İlk yazısında, "Kadınla ilgili politikalar aileyi tüketiyor" diyen ve "Hükümetin, Aile Politikaları'nın neden değişmesi gerektiği"nin altını örneklerle çizen Raşit Anaral, bu yazısında da "Bakış açıları"na dair, çok önemli noktalara işaret ediyor... İşte yazısı...
İki kere ikinin her zaman dört ettiğini söyleyenler ve aksini söyleyenler hep var olmuştur ve bundan sonra da var olacaktır.
İki kere ikinin dört etmesi için çeşitli aşamalardan geçmesi gerekir. İkilerin hareket ederek, çarpma noktasında buluşabilmeleri için hedefe kilitlenmeleri her zaman mümkün olamıyor. İkiler hem kendi bulunduğu sistemden hem kendi dışından etkilendiği için sebep-sonuç ilişkisine bağlı olarak her zaman hedef sapmalarına maruz kalabiliyor.
İnsan davranışlarının da durumu aynı… İnsan, (kendi içindeki) doğuştan getirdikleri gen değerleri ve çevreden aldığı eğitimle (kendi dışında) davranış biçimlerini şekillendirir.
İnsanın fizik ve matematikle açıklanabilecek yanları olmasına rağmen davranışlarındaki sistematiğin bu mantıki sonuçlara uymaması, çoğu kez açıklanması zor bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Mantık matematiksel bir kurgudan ibarettir. İnsanın sevk ve idaresi sadece mantıki değerlerle açıklanamaz. İnsanlar, genelde duygularının etkisi altında hareket eder. Bu insanın vazgeçilmez özelliklerinin bir göstergesidir.
İlkeli ve insani davranış biçimlerini, insanın fiziki yapısında değil, duygu ve düşüncelerindeki farklılıkta aramak gerekir.
Merhamet, vefa, cesaret, fedakârlık, paylaşma ve sevgi vb. unsurlar insanı insan yapan en ulvi değerlerdir. Günümüzde bu değerler maalesef erozyona uğramaktadır. Sürekli fatura ödemek zorunda kalındığından bu değerleri taşımak zordur.
Materyalist bir insana göre bu ”enayiliktir.” Çünkü, bu hem zaman kaybı, hem para kaybını beraberinde getiriyor.
Kısacası, günümüzde her şey paraya tahvil ediliyor.
"BU 'ENAYİ!..' KATEGORİSİ...
Ekonomiyi araç olmaktan çıkarıp, amaç haline getiren kapitalist şablonun dışında kalmaya çalışan insanlar, bu ”enayi!..” kategorisi içinde yer almaktadır. Materyalistlere göre ilkeli bir duruşun adı budur…
Bu maddeci anlayışın sonucunda, günümüzdeki bencil insan tipinin ortaya çıkması pek de sürpriz olmamıştır...
Günümüzde her şeyi ekonominin belirler hale gelmesi, sadece dünyamızın çevresel kirlenmesine neden olmamış, insanın da kirlenmesine neden olmuştur.
İnsanı insan yapan etik değerlerin aranır hale gelmesi, dünyamız ve insanlarının geleceği için büyük bir risk oluşturmaktır. İnsan kirliliğini düzelmeden dünyamızın ekolojik dengesinin düzelmesi söz konusu değil.
İKİ TİP İNSAN VAR!..
Günümüzde, hayata bakış açısına göre insan tiplerine bakıldığında iki tip insanın varlığı ortaya çıkıyor.
Birisi maddeci bakış açısı, diğeri ise hayatı bütünüyle kucaklayan insani ve İslami bakış açısı.
Mühendislerle edebiyatçıların temel mantık farkı da burada yatmaktadır. Mühendisler hayatı anlamakta zorlanırlar. Çünkü ellerindeki en güçlü silah, matematiğe dayalı mantık ölçüsüdür. Bunun yeterli olmadığını, yaşam tecrübesiyle fark etseler bile davranışlarını ve görüşlerini değiştirmek de zorlanırlar.
MATERYALİST ve MANEVİYATÇI BAKIŞ
Materyalist insanlar sosyal hayatın bütün hesaplarını maddi bakış açısıyla değerlendirme eğilimi taşırlar. Kendi konumlarını ve davranış biçimlerinin nedenlerine mantık ölçülerinden yararlanarak açıklamaya çalışırlar.
Örneğin bir yerden iş alabilmek için yapılan yalakalık ve dalkavukluklara getirilen açıklama, iş bitirme, iş girişimciliği, pozitif bakış olarak açıklanabilir. Aynı şekilde cimrilikler ve bencillikler, “tutumluluk” olarak açıklayabilir.
Faizi bile kar ortaklığı göstermek mümkün. İş yapıp para kazanmak için yalanı olağan sayarlar.
Trafikte zaman kaybetmemek için -yaya dahil- kimseye yol vermezler.
Çünkü onlar için zaman paradır. Başkasına saygı ve sevgi kitaplarında yazmaz.
Onlara göre herkes üçkağıtçı, herkes düzenbaz, herkes yalancıdır!…
Onlar, kendileri nasılsa karşılarındakileri de öyle görürler. Bu düşündüklerini açıkça insanların yüzlerine söyleyip, kendilerini tehlikeye atmazlar. Hatta, kendine maddi menfaati temin edecek insanlara yapmacık da olsa saygı gösterir.
