Londra
İrlanda’nın, tarih boyunca Filistin davasına olan ilgisi ve güçlü desteği onu diğer Avrupa Birliği ülkelerinden belirgin bir şekilde ayırıyor. Bunun temel nedenlerinin arasındaysa tarihsel benzerlikler ve ülkenin insan hakları konusundaki tavizsiz yaklaşımı gösteriliyor.
Bugün Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında Avrupa Birliği içindeki en güçlü ses yine İrlanda oldu.
Sıradan bir vatandaştan tutun da politikacılara kadar birçok kesim, hükümetin Filistinlilerin haklarını savunmaya daha güçlü bir şekilde devam etmesini istiyor.
İrlanda'nın İsrail algısı, ülkenin kendi İngiliz karşıtı isyanıyla ve Kuzey İrlanda'yı İngiliz kontrolüne bırakan acı dolu bir iç savaşla boğuşurken önemli bir dönüşüm geçirdi.
1900’lu yılların başına kadar varlıklarını birlikte sürdüren Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti, Birleşik Krallık’a bağlıydı.
Ancak 1919-1921 yılları arasında gerçekleşen ve Anglo-İrlanda Savaşı olarak da bilinen İrlanda Bağımsızlık Savaşı, Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti’nin birbirinden ayırdı.
Bu nedenle İrlanda'daki pek çok kişi için İsrail, İngiliz etkisiyle zorla kurulmuş, yerli halk üzerinde kendini savunmaya kararlı bir sömürge varlığına benziyor.
Bu bakış açısı, İsrail'in 1967 sonrası eylemleri, özellikle de Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ni işgal etmesiyle daha da pekişti.
İsrail'in Filistin topraklarını hukuka aykırı olarak ele geçirmesi ve Filistin halkının buna karşı mücadelesi, İrlanda'nın Britanya hükümetine karşı verdiği mücadeleyi hatırlatıyor.
Coğrafyayla ayrılmış ancak adalet ve özgürlük özlemiyle birleşen iki ulus arasındaki bu güçlü bağ, İrlanda'nın Filistin hakları konusundaki uluslararası söylemini ve savunuculuğunu hâlâ şekillendirmeye devam ediyor.
Avrupa Birliği'ne 1973'te katılmasından bu yana İrlanda, Avrupa'da Filistin davasını savunmada öncü rol üstleniyor.
Ülke, 1980'de Filistin devletinin kurulması yönünde çağrıda bulunan ilk AB üyesi oldu.
Yine 1993'te, İsrail büyükelçiliği açılan son AB üyesi olan İrlanda, Filistin halkının ülkenin Filistin ile dayanışma içinde durma konusundaki kararlılığını güçlendirdi.
Bugün Gazze'deki insani krizin ortasında İrlanda, bir kez daha AB içindeki en güçlü sesi yükseltiyor.
Birçok Avrupa ülkesi İsrail'e "tam destek" sunarken, İrlanda bir kez daha Filistin'le dayanışma göstermeyi tercih etti.
İrlanda Cumhurbaşkanı Michael Higgins, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in İsrail-Filistin çatışmasına ilişkin açıklamalarına yönelik eleştirisini dile getirerek von der Leyen'in "İrlanda adına konuşmadığını" belirtti.
"İrlandalılar Filistin halkını gönülden destekliyor"
Anadolu Ajansına konuşan Belfast Filistin Dayanışma Kampanyası'nın (IPSC) temsilcisi James Quigley, İrlanda'nın Filistin mücadelesine bakış açısının köklerinin kendi tarihsel mücadelelerine dayandığını ve Filistin davasına yönelik derin bir empati beslediğini söyledi.
Quigley, "İrlanda halkının sömürge ile mücadele konusunda gurur duyduğu bir geçmişi olduğunu" vurgulayarak "Dolayısıyla işgale karşı mücadelenin nasıl bir şey olduğunu biliyoruz. Fakat aynı zamanda bizim çektiklerimiz, Filistinlilerin son 75 yıldır apartheid işgali, etnik temizlik nedeniyle çektikleri acılarla karşılaştırılamaz." diye konuştu.
