TRT Türk’te yayınlanan “Büşra ve Kübra ile Tanıklar” programda geçtiğimiz haftalarda usta çizer Hasan Aycın'ın yanısıra, yazar Ömer Lekesiz ve arkadaşı Mete Çamdereli konuk oldu. Arkadaşlarının kendisi ile ilgili söylediği sözler karşısında duygulanan Aycın, mutluluğunu dile getirdi.
ÖLÜM KUTLU KONUK GİBİ BEKLENİRDİ
Programda hayatına dair ilginç detaylara yer verildi. Çocukluğunda geçirdiği bir hastalık nedeniyle 8 yaşına kadar yürüyemeyen Aycın’ın ölümü beklenmektedir. O yılları hüzünlü değil aksine bir lütuf gibi anlatan usta çizer: “En sevdiğiniz insanlar size müşfik ve ne zaman ölecek gözüyle bakılıyor. Çok güzeldi o yıllar. İlk ölüm rabıtam belki de o dönemlere rastlar. Ölüm sevimsiz bir olay değil. Her zaman ona hazırlıklı olunması gerekiyor. Mesela dedem Allah rahmet etsin, yatağına abdestsiz, sakallarını taramamış, kokularını sürünmemiş bir halde yatmazdı. “Belki ölüm gelir” derdi. Ölüm kutlu konuk gibi beklenirdi. “
SANATÇI OLMAK İÇİN ÇİZER OLMADIM
Çizgi yaşamı boyuncu hiç ustası olmadığını dile getiren Hasan Aycın şunları söyledi: “Sanatçı olmak için bu işlerle uğraşmış bir insan değilim. Eğer güzel sanatlara gitmiş olsaydım veya bir ustanın yanında çalışsaydım kendimi bulma günlerinde, biriktirdiğim semboller çöpe giderdi. Ama beni yalnız bırakmayan yüreklendiren dostlarım oldu. İsmet Özel’in bana ilk aylarda “Kendi çizgini çiz” demiştir. O uyarısı olmasaydı belki savruk bir çizgim olurdu. Cahit Zarifoğlu çok yakın ilgi gösterdi. Hatta müşterek bir kitap çıkaralım diye bir teklifte de bulunmuştu. Ben çizdim ve benim değer verdiğim camianın bundan memnu olduğunu düşündüm ve olduklarını da gördüm. Gerçekten sanattan anlayan ve iyi bir eleştirmeni olan Ömer’le (Lekesiz) de bir dostluğumuz oldu. Çizgi yoluyla ulaştığım insanlar bana değer verdiler.”
RUHSATI MEHMET ZAHİT KOTKU’DAN ALDIM
Hayatının bir döneminde kendi tabiriyle “Sigarayı bırakır gibi çizgiyi bırakmaya çalıştım” diyen Hasan Aycın neden bırakamadığını ise şöyle açıkladı “Benden çizmem isteniyordu. İlk çizgim dâhil hiçbir zaman “yayınlansın” demedim. Aslında ben sembolleri daha çocukluğumda devşirmişim. Yürüyemediğim zamanlarda, bir köyde sürekli ufuklara, yıldızlara bakarak geçirdim. Allahualem kimse benim kadar hayatında yıldızlara bakmamıştır. Kimse görünenin ötesine, elsiz ayaksız geçme fırsatını imkânını bulamamıştır. Çok şükür takdir edilmenin ötesinde başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadım. Mehmet Akif’ten Necip Fazıl’a kadar uzanan bir çizgi de kendimi tanımlıyorum. Düşünce dünyamı bu kişiler oluşturdu. Çizgi konusunda ruhsatı da Mehmet Zahit Efendi’den aldım. Mehmet Zahit efendiye sordum o da bana öyle bir cevap verdi ki bana özel bir cevap olduğunu orada anladım.”
ÖDÜL DEĞİL DUA BEKLERİM
“Dünyaya bakışım bir Müslüman’ın bakışı. Çizimlerim benim amellerim başka bir şey değil ki. Kimseye göstermek ya da pirim yapmak için yapmıyorum ki. Kimse ödül falan vermesin. Ama bir Müslüman olarak ben herkesten dua beklerim. Herkesten Müslümanca tepkiler beklerim.”
KALUBELADAN TANIŞIYORUZ
Hasan Aycın’ın çizgilerine olan ilgisi nedeniyle kitap çıkaran yazar Ömer Lekesiz, tanışma hikâyesini şöyle anlattı: “Hasan abiyi ben kalubeladan beridir tanıyorum. Onun profesyonel hayatına başlayışı 1978 yılına dayanıyor. Ben kendisini 1969 yılında tanıdım. Pierre Loti’de Hasan abinin bir atölyesi vardı. 10 metrekarelik bir odaya on beş yirmi kişi sığardık. Hasan abi çok iyi sigara içerdi. Bizde o sigara dumanları içinden ağızından dört kelime çıkacak da onu dinleyeceğiz diye merakla beklerdik. İstanbul’a her gelişimde Hasan abiye uğrardım. Çünkü o sadece bir abi değil aynı zamanda bir muallim.“
HASAN ABİ HEP ÇİZER
“Hasan abiyi ben hep çizgi çizerken hatırlıyorum. Aramızda şöyle şakalar da olurdu; Hasan abi “çekilin başımdan çizgi çizeceğim” derdi. Cemal Şakar “ya abi iki çizgiyi çekip bırakacaksın. Oysaki biz öykü yazıyoruz bizim işimiz daha zor gibi”. Hasan abi sürekli çizgi çizmekten çok sürekli çizgi halinde olurdu. Çünkü sanatçının yürüyüşü biraz böyledir. Sanat flört edilen bir şey değildir, sanat kendisiyle evlenilen bir şeydir. İlle de fiili olarak bir şey çizmesi gerekmez. Zihnindeki her düşüncenin çizgiye dönüşme ihtimali vardır. O nedenle de Hasan abiyi ben hep çizgi çizerken hatırlıyorum.”
