" konferansında yaptığı konuşmada, ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuk ve yeni iş mahkemeleri yasası doğrultusunda zorunlu arabuluculuk konusunda bilgiler verdi.
Yeni iş mahkemeleri yasası doğrultusunda işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde arabuluculuk sisteminin yasal zorunluluk haline geldiğini anımsatan Öztatar, dünya genelinde arabuluculuğun 160 ülkede faaliyet gösterdiğini, Türkiye'nin 161. ülke olduğunu kaydetti.
Amerika'da 1970 yılında arabuluculuk sisteminin devreye girdiğini hatırlatan Öztatar, Türkiye'de söz konusu sisteme geç kalındığını ancak 47 yıllık kaybı hızlıca gidermek için çalışmalar yaptıklarını anlattı. Öztatar ayrıca, dünyadan farklı olarak hukukçuların arabuluculuk yaptığı tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade etti.
Şu ana kadar çözüme kavuşan uyuşmazlığın 23 bin 500 civarında olduğunu bildiren Öztatar, bu oranların yüzde 91'inin işçi-işveren uyuşmazlığı olduğunu vurguladı.
Arabuluculuk sisteminin önemine değinen Öztatar, "Arabuluculukta taraflar kendi kararlarını kendileri veriyorlar. Kesinlikle arabulucu karar veren bir mekanizma değil. Neyi sağlıyor bu? Bir kere şirketlerimiz ne ister? Kontrol ister. Sürpriz bir kararla karşılaşmak istemezler. İşte arabuluculuk sisteminde kontrol tamamen sizde, kararı siz vereceksiniz. Bu anlamda baktığımızda arabuluculuk, mahkemeden ve tahkimden farklı bir müessese olarak karşımıza çıkıyor." dedi.
Arabuluculuk sisteminin her türlü uyuşmazlığın çözümüne katkı sağlayacağına dikkati çeken Öztatar, arabuluculuğu "dostane çözüm yöntemi" olarak yorumladı.
"Adalete hızlı erişimin adı: Arabuluculuk"
Öztatar, arabuluculuk sisteminin adalete hızlı erişimin adı olduğu için dünyada önem kazandığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Bir davayı ancak 200-400 gün arasında sonuçlandırabiliriz. Neden? Çünkü dava süreci bir usuller zincirine aittir. Nedir o? Dava dilekçesi, cevap dilekçesi... Keşif yapacak ihtiyacı varsa, bilirkişi incelemesi yaptıracak, hatta hakimin hükmü yazması 15 günlük bir süreye tabi. Bütün bunlar bir süreye tabi. Bunları aşamazsınız. Eğer mahkemeye gittiyseniz bu yargılama usulüne uymak zorundasınız. Oysa biz 23 bin 500 uyuşmazlık çözdük, bunların yüzde 93'ünü bir günde ve bir günden daha az bir zamanda çözdük. Arabuluculuk sizin adalete hızlı şekilde erişmenizi sağlayan bir süreç oluyor. İnsanların buna inanası gelmiyor? Nasıl olur ya? 300-400 gün, 600 gün süren bir süreçten bir günde nasıl anlaşır insanlar? Bunun sırrı iletişimde, yani konuşmaktan geçiyor. Çünkü dava sürecini insanlar dilekçelerle konuşuyorlar. Bir araya gelip de 5 dakika yüz yüze konuşmuyorlar. Oysa biz onları bir masa etrafında topladığımızda konuşarak sorunu çözmeye başlıyorlar."
Tarafların uyuşmazlıklarının incelendiğinde duyguların önemli olduğuna işaret eden Öztatar, "Çoğu zaman işçi-işveren uyuşmazlıklarına baktığınızda duygular önemlidir. O gün belki bir şefe kızmıştır o gün, belki başkasının bir şeyine alınmıştır. Haberiniz olmayabilir ama o masaya oturduğunuzda 'öyle miydi?', 'demek buna kızdın, benim haberim yoktu' deyip belki de o işçi ile devam edilecek bir süreçten bahsediyorum. Çünkü arabuluculukta duygular çok önemli. Arabuluculuğun görevin orada duyguları ortaya çıkarmaktır. Sağlıklı bir iletişim kurarak sorunu çözmeye çalışmaktır." ifadesini kullandı.
Öztatar, arabuluculukta "kazan-kazan" yöntemiyle her iki tarafın da memnun olduğuna vurgu yaptı.
