ANKARA
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, devlet memuru olarak ihraç edilen, hakkında soruşturma başlatılanların, toplam devlet memurlarının yüzde 2,4'ünü oluşturduğunu bildirdi.
Kurtulmuş, gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle bir araya geldiği iftarda, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve soruları yanıtladı.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'nun üzerinde çok ağır yükün olduğu belirtilerek, "Bir yandan da alttan alttan bir muhalif kitlenin bir şekilde örgütlendiği söyleniyor. Yani bir takım kişilerin mağduriyet algısını artırmak için. Bu komisyon bunun altından kalkabilecek mi? Bu komisyon inceleyip sağlıklı kararlar verecek, mağdur etmeyecek ama FETÖ'cüleri de kurtarmayacak bir şey tutturabilecek mi" sorusu yöneltilen Kurtulmuş, ortada bazen kendilerine de gelen tek tek "yani bu olmaz artık" dedikleri örneklerin bulunduğuna işaret etti.
"Yani hiç olmayan adamı FETÖ'cü diye alıp işte onların adamını da bir türlü görmemek ya da onu bir şekilde kenara koymak." ifadelerini kullanan Kurtulmuş, "Bu tür şeyler var ama geçen son rakam, yani devletten bir şekilde devlet memuru olarak ihraç edilen, hakkında soruşturma başlatılan vesaire toplam devlet memurlarının yüzde 2,4'ü. Rakam olarak sanıldığı kadar çok büyük kabarık bir liste ile karşı karşıya değiliz." diye konuştu.
Toplam devlet memurları içerisinde hakkında işlem yapılan memur sayısının 115 bin dolayında olduğunu ifade eden Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
"Ama bunun içinde bir kısmı memuriyetten atılmış bir kısmı açığa alınmış, bir kısmı hakkında soruşturma başlatılmış, hakkında bir türlü işlem yapılanların sayısı. Bunların çok kuvvetle muhtemel ki kahir ekseriyeti hakikaten bu örgütün mensubu. Rakam vermeyeyim, öyle bir rakam elimde yok ama yani diyelim yüzde 90-95'i zaten örgüt mensubu. Geri kalan mağduriyet dediğimiz kısım bu 2,4'ün çok az bir kısmı ile ilgilidir. Bunu söylemek için bu rakamı verdim."
"OHAL Komisyonu doğru bir adım"
Kurtulmuş, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'nun kurulmasının doğru bir adım olduğunun altını çizdi. Bu komisyonun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmeden evvel bir ara hukuk kademesi oluşturduğunu dile getiren Kurtulmuş, komisyonun hızla dosya üzerinden çalışacağı için çok sayıda hukukçu aldığını aktardı.
Numan Kurtulmuş, "Dosyalar incelenecek, tek tek her dosya hakkında karar verilecek. Yönetmeliği hazırlanıyor, nasıl çalışacağına ilişkin yönetmelik hazırlanıyor. Hangi kriterler üzerinden kişilerin başvurularının değerlendirileceği." diye konuştu.
Komisyonun çalışmaları için başlangıçta iki yıl süre öngörüldüğünü hatırlatan Kurtulmuş, "Ama eğer gerekirse bitmezse bu başvurular sonlandırılana kadar bu süre devam edecek." dedi.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu ile kimsenin hukuki bakımdan hakkını kaybetmemesini, herkesin mutlaka başvurabileceği bir merci olması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi öncesinde bir ara hukuk kademesi olmasını amaçladıklarını anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin vermiş olduğu karar, bu çerçevede doğrudur. Yani o kararla da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oluşturulan bu komisyonun ara bir hukuk kademesi olduğuna karar vermiş, belli bir içtihat ortaya koymuştur. Dolayısıyla süreç zor, Allah kolaylık versin. Tek tek her dosya ayıklanacak. Ama şimdi daha net bir süreç işleyecek. Nasıl işlem yapacaklarının yönetmeliği ortada olacak, hangi maddeler çerçevesinde insanların bu örgütle irtibatlı olduğu ortaya konulacak ve inşallah hızlı bir şeklide karar verilecektir diye ümit ediyorum."