KOŞTURA KOŞTURA YAŞADI
“Yunus Emre “Ya ben öleyim mi söylemeyince” der. Bu söyleme zorunluluğudur. Hasan abinin çizmesi bir tür söyleme tarzıdır, zaten söylemezse yapamaz. Sanat sadece bir şeyi söylemez. Aynı zamanda muhatabını bir şeyi yapmaya teşvik eder. Örneğin Hasan abi Filistin’deki şehidi çizgi olarak çizmiştir. O görüntü sizi Filistin’de yaşanan zulmü düşünmeye hem de lanetlemeyi teşvik eder. Hiçbir zaman şu çizgiyi çizsem acaba nerede yayınlarım diye yaptığını zannetmiyorum. Zaten koştura koştura yaşadı. Çizmeye başladığı dönemde aynı zamanda buna ilişkin bir ihtiyaçta ortaya çıkmaya başlamıştı. En önemlisi bu bendi yıkmış olmasıdır. Hasan abi bu isimlerden ilkidir. Hem güncellikten ayrılmayan hem de güncellikle ilgili bir meselesi olmadığı için farklı bir yerde duruyor.”
GELENEKLE TEMAS KURAN ÇİZER
Ömer Lekesiz Hasan Aycın’ın çizgisi hakkında ise şöyle konuştu: “Hasan abi çocukluğunda gökyüzüne bakma imkânı bulduğunu söylemişti. Sadece gökyüzüne değil aynı zamanda yeryüzüne bakıyor. Örneğin hilyeyi şeriflerde hilal vardır. Hilalin çevresinde de dört tane yıldız vardır. Aynı şekilde siz Hasan Aycın’dan bir çizgi gördüğünüzde orada bir ay ve kenarında dört tane yıldız vardır. Çok modern bir iş yapıyor olmasına rağmen gelenekle kurduğu bir temas burada söz konusudur. Hem de hilyeyi şerife bakmaktan mahrum bırakılmış bir nesle bu sembolleri yeniden modern tarz da sundu. Bu yüzden farklıdır. Bir Müslüman’ın gözünde değer ifade eden sembolleri Hasan Aycın bunları işleyerek yoluna devam eder. Ortaya koyduğu şey bu temsildir.
GÜLDÜRMEZ TEBESSÜM ETTİRİR
Yakın arkadaşı Mete Çamdereli ile yapılan röportajda Hasan Aycın’ın duygu dünyasına yer verildi. Çamdereli, sanatı ve arkadaşlığıyla ilgili şunları söyledi: “Hasan Aycın dostlarını çok önemser. Ondan feyiz alabileceği kişi varsa karşısında hiçbir zaman geri çevirdiğini görmedim. O dostlarına tutunur dostları da ona tutunur. İyi bir dost, iyi bir yar, doğru bir insan, güzel bir yürek ve iyi bir Müslümandır. Bir sanatçı kendi derdi ile yaşar ve yaşatır. O derdini yaşatamayacak her hangi bir işten uzak durmak zorundadır. Derdi birinci meselesidir çünkü. O çizgilerinde çizerken masal okur, hikâye anlatır, şiir yazar. Her çizgisi, masal, hüzün ve tebessümdür. Sırıtmaz, güldürmez tebessüm eder ve tebessümü çizgi sanatıyla aynıdır. Çizgi sanatı onun tebessümüyle vücut bulur. Çizgiyle dua ettiğini söyler. Eğer çizgiyle söyleyemediyse Sahipkıran’ı, Esrarname’yi yazar.
HÜZNÜNÜ ZEKÂT GİBİ PAYLAŞIR
“Çevresindeki insanların dikkatinin dışında dikkatleri vardır. Aksaray’ın göbeğinde bir cami de sizin duymadığınız kuş sesini Hasan Aycın duyabilir. Duyduğum gördüğüm güzel şeylerden birisi odur. Ben onlardan birkaç tanesine tanık oldum. Mütebessim bir iklim onda eksilmez. Bu iklimi sağlayabilecek hüzün alt yapısı vardır. O hüznü de bir zekât gibi paylaşır adeta. Hüznü zekâttır o hüznü tebessüm ettirir. Belki muzip diye algılanan kısmı bu tarafıdır. Çünkü mütebbessim bir yüzle onu dinlersiniz.
ALLAH’IN İPİNE TUTUNMUŞTUR
Hasan Aycın’ın yalnızlık çekmediğini belirten Mete Çamdereli: “Hasan Aycın’ın yalnız olması mümkün değil ama sanatını icra edebilmesi için yalnız olmak zorundadır. Allah’ın ipine tutunmuştur ve o ipe dostlarıyla birlikte tutunur. O yüzden hiçbir zaman yalnız kalmamıştır. ”
dikGAZETE