Şarm el-Şeyh
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Direktörü Inger Andersen, bu yıl Mısır'ın başkanlık ettiği ve Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı'nda (COP27) AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Gelişmekte olan ülkelerin iklim krizinde en az sorumluluğu olmasına rağmen bunun etkilerine karşı en kırılgan durumda olduğunu söyleyen Andersen, gelişmiş ülkelerin ve özellikle de G20'nin bu ülkelerin iklim krizi kaynaklı kayıp ve zararlarının karşılanmasında önemli rol oynaması gerektiğini dile getirdi.
Andersen, kırılgan ülkelerin iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle oluşan maliyetlerinin tazmin edilmesi anlamına gelen kayıp ve zarar konusunun bu yıl ilk kez COP gündeminde yer aldığını anımsatarak, "Müzakerelerde bu konuda ilerleme olması kesinlikle çok kritik." uyarısında bulundu.
G20 ülkelerine iklim aksiyonunu ertelemeye son vermesi çağrısında bulunan Andersen, şöyle devam etti:
"Aralarında özellikle uzun yıllardır emisyonların artmasına yol açan ülkelerin de bulunduğu G20'nin iklim aksiyonunu ne kadar ertelediğini görüyoruz. Küresel emisyonların yüzde 75'inden sorumlu olan G20'nin emisyonların azaltılmasında, kayıp ve zarar konusunda özel ve kritik bir sorumluluğu bulunuyor. İklim aksiyonunu ne kadar ertelersek, bunun insani ve ekonomik maliyetleri de o kadar yüksek olacak. G20 liderleri bu hafta Bali'de bir araya geliyor ve bu konuya eğilmeleri için önlerinde bir fırsat var. Açıkçası ben bunu görmeyi çok istiyorum."
Andersen, iklim değişikliğiyle mücadelede taahhütler bulunmasına rağmen uygulamadaki ilerlemenin yeterince hızlı olmadığına işaret ederek, "Daha hızlı aksiyon tamamen güçlü siyasi liderlikle ilgili. Bir ülkeyi yönetmek istediğini söyleyen kişilerin seçim dönemlerinden daha fazlasını düşünüyor olması gerekli. Sadece seçildikleri 4 yılı kapsayan sürede yapacaklarını düşünmeleri yeterli değil. Liderlerin gelecek nesillere karşı sorumluluğu var ve alabildikleri ya da alamadıkları kararlar dünyanın kaderini belirleyecek. Ağır ve büyük bir sorumlulukları var bu yüzden de özellikle G20 liderleri bu hafta bir araya gelirken bu sorumluluğa göre hareket etmeliler. Emisyonlarda sorumluluğu yüksek, ama maddi kaynakları da fazla olanlar yapabildiğinin en iyisini yapmalı." diye konuştu.
Andersen, G20'nin gelişmekte olan ülkelere yardımcı olurken, ülkelerinin de karbonsuzlaşmasını sağlaması gerektiğini belirtti.
"Hepimiz etkilerini yaşayacağız, fakir toplumlar en kötüsünü yaşayacak"
Şu ana kadar G20 ülkelerinin de aralarında bulunduğu gelişmiş ülkelerin zayıf ülkelere 2020'den itibaren sağlamayı taahhüt ettiği 100 milyar dolarlık finansmanda başarısız olduklarının altını çizen Andersen, iklim krizinin bu ülkelerde yarattığı maliyetlere karşı 100 milyar doların sadece başlangıç olabileceğini anlattı.
Bu nedenle kayıp ve zarar mekanizmasında ilerleme sağlanmasının önemine vurgu yapan Andersen, "Kayıp ve zarar konusunda müzakerelerde isteksizlik var çünkü bu pahalı bir konu. Fakat, iklim değişikliğinin faturasını bunda en az etkisi olan fakir toplumlar ödüyor ve bu böyle olmamalı." dedi.
Andersen, Kovid-19 salgınına karşı ülkelerin bir anda 13 trilyon dolar finansman yaratabildiğini anımsatarak, "Hükümetler bu parayı gelecek nesillerden borç alarak yarattı ve salgından bir çıkış yolu buldu. Şunu anlamamız gerekiyor, iklim değişikliği salgından çok daha kötü. Kimsenin buna bağışıklığı yok, buna karşı bir aşı da yok. Hepimiz bunun etkilerini yaşayacağız, fakir toplumlar en kötüsünü yaşayacak." ifadelerini kullandı.
Pakistan'ın üçte birinin sel altında kaldığını, Nijerya'da 1,5 milyon insanın iklim krizi nedeniyle yer değiştirmek zorunda kaldığını anlatan Andersen, tüm bunların insani ve altyapı maliyetlerinin giderek arttığına dikkati çekti.
Inger Andersen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ne kadar yaşamak istemesek de bir karbon kapanının içinde yaşıyoruz. Fakat çözüm yenilenebilir enerjide ve iklim değişikliğiyle mücadele daha fazla yenilenebilir yatırımı gerektiriyor. Yeni iklim ekonomisi istihdam, büyüme ve karbonsuzlaşma açısından birçok fırsat sunuyor. Gelişmiş ülkeler yenilenebilir enerjide kesinlikle daha büyük rol oynamalı çünkü onlar daha fazla yatırım yaptıkça maliyetler düşecek ve diğer ülkelerde de yatırımlar kolaylaşacak."
"Sıcaklık artışının 1,5 dereceden sonra azaltılabileceğini düşünenler, bilime baksın"
Andersen, ülkeler 2015'te Paris'te buluştuklarında küresel sıcaklık artışının 2100 itibarıyla 4 dereceyi bulabileceğinin hesaplandığını anımsattı.
Mevcut politikalarla yüzyıl sonuna kadar sıcaklık artışının 2,8 dereceyi bulabileceğini öngördüklerini söyleyen Andersen, "4 derecelik artıştan 2,8 derecelik artışa çekebildik. Tabii ki de bu kesinlikle kabul edilebilir değil ama bir ilerleme sağlandığını söyleyebiliriz. Bu ilerleme yeterince hızlı değil. Mevcut gidişatta küçük ada devletler ve gelişmekte olan ülkeler çok ciddi sorunlarla karşılaşacak. Bu yüzden, ilerleme hızlanmalı." şeklinde konuştu.
Andersen, küresel sıcaklık artışının şu anda sanayi öncesi döneme göre 1,1 derece olduğuna ve bu ısınma seviyesinde bile çok büyük krizler yaşandığına işaret ederek, sözlerini şöyle tamamladı:
"1,5 derece bir eşik. 1,5 dereceyi geçtikten sonra teknolojideki gelişmeler veya daha iddialı aksiyonlarla artışın düşürülebileceğini düşünenlere güçlü bir şekilde bilimi okumalarını tavsiye ediyorum. Bilim, bu seviyeyi geçtikten sonra artık küresel ısınmanın durdurulamaz hale geleceğini gösteriyor. Bu yüzden herkes için, her küçük ada devleti için, gelişmekte olan ülkeler için, gıda güvenliği için, 1,5 derecenin aşılmasından korkuyorum."
COP27 kapsamında geçen hafta açıklanan Küresel Karbon Bütçesi raporuna göre, küresel karbon emisyonlarının bu yıl da 40,6 milyar tonla rekor seviyede kalması bekleniyor. Emisyonların bu seviyede devam etmesi durumunda sıcaklık artışının yüzde 50 ihtimalle 1,5 dereceyi 9 yılda aşma riski bulunuyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com