SAKARYA - İBRAHİM YOZOĞLU
Marmara Depremi'nde oğlunu ve kayınpederini kaybeden, kendisi gibi üç kızı da enkazdan ağır yaralı olarak çıkarılan Nazlı Özkan'ın ve eşinin acısı, aradan 18 yıl geçmesine rağmen tazeliğini koruyor.
Sakarya Çark Caddesi'ndeki evlerinin yıkılmasının ardından enkaz altında kalan Nazlı ve Ahmet Özkan çifti, yaklaşık 8 saat el ele tutuşarak kaldıkları enkazda yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı.
Enkaz altında gücünün kesildiğini, saatlerce süren uğraş sonucu çıkarıldığını anlatan Nazlı Özkan, "Dayanılacak gibi değil ama mevlam sabır veriyor. Enkazın altındayken küçük kızımın sesini duydum. Sonra kesildi, diğer iki kızım ve oğlumdan zaten ses yoktu. 'Herhalde öldü hepsi' diye düşündüm." diye konuştu.
Çevredeki yakınlarının davranışlarından oğlunun öldüğünü anladığını ancak inanmak istemediğini ifade eden Özkan, "Serdivan ilçesi Çubuklu köyündeki kaynımın evine geldik. Akşama doğru herkes geldi kızlardan haber var, oğlumu çıkarıp getirirler diye bekliyorum ama gelemeyecekmiş. Başka çare yok, ölüm var. Ne yapalım, bağrımıza bastık. İçimin acısından ayağımın ağrısını hiç hissetmedim. Hatta hastanede bir teyze vardı; 'Senin yarana bakmak istiyorum.' dedi. Ayağım çok kötüydü, pansuman yaparken yanımdakileri dışarıya çıkarıyorlardı. 'Sen şu ayağını görmüyorsun da hala evladım diyorsun' dedi. 'Yüreğimin yarası daha çok ağır basıyor.' dedim. Gece ışıklar yanıyor, hala gelecek de kapıyı açacak diye onu bekliyorum." dedi.
"Enkazda ümit ile ümitsizlik arasında kalıyorsunuz"
Enkazda babası ve oğlunu kaybeden, iki iş yeri ve evi yıkılan Ahmet Özkan ise 17 Ağustos 1999'da gece yarısı büyük bir sarsıntıyla uyandıklarını belirtti.
Binanın bir anda çöktüğünü ve kolon boşluğu arasında kaldıklarını aktaran Özkan, "Her yer karanlıktı, hiç ışık yoktu. Eşimle şaşkın halde konuşmaya başladık. Evde 4 evladım ve babam vardı. 'Acaba onlara ne oldu?' diye düşündüm. Bir ara sesleri geldi. Kendimce kurtulmak için bir şeyler yapmaya çalıştım. Eşimin ayağı divanla betonun arasına sıkışmış 'Beni kurtar, beni burada bırakma.' diyordu. Eşimi kurtarmaya çalıştım ama yapamadım. Havasızlıktan terlemeye başladım. Orada kurtulmak, ölüm her şey aklınıza geliyor, ümit ile ümitsizlik arasında kalıyorsunuz." diye konuştu.
Zaman zaman çocuklarının sesini duyduklarını ancak kendileri de sıkıştığı için bir şey yapamadıklarını ve çaresiz yardım beklediklerini anlatan Özkan, eşiyle zaman zaman ağlaştıklarını, el ele tutuşup dua ettiklerini kaydetti.
"Devletin güçlü olduğunu anladık"
Devletin gücünü orada hissettiklerini aktaran Özkan, "Özel hastaneye gittik. Kapısını kilitlemişlerdi 'Müdahale edemeyiz' diye. Orada anladım devletin hakikaten Allah'ın izni ile güçlü olduğunu, devlet ve millet olmazsa olmaz yani. Özeller kapısını kilitlemişti ama biz sigorta hastanesine gittik, orada en azından bahçede beyaz önlüklü birileri geldi, eşime müdahale etti. İmkan yok çünkü her taraf yaralı dolu, feryat figan ediyor millet." diye konuştu.
Orada yaşadığı travma nedeniyle acısı olmasına rağmen hislerini kaybettiğini ifade eden Özkan, enkazdan depremin birinci günü babasının, ikinci günü oğlunun cesedinin çıkarıldığını, defin işlemlerinin ardından eşinin ve kızlarının ağır yaralı olması nedeniyle tedavi için Ankara Gazi Hastanesi'ne gittiklerini söyledi.
Orada hastane personeli ve doktorların kendilerine yoğun ilgi gösterdiğinin altını çizen Özkan, "Orada beklemediğimiz şekilde karşılandık. Hastane personeli, doktor bizimle ilgilendi. Kızlarımız ve eşimi servislere aldılar. Ben muayene olmadım ama sonradan anladım ki psikolojik destek alabilirmişim. Çok şeyler yaşandı. Allah böyle bir sınavı kimseye vermesin. Gerçekten mahşer yeri gibiydi, acıydı, felaketti. Herkes acizdi. Onun için biz depremin acısını biliyoruz."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com