Kurtulmuş, bir soru üzerine komisyonun büyük ihtimalle temmuz başından itibaren çalışmalarına başlayacağını, müracaatları alacağını dosyaları incelemeye başlayacağını bildirdi. Kriterler üzerinde çalışıldığını aktaran Kurtulmuş, 15 Temmuz'un hemen akabinden başlayan mücadeleyle ilgili bir birikimin oluştuğunu, mahkeme kararları, sorgulamalar, bakanlıkların uygulamaları, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın, emniyet istihbaratının kriterleri gibi çok sayıda uygulama olduğunu hatırlattı.
Kurtulmuş, "Bunlardan herhalde bu komisyon kendisine bir şablon oluşturacak. O şablona göre, en objektif ölçüler içerisinde kim nasıl FETÖ'cü kabul edilebilir, onu ortaya koyacak." ifadesini kullandı.
Bu kriterlerin kamuoyu ile paylaşılıp paylaşılmayacağına ilişkin soruya Kurtulmuş, "Tabi belli olacak zaten bunlar." yanıtını verdi.
"Katar'da Türk askeri bulunacak"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Katar'a gönderilecek asker sayısına ilişkin bir soru üzerine, "Şu anda biz de bilmiyoruz, karar verilecek." dedi.
Türkiye'nin daha önce de Afganistan, Somali, Bosna Hersek, Kuzey Irak, Kosova gibi ülkelerde de yurt dışında askeri varlığının olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, "İhtiyaca göre, zamanın şartlarına göre orada Türk askeri bulunacak. Bu karşılıklı mutabakatla yani oranın yerel yetkilileri ile varılacak mutabakatla bizim Genelkurmay da o şartlar içerisinde kaç kişinin gitmesini uygun görecek, ona göre gidecek." açıklamasını yaptı.
"Katar krizinin Türkiye'ye bir yansıması olur mu? Bu konuda bir endişeniz var mı" şeklindeki soruya Kurtulmuş, "Hiçbir endişem yok. Yani bu yorumları yapanlar da Ortadoğu siyasetini kusura bakmayın çok fazla bilmiyorlar." karşılığını verdi.
Türkiye'deki siyasi tecrübe ile İhvani Müslimi'nin siyasi tecrübesi arasında hiçbir benzerlik olmadığının altını çizen Kurtulmuş, Türkiye'de siyasi mücadelenin demokratik, çok partili siyasi hayatın başladığı 1946'dan bu yana hep demokratik çerçevede kaldığını, darbeler olmasına rağmen, darbelerden sonra ortaya sandık geldiği için halkın karar verdiğini anlattı.
"Maalesef Mısır halkına böyle bir imkan bırakılmadı." diyen Kurtulmuş, Mısır halkının ilk demokratik seçimini Mursi'nin Cumhurbaşkanı seçiminde yaptığına işaret etti.
Türkiye'nin darbelere rağmen, başbakanları idam edilmesine rağmen, başbakanların altından zorla koltukları alınmasına rağmen demokratik teamüllerini yerleştirmiş bir ülke olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, Mısır ve İhvani Müslimi'nin genişleme alanındaki ülkelere bakıldığında, bunların tamamının ağır diktatörlüklerle yönetilmiş ülkeler olduğunu dile getirdi.
"İhvan'ı doğru okusunlar"
Türkiye'de ise demokratik tecrübe içinden gelen bir siyasi gelenek bulunduğunu belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Demokrat Parti'den başlamak üzere. Dolayısıyla bunların ikisini birbirine benzetmemek lazım. Bölgedeki diğer aşırı formlardaki siyasi oluşumlara baktığınız zaman İhvan, bu aşırı formlar içinde demokrasiye çabuk geçebilme yeteneğine sahip neredeyse tek harekettir. Böyle bir imkanı vardı, bunu Mısır'da gösterdi, gösteremedi. Suriye'de, Irak'ta, diğer Libya'da Tunus'ta. Tunus'ta kısmen biraz daha başarılı oldu.