Bir menfaat elde edemeyecekleriyle zaten ilişkiye girmezler. Kazara bir ilişkisi olmuşsa da onu da kibar bir şekilde bozarlar. (Özellikle telefonlara cevap vermeyerek… )
Merhamet, fazilet, fedakarlık, paylaşma, ahlaki değerler onun için hiç bir şey ifade etmez.
Sivil dernekler, vakıflar gibi kuruluşlar ve hemşerilikler ona maddi menfaat temin etmediği için onların ilgi alanına girmez. Bu tür kurumlar ona ek bir menfaat sağladığı zaman iş değişir. Onları en ön planda görürsünüz…
Bu tipler günümüzde her yeri işgal etmektedir. Onlar, kapıdan kovulsalar bile -onursuzluğu hiçe sayıp- bacadan girmeye devam ederler.
Oysa, Müslüman’ın bakış açısı ve davranışları böyle olamaz.
Müslümanlığı seçmiş olan bireyler için maddiyat ikinci planda gelir.
Onlar yarınlarından endişe etmezler ve bir gün öleceklerini bilerek, mal ve makamların kölesi olmazlar.
Onlar bilirler ki bunların hepsi geçicidir. Peygamberimiz bile sürekli olarak malını dağıtmış ve öyle vefat etmiştir. Kur’an’da insanların malını sürekli olarak dağıtmasını belirten uyarı veya farz olan ayetlere sıklıkla rastlamaktayız.
"KOŞARAK" DEĞİL, "PLANLI" ÇALIŞMALI...
Müslümanlar koşarak çalışmaz, planlı çalışır. Koşarak çalışanlar, dünyamızın ekolojik dengesini bozan materyalistlerdir.
Sırf parayı amaçlayan bu tipler dünyamızı çevresel felaketlere sürüklemiştir.
Dünyamızdaki dengeyi bozan, havayı, suyu, toprağı kirletip, ozon tabakasının delinmesine neden olan hep bu materyalist anlayış olmuştur.
Allah isteseydi, bin sene sonra gelecek teknolojiyi şimdiden nasip ederdi… Peki,bu kısa bir ömrü olan insan için neyi değiştirecekti? Bizden önce yaşayanların renkli televizyonu olmaması onları mutsuz mu etti?...
Her teknolojinin yeni bir problemle geldiğini de unutmamak gerekir. Önemli olan insana uygun teknolojilerin üretilmesidir.
DOĞAYLA UYUM İÇİNDE OLMALI...
Müslüman bireyler planlı bir teknolojiden yana olmalı. İnsan doğayla savaşmayı bırakıp, doğaya uyum sağlamalıdır.
Müslüman’ım diyen her birey sabrını ve endişesini kontrol etmelidir.
Problemler her insan için günümüze kadar var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Önemli olan bu problemleri halletmedeki davranış biçimimizin ne olduğudur.
“İnsanlar elde ettikleriyle mutlu olacaklarına, elde edemedikleriyle mutsuz olurlar.” sözü kendi içinde birçok anlam taşımaktadır.
Biz sahip olduklarımızla mutlu olmalıyız. Yarınki problemlerimiz için gerekli çalışmayı yapıp endişe etmemeliyiz.
Ayakkabısı olmayan bir insan, ayağı olmayan bir insanı görüp haline şükretmesini bilmeli…
Şükretme yalnızca varlıkla değil, darlıkta da olmalı.
İnsanlar paylaşmayı bilmeli… İnsan, kendi dışındaki insanlara faydalı olduğu kadarıyla insan olur…
"HER ŞEYİN HAYIRLISI..."
Müslüman her şeyi istemek yerine,
“Allah hayırlısını versin” demeli. Bu söz, ” Sizler mal mülk, makam sahibi olabilirsiniz, ama bu sizin için hayırlı mı, diye bakmamızı öğütlemektedir.
İstek ve arzularımızı sağladığımızda başka problemlerle perişan da olabiliriz. Bu sözün içeriğinde bir ikaz da var. Müslüman bu yüzden “her şeyin hayırlısı” diyerek hem endişelerini yatıştırmalı, hem de ölçüyü kaçırıp çevresine haksızlık etmemeli.
Kur’an’da insanın nankör olduğunu belirtmesi örneklerle veriliyor.
İnsanlar, başlarına bir bela geldiğinde isyan etmekte ve bela geçince azmakta olduğunu görüyoruz. İnsanlar güç kazandıkça tavırları hareketleri değişmeye başlıyor.
Doğrusu, insan hangi konumda olursa olsun, soğukkanlı ve mütevazı olmasını bilmeli…
Maddiyatın ön plana çıkarılması, parayı putlaştırma (soyut put) anlamı taşır. Bencil insan tipinin farkı da burada meydana çıkar.
Maddiyat sahiplerine gösterilen saygı da yapaydır. Bu saygı gerçek anlamda fedakarca maddiyatını insanlık adına harcayan, paylaşmayı ilke edinen insanlara gösterilmelidir.
Her insan kendi yapısını test edebilir.
Bizler hayatımızda sadece gerekeni yapmakla mükellefiz. Sonucu ise Allah tayin eder.
Bizler de sonucu kabulleniriz…
Dünya ve öbür dünya için en doğru hareket tarzı da budur.
Zenginliğin, kanaat sahiplerine ait bir özellik olduğunu unutmayalım.