"İrlandalılar Filistin halkını gönülden destekliyor" diyen Quigley, Filistinlilerin mücadelesini insanlık adına verilen bir mücadele olarak gördüğünü belirtti.
Quigley, " Güney Afrika'da apartheid devlet vardı ve biz bunu yendik. İsrail'deki apartheid devletini de Filistinlilerin gücü ve dayanışmamızla yeneceğiz." ifadelerini kullandı.
"İrlanda olarak hedefimiz daha büyük bir dayanışma hareketi inşa etmek"
Kuzey İrlanda'nın Kârdan Önce İnsan İttifakı (People Before Profit Alliance) partisinden siyasetçi Gerry Carroll, İrlanda'daki yaygın Filistin yanlısı tutuma işaret ederek "İrlanda'da, özellikle Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerindeki gibi, Filistin protestolarını kriminalize etme girişimleri yok." dedi.
Carroll, "İngiltere İçişleri Bakanı Suella Braverman, bazı durumlarda Filistin bayrağı sallamanın yasal olmayabileceğini söyledi. Biz İrlanda'da böyle girişimler henüz görmedik." diye konuştu.
İrlandalıların Filistin'de yaşananları "bir devlet terörü, soykırım" olarak nitelendirdiklerini söyleyen Carroll, şu ifadeleri kullandı:
"Bu yüzden İrlanda olarak görevimizin, diğer Avrupa ve küresel ülkelerdeki insanlarla bağlantılar kurarak Filistin konusunda daha büyük bir dayanışma hareketi oluşturmak olduğunu düşünüyorum. Burada halk İrlanda hükümetinin hala bu konuda zayıf olduğunu düşünüyor. Bu anlamda hükümetin bu taleplere cevap vermesi gerek. Mesela Filistinli mültecileri ülkemize kabul etmek bunlardan biri olabilir."
İrlanda'daki Yahudileri temsil eden bir sivil toplum örgütünde çalışan Sue Pentel de İrlanda'nın uluslararası arenada Filistin haklarının savunuculuğunda oynayabileceği önemli rolü vurguladı.
Pentel, "AB suç ortağıdır. Geçtiğimiz hafta AB, Gazze'den Batı Şeria'ya ve Kudüs'e hareket alanı olmayan ve bu ırkçı hükümet tarafından hakları ayaklar altına alınan Filistinlilere yapılan yardımı sorguladı. Ve hala sorguluyorlar. Bunun nedeni İsrail'in kendisini kurban olarak göstermesidir." diye konuştu.
Filistinlilere yönelik şiddetin İsrail'in kuruluşundan bu yana devam ettiğini söyleyen Pentel, "Ailesi İsrail'de olan bir Yahudi olarak bu konuda çok ama çok net olmalıyım. Gazze'deki kuşatma, işgal. Batı Şeria'daki şiddet beni kızdırıyor. Utanıyorum. Bunu benim adıma yaptığını söyleyen bir hükümetle nasıl gurur duyabilirim?" dedi.
Belfast'taki bir restoran çalışanı ve soyadını vermek istemeyen Bobby, tişört satışı yoluyla yardım toplayarak Filistin'e destek verdiklerini söyledi.
Bobby, çabalarının, tüm ülkenin Filistin davasının arkasında toplandığı bir hareketin parçası olduğunu vurgulayarak "Onlara yardım eden tek kişi biz değiliz, tüm ülke Filistin davasını destekliyor. Onlar için elimizden geleni yapıyoruz." ifadesini kullandı.
İrlanda'nın Filistin'e destek duruşu sadece ülke içindeki birliğin göstergesi değil, aynı zamanda Filistin halkının karşılaştığı adaletsizliklere karşı daha geniş bir uluslararası koalisyon çağrısı olarak görülüyor.
İrlanda'dan gelen sesler bunun sadece siyasi bir mesele değil aynı zamanda bir insanlık meselesi olduğunu vurguluyor ve bunun gerçekten de çağımızın dönüm noktası meselesi olduğu hissini yansıtıyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com