MİSRATA - Said İbicioğlu
Libya'ya çalışmak için 1985'te gelen Karadenizli 56 yaşındaki Davut Tandoğan, ülkenin yakın tarihinde şahit olduklarını AA muhabirine anlattı.
Davut Tandoğan, Libya'ya 1985'te inşaat işçisi olarak gittiğini, daha sonra bünyesinde çalıştığı firmanın ülkedeki faaliyetlerini durdurması üzerine farklı sektörlere yöneldiğini belirtti.
Libya'ya birlikte geldikleri işçilerden yaşça büyük olanların yurt dışı çıkış masraflarını karşılayarak Türkiye'ye gönderdiklerini kaydeden Tandoğan, "Gitmek isteyenleri gönderdikten sonra ben dahil birkaç kişi burada kaldık. Birçok arkadaşımızı burada kaybettik. Yaşlandılar, hastalandılar, öldüler. Şu an 30-35 yıldır Libya'da olan 4 ya da 5 kişi vardır." dedi.
Davut Tandoğan, o dönemde Libya'da kalan işçileri Türkiye'ye götürmek için yetkililerin girişimde bulunduğunu belirterek "1985'te Kenan Evren'in bir heyeti geldi. Perşembe günü geldiler bize 'Hazır olun sizi cumartesi günü Türkiye'ye yolluyoruz.' dediler. Biz de gidiyoruz diye cebimizdeki üç beş kuruşu da harcadık, sevinçle hazırlandık bekledik. 30 sene oldu hala gidiyoruz diye bekliyoruz." diye konuştu.
Geçimini oto tamiri ve alım satımı ile sağladığını ifade eden Tandoğan, ülkeye geldikten bir süre sonra Faslı bir kadınla evlendiğini söyledi.
Tandoğan, "Şimdi eşim Türkçeyi çat pat biliyor. Ona 'Lazım, Türküm' demeyi öğrettim." ifadelerini kullandı.
Bir Türk'ün gözünden Libya'daki iç savaş
"Arap Baharı" olarak adlandırılan olaylar silsilesinin 2011'de Libya'ya sıçradığı ve silahlı çatışmaların başladığı esnada Sirte'de ikamet ettiğini belirten Tandoğan, alışveriş için dışarıya çıktığında sokakta, devrik lider Muammer Kaddafi'ye bağlı yaklaşık yüz kişilik bir grubun havaya ateş ettiğini gördüğünü ve savaşın anında patlak verdiğini anlattı.
Davut Tandoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ortalık karıştı, ana baba günü... Kim kime atıyor belli değil. Dükkanların, evlerin soyulması, yağmalanması. Biz tüm yabancılar bir arada kaldık. Sigara bulamadık, yerlerden izmaritleri toplayıp içtik. Benzin bitti, 20 litre benzin o zaman 700-800 doları buldu. Perişan bir duruma düştük. Yoğun çatışmalar sebebiyle uzun süre evlerimizden çıkamadık.
Elektrik ve tüp olmadan yaşamlarımızı idame ettirmeye çalıştık. Evdeki mobilyaları parçalayarak içindeki ahşap kısımları yakmak suretiyle ekmek pişirdik ve yaklaşık 3 ay marketten alışveriş yapamadık. Üstten vuruyorlar bodruma kaçıyoruz, diğer taraftan vuruyorlar öteki tarafa kaçıyoruz. Bir evin içinde dönüp duruyorduk. Milletin hali savaşta perişandı."
Sirte'den Misrata'ya kaçmak istediklerini ancak Kaddafi'ye bağlı güçlerin kendilerine izin vermediğini anlatan Tandoğan, bir çıkış yolu bulduklarını, bu yolda da ciddi tehlikeler atlattıklarını söyledi.
"NATO üstten, Misrata bir yandan, Kaddafi diğer yandan vuruyordu. Biz ortada kaldık." diyen Tandoğan, Sirte'den çıktıktan yaklaşık bir kilometre sonra Misratalı devrimcilerin elindeki bölgeye ulaştıklarını ve ölümden kurtuldukları için duygusal anlar yaşadıklarını belirtti.
Sirte'deki evine terör örgütü DEAŞ el koydu
Evrak almak üzere Sirte'deki evine dönmek zorunda kaldığını kaydeden Tandoğan, şöyle konuştu:
"Sirte DEAŞ'ın eline geçtiği sırada, kentteki evime evrak almak için gitmem gerekti. Misrata kentinden yola çıktım. Libyalılar 'Gitme seni öldürecekler.' dedi. Bende 'Vallahi ben Bismillah diyorum gidiyorum.' dedim. Evin bahçesine girdiğimde DEAŞ militanları tarafından evin işgal edildiğini gördüm.
Buradaki terörist bana 'Buyur.' dedi. Ben de 'Sen buyur, burası benim evim.' dedim. Beklememi istedi ve içeri girdi. Ben de çıkar, beni vururlar diye korktum çünkü DEAŞ bunlar. İçeriden bir sakallı çıktı ve bana gülerek beni tanıdığını söyledi. Nerden tanıyorsun dedim. 'Yatak odasında senin evlilik resimlerin vardı oradan tanıyorum.' dedi. Ben de 'Şimdi bu revamı? Benim evimi harman ettiniz.' dedim."
dikGAZETE.com