Bunların hiçbirisinin demokratik forma dönüşmesine müsaade edilen siyasi ortam olmadı. Burada İhvan'ı göstererek bölge ülkelerinden herhangi birisini şunu ya da bunu terörize etmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. İhvan'ı doğru okusunlar. Keşke önlerine yıllar evvel siyaset yapma imkanları verilseydi. En azından son dönemde Tunus, Mısır, Cezayir başta olmak üzere bu mücadeleye katılma potansiyeli olan ülkelere bu imkan verilseydi. Bu söylediklerimiz kitlesel hareketler. Arkalarında milyonlarca halklarının büyük çoğunluğu olan gruplar. Kendilerini tekfirci ve aşırı selefici hareketler başta olmak üzere onlardan tecrit ederek kendilerini korumaya gayret ediyorlar.
Böyle bir ortamda akıl, bunların demokratik süreçlere katılmasını temin etmekten geçiyor. Siz El Cezire'yi teröre destek veren bir radyo televizyon kurumu haline getirirseniz bu, tam tersi amaca hizmet eder. Üç beş hayır kurumuna terör örgütü listesinde derseniz tam tersine şey yapar. Ben hiçbir şekilde İhvan hareketinin şartları, çıkışı, gelişmesi ile Türkiye'deki siyasi zeminin hiçbir benzerliği olmadığını biliyorum. Söylemesi ayıp biraz da iyi bilen biri olarak, bu benzetme doğru değildir. Birileri bu amaçlarla Türkiye'ye aba altından sopa göstermeye çalışıyorsa biraz Türkiye'yi çalışsınlar yani. Onlara diyecek başka bir şey yok."
"Şark geleneği, konuş konuş, dağıl"
"İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) dönem başkanıyız ama 'din adamları' diyebileceğiniz insanlar, terör listesine dahil ediliyor. Haremeyni şerifin hizmetkarı olması gereken yöneticiler yine Müslümanların yaşadığı topraklara gıda ambargosuna varan ambargolar uyguluyor. Böyle bir süreçte İİT başkanı olmak Türkiye'ye bir şey kazandırıyor mu? Bu teşkilat fiiliyatta bir işe yarıyor mu, coğrafyamıza bir faydası var mı?" sorusu üzerine, Kurtulmuş şöyle konuştu:
"Şimdi 'faydası yok' deyip bir kenara atamayız. Ortada böyle bir kuruluş var. Yeterince fonksiyonel mi? Değil. Eyvallah, onu biliyoruz. Ben de bazı toplantılarına katılmış biri olarak söylüyorum. Biraz da maalesef şark geleneği, konuş konuş, dağıl. Maalesef İslam ülkelerinin temel problemlerinden birisi ortak siyasi irade yoksunluğu. Her şey var ama ortak siyasi irade yok. İİT, etkin değil ama hiç yoktan iyidir. Bu teşkilat güçlendirilebilir, fonksiyonel hale getirilebilir, en azından Müslüman ülkelerin bir araya gelerek ortak meselelerini tartışabileceği bir zemin olarak kullanılabilir. Yeterince fonksiyonel değil diyebiliriz ama faydasız diyemeyiz."
"Ümit ederim ki böyle bir adım atılmaz"
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) bağımsızlık referandumu açıklaması ve terörle mücadeleye ilişkin bir soru üzerine Kurtulmuş, IKBY ile her alanda fevkalade iyi ilişkilere sahip olunduğunu dile getirdi.
Birçok konuda da karşılıklı istişare mekanizmalarını kullanarak ilişkilerde bugünlere gelindiğinin altını çizen Numan Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Bu referandum meselesi sürekli kullanılıyordu ama bu süreçte Kuzey Irak yönetimi Türkiye ile danışmadan bir adım atacağını ortaya koyuyor. Bizim şu aşamada söyleyeceğimiz, Türkiye'nin, Irak'ın toprak bütünlüğü konusundaki tavrı açıktır. Irak'ın toprak bütünlüğü sadece Irak'ın toprak bütünlüğü değil aynı zamanda bölgenin daha fazla bölünmemesi için önemli bir tezdir. Burada bu kadar değişkenin, anlaşmazlığın olduğu dönemde yeni bir referandumla başka bir anlaşmazlık kapısının açılmasını doğru bulmadığımızı, bunun bölge barışına ve Irak'taki mikro ölçekteki sorunların bile çözülmesine katkıda bulunmayacağını ifade ediyoruz. Irak merkezi hükümeti ile Kuzey Irak yönetimi arasındaki sorunları, başta petrol olmak üzere, bütün bunlarda zaman zaman Türkiye devreye girmiştir. Merkezi hükümet ile Kuzey Irak yönetiminin iyi bir anayasal çerçevede, ilişkilerini olgunlaştırarak pratikten kaynaklanan sorunlarını da çözerek bölgede daha fazla istikrarsızlık unsuru olacak adım atılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ümit ederim ki böyle bir adım atılmaz."