"Davayı kazandığınızda bir şeyi kaybettiğinizin farkında değilsiniz"
Davayı kazanırken insanların bazı şeyleri kaybettiğini ifade eden Öztatar, şöyle devam etti:
"Mahkemede ne yazık ki husumetler artıyor. Sorunu çözüyoruz ama taraflar arasındaki ilişkileri onaramıyoruz. Japonlar, 'biz davayı kazanmak istemiyoruz, karşı tarafla sulh olmak istiyoruz' diyorlar. İnsan dava kazanmak istemez mi? Çünkü çoğu zaman davayı kazandığınızda bir şeyi kaybettiğinizin farkında değilsiniz. Kimdir o? Davalı. Miras davasında kaybettiğiniz kardeşiniz, iş adamı olarak yıllardır çalıştığınız bir firma, belki mahalledeki bir sorunu çözdüğünüzde kaybettiğiniz bir komşunuz. Oysa bu sorunun barışçıl şekilde çözümünün sağlanabileceği bir ortam oluşturulabilir."
Arabuluculuk büroları 108 adliyede...
Öztatar, halihazırda 108 adliye içinde arabuluculuk bürosu kurulduğunu, arabuluculuk bürosu bulunmayan yerlerde de Sulh Hukuk Yazı İşleri Müdürleri'nin bu işlemleri yürüteceğini söyledi.
Arabuluculuk sürecinde gizliliğin esas olduğunu aktaran Öztatar, "Gizliliği ihlal etmek cezai sorumluluğu olduğu kadar hukuki sorumluluğu da gerektirir. Arabulucu o sebeple en başta uyarır. Der ki; 'arabuluculuk sürecinde kullanılan kelimeler, kabuller, her şey burada kalır.' Kesinlikle dışarıda konuşamazsınız. Gizlilik anlaşması da taraflar arasında yapar. 'Bizim için çok da gizli değil' derseniz alanen de yapabilirizsiniz." ifadelerine yer verdi.
Öztatar, konuşmasının sonunda katılımcıların konuya ilişkin sorularını yanıtladı.
TGDF Yönetim Kurulu Başkanı Şemsi Kopuz da TGDF'nin kurulduğu günden bu yana temel ilkesini KOBİ'lerin güçlendirilmesi olarak belirlediğini söyledi.
Kopuz, "Hem ülke tarımının hem de gıda sanayinin göz bebeği olan KOBİ'lerimiz aslında görünmez kahramanların elinde her geçen gün standartlarını yükseltmekte ve dünya skalasında daha üst seviyelere gelmektedir. Bu hepimiz için büyük bir gurur ve motivasyon kaynağıdır." dedi.
"Gıda sanayicileri binlerce kişiye istihdam sağlayan başta tarım olmak üzere bir çok kesimden tedarik ettiği hammadde ile de ticaretin en önemli dinamiği durumundadır. Tabii ki yaşanan süreçlerde ortaya çıkan her türlü anlaşmazlık da ayrı bir dava konusu olabilmekte." diyen Kopuz, bunun da hem kaynak hem de zaman israfını beraberinde getirdiğini sözlerine ekledi.
TUGİS Yönetim Kurulu Başkanı Necdet Buzbaş ise gerçekleştirilen toplantıyı çok önemsediğini kaydederken, TUGİS'in kuruluş amacını ve hizmetlerini anlattı.
Sektörde başarı için gerekli maddeleri sıralayan Buzbaş, "Arzu ettiğimiz hedeflere ulaşabilmek sektörün tüm paydaşlarının ön yargısız güç birliği yapmasına bağlıdır. Güçlü ve katılımcı, farklı ve özgün, ilkeli ve kararlı, sorumlu davranış sergileyen, uzlaşmacı fakat teslimiyetçi olmayan, sosyal ortaklığa önem veren ilkelerimizle, gıda sanayini değişim ve gelişim yönünde en üst noktalara taşıyacağımıza inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Buzbaş, şunları kaydetti:
"Bulunduğumuz coğrafya ve sahip olduğumuz ekosistemin gıda sanayine sunduğu lütufkar olanakları öngördüğümüz stratejilerle donattığımızda dünya pazarlarında söz sahibi bir gıda sanayi ve ürettiği katma değerden yararlanarak refah seviyesi her gün artan mutlu çalışanlar ortaya çıkaracaktır. Günümüzde toplum hayatını ekonomik, sosyal ve siyasi yönden geniş biçimde etkileyebilecek örgütlenmeler olan sendikalar, işçi-işveren iş birliğini gerçekleştirmek ve uyumlu bir endüstri ilişkileri oluşturmak için var olmalıdır. Özellikle de işçi sendikaları kalabalık ve çeşitlilik gösteren üye yapılarıyla toplumun ekonomik, sosyal ve siyasi düzeni içinde iş barışının birer denge ve ahenk unsuru olmayı hedeflemelidirler."