İstanbul
Arap Baharı, farklı dönemlerdeki iki dalga halinde Arap ülkelerindeki halkların otoriter rejimlere tepki gösterdiği halk ayaklanmalarıyla büyük değişimlere yol açarken, demokratikleşmeye devam eden tek ülkenin Tunus olduğu görülüyor.
Arap ülkelerinin hemen hemen hepsi Arap Baharı önceki yıllar boyunca, iktidarın barışçıl bir şekilde devredilmediği ve çoğunlukla askeri rejimler tarafından yönetilirken, devrim için büyük bedeller ödeyen Tunus dışında Arap Baharı'nın hedeflerine ulaşamadığı anlaşılıyor.
Arap Baharı tabiri ise devrim hareketlerinin hedeflerine ulaşamamasına rağmen Arap siyasetinde, Arap medyasında ve uluslararası medyasında halen yaygın bir şekilde kullanılmaya devam ediyor.
Protesto hareketleriyle gelen halk isyanları
Arap ülkelerindeki gösteriler ya da Arap Baharı, bazı ülkeler için siyasi, sosyal ve ekonomik kazanca neden olurken, birçok ülkede şiddet, iç çatışmalar, yerinden edilme, şehirlerin yok edilmesi gibi sonuçlara yol açtı.
Arap Baharı'nın ilki 2010-2013 yılları arasında ve ikincisi 2018-2019 yıllarında gerçekleşirken, Lübnan, Irak, Fas, Ürdün, Moritanya ve Umman Sultanlığı ülkelerinde rejim değişikliğine yol açmayan halk hareketleri görüldü.
Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de ise iktidarın farklı biçimlerde değiştiği görülürken, Husilerin başkenti ele geçirdiği Yemen'de, bölgesel ve uluslararası müdahaleler nedeniyle zorlu bir iç savaş ortaya çıktı.
Tunuslu genç Muhammed Buazizi, 17 Aralık 2010'de kendisini yakmasaydı, Tunusluların dikkatini çeken hoşnutsuzluk, diktatörlüğe karşı duruş ve hayat şartlarının kötüleşmesi gibi konular açığa çıkmayabilir ve sendikaların örgütlediği halk hareketleri patlak vermeyebilirdi.
Otoriter rejimlere yönelik halk hareketlerinin arkasındaki tek neden ekonomi olmamakla birlikte, insan haklarına saygı, ifade özgürlüğü ve öz saygıya ihtiyaç var.
Arap Baharı'nın seyrini etkileyen nedenler
Mezhep faktörü, Yemen ve Suriye'nin yanı sıra, Bahreyn ve Suudi Arabistan'ın doğusundaki rejim muhalifi gösterilerde önemli bir rol oynadı.
Uzmanlar, Arap Baharı'nın ilk dalgası olarak bilinen halk ayaklanmalarının Tunus'tan başlayarak, rejimlerin halka sunduğu yaşam koşulları ve otoriter doğasının etkisiyle kitle hareketinin birçok ülkeye yayıldığı kanaatini taşıyor.
Irak'ta 2012 ve 2013 yıllarında etkileri görülen Arap Baharı'nın ilk dalgası Sünni Arapların katılımıyla şekillenmekle birlikte amaçlarına ulaşamazken, ülke bu dönemde altı hükümet gördü.
Arap Baharı sırasında dini slogan ve söylemlerin diğerlerinden öne çıkması, siyasal İslami hareketlerin gösterilerin seyrini belirlemede ve hedeflerini tanımlamada genel anlamda etkili olduğunu gösterdi.
Bu durum ise uzmanlara göre, ordunun güdümündeki ya da saltanatın hüküm sürdüğü otoriter rejimlere yönelik ciddi bir tehdit oluşturması, bu rejimlerin Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) öncülüğünde ordunun desteğiyle "karşı devrim" yoluyla devrimleri sonlandırmaya yöneltti.
Karşı devrimler
Mısır'da askeri darbeyle gelen karşı devrim, Libya'da Halife Hafter güçlerinin isyanı, Sudan'da Geçici Askeri Konsey'in müdahalesi, Suriye'de Beşşar Esed rejimi ve Arap Baharı'nın diğer "düşmanları" desteklendi.
Suudi Arabistan, BAE'nin yönlendirmesiyle Mısır'da dönemin Savunma Bakanı Abdülfettah es-Sisi'nin 3 Temmuz 2013'teki darbe yapmasını ve seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin görevden alınmasına açıkça destek verdi.
BAE öncülüğündeki karşı devrim dalgası ve Suudi Arabistan'ın desteği, önce Libya'da sonra Suriye ve Yemen'de Arap Baharı devrimlerinin başarısızlığında rol oynamasının yanı sıra değişim hareketinin bu iki ülkeye etki edebileceği korkusundan kaynaklandı.
Mısır'da Sisi rejimi ise Suudi Arabistan ve BAE'nin on milyarlarca dolarlık desteğine rağmen, ülkenin kuzeydoğusundaki Sina yarımadasında "terörizme" karşı savaş nedeniyle zor durumdaki ülkede, istikrarı yeniden sağlayamadı. Bunun yanı sıra Mısır, ekonomide, toplumsal anlamda ve insan hakları alanında açıkça geriledi.
Arap Baharı'nda gelinen nokta
Arap Baharı'nın etkilediği ülkelerdeki durum nedeniyle, ABD Başkanları Barack Obama'nın son döneminde ve Donald Trump döneminde Libya ve Suriye'de 2011 öncesine dönülmesinde bir zarar görülmedi.
Arap ülkelerinde halk tarafından seçilen siyasetçiler, ABD'nin demokrasiye desteğini beklerken Washington yönetiminin kendi çıkarlarına hizmet etmediği sürece iktidarın sandık yoluyla değişimiyle ilgilenmediği görülüyor.
Mısır'da 2013 yılında Mursi'nin askeri darbeyle demokrasi anlamında gerilemesiyle birlikte, Tunus gerçek manada demokratikleşmeye devam eden tek ülke haline gelmiş görünüyor.
Yemen, Suriye ve Libya uzun vadeli iç çatışmalar içindeyken, bu üç ülke bölge güçlerinin ve uluslararası güçlerin bir hesaplaşma alanı haline geldi.
Arap Baharı'nın iki dalgasına bakıldığında, Bahreyn, Umman, Fas, Ürdün, Irak ve Lübnan'daki otoriter rejimleri değiştirmekte başarısız olmakla birlikte, 2019'da Irak ve Lübnan'da hükümet değişimine neden olmasına rağmen, Arap Baharı otoriter rejimleri ortadan kaldıramadı.
Öte yandan, halk hareketleri hem Sudan'da hem de Cezayir'de ve öncesinde Tunus, Mısır, Libya ve Yemen'de rejim değişikliğine neden oldu. Suriye devriminin ise iki dalganın bir istisnası olduğu görülüyor.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com