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, son dönemde terörle mücadelede, üç alanda çok ciddi bir çalışma yapıldığı için belli bir sonuç alındığını, bu üç alanın şehirler, Irak ve Suriye'den kaynaklanan terör faaliyetleri ve kırsal alandaki faaliyetler olduğunu aktardı.
Öncelik sıralamasına göre, bu alanlarda mücadele sürdürüldüğünü ancak sonraki dönemde eş zamanlı olarak hepsiyle mücadele edildiğine dikkati çeken Kurtulmuş, ilk önce hendeklerin kaldırıldığını ve arkasından her alanda bu mücadelenin sürdürüldüğünü kaydetti.
"Amerikalılar hala bir tereddüt halinde"
"Türkiye için şu andaki en önemli şey, PKK'nın bir daha hareket edemez hale getirilmesidir. Bunun için de bütün gücümüzle mücadele ediyoruz." diyen Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
"Irak'ın kuzey bölgelerinde ise yeni bir durum ortaya çıkıyor. Türkiye'yi terör bakımından istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıyan. O da PYD ve YPG'ye verilen destektir. Şimdi, Ortadoğu'da bu kadar çok silah bir yere gidecek. Şimdiye kadar 'PYD, YPG' dediğimiz, nihayetinde Ortadoğu'daki terör örgütlerinden birisiydi ama son zamanlarda verilen bu açık fiili askeri desteklerle neredeyse küçük bir ordu niteliği kazanmaya başlamıştır. Bu, Türkiye için tehlikeli bir durumdur. Hiç kimse bu silahların Rakka'da DEAŞ ile mücadelede kullanılacağını garanti edemez. Bırakın o silahları, şimdiden Türkiye'nin doğu ve güneydoğuda yaptığı operasyonlarda çok farklı ülkelerin sadece kendi ordularının envanterinde bulunan silahlarla karşı karşıya kalmıştır. Dolayısıyla bu Türkiye tarafından kabul edilemez bir durumdur. Müttefiklik ilişkisine sığmaz. Defaatle bunlar kendilerine söylenmiştir. DEAŞ'ı başka bir terör örgütü ile bertaraf etmek Amerikalılara da bir fayda sağlamaz. Son derece sakıncalı, yanlış olduğunu söylüyoruz. Amerikalılar hala bir tereddüt halinde. Tamam bu işi yapıyorlar ama buradan nasıl bir sonuç alacaklar ve bölgede daha fazla karışıklığa sebep olmadan DEAŞ'ı nasıl bitirecekler? Dolayısıyla Türkiye'nin bu noktada son derece hassas olması normaldir."
Kurtulmuş, hem Kuzey Irak hükümetinin atacağı adımı hem de bölgedeki diğer gelişmeleri yakından takip ettiklerini, bunların Türkiye'nin güvenliğiyle ilgili gelişmeler olduğunu belirtti.
"Devlet adım atınca bölge halkı iki adım atıyor"
Bölgedeki Kürt meselesinin 4 ülkeyi de ilgilendirdiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Suriye, Irak, İran ve Türkiye. Bu bölgedeki Kürt nüfusunun yaşadığı en fazla ülke ise Türkiye'dir. Bizim PKK'yı tamamen bitirip, eş zamanlı olarak, eşit hak ve özgürlükler temelinde bir çok şey yapıldı son 13-14 yıl içerisinde. Son seçim bunu gösteriyor. Biraz devlet adım atınca bölge halkı iki adım atıyor. Bölge halkını, 'bu devlet benim devletim, bu ülke benim vatanım' diyebileceği bir atmosfere getirmek, kurulmuş olan köprülerin kalıcı bir gönül köprüsü haline dönmesini temin etmek. Bu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da da tam bir şekilde devlet millet kaynaşmasını sağlamaktan geçiyor."
dikGAZETE.com